Son zamanlarda “Ankara’nın göbeğinde” diye başlayan haberler bir hayli fazlalaştı. Bu haberler genellikle, “olması imkânsız, yapılması cesaret isteyen, tehlikeli, devletin kesinlikle önlemesi gereken, orada yapıldığında bir anlamda devlet zaafını – güvenlik zaafını da ortaya koyan” işleri kamuoyuna duyuruyor.
Misal:
-Ankara’nın göbeğinde, hatta İçişleri Bakanlığı’nın önünde eylem yapmak için gelen iki teröristten biri kendini patlattı, biri de başından vurularak etkisiz hale getirildi.
-Ankara’nın göbeğinde işler yapan bir mafya lideri yurt dışına kaçmak üzere Esenboğa’ya giderken bir operasyonla yakalandı.
-Ankara’nın göbeğinde eski ülkü ocakları başkanı Sinan Ateş, Cuma namazından çıktığı sırada kurşunlanarak hayatını kaybetti.
Bu tarz haberler çoğalmışsa, çoğalma istidadını da içinde barındırır. Ve aslında her yönetim için alarm niteliğindedir.
Son, Meclis’in açılı gününde ve hemen yakınında, İçişleri Bakanlığı önündeki eylem, açık bir meydan okumadır ayrıca. İşin içinde PKK’nın olduğu açıklanmıştır. PKK’nın Türkiye’yi hedef almasının pek çok gerekçesi olabilir. Zaten Türkiye’nin düşmanıdır, Türkiye bu yapıyı bitirmek için sürekli operasyonlar yapmaktadır vs… Ama ayakkabı numaralarının bile bilindiği bir zamanda “Neden şimdi İçişleri Bakanlığı?” sorusunun cevabı üzerinde ayrıca kafa yorulacaktır.
İçişleri Bakanlığı şu sıralarda, mafyaya yönelik operasyonlarla gündemdedir, bir.
Kendi bünyesinde, kadro değişimleri ile gündemdedir, iki.
Eski bakan Süleyman Soylu ile yeni bakan Ali Yerlikaya’nın tutum farklılığı, daha doğrusu Soylu’nun yapmadıklarını yeni Bakan’ın yapması ile gündemdedir, üç.
Bir de, yeni Bakan’ın mafya diye bilinen isimlere yönelik icraatının, onların bir kısmı ile birlikte fotoğrafları bulunan, Cumhur İttifakı ortağı Bahçeli’nin tavırlarını nasıl etkileyeceği konusu ile gündemdedir, dört.
Henüz operasyonlar, mesela Sinan Ateş cinayetinin aydınlatılmasına gelmemiş görünüyor ya da biz görmüyoruz. Ama iş oraya gelince Bahçeli nasıl davranır, orası önemli bir “siyaset sorusu.”
14-28 Mayıs seçimlerinden sonra kurulan hükümetin en kritik atamasının Süleyman Soylu’nun yerine Ali Yerlikaya’nın getirilmesi olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Bu hem Soylu’nun siyaset yürüyüşünü etkilemesi bakımından böyledir hem de, İçişleri Bakanlığı’nın yeni eylemliliği açısından böyledir.
Şüphesiz Soylu’nun birlikte çalıştığı bir kadrosu vardı. “Hukuk arkadan gelsin” sözü Soylu’ya aittir. Soylu ve onun bakışını içselleştiren ekipler bu yaklaşımla ne tür eylemlere imza attı, sorusu herhalde “Devlet”in de gündeminde yer almıştır. Soylu’nun kendisini çok güçlü gördüğünü düşünmek yanlış olmaz.
Arkasında tapu gibi Devlet Bahçeli’nin varlığı bilinir. Nitekim son mafya operasyonlarında adı sıkça geçip yıpranır gibi olduğunda onu, en yüksek tonda Bahçeli savunmuştur. Ayrıca Soylu’nun bir ara istifası söz konusu olduğunda bizzat Ak Parti tabanında bir savunma seddi oluşturulduğu biliniyor; bunun da -doğru yanlış- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararını etkilediği o günlerin önemli iddiasıdır.
Soylu ince bir siyasetle milletvekili adaylığına yöneltilmiş, böylece İçişleri Bakanlığı’nın dışına alınmıştır.
Evet, İçişleri Bakanlığına Soylu’nun yerine Ali Yerlikaya’nın getirilmesi önemli bir siyasi operasyondur.
Yeni Bakan’ın işe “Soylu ekibi” diye nitelenen merkez kadroların değiştirilmesinden başlaması, henüz ayağının tozuyla yer altı dünyasını üzerine gitmesi, operasyonların Emniyet – Yargı alanındaki problemli ilişkileri açığa çıkarması… üstelik her olaydan sonra bütün kanunsuz yapılara karşı açık kararlılık ilanında bulunması.... Yukarısının bilgisi, güveni, desteği olmadan olmaz, dedirtmektedir. Hatta Ali Yerlikaya’nın bunun için seçilmiş olduğu izlenimi doğmaktadır.
Onun için de herkes bu süreç Devlet Bahçeli’yi, tabiatıyla Cumhur İttifakı’nı nasıl etkiler, sorusunu irdelemektedir.
İlginçtir, Bahçeli, Soylu’ya yönelik eleştirileri zehir zemberek bir açıklamayla karşıladıktan sonra, şimdi de “Cumhur İttifakı kapsamında AK Parti ve MHP bir ve iç içedir” gibi bir açıklama ile kamuoyu önüne çıkmayı tercih etmiştir.
Tabii ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’la Bahçeli arasında bu tarz kritik zamanlarda özel görüşmeler yapılmaktadır. Bunlarda ne konuşulduğu sırdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Devlet Bahçeli’nin desteğine muhtaç olduğu biliniyor. Oradan bir kopuşu istemeyeceği açık. Belki yüzde 50 artı 1 rakamı değişirse siyasi matematik de değişebilir. Belki Anayasa değişikliğinde bir arayış da odur. Ama yer altı dünyası ile verilen fotoğraflar, çekilmez hale gelmiş olabilir.
Bir de Sinan Ateş dosyası…
O dosya öyle kapalı durmaz. Bakalım yeni Bakan, yeni kadrolar o konuyu nasıl halledecekler?
Bir de şu Ebabil Harekâtı… Pelikan gibi değil mi? Paralel yapılar böyle mi oluşuyor devlet içinde?
Ankara’nın göbeğinde gerçekleşen olaylar her zaman önemlidir…