SALİHA SULTAN / KARAR
Netflix filmi ‘Şikago Yedilisinin Yargılanması’ 1968 yazında Vietnam Savaşı protestoları sırasında Şikago’da yaşanan arbedenin suçlusu olarak görülen Abbie Hoffman’dan Tom Hayden’e 7 insan hakları eylemcisinin gerçek hikâyesini ekrana getiriyor. Yönetmen koltuğundan Aaron Sorkin’in oturduğu film ırkçılıktan ifade özgürlüğüne dünyanın bugün hâlâ çözülemeyen dertlerini sorgulatırken, birkaç cesur adam tavır aldığında düşünceye vurulan bütün zincirlerin bir gün kırılmaya mahkum olduğunu hatırlatıyor.
Filmde ‘Şikago Yedilisi’ni Sacha Baron Cohen, Eddie Redmayne, Jeremy Strong, Alex Sharp, John Carroll Lynch, Yahya Abdul-Mateen II gibi ünlü oyuncular başarıyla canlandırıyor.
Amerika sokaklarında kolluk kuvvetlerinin gözlediği binlerce protestocu, yaklaşan bir başkanlık kongresi. Ülkedeki bu sancılı politik değişimin aynasında, tüyler ürperten bir yansıma: Vietnam’da ölen binlerce Amerikan askeri. Yıl 1968 yazı. Martin Luther King birkaç ay önce öldürülmüş, ırkçılık protestoların merkezinde. Ağustos sonunda Şikago’da yapılacak Demokratik Ulusal Kongre’ye hazırlanan yedi heyecanlı adam. Onları şehirde bekleyen 12 bin polis. Ve bu yedi adamın hikâyesini bir solukta anlatarak, tarihi bir dönüm noktasını 7 dakikaya sığdıran usta bir yönetmen, Aaron Sorkin.
Az önceki hikaye meşhur ‘Birkaç İyi Adam’ filminin yönetmeni Sorkin’in yazıp-yönettiği Şikago Yedilisinin Yargılanması (The Trial of the Chicago 7) filminden. Sorkin filmde yer alan diyaloglar için fazla uğraşmak zorunda kalmadı çünkü olay bir gerçeğe dayandığı için repliklerin birçoğu bundan 50 yıl önce Amerikan mahkemesinin zabıt katibi tarafından yazıldı. Evet, başroldekiler yolu gençliğinde ‘dünyayı değiştirmekten’ geçen herkesin bir şekilde haberdar olduğu şu meşhur ‘Şikago Yedilisi’. 1968 yazında Amerika’da yeni başkanı belirleyecek kongre öncesi Vietnam Savaşı karşıtı protestocuları harekete geçiren çeşitli gruplarda öne çıkan parlak yüzler.
Uluslararası Gençlik Partisi yani Yippies’in kurucuları Abbie Hoffman (Sacha Baron Cohen) ve Jerry Rubin (Jeremy Strong), vicdani retçi David Dellinger (John Carroll Lynch) Ulusal Seferberlik Komitesi’nin Şikago sorumluları Tom Hayden (Eddie Redmayne) ve Rennie Davis (Alex Sharp) ve o mahkemede neden varlar sorusunun cevabını kendileri de arayan akademisyenler Lee Weiner (Noah Robbins) ve John Froines (Danny Flaherty). Filmin adı her ne kadar Şikago Yedilisi olsa da, mahkeme salonundaki sanık masasında oturan bu yedilinin yan sandalyesinde bir de sekizinci var.
Filmin ortalarına kadar o sandalyede oturduğu halde mahkeme salonundaki her duruşmada sinirlerimizi geren yargıç Julius Hoffman (Frank Langella) tarafından, daha doğrusu onun bağlılık yemini ettiği sistem tarafından ‘görülmeyen’, kendisini savunmasına izin verilmeyen Kara Panter Partisi’nin kurucularından siyahi Bobby Seale (Yahya Abdul-Mateen II). Filmin en can alıcı noktasında, mahkeme salonundan çıkarılıp, elleri ve ağzı bağlanmış olarak geri getirilerek tekrar sanık sandalyesine oturtulduğu o birkaç dakikalık sürede ırkçılığın ne kadar korkunç bir şey olduğunu izleyicinin iliklerine kadar hissettiren Seale.
2020 yılı yapımı filminde yönetmen Sorkin henüz üç beş ay önce yaşanan George Floyd katliamının yarattığı rüzgârı bu sahnede ustaca yakalıyor, zihinlerde hala canlı duran ‘siyahi öfke’yi mahkeme salonunun ortasına bırakıveriyor.
50 YIL SONRA GELEN ‘ADALET’
Bu hafta Netflix’te yayınlanan film, Şikago Yedilisi’nin yargılanma sürecini ekrana taşıyor. Yedilinin avukatı William Kuntsler’ın (Mark Rylance) film boyunca avukatlık mesleğinin onurunu kurtardığı filmin bütün özeti Yippie lideri Hoffman’ın sanık sandalyesinde sorgulanırken savcının soru bombardımanı karşısında durakladığı üç beş saniyelik kısa anda gizli.
Savcı bu duraklamayı fırsat bilip “Düşünüyor olduğunuzu görmek beni endişelendiriyor” dediğinde Hoffman gözlerinin içine bakarak şu cevabı veriyor: “Biraz izin ver olur mu, daha önce hiç düşüncelerimden dolayı yargılanmadım çünkü.”
O an mahkeme boyunca ilk kez kararan ekranda, 151 gün boyunca devam eden yargılanma sürecinde mahkeme salonunda oturan 12 kişilik jürinin izlediğimiz bütün mahkeme filmlerindeki jürilerin hepsinden daha etkisiz elemanlar olduğunu kavrıyor ve yönetmenin 50 yıl sonra jüri koltuğuna filmin milyonlarca izleyicisini oturttuğunu anlıyorsunuz.
Son sahnede yargıcın sanıkları ‘suçlu’ ilan etme kararını ekrana getirmeyen yönetmen, 50 yıl önce mahkemede adaleti bulamamış bu yedilinin suçlu olup olmadığının kararını bugüne, izleyiciye bırakıyor.
Zaten iki saatlik film bittiğinde hemen yan sekmeden Google arama çubuğuna dalacak ve ABD’de siviller hareketinin tarihinde bir dönüm noktası olan bu yedi adam hakkında bilmediğimiz her şeyi öğrenmek için en az birkaç saat daha harcayacağız. Ki bunu yapmalı…
Çünkü bunu yapmak bugünkü dünyada hâlâ düşünceleri için yargılanan insanların yaşadığı ‘komediye’ yeni bir pencereden bakmamızı sağlayacak.
Ve her şeyin sonunda tıpkı film boyunca meşhur yedilinin suçunu ispatlamak için sorgulayan savcı Richard Schultz’un (Joseph Gordon-Levitt) son sahnede yaptığı gibi, biz de ayağa kalkıp ‘saygı’ gösterebiliriz.
OSCAR JÜRİSİNİ ZORLAYACAK ‘TEK KİŞİLİK’ 7 PERFORMANS
Oyunun kalabalık oyuncu kadrosunun her üyesinin adeta tek bir aktör gibi ekrana geldiği filmi izlerken insan bu film Oscar’a aday olsa, ‘en iyi oyuncu’ ödülü acaba kime verilir diye ister istemez düşünüyor. Sinema eleştirmenleri ise şimdiden filmin doğal olarak Oscar adaylığı kazanan prestijli bir yapım olduğunu belirtiyor.
O halde şimdiden diyebiliriz ki, Oscar jürisi bu filmin oyuncularını izlerken oldukça zorlanacak. Görüntü yönetmeninin başarısının göz ardı edilemeyeceği Şikago Yedilisinin Yargılanması, araya flashbacklerle giren siyah-beyaz gerçek protesto görüntüleri, oyuncuların bol yıldızlı performanslarıyla izlenmesi, hatırlanması gereken önemli bir tarih dilimi olarak ekranda.w