Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, cuma gecesi sürpriz bir kararla Naci Ağbal'ı Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) Başkanlığı görevinden alarak, yerine Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu'nu atadı. Bu karar, Türk varlıklarına satış getirdi ve Türk Lirası (TL) dolar karşısında yüzde 8'in üzerinde değer kaybetti.
Analistler, Ağbal'ın görev yaptığı sürede faizlerin yüzde 10,25'ten yüzde 19'a kadar yükseltildiği sıkı para politikasında değişikliğe gidileceğine dair kaygıların lira üzerinde baskı oluşturduğunu söylüyor. Erdoğan, ekonomi dünyasında genel kabul gören görüşün aksine, enflasyonun aşağı çekilmesi için faizlerin düşürülmesi gerektiğini savunuyor.
WSJ MERCEK ALTINA ALDI
Wall Street Journal (WSJ) muhabiri Jon Sindreu'nun yazdığı "Türkiye'nin Merkez Bankası yanlış sıra dışı politikayı uyguluyor" başlıklı analizde, faizleri düşürerek enflasyonun aşağı çekilmesi yönündeki görüşün Türkiye açısından ne kadar uygulanabilir bir politika olduğu mercek altına alındı.
WSJ'deki analizde, dünya genelinde büyümenin yavaş, enflasyonun yüksek olduğu durumlarda etkisiz kaldığı görülen para politikası bağımsızlığının öneminin "olduğundan fazla abartıldığı" ve son dönemde yatırımcıların hükümetler ile merkez bankaları arasında koordinasyon sağlanmasının avantajlarını görmeye başladıkları belirtildi.
'ERDOĞAN MERKEZ ÜZERİNDEKİ KONTROLÜNÜ KÖTÜYE KULLANIYOR'
Ancak bu durumun Türkiye açısından çok da geçerli olmayabileceği yorumu yapıldı ve şu ifadelere yer verildi:
"Türkiye'nin sorunu, Merkez Bankası'nın Erdoğan'ın kontrolü altında olmasından çok, Erdoğan'ın bu kontrolü kötüye kullanmasından kaynaklanıyor.
"Faizlerin artırılmasının enflasyonu dizginleyeceği yönündeki genel görüş birliğinin aksine Erdoğan, faizlerin artırılmasının şirketlerin borçlanma maliyetlerini artıracağına inanıyor.
Muhtemelen Ağbal'ı da bu yüzden görevden aldı. Kavcıoğlu'nun yazdığı köşe yazılarında Erdoğan ile aynı görüşte olduğu görülüyor ve faizleri indirmeye başlaması olasılık dahilinde."
Analizde, Batılı ülkelerde faizlerle enflasyon arasında teoride kurulan bağın pratikte çok da güçlü olmayabileceği ancak kur şoklarının görüldüğü gelişmekte olan ülkeler için durumun farklı olduğu öne sürüldü. Sindreu, gelişmekte olan ülkelerde para biriminin değer kaybetmesinin ithal malların maliyetini artırdığını ve bu nedenle de merkez bankalarının odaklandığı konunun da para biriminin değeri olduğunu yazdı.
'PİYASALARDAKİ PANİĞİ BASTIRMAK İÇİN...'
Sindreu, "Para birimini güçlendirmek için de en önemli araç faizlerin artırılması. Ekonomistlerin de yeniden değerlendirmeye başladığı gibi kur çıpası ve sermaye kontrolleri gibi daha az geleneksel politikalar da yardımcı olabilir. Ancak bunun için bu politikaların tutarlı bir şekilde uygulanması gerekiyor. Türkiye, bu tarz politikaları uzun vadeli bir kur stratejisinin parçasından ziyade, piyasalardaki paniği bastırmak için kaotik bir şekilde kullandı" dedi.
'MERKEZ'İN REZERVLERİ EKSİ 20 MİLYAR DOLARDA'
Analizde, Türkiye'nin döviz rezervlerinin eksiye düştüğü değerlendirmesine de yer verildi. Merkez Bankası'nın Kasım ayında faiz artırımlarına başlamadan önce rezervlerden ayda ortalama 4 milyar dolarlık döviz satışı yapıldığını yazan Sindreu, Türkiye'nin swap işlemleri çıkarıldığında net rezervlerinin eksi 20 milyar dolar düzeyinde olduğunu aktardı.
Ekonomistler ve muhalefet, 2018 yılındaki kur krizinden bu yana Türkiye'nin döviz kurunu aşağıda tutmak için rezervlerinden satış gerçekleştirdiğini öne sürüyor. Son olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye'nin rezervlerinin eski 47 milyar dolara gerilediği öne sürüldü. Erdoğan ise bu iddiaları reddetti ve rezervlerin 95 milyar dolar seviyesinde olduğunu söyledi. Ancak Erdoğan, eldeki rezervlerin önemli bir bölümünün "ekonomik tuzaklarla mücadele ederken salgın bahanesiyle yeni bir finansal dalgalanma oluşturmak isteyenlere" karşı kullanıldığını belirtti.