"Anarşi” diye başlayıp “Terör” diye devam eden süreçte toprağa düşen on binlerce genç aynı zamanda ana yüreklerine ateş olarak düştü.
Önce sağ-sol diye kapıştırıldı gençler, anneler sağ-sol bilmezlerdi, aynı kavurucu ateşi hissettiler yüreklerinde.
Sonra “Kürt sorunu” etrafında terör odaklaşması gerçekleşti. Gençler dağa çıkarıldı, silaha sarıldı, devlet onların peşine güvenlik güçlerini gönderdi, dağda tepede vuruşmalar oldu, ardından ölümler, ölümler geldi.
Şehit cenazelerinde tabuta kapanan anneleri gördük, eşleri gördük, nişanlıları gördük. Kavruldu yürekler.
Öte yanda dağa çıkarılanların da bir annesi vardı. Onlar yanmaz mıydı, yanardı elbet. Kız-erkek evladının elinden uçuvermesi yakardı, dağda ölüm haberi ha geldi ha gelecek kaygısı yakardı, parçalanmış cesetler yakardı…
Devlet bir ara “Analar ağlamasın” dedi. Bizler de yollara düştük “Analar ağlamasın” dedik. Örgüt silahı bırakacak, militanlar dağdan inecek, barış yolu açılacaktı.
Şehit anneleri bile “Bizim yavrumuz öldü, başkaları ölmesin, on yıl önce gerçekleşseydi bu, bizim yavrumuz da şimdi aramızda olurdu” dediler umutla.
Ama PKK başka bir projeydi. İşin içinde küresel güç odakları vardı, PKK’ya “Yerinde dur, senin önünü açacağız” denildi ve “Analar ağlamasın” süreci zehirlendi.
Devlet bir süredir gücünü kullanıyor ve Dağ’ı bitirmek istiyor. Ne denir, Dağ bundan anlıyor.
İşin bir de “Ova” tarafı var hiç şüphesiz. Orada Kürt siyasetinin son versiyonu olan HDP var.
PKK ile ilintili mi, ilintili. Hiç şüphe yok.
Şimdi Diyarbakır’da “Anneler” HDP önünde oturma eylemi yapıp “Çocuklarımızı alın PKK’nın elinden” diye sesleniyorlar. Bir tanesi “HDP Kandil’dir” bile dedi.
HDP’nin Kandil’i kınayamadığı da bir gerçek. Kınayamamanın bir bölümü korkudan ise, bir bölümünün de Kandil ile fikirdaş olmaktan kaynaklandığı da biliniyor.
Kürtlerin tamamının HDP’ye oy vermediği biliniyor. “Kürt sorunu” diye bir konuda aynı değerlendirmeleri yapanlar bile, siyasi-ideolojik hatta mücadele yöntemi konusunda görüş ayrılıkları sebebiyle HDP’ye de Dağ’a da karşılar.
Buna rağmen “Sol” oyların da katılımıyla HDP’nin önemli bir oyla Parlamonto’ya girdiği, yerel yönetimleri kazandığı da bir vakıa.
HDP’nin bu oy gücünün, siyasi denklemi ciddi biçimde etkilediği de görülüyor.
Şu anda hükümet çizgisi HDP ile Kandil’i iç içe geçmiş görmek, göstermek ve örtülü bir illegaliteyle suçlamak noktasında. Diyarbakır’daki bir annenin “HDP Kandildir” sözünün iktidara yakın medyada gördüğü karşılık, muhtemel ki Ankara’nın da görüşünü yansıtıyor.
HHH
TV’deki tartışmalara bakıyorum, bu çizgi hep HDP’nin bir “Suç örgütü” olduğu noktasına gelip dayanıyor.
Sonra “Peki sonra?” soruları soruluyor ve orada bir tıkanma oluşuyor. Bu konuda en rijid tavrı sergileyen MHP cenahı bile, HDP’ye ne yapılması gerektiği noktasında bir görüş ortaya koyamıyor.
“HDP kapatılmalı mı?”
Ses yok.
Ses yok çünkü, parti kapatmanın bir siyasi tercihi öldürmediğini, hele bu çok derin bir oluşumu ifade eden “Kürtlük bilinci” ile ilgili ise, bu tür yaptırımların o bilinci daha da derinleştirdiğini ve sertleştirdiğine herkes biliyor.
Şu anda HDP, adeta devlet tarafından dışlanmış durumda.
Buna rağmen, ilginç, mesela Beştepe’nin muhatap kabul etmediği HDP’nin iki üyesi her ay bir hafta süreyle Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni yönetiyor. Ne yapacaksınız? Meclis Başkanı Mustafa Şentop’un HDP’yi muhatap almama lüksü var mı?
Bir de işin, siyaseten kullanılma zemini oluştuğunda ortaya çıkan “pragmatizm” boyutu var. Terörist başına “elçi” gönderiliyor, mektubu Kürt seçmene sunuluyor, bir başka kırmızı bültenli terörist devletin tv’sine çıkarılıyor. İnsanın aklına “Acaba Kandil’den birisi ‘HDP’ye oy vermeyin’ çağrısı yapsa o da devlet televizyonundan yayınlanır mıydı?” sorusu gelmiyor değil.
Diyarbakır’daki annelerin isyanı sonuna kadar haklı. HDP dağa çıkışta sorumlu olmasaydı bile, annelerin eylemi devlet kurgusu olsaydı bile, bu sese ilgi göstermeli, anneleri dinlemeli, annelerle birlikte Dağ’ı sorgulamalı idi. HDP’ye “Terörle arana mesafe koy” noktasında her şey söylenmeli. Bunda şüphe yok.
Ama devletin de HDP’yi muhatap kabul etmemenin bir çıkar yol olmadığını, aksine bunun HDP’ye ilgiyi yok etmek yerine beslediğini, Kürt vatandaşlarda “dışlanma” duygusu oluşturduğunu, bunun da hiç istenmese bile Dağ’ın ekmeğine yağ sürdüğünü görmesi gerekir.
Şunu diyorum: Cumhurbaşkanı’nın HDP ile görüşmesi devlete ne kaybettirir? Meseleye parti gözüyle değil ülke gözüyle baktığımızda…