İstanbul ve Ak Parti.
Ve ayrışma.
Bu noktada Ak Parti’nin çok ciddi bir güçlük yaşadığında şüphe yok.
Ayrışma?
Nerde yani?
Tabii ki parti ile belediye arasında.
Dile kolay tam 25 yıldır belediye sizin elinizde, bunun 10-11 yılı Ak Parti’nin önce zihinde, sonra alanda kuruluş yıllarına, geriye kalan 18-19 yılı da, Ak Parti’nin kuruluş – iktidar yıllarına tekabül ediyor.
İstanbul gibi bir şehrin yönetiminin bir parti için nasıl bir imkan demek olduğunu siyasetin “S”si ile ilgilenen insanların bilmemesi mümkün değil.
Bir kere kesin olan şu ki, hangi belediye olursa olsun, onun yönetiminin parti ile ilgi kurmaması mümkün değil. Belediye Başkanı – Parti Başkanı…Bu ikisi arasında mutlak bir tünel vardır. Oradan oraya istek gelir, imkan gelir… Ayrışma olduğunda sancı olur.
İstanbul’da CHP’li bir belediye yönetimi olsa, çok açık ki, onunla da parti yönetimi arasında tünel oluşacaktır.
Ak Parti – İstanbul ilişkisine yeniden dönersek, geçen 25 yıl içinde İstanbul’un kuruluşundan bugüne kadar nasıl hayati bir anlam taşıdığını bilen bilir, ya da herkes bilir.
25 yıl İstanbul’u yöneteceksiniz de, parti ile içi içe geçmeyeceksiniz. Bu mümkün mü?
Her ilçesi bir Anadolu şehrine bedel ya da daha hacimli bir metropol İstanbul.
İstanbul 25 yıl içinde 25 kere büyümüş bir şehir. 25 kere yıkılmış yeniden yapılmış anlayın siz bunu.
Bu, bu şehrin her tarafı rant alanı demek.
İstanbul müthiş bir bütçe demek.
İstanbul müthiş bir insan yığınağı demek.
İstanbul akçe demek.
Kültür demek, medeniyet demek, tamam ama onların uzun süredir çok İstanbul’da görülmediği bir gerçek.
“İhanet” denildi ya İstanbul’a yapılan için. “İhanet” kelimesi kimbilir neler alır içine.
Koca İstanbul’u değil de, en küçük ilçesini ele alsak İstanbul’un, Ak Parti’nin kazandığı 29 ilçeden birini, mesela şu anda geleceğin projeksiyonu olarak bir deneme yapılsa, yeni seçilen bir ilçe başkanı parti ile ayrışmayı dar alanlarda denemeye kalksa, dese ki “Yaa bu belediye kamu kurumu, bunu milletim bana emanet etti, yarın seçimde millete, ruz-i muhşerde Yaradan’a hesabını ben vereceğim, oradaki her bir kuruşu – imkanı ben kamuya ayrımcısız kullandırmam lazım, bir parti için ayrım yapamam”, dese, nasıl bir sonuç ortaya çıkar? Şener Şen için “Namuslu” filmini bir kere daha yaşamak sonucu doğar mı?
İstanbul’da Ak Parti – Belediye ayrışması o kadar zor ki.
İşin tabii ki, muhafazakar camiaya imkan sunma boyutu var. Ama o kurumların ayrışması parti ile ayrışma kadar sancılı olmayabilir. Sancılı olur mutlaka, ne de olsa o yapılar da kullandıkları bir imkandan mahrum kalırlar, ama onların iş hacmi zaten sınırlıdır, onu bir biçimde tamir ederler ya da imkanın gitmesi kadar küçülürler.
Asıl iç içe geçmişlik parti ile belediye arasındadır. Etle tırnak misali. Hadi ayrışın bakalım, dendiğinde her yerden bir feryadın yükselmesi kaçınılmazdır.
“İstanbul aşkımız” ya. Aşıkların ayrışmasıdır olacak olan. Zordur.
Burada tabii bir de ayrışmada hesabın düzgün çıkıp çıkmaması meselesi var. Orada iş daha da sarpa sarar.
Ayrıca her şehirde siz kazanacakmışsınız gibi size yatırım yapan rant dünyası vardır. Paracıklar akıtmışlardır yolunuza. Kazanamadınız, onların hesabı da batar. Rant dünyası hesabı battığında vaveylayı koparır. Kapınıza dayanır, “Hani benim sizin için harcadığım yüz binlerim” der.
Diyorum ya, isterseniz kazandığınız ilçelerde, “Namuslu” rolü oynayıp bu rant dünyasına, “Biz artık sizinle oynamıyoruz” deyiverin.
Ne diyeyim, İstanbul için verilen mücadelenin yüzde şu kadarcığı “Medeniyet” ve “Kültür” karakteri için boyutu için sarf edilmiş olsaydı “İstanbul’a ihanet edilmiş olmaz”dı.
Şunu söylemem lazım. Hangi parti kazanırsa, parti – belediye ilişkisi onun tarafından yönetilecektir. Muhafazakar kendini bu kadar “muhafaza edebildi” ise, öteki ne yapacak varın siz hesap edin. İngilizler’in Londra’yı, Fransızlar’ın Paris’i, Ruslar’ın Saint Petersburg’u, Macarlar’ın Budapeşte’yi, Çek’lerin Prag’ı muhafaza ettiği kadar medeniyet – kültür hassasiyetimiz yok ne yazık ki… Bu şehirlere yüz yıllardır kazma vurulmaz, İstanbul’a ise kazma vurulmayan yer yok ne yazık ki… Rant herkesin başını döndürüyor.