[Karar]
YARD. DOÇ. DR. İSMAİL YAYLACI
Önceki hafta Tunus’ta Raşid Gannuşi’nin liderliğindeki Ennahda Partisi’nin yapmış olduğu onuncu genel kurulda partinin artık tebliğe dönük (da’awi) faaliyetler ile siyasi faaliyetleri ayıracağını açıklaması ve bu fikirlerin mimarı olan Gannuşi’nin bir kez daha parti genel başkanlığına seçilmesi Tunus içinde ve dışında büyük yankı buldu. Yapılan yorumlarda ağırlıklı olarak Ennahda’nın sekülerizmi kabul etmek suretiyle İslamcılığın tabutuna bir çivi daha çaktığı ifade edilmekte ve İslamcılığın sonu bir dahi aşk ile ilan edilmekte.
Aslında kongrede kabul edilen fikirler uzunca bir süredir Gannuşi tarafından savunulmaktaydı. Bu anlamda kongrenin önemi yeni bir fikrin ortaya atılmasında değil, kamusal alanda kendilerince ifade edilmekte olan fikirlerin partinin en yetkili merciince oylanarak karar altına alınmasında yatmakta. Kendi içinde farklı fraksyonlara sahip Ennahda’nın almış olduğu kararlar partinin istikametini tayin noktasında bir öneme sahip fakat bu gelinen noktayı İslamcılığın tümel bir terki olarak değerlendirmek, İslamcılığın bağlamsallığı ve dinamizmiyle alakalı eksik bir okumaya işaret etmekte.
Eğer İslamcı siyasal iddianın özü, Mısır İhvanı’nda ve onun kurmuş olduğu Hürriyet ve Adalet Partisi’nde vücut bulduğu şekliyle, İslam Şeriatı’nın devlet eliyle bir hukuk olarak tatbiki ise Gannuşi’nin Ennahda’sı böylesi bir İslamcılıktan kendisini ayrıştırmış oldu. Ennahda, İhvan’ın şeriatı devlet eliyle tatbik etme odaklı deolojik çerçevesini “legalistik” olmakla eleştiriyor ve kendisiyle bu model arasına mesafe koyuyor.
Fakat eğer İslamcılık, İslami kimliği ve normativiteyi siyasetin merkezine almak şeklinde anlaşılırsa Ennahda’nın İhvan çizgisindeki İslamcılığa yine İslamcılık içinden bir eleştiri geliştirdiği görülebilir. Ennahda bu anlamda İslamcılığı terk etmiyor fakat İslamcılığın hem müdafileri hem de muarızları tarafından statik addedilen kimi pozisyonlarını revize ederek farklı bir tür İslamcılığa yöneliyor. Bunun da temelinde devlet odaklı bir İslamcı söylemden daha toplum odaklı bir İslamcılığa evriliş yatıyor. Ennahda toplumsal hayatın İslam’ın normatif sistemi temelinde şekillenmesi gerektiği şeklindeki ana İslamcı çizgiden ayrılmış değil. Fakat bu normativitenin modern devlet eliyle yukarıdan aşağı bir şekilde yerleştirilme çabalarına yönelttiği eleştiri ile son yarım asrın İslamcı çizgisinden bir kopuşu temsil etmekte.
Ennahda’nın İhvan’a yönelttiği legalizm eleştirisi, İslamcı koordinatlardan uzaklaşıp ‘Müslüman demokrasiye’ geçiş yaptığı şeklindeki açıklamaları ve Mısır İhvanı’ndan ziyade Türkiye AK Parti’sine yakın olduğunu beyat etmesi de bu bağlama oturuyor. Müslüman demokrasi kavramına atıf yaparak Ennahda artık demokratik seçim süreçlerinde iktidara ulaşmayı hedefleyen, bunu yaparken de Müslüman değerlere sahip çıkan bir kitle partisi olmak istediğini ifade etmiş oluyor. Nitekim son kongrede partiye üye olmak için parti mensubu iki kişinin imzasını almak şartının kaldırılması da bu kitleselleşme stratejisinin önemli bir ayağı.
Gannuşi’nin İslamcılıktan uzaklaşma söyleminin en önemli dayanaklarından biri Tunus’ta Bin Ali döneminde yürütülen İslamcı muhalefetin 2014 Anayasası’ndaki kazanımlarla artık hükmünü yitirmiş olduğu şeklindeki tespit. Devrim sonrası yazılan Tunus Anayasasının dibacesi Besmele ile başlıyor, Tunus halkının İslam dinine ve Arap-İslam medeniyetinin değerlerine bağlılığını tasdikle devam ediyor ve Allah’ın yardımını dileyerek sonlanıyor. Anayasanın 1. maddesi devletin dininin İslam olduğunu, 74. maddesi de devlet başkanının Müslüman olması gerektiğini ifade ediyor. Gannuşi bu anayasal kazanımlarla beraber artık Bin Ali döneminde yürütülen İslami dile gerek kalmadığını, devletin ve toplumun kimliğine dönük pozisyonlanmalar yerine yeni dönemde siyasal enerjinin pozitif ve somut politikalar geliştirmeye hasredilmesi gerektiğini ifade ediyor. Bu meyanda Ennahda milletvekili ve Mali İşler Komitesi üyesi Sayida Ounissi, Ennahda’nın iktidarı paylaştığı son beş yıllık dönemde biriktirdiği tecrübenin 1960’ların sonundan 2011’deki Yasemin Devrimi’ne kadar süren onlarca yıllık gizli yeraltı tecrübesinden daha öğretici ve etkili olduğunu ifade ediyor.
Bu sürecin Gannuşi’nin uzunca bir zamandır savunageldiği fikirlerle örtüşmekle beraber hangi şartlarda yaşandığını da göz önünde bulundurmak gerekiyor. Komşusu Libya’nın tümden bir devletsizliğe doğru yuvarlanması, Mısır’da toplumla devlet arasındaki demokratik buluşma imkanının binlerce can pahasına heba edilmiş olması, DAEŞ’in İslamcılığın en temel nosyonlarını geri dönüşü zor biçimde kirletmiş olması, selefilik ve cihadiliğin küresel yükselişi, Türkiye ve Fas’taki “Müslüman demokrat” çizginin büyük altüst oluşlar yaşayan bir bölgede yegane olumlu örnekler olarak ortaya çıkması gibi bölgesel dinamikler Ennahda’nın kararında etkili oldu.
Bununla beraber Mısır’da yaşanan darbenin Kuzey Atlantik ülkelerinden zımni ve yer yer aleni destek görmesi, İslamcı aktörlerin demokratik oyunun kurallarını benimseyerek sandığı siyasal meşruiyetin en yetkin kaynağı olarak kabul etmesinin İslamcılar açısından etkin bir sonuç doğurmayacağı inancının yayılması, ideolojik ve/veya çıkar kaynaklı sebeplerle demokratik sürece sadık olmayan aktörlerin seçim süreçlerini baltalayarak demokratik geçişi durdurmaya dönük hamlelerinin uluslararası kamuoyundan da yeşil ışık alacağına dair kuvvetli emareler, Tunus İslamcılarının karar verme süreçlerini derinden etkileyen faktörler. Mısır’da İhvan yönetimini sonlandıran 3 Temmuz Darbesi’nin toplumsal mobilizasyon ayağını teşkil eden Temerrüd Hareketi’nin benzeri Nida Tunus ve Cebhe Şa’biyye partilerinin öncülüğünde Tunus’ta da teşkil edildi. Nida Tunus lideri Beji Caid Essebsi, 3 Temmuz darbesini Mısır’ın “ikinci devrimi” ilan ederek benzer bir sürecin Tunus’ta da yaşanabileceği tehdidini masada tutmuş oldu. Nitekim Gannuşi’nin 2012 Ekim’inde yayınlanan ve Tunus içinde ve dışında tartışma yaratan bir video kaydında söylediklerine de bu kaygı sinmiş durumdaydı: “Bu kazanımlarımızın geri alınamayacağını mı sanıyorsunuz? 90’larda Cezayir’de de öyle sanmıştık. O zaman durumu yanlış değerlendirmiş ve geriye gitmiştik.”
Ennahda’nın son kongresi İslamcı siyaset içerisinde son dönemin yerel, bölgesel ve uluslararası meydan okumalarına cevap verebilecek yeni bir söylem üretme sancısının bir yansıması. Fakat bu sürecin bir sekülerleşme olarak görülüp görülmeyeceği sekülerlik kavramının muğlaklığı ve sürecin kompleksliği sebebiyle oldukça netameli bir konu. Yarım asırlık katı bir otoriter sekülerizm döneminden sonra anayasası İslam’ı devletin dini kabul eden bir siyasal toplumda sekülerlikten kastın ne olduğu daha nüanslı bir şekilde ele alınmalıdır.