Tam da bugünlerde, evet.
Tam da seçimi zehirlemek için…
Aslında PKK cenahından gelen ve muhalefeti gölgeleyen dil, stratejik ve son derece siyasi bir dildir ve oraların netice vermeyeceği düşünülürse, silahlı bir saldırıyı göz ardı etmezler.
Niye derseniz, tam da 15 Haziran – 1 Kasım arasındaki süreçte gerçekleşen ve iktidarın yeniden toparlanmasına imkân hazırlayan dönemdeki özerklik ilanları ve hendek eylemleri gibi…
PKK o işin çılgınca olduğunu, o işin Türkiye’deki bütün milliyetçi duyguları ayağa kaldıracağını düşünemeyecek kadar siyasi şuurdan mahrum bir yapı mıdır? Yoksa bu tür eylemleri koordine edip, Türkiye’nin bütün güvenlik operasyonlarını haklı çıkaracak bir yapılanma mıdır?
PKK’nın neresinin ne solduğunu bilen var mı Allah aşkına?
Ben, Selahattin Demirtaş ve Mithat Sancar’ın şu son sıralarda PKK cenahından gelen abuk – sabuk çıkışların, Türkiye siyasetini zehirleyeceğini herkesten daha iyi okuyacağını düşünürüm.
Söyler misiniz sayın Demirtaş, sayın Sancar yanılıyor muyum?
Siz, Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşmede, Kürt sorununun çözüm yerinin Meclis olduğuna inanıldığı açıklanmışken, Kandil’den, öyle kafadan PKK hedeflerinin gerçekleşeceğine dair açıklamaların yapılmasını neye yorumlarsınız?
Siz de bilirsiniz ki, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı seçilmesinin “ülke için bir güvenlik sorunu” olacağını düşünen odaklar, Kandil’in yaptıklarından daha ötesini Kandil adına yaparlar. Bunu becerirler. Ne de olsa ayakkabı numaralarına kadar bilinen bir örgüt, kendilerinin ayakkabı numaralarının da bilindiğinin farkındadır ve kontrol dışı olamaz.
İstanbul’da mahalli seçimlerin ikinci safhasında İmralı’dan mektup getirmenin bir devlet operasyonu olduğunu söylemek çok bir siyasi bilinç gerektirmiyor. Çünkü oraya devletin bilgisi dışında gidilmez, siyasi bir mektup da getirilmez. Üstelik muhalefete yarayacak bir mektup hiç getirilmez. Bellidir ki, o mektubun iktidar cenahının işine yarayacağı düşünülmüştür.
Bakın ben, 21 Mart 2013’te Diyarbakır meydanında okunan “Öcalan bildirisi”nin de tam Öcalan’ın kaleminden çıktığını düşünmemişimdir. Öcalan, Çözüm Süreci çerçevesinde, içinde barış - şu bu geçen bir bildiri yazabilir tabii. Ama mesela o bildiriye giren “Saygı değer Türkiye halkı; Bugün kadim Anadolu’yu Türkiye olarak yaşayan Türk halkı bilmeli ki Kürtlerle bin yıla yakın İslam bayrağı altındaki ortak yaşamları kardeşlik ve dayanışma hukukuna dayanmaktadır” İfadeleri “Öcalan’ın jargonu”na uymuyor. O biraz İslam kültürü de yalamış derin bir bilincin yansımasıdır.
Ben o zaman o ifadeleri övdüm, Öcalan’ı aşan ifadeler olduğu için ve Türkiye’nin derin bilincini yansıttığı için. Doğru ifadelerdir.
Ama, Öcalan orada bir “Araç”tır. O aracı o gün, İmralı’ya “Devletten başka kimse ulaşamadığı” için Devlet kullanmıştır.
Şu anda Kandil dilini kim yönetiyor acaba ki, muhalefetin son derece rahatsız olduğu, buna karşılık iktidar cenahına “İşte görüyorsunuz, bunlar gelirse ne yapılacağını Kandil açıklıyor” gibi propaganda imkânı sunan Kandil dilini kim yönetiyor olabilir acaba?
Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’na sürekli soruluyor. “15 Haziran – 1 Kasım arasında ne oldu da, Ak Parti’nin oyları yüzde 40’tan yüzde 49’a çıktı?” diye… Davutoğlu “Terör vardı üstüne gittik” diye cevaplandırıyor bu soruları. Hadi bu soruyu, Demirtaş ve Sancar’a soralım: Neydi o hendek ve özerklik ilanı eylemleri o dönemde? Neydi sokaklarda kimlik sormalar vs?
Yani militanlar sokağı esir alırlar ve devlet seyreder diye mi düşünüldü?
İşte bu bakışta Türkiye’yi hiç okuyamamak var. Ve ben, en azından Demirtaş ya da Sancar’a bu siyasi körlüğü yakıştıramam.
Sorayım, tam da şu sıralarda herhangi bir yerde bir PKK saldırısı olsa ya da ne bileyim, PYD-YPG’nin etkin olduğu yerden Türkiye topraklarına bir füze atılsa, susar mıydınız? Bunu nasıl yorumlardınız? Bunun “provokasyon” koktuğunu ilan etmez miydiniz? Ne yani öyle bir durumda “PKK – YPG’ye karşı konuşamayız” gibi bir sinmişliğe mi bürünürdünüz?
Daha önceleri de yazdım: “Kürt siyasi hareketinin, üzerindeki silahlı güç vesayetini kırmak gibi bir sorunu var” diye.
Bölge insanı da bunun bedelini ödeyerek geliyor. Ama sanki herkes, “Bu PKK neyi oynuyor?” sorusunu sorma noktasına gelmiş durumdadır. Ya da “Hangi PKK neyi oynuyor?” u sormak…
İktidar cenahının seslendirdiği “Memleket ya da devlet Kılıçdaroğlu’na bırakılamaz” sözü siyasi bir söz değil belli ki… Seçim var ve vatandaş kimi seçerse devleti o yönetir. Normali bu. Bu söz taa derinlerden “Biz ya da bizim kontrolümüzdekiler yönetir” diye seslenenlerin sözüne benziyor. Ya da o izlenimi vermek isteyenlerin… Eğer öyle birileri varsa, onlar PKK’yı bile kullanırlar demek… Devletin bu gücünü efsaneleştiren tv dizilerinden geçilmiyor son zamanlarda…
Aman dikkat! Canlar gitmesin…Provokasyonları, partiler etrafında atılan birkaç kurşunla geçiştirmiş olalım.
Bence asıl bu konuda konuşmak lazım Selahattin Bey ve Mithat Bey…