Anayasa Mahkemesi’nin tartışılan kararında oylama 8’e 8 çıktı, eşitlik durumunda Başkan’ın oyu iki sayıldığı ve mevcut Başkan Zühtü Arslan “İhlal” yönünde oy kullandığı için AYM kararı “İhlal” yönünde oldu.
Türkiye’de böyle kritik kararlarda hep akla gelir, kim nasıl oy verdi, farklı oy verenler kim tarafından AYM’ye seçildi? Çünkü bunların da konjonktüre göre “Siyasi bir karşılığı” söz konusu olur.
Nitekim haber bir internet haber portalında “AYM’nin kararında Gül iktidarı” diye verildi. Muhtemel ki dileyen Abdullah Gül aleyhine kullansın, dileyen lehinde diye…
Ancak sonra anlaşıldı ki, öyle çok kategorik bir aidiyetten söz etmek doğru değil. Oylamada “İhlal” kararı veren üyelerden 5’i Gül döneminde, biri Erdoğan döneminde atanmış. 2 üye ise TBMM Genel Kurulu’nca seçilmiş. Buna karşılık “İhlal yok” diyen üyelerden 4’ü Erdoğan döneminde, ikisi Gül döneminde, biri ise eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer döneminde AYM üyeliğine seçilmiş. Bir üyeyi ise TBMM Genel Kurulu seçmiş. Demek ki ne olmuş: “İhlal” kararı iyi ise o yönde oy verenler de farklı mecralardan gelmiş, “İhlal yok” kararı iyi ise o yönde oy verenler de farklı mecralardan gelmiş.
“İhlal var” kararı şu demek: Hendek operasyonlarında devleti “kıyım, katliam, sürgün yapmak”la suçlayan bir bildiri var. Altında 1128 akademisyenin imzası. Bu bildiriye dava açılmış. Mahkumiyetler olmuş, süren davalar var. Akademisyenlerden bir kısmı AYM’ye “Düşünce özgürlüğümüz ihlal edildi” diye bireysel başvuruda bulundu. AYM’nin kararı bu başvuru ile ilgili.
AYM için zor bir karar olduğu belli. Bir yanda ülke topraklarının bir bölümünde özerklik ilanına kadar uzanan, ilçe sokaklarında hendek kazan bir terör var, güvenlik güçlerinin mücadelesi var ve bir yanda da bu mücadeleyi suçlayan bir bildiri var.
***
AYM kararını verdi, gerekçesini de açıkladı. Gerekçenin en özeti şu:
-Bildirinin içeriğine katılmıyoruz.
- Ama bu bildiride terörü onaylamak ve terör örgütüne destek yok.
- Devletin terörle mücadele yöntemi eleştiriliyor. Bu eleştiri ifade özgürlüğü kapsamına giriyor.
- “Bildirinin dilinin sert, suçlayıcı ve kamu otoriteleri açısından rahatsız edici olduğu açıktır. Fakat ifade özgürlüğünün sadece toplum tarafından kabul gören veya zararsız ya da ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerli olduğu yinelenmelidir. İfade özgürlüğünün bir dereceye kadar abartıya ve hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiği kabul edilmelidir.”
- Yargıtay içtihatları ve AİHM kararları da bu istikamettedir.”
AYM bu gerekçelerle “İhlal” kararı verdi, ayrıca başvuranlara 9 bin lira tazminat ödenmesini kararlaştırdı.
Kıyamet koptu. AYM’ye karşı iktidara yakın medyanın bombardımanı başladı. Ardından “1071” imzalı AYM’yi ağır biçimde suçlayan başka bir “Akademisyen” bildirisi yayınlandı.
AYM’de “İhlal” yönünde oy kullanan üyeler, böyle bir tepki ile karşılaşacaklarını düşünmemişler midir? Tabii ki düşünmüşlerdir. Bu işlerin “konjonktür”e göre tepki veya suskunlukla karşılaşacağının da bilinci içindedirler.
Ama sanırım bildikleri bir başka şey daha vardır ki o da, böyle bir davanın AYM’de sonuçlanmayıp AİHM’e gitmesi durumunda yine “İhlal” kararı verilecek ve bu defa muhtemel ki takdir edilecek tazminat, AYM’de belirlenenin çok çok üstünde olacak.
Diğer bir husus ise, bireysel başvurularda AYM’nin etkin bir denetleme kurumu olup olmama özelliği gündeme gelecek. Siz, size yapılan başvuruları AİHM kriterleri çerçevesinde değerlendirebiliyor musunuz, yoksa ülkedeki hakim siyasi yapının etkisinde mi kalıyorsunuz?
Tabii ki, “Bizim terör kriterlerimiz farklı, onun için her zaman AİHM’le buluşamayabiliriz” itirazı yapılabilir. Ama AİHM kararlarının bağlayıcılığını da kabul etmiş bir ülke olarak bu itirazlar, sadece zevahiri kurtarır.
Kaldı ki son zamanlarda bu alanlarda AB ile daha uzlaşmacı bir yaklaşım sergileniyor. Vize görüşmelerinde problemli 6 kriterin yerine getirilmesi yönünde çalışmalar yapılıyor ki bunların önemli bir kısmının terörle mücadele kanununda düzeltmeleri içerdiği biliniyor.
Yargıtay 16. Dairesinin kararları da AYM’nin yaklaşımı ile uyum arz ediyor.
İktidara yakın medyanın AYM’ye yönelik dilinin “İktidar” ile uyumu var mı, yoksa otomatik bir “Durumdan vazife çıkarma” hali mi söz konusu bunun üzerinde de durmak lazım.