Bir büyük partiden kopuş söz konusu olduğunda Ferruh Bozbeyli hatırlanır.
Meclis Başkanlığı gibi saygın bir makama geldiği Adalet Partisi bünyesinden 41 arkadaşı ile birlikte ayrılmış ve Demokratik Parti’yi kurmuştu. Bu parti bir süre hayatını devam ettirdi ve sonra kayboldu gitti. Ayrılanlardan bir kısmı, bazıları ayrılmaya öncülük etmiş olduğu halde (Sadettin Bilgiç gibi) partilerine geri döndüler.
“Yeni parti girişimleri” karşısında, köşe yazarları kolay bir izah olarak, mevcut partinin yönetici ve taraftarları da çözülmeye mani olur ümidiyle “Bozbeyli ayrı parti kurdu da ne oldu?” sorusunu sorarlar.
Doğru, Demokratik Parti sonunda kepenkleri kapatmak zorunda kaldı, Bozbeyli kaybettiği seçimden sonra genel başkanlıktan istifa etti.
Bozbeyli ebediyyet yolculuğuna çıktı. Allah rahmet eylesin. Hemşerimdi, politikada hep saygın bir isim olarak kaldı.
Bozbeyli’nin Adalet Partisi’nden ayrılışı ile ilgili bir husus daha var, o da “Ayrılış”ın “Büyük Parti” açısından önemini ifade ediyor. Demirel’in şu sözü bilinir:
“Siyasi hayatımda yaptığım en büyük hatalardan birisi Demokratik Partililerin partiden ayrılmasını önleyememiş olmaktır.”
Demek ki, böyle bir ayrılışı önleme imkanı vardı, lider olarak Demirel, bu imkanı aramak yerine ayrılışa seyirci kalmayı tercih etti, o da Adalet Partisi’nin düşüş sürecinin başlangıcı oldu.
***
Büyük Parti’den ayrılışlarda bir de “İhanet söylemi” ortaya çıkar. Buna göre “Büyük parti büyük bir misyonun ürünüdür, hedefe yürürken kafileden kopmak bir tür misyona ihanet niteliği taşır.”
Cemil Çiçek bir hatırasını paylaştı Bozbeyli ile ilgili. Okuyalım:
“-2011 yılıydı. Ben o sıralar Meclis Başkanı olarak her partiden eski Meclis Başkanlarını senede iki kere davet ederek buluşturuyordum.
O zaman 14 eski başkan yaşıyordu. Ankara’daki o toplantıya 11 kişi katılabildi.
Bozbeyli de katılanlar arasındaydı.
Bir ara söz aldı ve “Hepimiz başkanlık yaptık, neden bizler sayın Çiçek’in yaptığı işi kendi zamanımızda yapmadık?” dedi.
O sıralar “Çözüm süreci” söz konusuydu ve Bahçeli’nin “İhanet” söylemleri gündemdeydi. Bozbeyli onunla ilgili İnönü’den bir hatırasını paylaştı.
“-Ben, dedi, İsmet İnönü’ye “Paşam” derdim, o da bana “Genç adam” derdi. Bir gün, “Türk Tarih Kurumu’nda bir konuşmam var, dinlemeye gelir misin”, dedi. Ben de;
-Elbette paşam, dedim.
Konferansa gittim. İnönü iki saat kadar konuştu. Osmanlı’nın son dönemine, Cumhuriyet’in ilk dönemine ilişkin değerlendirmeler yaptı.
Konuşma bitti, İnönü;
-Genç adam, eğer bir kahve ikram edersen birlikte gidelim, dedi.
-Elbette paşam, dedim.
Benim arabama bindik. Arabada o zamanlar önde oturanlarla arkada oturanlar arasında cam olurdu. İnönü öndekiler için;
-Güvenilir mi, dedi.
-Güvenilir, dedim.
-Nasıl buldun konuşmayı, dedi.
-Güzeldi de, dedim, Damat Ferit’ten bahsettiniz uzun süre, ama bir kere bile “Hain” demediniz. Neden?
İnönü şöyle cevap verdi:
-O günler öyle zor günlerdi ki herkes bir çare arıyordu. Onun bulduğu çare yanlıştı, çare milli mücadeleydi, Damat Ferit başka arayışlar içinde oldu, ama hain değildi.”
Nasıl, çarpıcı değil mi?
Cemil Çiçek, hatıralar yüklü. Hatıraların içinden “tecrübeler” çıkıyor. Keşke hatıralarını olanca açıklığı ile yayınlayabileceği bir iklim olsa, diyeyim.
İnönü’nün Damat Ferit’i “çare arayışı” içinde görmesi, çareyi yanlış bulduğu halde “İhanet” damgası vurmaması ilginç değil mi?
Bozbeyli’nin bunu not etmesi, Cemil Çiçek’in bunu hatırlaması da ilginç değil mi?
Siz de benim gibi, bir gün, mevcut ayrışma - partileşme girişimlerinin üzerinden yıllar geçip her girişim tarihi seyir içinde bir yere oturunca kim nasıl değerlendirme yapar, diye düşünüyor musunuz?