DR. ÜMİT ALPEREN
Geçen ekim ayında Suudi Arabistan’ın İstanbul’daki Başkonsolosluğu’nda katledilen Gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetinin baş sorumlusu olarak gösterilen Veliaht Prens Muhammet Bin Selman’ın Pakistan, Hindistan ve Çin’i kapsayan Asya Turu bütün dünya ve Türkiye tarafından yakından takip edildi. Aslında Bin Selman’ın Asya turunun bu kadar yakından takip edilmesinin ana sebebi bu ziyaretin ülke içerisindeki ağır insan hakları ihlallerinin, Yemen Savaşı’ndaki yıkıcılığının ve elbette Cemal Kaşıkçı cinayetinin gölgesinde gerçekleşmiş olması. Aynı zamanda bu saydığımız şaibeler nedeniyle Veliah Selman’ın özellikle Batı tarafından dışlanması. Veliaht Selman’ın Asya turunun dünya kamuoyunun en çok ilgisini çeken kısmının Çin ziyareti olduğunu söyleyebilirim. Biz de bu yazımızda da Veliaht Selman’ın Çin ziyareti üzerinde duracağız.
Son yıllarda Suudi Arabistan-Çin arasında üst düzey ziyaretler sıklaşmaya başladı. Kısaca bir göz attığımızda Suudi Arabistan’dan Çin’e yapılan son yıllardaki üst düzey ziyaretler şöyledir: Suudi Kralı Selman Bin Abdulaziz Mart 2017’de gerçekleştirdiği Asya turunda Çin’i de ziyaret etti. Kral Bin Abdulaziz’in Mart 2017’deki bu ziyaretinde iki ülke arasında 65 milyar dolarlık ticari antlaşma yapıldı. Veliaht Selman’ın da bu ziyareti ilk olmayıp Ağustos 2016’da Suudi Savunma Bakanı olarak Çin’i ziyaret etti. Hatta Bin Selman’ın 2016’daki ziyaretinde Suudi Arabistan ve Çin arasında savunma işbirliği çerçevesinde alınan bir kararla küçük çapta da olsa Ekim 2016’da Çin’de terörizm karşıtı askeri bir tatbikat yapıldı. Bin Selman’ın bu seferki Çin ziyareti, kendisi hakkında uluslararası arenada artarak olumsuz hale gelen imajına ek olarak, Pekin yönetiminin Uygurlar başta olmak üzere müslüman azınlığa karşı insan hakları ihlalleri nedeniyle uluslararası toplum tarafından eleştirildiği bir dönemde gerçekleşmesi ayrıca bu ziyaretin dünya kamuoyunda yakından takip edilmesinin nedenlerinden birisi. Ayrıca Veliaht Selman’ın ziyaretinde iki ülke arasında imzalanan ticari antlaşmalar, yüksek teknoloji konusunda işbirliği ve terörizm, ulusal egemenlik, içişlerine karışmama vb. başlıklar dikkati çeken başlıklar olarak ön plana çıktı.
Her ne kadar Çin’in devletçi muhafazakâr gazetesi Global Times’ın yayınladığı “Çin Ortadoğu’da politikaya asla oynamayacak” başlıklı makale de, Çin’in Ortadoğu’da jeopolitik bir oyuncu olmayacağını ifade etmesine rağmen, Çin’in çok düşük düzeyde de olsa Çin karakteristiği ile politik oynamaya başladığını söylemek mümkün. Fakat Çin Ortadoğu’da şimdilik doğrudan bir jeopolitik rekabete girmek konusunda oldukça temkinli davranıyor. Diğer yandan Çin’in Ortadoğu stratejisi herhangi bir soruna taraf olma değil, İsrail, İran ve Suudi Arabistan arasında üçlü bir denge politikası üzerine oturuyor. Aslında Suudilerin Çin’e ilgisinin bir diğer nedeni de İran ile rekabetidir. Diğer bir ifade ile Çin-İran ilişkilerinin kendileri aleyhine gelişmemesini sağlamak. Çin’in İran’a rağmen Suudiler ile iyi ilişkiler kurmalarının rasyonel bir yönü de zaten yok. İran Dışişleri Bakanı Cevat Zarif’in Pekin ziyaretinin ardından gerçekleşen Veliaht Selman’ın ziyaretini ve yapılan antlaşmaları, açıklamaları bu bağlamda yorumlayabiliriz. Bu nedenlerden dolayı ekonomik işbirliği antlaşmalar ile politik gelişmeleri birlikte analiz etmenin daha doğru olacağı kanaatindeyim.
Çin medyası bu ziyaret ile, Suudi Arabistan’ın petrol bağımlı ekonomiden yatırım merkezli ekonomiye geçişi hedefleyen Suudi Vizyonu 2030 ve Çin’in Kuşak-Yol Girişimi arasındaki bağlantıyı ve iki ülke arasındaki kapsamlı stratejik ortaklığın güçleneceği üzerinde duruyor. Bu bağlamda, Kral Abdulaziz’in 2017 yılında Çin ziyaretinde imzalanan 65 milyar dolarlık ticari antlaşmaya ek olarak Veliaht Selman da 28 milyar dolarlık 35 adet yeni bir yatırım ve işbirliği antlaşması daha imzaladı. Bu 28 milyar dolarlık yatırım ve işbirliğinin aslan payını ise Suudi Arabistan’ın milli petrol şirketi Aramco ile Çinli Norinco şirketinin Çin’in Panjin kentinde 10 milyar dolar değerinde petro-kimya kompleksi ve rafineri kurulması alıyor. İki ülke arasındaki karşılıklı yatırım antlaşmalarından daha da önemlisi, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin Suudiler ile Çin’in yüksek teknoloji konusunda da işbirliği yapacağı yönündeki açıklamasıdır. Suudi Arabistan Vizyon 2030 programı çerçevesinde Batı-dışı alternatif ülkeler ile ekonomik ve siyasi ortaklarını çeşitlendirmek istiyor. Aynı zamanda yüksek teknoloji konusunda Çin ile işbirliği ile başta ABD olmak üzere Batı’ya olan asimetrik teknolojik, güvenlik bağımlılığını da azaltmak istiyor. Çin’in Suudi Arabistan’a yüksek teknoloji transferi konusunda sıcak yaklaşımı da hem Ortadoğu gibi bir bölgede petrol ve finans zengini müslüman bir ortak kazanmak hem de bu ortağı şu an en çok sorun yaşadığı ABD’den koparmanın büyük bir kazanç olduğu ortadadır. Çin’in Suudilere enerji ve yüksek teknoloji konusunda işbirliği aynı zamanda Çin’in Rusya’ya son 3 yılda hızla artan enerji bağımlılığını da azaltacaktır. Dolayısıyla Çin’in Rusya’ya enerji de bağımlılığı azalırken, Suudilerin de yüksek teknoloji konusunda ABD’ye bağımlılığının azalması bu bağlamda iki ülke açısından bir kazan-kazan işbirliği olarak da değerlendirebiliriz.
Suudi-Çin arasındaki karşılıklı ekonomik ilişkilere ek olarak, Veliaht Selman’ın Asya turunun diğer iki ülkesi Pakistan ve Hindistan ziyareti de Çin bağlamında hem ekonomik hem de politik açıdan kayda değerdir. Suudi Arabistan’ın, Çin’in kontrolünde olan Pakistan’ın stratejik Gwadar Limanında 10 milyar dolarlık petrol rafinerisi yatırım planı Pekin yönetimi açısından önemli bir gelişmedir. Suudi’lerin hem Gwadar limanına hem de Pakistan’ın geneline yapacağı yatırımlar ve ekonomik destekler ekonomik olarak zor günler geçiren İslamabad yönetiminin gündeminden IMF’yi çıkaracaktır. Pakistan’ın ekonomik sorunları için IMF’ye gitmesi Çin’in Pakistan ile olan derin ekonomik ve siyasi ilişkilerini etkileyecek olması bir sır değildir. Aynı zamanda Suudilerin bu yatırımı Pakistan’ın Çin-Pakistan Ekonomik Koridoruna (ÇPEK) dayalı kırılgan ekonomik yükünün de Çin için hafiflemesi anlamına gelecektir. Suudi’lerin Gwadar Limanı’na yapacağı yatırım aynı zamanda Pakistan üzerinden hem Pakistan muhalefetinden hem de üçüncü ülkelerden Çin’e yöneltilen eleştirileri de hafifletir. Böylece Çin’in bölgedeki ekonomik ve politik kırılganlığını da azaltarak burada kalıcı olmasını sağlar. Pakistan-Hindistan ilişkilerinin gerginleştiği bir dönemde, Veliaht Selman’ın bu iki ülkeyi ziyareti ve iyi ilişkiler geliştirmesi aynı zamanda Güney Asya’da istikrarın sağlanmasına yardımcı olacaktır. Güney Asya’da istikrarın sağlanması, Pekin yönetiminin çok önemsediği ve ciddi bir jeopolitik ve jeoekonomik açılım sağlayan ÇPEK projesinin de aksamaması anlamına geliyor.
Veliaht Selman’ın Çin ziyaretinde ön planan çıkan diğer bir husus da terörizm konusunda yaptığı açıkalamalardı. Çin için Suudi Arabistan sadece dünyanın en büyük petrol üreticisi, finans kaynağı değil aynı zamanda müslümanların iki kutsal şehrinin “koruyuculuğunu” da üstlenen ve müslümanların üzerinde etkisi olan bir ülkedir. Dolayısıyla Çin için Suudi Arabistan -buna Mısır’ı da ekleyebiliriz- politikalarının müslümanlar üzerinde meşrulaşmasının da bir aracı ülkesi olarak görüyor. Veliaht Selman, Xi Jinping ile görüşmesinin ardından yaptığı açıklamada “Çin’in ulusal güvenliğini sağlamak için aşırıcılık ve terör karşıtı önlemlerini destekliyoruz” ifadeleri Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi başta olmak üzere uluslararası toplum tarafından sıklıkla eleştirilen Uygur Özerk Bölgesi’ndeki müslüman azınlıklar için açılan “yeniden eğitim” (Çin’in resmi ifadesi) kamplarına destek ifadesi olarak yorumlayabiliriz. Özellikle Uygurlar başta olmak üzere müslüman etnik azınlığa karşı yapılan insan hakları ihlalleri nedeniyle uluslararası toplumu tarafından eleştirilen Çin’e, kutsal toprakları kontrolünde tutan Suudilerin destek açıklaması sembolik değeri olması açısından da önemlidir. Çin böylece müslüman azınlığına karşı insan hakları ihlali olmadığı iddiasını müslüman bir ülkenin desteğini alarak teyit etmiş oluyor.
“Kutsal Toprakların Koruyucusu” Suudilerin Uygur Özerk Bölgesi’ndeki kamplar konusunda desteği, Pekin yönetimi tarafından Çin’in uluslararası imajı için olumlu karşılansa da, orta ve uzun vadede bu durum olumsuz sonuçları olabilir. Veliaht Selman uluslararası toplumun kendisine karşı takındığı tavra karşı bir tepki olarak ve alternatifsiz olmadığını göstermek amacıyla gerçekleştirdiği Asya turu ile uluslararası imajını düzeltmeye çalışırken, Çin’in uzun soluklu İslam dünyası stratejisinin eksikliği imajını da zedeliyor. Geçtiğimiz aylarda da, Gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayeti nedeniyle uluslararası toplum tarafından dışlanan, Arjantin’in Başkenti Buenos Aires’de 2018 G-20 zirvesinde neredeyse bütün dünya liderleri Veliaht Selman ile aynı kareye girmemeye özen gösterirken, Çin Başkanı Xi Jinping oldukça yakın davrandı. Dolayısıyla, uluslararası toplumun ve özellikle İslam dünyası kamuoyunun sempati duymadığı ve sıkça eleştirdiği bir figür ile Çin’in en üst düzeyde aynı karede yer alması, Çin’in İslam dünyasındaki imajına da çok olumlu yansıyacağı kanaatinde değilim. Çin küresel düzende etkisini arttırmak istiyorsa, dünya jeopolitiğinin merkezinde yer alan ve bütün sorunlarına rağmen aralarında duygusal bir bağ olan İslam dünyası ile siyasi, ekonomik, kültürel ilişkilerini geliştirmesi gerekir. Fakat Çin, İslam dünyası ile ilişkilerini Veliaht Selman gibi uluslararası toplumun hakkında ciddi şaibeleri olan figürler üzerinden değil de, İslam dünyasında genel kabul gören kişiler, kurumlar üzerinden geliştirmesi hem Çin hem de İslam dünyası için daha gerçekçidir.