6’lı Masanın ikinci tur görüşmelerinin başlamasından sonra da henüz bitmiş değil, “Ortak aday” belirleme noktasındaki zorluk. O orada duruyor, tabii ki toplumun o noktadaki beklentisi ve merakı da yerli yerinde duruyor.
Zaten o alana dokunulduğunda hassasiyetlerin ve tabii tansiyonların yükselmesi de o işin ne kadar hassas olduğunu ortaya koyuyor.
Bu beklenti ve hassasiyet devam ededursun, Masa paydaşları Kılıçdaroğlu’nun ev sahipliğinde bir araya geldi ve belki “Aday etrafında oluşan hassasiyet – gerilim” ne denirse Masa’nın bu toplantısını “kan tazeleme” niteliğine büründürdü.
Bir anlamda 6’lı yapının niteliği yeniden konuşuldu. Burada bir “Ortak akıl” hamlesi gerçekleştirildiği, Türkiye’nin -kamplaşma sürecinin getirdiği enerji kaybından kurtulmasının buna bağlı olduğu, bunun için hem Türkiye’nin farklı toplumsal damarlarının “Ortak vatan” için akıllarını, hislerini, düşüncelerini birleştirmeleri gerektiği, bunun için de “Parti önceliği”nin ana motivasyon olmaması, bunun parti kadrolarına ve tabana intikal ettirilmesi…. Sanırım bütün bunlar her kesimde yeniden konuşuldu ve ikinci tura böyle başlandı.
Musibet nasihate dönüştü.
Yol haritası üzerinde çalışılmalıydı.
Seçilecek Cumhurbaşkanı’nın “başına buyruk” hareket etmeyeceği, ya da “6’lı yapının güttüğü” bir kişilik niteliğine de bürünmediği bir “statü tayini”, bu statünün ortak aday tarafından içselleştirilmesi zaruri idi.
Ayrıca Türkiye’nin ekonomi başta, yargı başta, dış politika başta derinleşen hayati sorunları vardı. Ve ortada 6 parti vardı. Her parti kendi projesini – söylemini dillendiriyordu. 6’lı masa, yolu birlikte yürüyeceklerse, toplumun önüne “bütünleşik” bir söylem, projeler, çözüm paketleri sunmalı değil miydi?
Toplum “Ne söylüyorsunuz, ne yapacaksınız iktidarı size verirsek?” diye sormaz mıydı? Nasıl bir sistem restorasyonu, nasıl bir ekonomi politikası, nasıl bir demokrasi, nasıl, nasıl?
Sonra her partide farklı alanlarda farklı kadrolar vardı. Bir “Ortak yönetim” modelinde, bir tür koalisyonda, kadroların insicamı önemli değil miydi? Diyelim ekonomi yönetiminde farklı partilerdeki farklı kadrolar hangi çerçevede uyum sağlayacaklardı? Bunların kulislerinin yapıldığı bilindiğine göre “Ortaklaşma” zeminleri oluşturulmalı değil miydi?
Öyle görünüyor ki bu son toplantı, bütün bunlar için start verici bir mahiyette gerçekleşmiş.
Ortak adayı konuşmak biraz daha ertelenmiş. Aralık mı olur, Ocak mı, gibi konuşuluyor… Acaba liderler gizlice anlaşıp, eşlerine bile söylememek gibi bir ilke kararı almışlar mıdır? Böylesi siyasette “müthiş bir sır” olurdu mutlaka…
“PARTİLİ CUMHURBAŞKANI”
7 Haziran 2015 seçimlerini Ak Parti’ye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın anayasaya aykırı olarak meydan meydan AK Parti için çalışması kaybettirmişti.
2019 yerel seçimlerini, mesela İstanbul’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu defa anayasal olarak “Partili Cumhurbaşkanı” hüviyetiyle 39 ilçeyi dolaşması kaybettirmişti.
Belki partililer diyordur: “Efendim siz meydanlara çıkarsanız her şeyin rengi değişir” diye.
Belki kendisi de inanıyordur, “Ben meydana çıkarsam, milletim benim peşimden gelir” diye.
Cumhurbaşkanlığını “Partili” olarak yapmayı hep istedi. Sonuç itibariyle yüzde 50 artı 1’e oynadı. O kadarlık bir toplum kesimini domine ederse, sandığı alırdı ve siyaset de “Artı 1’i yakalamak”, ya da “Atı alanın Üsküdar’ı geçmesi” demekti.
Oysa Cumhurbaşkanlığı “milletin birliğini temsil” demekti. Normalde Tayyip Erdoğan’ın “ideolojik kimliği” de bana göre, “toplumun tümünü kucaklama”yı öngörürdü.
Tayyip bey bunu tercih etmedi. Bugün hala konuşmalarına “yoğun bir parti söylemi” hakim. Bunun için “Bay Kemal” türü, gerçekte söyleyeni küçülten polemiklere girmekten, dün birlikte yürüdüğü, bugün farklı siyasi tercihler içine giren arkadaşlarına bile “Hain” sıfatı kondurmaktan, toplumun kendi partisine mesafeli kesimlerine “Süfli vs…” gibi sıfatlar yakıştırmaktan kaçınmıyor.
Geniş yürekli, toplumun kendi değerlerinden farklı kesimlerini de kucaklayan bir Cumhurbaşkanı profili çizmedi ne yazık ki.
Onun için de yüzde 50 artı 1’ler çok geride kaldı.
Kucaklamazsanız kucaklanmazsınız.
Ben sayın Cumhurbaşkanı ile kimlik akrabalığı içinde bulunan bir insan olarak böyle düşünmemiştim. Kimliğimiz açısından üzüldüm.