19 yıllık Ak Parti iktidarında bir dönemin “ekonomik başarı” ile nitelendiği bir vakıa. Bu dönemde de ekonominin dizgini Ali Babacan ve arkadaşlarının elinde.
Bugün ise ekonomi çalkantılı. Enflasyon tırmanmış, hayat pahalılığı mutfakları kasıp kavuruyor, Türk Lirasının değeri yerlerde sürünüyor.
Bugün; Babacan ve ekibinin olmadığı, ekonomi dizginlerinin Erdoğan’ın elinde bulunduğu bir dönem.
Bu manzara, ister istemez bir kıyaslamaya yol açıyor: Ekonomi Babacan liderliğinde iyi gidiyordu, bugün ise iyi yönetilmediği için sorunlar yaşanıyor.
Böyle bir mukayese, tabii ki Tayyip Erdoğan gibi “lider kültü” üzerine siyaset yapan bir kişi için kabul edilemez.
Onun için şu sıralar Erdoğan, hem kendisinin “ekonomist” olduğunun ısrarla altını çiziyor, ”Ekonominin kitabını yazdığını” söylüyor, hem de Ali Babacan’a karşı son derece agresif bir dil kullanıyor.
En son “boş teneke” diye niteledi 13 yıl ekonomiyi teslim ettiği Babacan’ı. Sonra daha sert sözler söyledi: “Benim başbakan olduğum yerde senin sesin çıkabilir mi?” dedi. “Utanmadan sıkılmadan ben bunu yaptım ben şunu yaptım...Yahu sen ne yaptın? Başbakan benim, imzayı ben atıyorum...” dedi. Sonra da hakaret faslına geçildi: “ İnsan utanır utanır. Ama bunlarda ne ar-ı namus ne ırz-u haya, gelen geçti, gelen geçti, gelen geçti.."
Erdoğan’ın bu “liderlik vurgusu” bilindiği için şu andaki tüm bakanlar “Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, önderliğinde…” demeden bir icraat anlatmıyorlar. En son Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, üstelik kameralar önünde ve Erdoğan’a hitaben “Siz izin vermeden konuşabilir miyiz?” diyerek, hakim düzeni ortaya koymuş oldu.
Durum bu olunca, Ali Babacan’ın Erdoğan’ın ekonomi - politikasını üstelik “Bilmiyor” gibi çok sert yargılarla sorgulamasının tahammül edilmez bir durum oluşturacağı muhakkaktır.
Aslında kimin neyi bilip bilmediği, yapılan icraatla ortaya konsa, bizzat rol alan kişiler için de ülke için de sağlıklı olur.
Diyelim Erdoğan, Babacan ve ekibi olmadan da ekonomiyi iyi yönetebileceğini, hatta daha iyi yönetebileceğini ortaya koysa, Babacan’a da memleket insanına da diyecek bir şey kalmaz, hatta herkes, çok rahat “Babacansız da ekonomi iyi yönetilebiliyor” der, Babacan’ın siyasi iddiası da önemli ölçüde zayıflar.
Ama şu anda görünen – yaşanan vakıa öyle değil. Öyle değil ki, Erdoğan ve diğer ekonomi aktörleri “6 ay sonrası” bir rahatlamadan söz ediyorlar. Geçmiş elli yıldan bu yana totaliter bir yönetim içinde yaşayan Çin’den esinlendiği ifade edilen “Yeni bir model” deneniyor ve bu yolla ülkenin ferahlayacağı iddia ediliyor. Model, yalnız Babacan tarafından değil, pek çoğu devletin ekonomi bürokrasisinde görev yapmış, mesela Gelecek Partisi ekonomi kurmayları ve hemen çok geniş bir akademik ekonomi dünyası tarafından “tutarsız” bulunuyor.
Erdoğan ise “Ekonomik kurtuluş savaşı” olarak nitelediği “Model”e yönelik eleştirileri “Mandacılık zihniyeti” diye suçluyor.
Ülkede Erdoğan’ın bu “savaş dili”nin ve “mandacılık” ithamının alıcıları vardır. Onun liderliğine yönelik bir “kutsama” zemini de vardır.
Ancak yine de insanların yaşadığı “zor hayat”ın her türlü direnci eritme gibi bir mahiyeti de vardır.
Diyelim “Her işi benim imzamla yaptınız” dendi Babacan’a, Babacan da size “Şu anda tek imza ile her şeyi yapabilirsiniz, hadi öyleyse imza atın ve ekonomiyi düzeltin” der. Evet öyledir, şu anda Cumhurbaşkanı’nın imzasına direnecek kimse yoktur; tabii ki ekonomik hayatın gerçekleri dışında….
Döviz laf dinlemiyor yükselirken, enflasyon laf dinlemiyor ve TL düşerken laf dinlemiyor, imzaya bakmıyor, Cumhurbaşkanı ve Merkez Bankası Başkanı dahil kimsenin “Liderliğinde, önderliğinde” hareket etmiyor.
İşi “Ne ar-ı namus ne ırz-u haya, gelen geçti, gelen geçti, gelen geçti.." gibi hakaretlere kadar vardırmak ise, siyasi nezaketin uzağından yakınından geçmez, geçmemeli. Hele ülkenin Cumhurbaşkanı’nın ağzından rakip siyasetçi dahi olsa bir vatandaşına karşı…
Babacan’ın şu açıklaması dramatiktir: "Değmez Sayın Erdoğan. Üç günlük dünyada dilinizi, ruhunuzu, zihninizi bu kadar kirletmenize değmez. Ben sizi bu ülkenin temiz insanlarına havale ediyorum. Bu kirli, hakaret içeren, küfür içeren sözlerinizi, milletimizin irfanına havale ediyorum."
Aslında mesele Ziya Paşa’nın ünlü sözü "Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz / Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde" noktasına gelmiştir.
BİR İSLAM HUKUKÇUSU ARIYORUM
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Nass var nass” diyor ya faiz politikasını savunurken… İnsanlar faiz düşürüldükçe döviz kurlarının tırmanmasına ve TL’nin değer kaybına şaşırır ve ekonomik bunalımla Cumhurbaşka’nın “Nass gerekçesi” arasında ilişki kurarken…
“Bir “İslam hukukçusu” çıksa da, İslam’ın faiz yasağı ile mevcut ekonomik sıkıntılar arasında nasıl bir ilişki var veya yok’u açıklasa ve ekonomik bunalımdan dolayı insanların zihninde İslam bedel ödemese…” diye düşünürken ve ortada hiçbir İslam hukukçusu göremezken, kimi çıkışları algı sorunu olarak görülen Cübbeli Ahmet Hoca çıktı ve Fatih Altaylı’nın “Nas var nas” diyerek damarına basması üzerine verdi veriştirdi:
“Fatih Bey, Nas anladık da, burası şeriat devleti mi! Şeriat devleti ilan edildiyse ona göre davransınlar. Yarım Nas olmaz. Madem öyle 1 bile faiz vermeyeceksin. Devlet de 1 bile faiz almayacak. Nas’ın azı çoğu olmaz. Yarım yamalak Nas da olmaz. Bakın bu durum İslam’a büyük zarar veriyor. Farkındalar mı bilmiyorum. Biz içindeyiz cemaatin, görüyoruz. Bu ekonomik politikayı Nas diye sürdürürsen ve millet batarsa herkes ‘Kuran batırdı bizi' demeye başlayacak. Suçu Kuran’da, İslam’da bulacak. Millet dinden, Kuran’dan uzak duracak. Sonunda batışın faturasını Kuran’a çıkaracak. Madem Nas diyeceksin. O zaman hepten şeriat ilan et. Bakalım ne oluyor görelim. Öyle değil mi ama.” Fatih Altaylı ile “Cüppeli Ahmet”in konuşması bu minvalde devam ediyor. (https://www.haberturk.com/yazarlar/fatih-altayli-1001/3271713-cubbeli-sonunda-millet-kuran-i-suclayacak)
Memlekette 100’ü aşkın İlahiyat Fakültesi var, Diyanet’in Din İşleri Yüksek Kurulu var, Fıkıh eğitimi veren Medreseler var…. İş “Nass”a geldiğine göre, “Din eksenli” bir ekonomi planlamasından söz ediliyor demektir, o zaman nasıl bir formül ile insanların bu ekonomik darboğazdan çıkacağına dair de İslam hukukçularının bir değerlendirmesi olmak gerekir. Ortaya çıkılsın ve uygulanan politikalarının ne kadarın İslam’ı bağladığı veya bağlamadığı açıklansın. Hele ekonomi ağırlıklı akademik kadroların “mandacı” diye nitelenmesinden sonra… Ta ki siyaset iş bilmezliğin yükünü İslam’a taşıtmasın…
MUSTAFA YAZGAN İÇİN: Güzel bir mü’mindi. Dava adamı idi. Sanatkardı. Çilelerle yaşadı. İlgisizlikler gördü. Dünya günlerini tamamladı, ebediyyet yolculuğuna çıktı. Allah’ıın sonsuz rahmeti üzerine olsun. Nur içinde yatsın.