-Dolar 8.32 olmuş. Bu rakam iktidarın 2023 için hedeflediği Dolar kuru (8.02) nun da üzerinde. Hazine ve Maliye Bakanı “Kura bakmıyoruz” diyor. Kuru soranlara da “Siz maaşınızı dövizle mi alıyorsunuz?” tarzında alaycı bir üslup sergiliyor. Maaşını Dolarla almayanları neden ilgilendirsin kur? Ama belli ki birileri Maliye Bakanının bir zamanlar dediği gibi “15’e çıkar diye hesaplanıyordu, Dolar 5 liralara kadar düştü” öngörüsüne inanmıyor ve bu rakam daha yukarılara tırmanır kanaatiyle eline geçen üç kuruşu bile dolara yatırıyor. Ne demiş Davutoğlu: “Dolar o kadar hızlı koştu ki Hazine ve Maliye Bakanının hayalini bile geçti.” Yanlış mı?
-Merkez Bankası Başkanı da tıpkı Hazine ve Maliye Bakanı gibi “Merkez Bankası olarak reel veya nominal olarak herhangi bir kur seviyesi hedeflemiyoruz” diyor. “Tabi ki mevcut makroekonomik temellere baktığımızda, Türk lirasının oldukça, aşırı değersiz bir noktada olduğunu değerlendirebiliriz. Değersiz TL fiyat istikrarına ilişkin riskler oluşturuyor. Bizim döviz kurlarını hedefleme gibi bir duruşumuz yok” diyor. Demek ki sayın Başkanın demesine göre sorun var ama sorunla kendilerinin işi yok.
-Merkez Bankası Başkanı, yüzde 8.9 seviyelerinde olan 2020 enflasyon tahminini yüzde 12.1’e çektiklerini açıklıyor. Bu da Başkanın tutmayan tahminlerinin peşinden gelen dördüncü enflasyon rakamı revizyonu oluyor.
-En başta yaşanan ve gittikçe derinleşen hukuk sorunları ve dışardan algılandığı şekilde keyfi ve otoriter yönetim üslubu yüzünden ülkenin risk primi yükselmiş, dünyada sıfırın altında faizle kredi kullandırıldığı bir zamanda yüzde 6’larla zor kredi bulur – bulamaz hale gelmişiz. Üzerimize kondurmuyoruz.
-Tam bu ortamda hem Cumhurbaşkanı Erdoğan hem Hazine ve Maliye Bakanı ekonominin çok çok iyi durumda olduğuna dair açıklamalar yapıyor: “OECD ve IMF ölçeklerine göre en iyi konumda olan ülkeyiz.”
-Hele şu askıda ekmek tartışması. Vatandaş evine ekmek götürebiliyor mu götüremiyor mu? Askıda ekmek, herkesin evine bol bol ekmek götürebildiğinin mi, bir ekmeği bile sadaka ile alabilme durumunun göstergesi mi? Askıda ekmek vatandaşın ekmeğe muhtaç hale geldiğini mi gösteriyor yoksa bu bir abartı mı? Askıda ekmeğin bizim toplumumuzun yardımlaşma – paylaşma geleneğinin uzantısı olduğu doğru da sormak gerekir şimdi herkesi o kampanyaya katılmaya davet edenler de herhangi bir fırın veya bakkalın önünde asılmış ekmeklerden evlerine götürüyorlar mı?
Vatandaş kendi gerçeğinin farkında. Aldığı asgari ücretin (onu da alabiliyorsa) yıldan yıla kaç Dolara tekabül ettiğini ve her gün Liranın nasıl tırtıklandığını biliyor. Ev kirasını nasıl ödeyeceğini düşünüyor, işyeri kirasını nasıl ödeyeceğini düşünüyor, işçi çalıştırıyorsa çalıştırdığı işçinin maaşını nasıl ödeyeceğini düşünüyor, İŞKUR kapılarında bir işe tutunabilmek için nasıl çırpındığını, gidip boş dönmelerin nasıl yüreğine yük olduğunu biliyor.
Vatandaş yönetime ilişkin ne düşünüyor, biliyor musunuz?
Bakın açık açık yazayım, bunu sizin bu kadar iktidar eksenli duruşlarına rağmen “nefesimizi yansıtmıyor” dediğiniz medya yazmaz. Neden? Ekmek parası yüzünden.
Bir: Vatandaşın öncelikle sizin problemi anladığınıza dair güveni kayboldu. Yani ekonomi yönetimi yaşanan problemi gördü mü, sebepleri gerçekten anladı mı, vatandaşın ne yaşadığının farkında mı, buna dair güven yok vatandaşta.
İki: Vatandaş, mevcut ekonomi yönetiminin ekonomide ipin ucunu kaçırdığını, çözüm yollarını bilmediğini, acı olan bilmediğinin de farkında olmadığını, çok acayip bir özgüven yaşarken, vatandaşa yabancılaştığını düşünüyor.
Üç: Vatandaş, mevcut ekonomik türbülansta yönetimin başında kim olsa değiştirilmesi gerektiğini, dışarda çok önemli bir ekonomik bilgi birikimi bulunduğunu, bunların her gün seslendirildiğini ama ekonomi yönetiminin bunları bile derleyip toplayıp bir senteze yönelmekten aciz olduğunu görüyor, “Bunca zaafa rağmen bu yönetim neden hala değişmiyor” sorusunu soruyor, cevabında da “Değişmiyor çünkü…”nün devamında liyakatten ziyade akraba ilişkilerini görüyor. Evet efendim, vatandaş bunu görüyor.
Dört: “Ak Parti iktidarını hala destekleyen kitle bunları görmüyor mu?” sorusu akla gelebilir. Onlar hiç mi sorun yaşamıyor? Bu sorunun birkaç cevabı olabilir: Bir, evet iktidarın uygulamalarından nemalanan, bu iktidar sayesinde zenginleşen bir kesim olduğu doğru. Bunların iktidarı vazgeçilmez görmesi tabii. Ama ekonomi politikalardan zarar görmesine, hatta belki toplumun gelir seviyesi itibariyle en alt tabakalarında olmasına rağmen iktidara desteği sürdüren bir kesim olduğu da doğru. Nedeni, siyasetin inanç eksenli yapısı. İnanç tercihi yapıyor insanlar ve bu noktada Tayyip Erdoğan’dan yana duruyor.
Beş: Böyle bir durumda insanlara “inanç eksenli davranma” demenin bir mantığı yok. Kaldı ki inanç eksenli duruşun kaçınılmaz olduğu durumlar da söz konusu olabilir. Ancak iktidara “İnsanların inanç duyarlılığını kullanıp, yanlışını onun üzerine inşa etme” deme hakkımız var. Çünkü “Aç insan inancını yer” sözü önemsenirse, inanç duyarlılığı ile hareket eden insanlar bir süre sonra inançlarının istismar edildiği kanaatine sürüklenirler ve ne yazık ki o insanların yüreğini tutma imkânı da kalmaz. Ne diyeyim, insaf edin insanların inançlarını zorlamayın.