15 Temmuz 2016. Nerede ise “akşamüzeri” diye başlayan bir darbe teşebbüsü… 250 insanımızın hayatını kaybettiği, binlerce kişinin yaralandığı hiç şüphesiz menhus (uğursuz) bir girişim.
15 Temmuz’un bir yerinde “FETÖ” diye nitelenen bir yapının bulunduğuna dair bilgiler aşikar. Önce cemaat, sonra camia, sonra da örgüt hüviyetiyle arz-ı endam eden bu yapı, tam sahiplenmese, hatta yer yer inkara yönelse de, sivil örgüt elemanlarının askeri mekanlardaki fotoğrafları bu inkarları geçersiz hale getiriyor. Asker içindeki uzantılarının ne kadarının nasıl katıldığı ise -tartışmalı da olsa – mahkeme safahatlarına yansıyor.
Acaba asker içinde bu örgüt mensuplarıyla birlikte hareket eden başka yapılar da var mıydı, orası da 15 Temmuz’un bilinmesi gerekenlerinden…
Darbe teşebbüsüne hedef olan iktidar kadrosunun asıl iddiası bu menhus olaya “dış güçler”in katılımı idi. O zaman ve sonrasında Amerika’nın da adı resmen zikredildi, Birleşik Arap Emirlikleri’nin de…
İktidar sözcülerinin darbe girişimiyle ilgili “Dış güç desteği”ne toplumun inanmasını istedikleri açıktı. Toplumun önemli bir kısmının da buna inandığı muhakkak.
Soru şu:
-Acaba iktidar gerçekten bilgiye dayanarak mı bu “dış güç katkısı”nı ortaya koyuyordu yoksa, hem toplumda darbe karşıtı hisleri daha yoğun beslemek hem de “Cemaat” diye yola çıkan yapının böylesine bir girişimi gerçekleştirebilmesinin ancak dış destekle olabileceği ihtimalini dikkate alarak, daha önemlisi “Dış güç ihaneti”ni cemaatle bütünleştirebilmek için mi?
İktidarın, geniş bir sosyal tabana ulaşmış bulunan bu yapıyı tecrit edebilmek için böyle bir halkla ilişkiler (PR) stratejisi geliştirmesi anlaşılabilir. Bu tema etkili olmuş, “Yapı” bugüne kadar hiçbir dini cemaatin olmadığı kadar toplumdan tecrit edilebilmiştir.
Peki biz, bugün, aradan 7 yıl geçtikten sonra, 15 Temmuz’un arkasındaki “Dış güçler”le ilgili bilgiyi test edebilecek durumda mıyız? Ya da test etmeli miyiz? Türkiye’de darbelerin arkasında “Dış güç” bulunması çok acayip bir iddia değil ki… 12 Eylül’ün arkasında Amerikan rolü bulunduğu kesin değil mi?
15 Temmuz’la ilgili “Dış güç” iddiası, şu son yaşanan dış ilişkiler bağlamında nereye oturuyor, diye bir soruyu ala getirmemek, aklımıza hakaret olur.
Şu son süreçte hem Amerika ile ilişkileri ısındırmak için çaba sarf ediyoruz, hem de Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile…
Suudilerle de öyle bir sıcak ilişki çabamız var. Suudiler’le ilgili 15 Temmuz bağlantısı hiç gündeme gelmedi. Belki Körfez ülkeleriyle irtibat ve orada BAE bulunması dolayısıyla bir irtibat söz konusu olabilir ama, Suudlar’la ilişkide bir “Kaşıkçı’nın katledilmesi” sorunu var, onu da unutmaya hazır bir tavırda gözüküyoruz. Malum, para talebi ilişkisi…
BAE ile de para talebi ilişkimiz var. Onun için ilişkiler ne kadar ısınırsa ondan mutlu olacağımız algısı oluşuyor.
Bu gelişmelerin 15 Temmuz’la ilgisi üzerinde durulmalı mı? Mesela toplumumuz böyle bir meseleyi merak etmeli mi? Yoksa olan bitene “Şimdi, yani bir yandan sıcak paraya, bir yandan uluslararası piyasadan sermaye çekebilmek için ABD ile AB ile iyi ilişkiler kurma gereği duyulduğu sırada, bunları kaşımanın zamanı mı?” gibi mi bakmalı?
Tabii insan, 15 Temmuz’u, 250 kişinin şehadetini, binlerce kişinin yaralanmasını ve darbe girişiminden sonra adeta Türkiye’nin kimyasının değişmesini unutamıyor.
O zaman, mesela BAE’nin önüne ve de ABD’nin önüne bir “15 Temmuz dosyası” konulmasını bekliyorsunuz.
Bekliyor muyuz?
Şu son görüşmede, Tayyip Bey, Biden’ın önüne mesela böyle bir dosya koymuş mudur ve de mesela Fethullah Gülen’i talep etmiş midir?
Acaba diyorum, MİT’miz, geçen 7 yılda ABD ve BAE’nin 15 Temmuz’la ilişkisine dair, yani ilişkilerinin olmadığına dair, henüz kamuoyuna yansımayan yeni bilgiler mi edinmiştir?
Yoksa, “Daha önemli çıkarlar için bazen uluslararası ilişkilerde hesapları tek taraflı kapatmak da söz konusu olabilir” gibi bir diplomasi geleneğiyle mi hareket edilmektedir?
Belki de bunları hiç merak etmemekte yarar vardır. Denir ya “Toplumlar balık hafızalıdır.” Böyle midir, bilmiyorum ki… Biz yine 15 Temmuz gecesi hayatını kaybedenlere rahmet dileyelim.
CEMAAT SORGULADI MI?
İşin bir de “Cemaat ahlakı” ile ilgili boyutu var. Cemaatlerin ne kadar etkili bir toplumsal yapı olduğunun son örneğini, Menzil Cemaati şeyhi Abdülbaki Erol’un cenazesine katılım dolayısıyla gördük. Soru şu: Mesela bu cemaat, 15 Temmuz gibi bir işe karışsa, yüzbinlerle ifade edilen cemaat mensupları bu işi sorgulamalı değil mi?
15 Temmuz 2016’da ne oldu da “Gülen cemaati” o işin neresindeydi? Olay, Cemaat mensubu ve belki de darbe ile hiç alakası olmayan yüzbinlerce insanın hayatını zehir etti. Peki sonra ne oldu? “Bu işi kim yaptı, bizimle ilgisi neydi, neden böyle bir çılgınlık bizi buldu, bu konuda bir şey söyleyecek kimse yok mu?” gibi bir sorgulama yapıldı mı? Şu süreçte kaç kişiye “terörle iltisak, irtibat” damgası vuruldu. Hayat boyu devam edecek bir damga bu. Bir sorgulamayı hak etmiyor mu?
Ne bileyim bunca cemaat varlığı bulunan bu ülkede bu soruları sormak geldi aklıma… Sizce haksız mıyım?