Afganistan’da Amerika’yı memnun eden bir misyonu üstlenmiş bulunuyoruz. Evet, Amerika ile birçok alanda bize yaptırım uygulamaya varıncaya kadar problemliyiz, ama onlar Afganistan’dan çekilirken Kabil havaalanının güvenliğinin bizim tarafımızdan sağlanma taahhüdünü sevdiler, hatta çok sevdiler.
Belli ki bizim bir hesabımız var, Amerika’nın da bir hesabı var ve iki hesap Kabil havaalanının güvenliğinde buluşuyor.
Herhalde Kabil havaalanı bir havaalanından çok öte bir stratejik özellik taşıyor ki, Türkiye’nin çıkarları ile ABD’nin çıkarları, bütün problemli alanları aşarak bir noktada buluşuyor.
Acaba hangi ortak çıkar?
Birtakım risklerin bulunduğu belli. Belki olmasın diye dua edelim ama, şehit haberleriyle karşılaşacağız. Türkiye, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerine yansıdığı biçimde, Afganistan’da belalı bir yapı niteliğinde olan, daha doğrusu hangi misyonla oluştuğu, devam ettiği ve Afganistan’a hakim olduğu netleşmeyen Taliban ile “dini yakınlık sebebiyle” Amerika’dan daha olumlu ilişki kurabileceği umudunu taşıyor.
Bu, orada kalışın riskini azaltma umudu, ama orada bulunuşun stratejik plan açısından ne anlama geldiği başka bir konu. Ankara onu kendi içinde netleştirmiş olmalı, bizler de anlamaya çalışıyoruz.
Ne olabilir?
Asya’da olalım, Afganistan Asya’nın en stratejik konuma sahip ülkelerinden biri.
Amerika da Asya’da olmak istiyor. Çünkü “yarınların en büyük tehlikesi Çin’i çevrelemek” gibi bir gündemi var ABD’nin.
Bana göre bizim de Asya’da bulunmamız lazım. Bir Asya - Avrupa ülkesiyiz. Orada geçmişimiz var, kültürel - tarihi - dini bağlarımız var, koca bir Türk Coğrafyası var, Hatta Sovyetler’in dağılmasından sonra “geç kalmışlık” duygusu bile yaşadık Asya’ya uyanmakta.
Afganistan olayı, Asya’da Amerika ile birlikte olma olayı.
Acaba bizi orada ABD’yi hoşnut eden bir misyon üstlenmeye, sadece kendi stratejik hesaplarımız mı yönlendirmiştir, yoksa Amerika’yı orada hoşnut edip, diğer problemli alanları da çözebilme umudunun etkisi olmuş mudur, bu soru, bir zaaf ukdesi olarak saklı duruyor ne yazık ki.
Bir soru üzerinde düşünmemiz gerekiyor:
Amerika’nın zihninde bir Büyük Asya Projesi -BAP- var mı, Afganistan onun bir parçası mı ve biz de Afganistan misyonu ile BAP’a monte mi olmuştuk, oluyoruz?
Bu soruya tanıdık başka “Proje”yi de dikkate alarak bakmakta yarar var.
Evet BOP ile; Büyük Ortadoğu Projesi yani.
Sovyetler’in dağılmasından sonra NATO konsepti değişmiş, gözler Ortadoğu’ya yönelmiş, enerji alanlarında güvenliği sağlamak, NATO için önemli mesele haline gelmiş, oradan bakınca da “radikal İslamın yükselişi” tehdit unsuru olarak görülmüş, buna 11 Eylül olayı da eklenince Bush yönetimi, amiyane ifadesiyle “bu Ortadoğu’yu adam etmek lazım” diyerek harekete geçmiş…İşte BOP diye kısalttığımız Büyük Ortadoğu Projesi böyle ortaya çıkmış.
Türkiye’nin bu projede eş başkanlığı var. O dönem Türkiye’yi yöneten Ak Parti bu misyona karar vermiş.
Acaba niye?
Refah çizgisinden gelen, yani tüm coğrafyada Amerikan hegemonyasına meydan okuyan “Siyasal İslam” nasıl böyle bir misyona soyunur? Tamam, Ak Parti kendisini “Siyasal İslam” diye tanımlamıyor vs ama gene de Ak Parti’yi yöneten insanların duruşları belli.
Ben o zaman, “acaba BOP’un içinde yer alıp, zararlarını en aza indirmek gibi bir hesap olabilir mi? “ diye yazdım. “Tabii süreci kontrol etmeye gücünüz yeterse” gibi bir “kaydı ihtirazi”yi de ilave ederek.
Araya Arap Baharı şu bu girdi, BOP unutuldu, Suriye - Irak bataklığa döndü, ama gelinen noktada İsrail’in nüfuzunun Arap devletlerine sirayet ettiği, Türkiye’nin bölgesinde yalnızlaştığı bir Ortadoğu oluştu.
BOP ile ilişkinin mantığı, Türkiye’nin Ortadoğu’da diktatörlüklerin sona ermesi, hukukun hakim olması, böyle bir İslam dünyasında Türkiye’nin daha güçlü hale geleceği gibi bazı stratejik değerlendirmelere dayanmış olabilir. Ama acaba o zaman da, içerde Ak Parti iktidarına karşı bir türlü sona ermeyen “meşruiyyet problemi”nin Amerika üzerinden giderilmesi gibi bir hesap etkili olmuş mudur? Tıpkı Ak Parti’nin kurulma safhasında ABD’ye yapılan ziyaretler gibi.
Evet, BOP’un akıbeti belli. Acaba BAP nereye gidecek?
Türkiye küresel güç olmaya çalışıyor. Bunun potansiyeli var. Ama bu potansiyel nasıl kinetik hale gelecek? Çünkü bu hesap, başka küresel oyuncularla karşılaşmayı kaçınılmaz hale getiriyor.
Ben, Türk okulları ile ilgili bir yazımda Nasrettin Hoca’nın “göle maya çalma” anekdotunu hatırlatmıştım. Orada nasıl dramatik bir gelişme olduğunu hep birlikte gördük. O proje de ABD ile birlikte yürüyordu hiç kuşkusuz. Ak Parti hükümetleri dahil herkesten çok da destek almıştı. Ya sonu? Onu da yazmak isterim, ama başka yazıda.