15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası, direktör olarak çalıştığım İstanbul Politikalar Merkezi olarak, başarışız darbe girişiminden alınacak dersler ve Türkiye’yi bu tür müdahalelere karşı güçlendirmek için yapılması gerekenleri araştırmak ve tartışmak için bir dizi odak grubu toplantısı düzenlemiştik.
Bu toplantılar içinde, kutuplaşma sorunu üzerine yaptığımız çalışmada, iki katılımcı arasında başlayıp devam eden bir sohbet/tartışma çok ilgi çekici ve öğretici nitelikteydi.
Başörtüsü üzerinde ay yıldızlı takı taşıyan bir katılımcı, “Bu hain darbeye kadar başörtüm ile laikliğin de sembolü olan ay yıldızlı bayrak arasında birlik ve uyum olduğunu hiç düşünmemiştim. Bu darbe bana ikisinin birlikte olması gerektiğini öğretti. Kutuplaşmaya karşı birlikte yaşamak kültürünü geliştirmek için başörtüm ile ay yıldızlı bayrağın birlikteliği için de yeni bir toplumsal sözleşme olarak gördüğüm Yeni Kapı Ruhunda yer almak istiyorum. Bu nedenle de, ay yıldızlı bayrak taşıyan başörtümle gittim Yeni Kapı’ya” demişti.
Bu sözlerden sonra konuşan Diyarbakır’dan gelen arkadaşımız, “Peki ben, bir Kürt olarak, bu toplumsal sözleşme içinde neredeyim? Başörtüsü ile ay yıldızlı bayrağı, muhafazakarlıkla laikliği bir araya getiren bu toplumsal sözleşme Kürtlere de açık mı, onları da içerecek mi? Ben, pek emin değilim. Kürtler darbe girişimine karşı çıktılar. Darbeye karşı net tavır aldılar. Hendek siyasetini desteklemediler. Yenikapı toplantısına HDP davet edilmedi. Hadi bu davet edilmeme kararında belli nedenler var diyelim. Ama, altını çizeyim, hiçbir Kürt sivil toplum örgütü ya da Kürt akil insanı da davet edilmedi toplantıya. Kürtler sadece siyasi parti düzeyinde değil, tümüyle Yenikapı’dan dışlandılar. Kürtlere, Yenikapı Ruhu’nda size yer yok dendi. O zaman, nasıl biz birlikte yaşamaya dönük bir toplumsal sözleşmeden bahsedebiliriz”.
İki katılımcının bu sözlerini çok önemsemiş ve not almıştım. Arka arkaya onları dinlemek, hem bana Yenikapı Ruhu’nun başarıya ulaşamayacağını, hem de birlikte yaşamaya dönük bir toplumsal sözleşmenin Türkiye’de kabul görmesinin ne kadar zor olduğunu göstermişti.
Yenikapı toplantısını örgütleyenlerin aklına bir Kürt sivil toplumu ya da akil insanını çağırmak fikrinin gelmemesi de, siyaset ve yönetim düzeyinde, siyasi partilerin ve liderlerin zaten birlikte yaşamaya dönük bir toplumsal sözleşme düşüncesine açık olmadıklarının bir göstergesiydi.
Yenikapı’ya CHP davet edilmişti. CHP Başkanı Sn. Kılıçdaroğlu bir konuşma yapmıştı. Sonra, CHP’de Yenikapı Ruhunun dışında kalınca, birlikte yaşama umutları bitti, Türkiye, kutuplaşmaya mahkum yapısını devam ettirdi.
Yenikapı Ruhu çok önemli bir fırsattı. Bu fırsat, Türkiye siyasi tarihinde hızla harcanmış fırsatlardan biri olarak yerini aldı.
Fakat, şu noktanın altını çizelim: Yenikapı Ruhu, Cumhur İttifakının başlangıç noktasıydı da. Yenikapı Ruhu hızla bitti; siyasi ve toplumsal kutuplaşma sorunu derinleşerek devam etti; Cumhur İttifakının düşünsel ve siyasi alt yapısı Yenikapı’da atıldı.
Yenikapı Ruhu yerini AK Parti-MHP ortaklığında Cumhur İttifakına bıraktı.
Aradan geçen dört sene içinde, Cumhur İttifakı, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine Türkiye’yi geçirdi; beka sorunu ve güvenlik temelinde Türkiye’yi yönetti; Referandumlara, Cumhurbaşkanlığı, Genel ve Yerel Seçimlere iki parti bu ittifak temelinde katıldı; teröre karşı mücadele ekonominin ve demokrasinin önüne geçti; Sert güç yumuşak gücün yerini aldı; Türkiye, Suriye’ye askeri operasyonlar düzenledi.
2015-2019 arasında toplum desteğini Cumhur İttifakına ve beka ve güvenlik ekseninde hareket eden siyaset ve yönetim anlayışına verdi.
Ta ki, 2019 başına kadar; Türkiye, ciddi ekonomik sorunlarla karşılaşıncaya kadar; daha da önemlisi, siyasi kutuplaşmaya karşı siyasi aktörlerin birlikte çalışması isteğinin, farklı siyasi ve kültürel tercihler içinde olan “kenti-eğitimli- orta sınıfları” tarafından seçimlerde attıkları oylarla “farklılıklar içinde ortak bir talep” olarak dile getirilmesine kadar.
Kentli muhafazakar, laik, ve Kürt orta sınıfları, ekonomiyi öncül alan, normalleşmeye dönük, siyasi dengenin olduğu, güvenlik-ekonomi-demokrasiyi birlikte düşünen bir siyaset ve yönetim anlayışını istiyorlar.
Bu isteklerini, 16 Nisan Referandumu’nda da göstermişlerdi; 31 Mart Yerel Seçimlerinde de gösterdiler.
Aslında darbeler ile dolu Türkiye siyasi ve demokrasi tarihine baktığımız zaman da, 1960-63, 1971-74, 1980-83, 1997-2000 dönemlerinde, güvenlik temelli siyasetin 3 yıl sürdüğünü, sonrası ekonomi ve demokrasiye doğru siyasetin ve yönetimin evrildiğini görüyoruz. 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra da, 2018 sonu, 2019 başına kadar süren terör ve güvenlik önceliğinden ekonomi ve demokrasiye evrilme döneminin başladığını söyleyebiliriz.
Tüm bu noktalar içinde Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan’ın seçim sonrası yaptığı Türkiye İttifakı çıkışını değerlendirdiğimiz zaman şu öneriyi yapabiliriz: Türkiye İttifakı zamanı gelmiştir ve bu ittifak ancak kapsayıcı ve içerseyici olduğu zaman ve birlikte yaşama temelli bir toplumsal sözleşme düşüncesini içerirse başarılı olabilir.
Türkiye İttifakı düşüncesinin Yenikapı Ruhunun başarısız olmasından gerekli dersleri alması gerekmektedir.
Habertürk’ten Bülent Aydemir, Türkiye İttifakı’nın temel parametrelerinin sekiz maddeyi içerdiğini söylüyor: “1) Kurtuluş ve Kuruluş (Cumhuriyetin kuruluşu ve Atatürk ile bugünkü Türkiye arasında bağlantı); 2) Vatan ve Millet Birliği; 3) Güçlü Demokratik Devlet; 4) Yurtsever Demokrasi; 5) Terör ve Şiddete Karşı Mücadele; 6) Uluslararası Toplumda Eşitlik; 7) Emperyalizme ve Faşizme Karşı Olmak; 8) Ülke Liderliği” (Habertürk, 22 Nisan).
Bu ilkeler kabul edilecek ilkelerdir. Ama ilkeler kadar Türkiye İttifakının kimleri kapsayacağı da önemlidir. HDP dışındaki siyasi partiler bu ittifaka belli şartlar sağlanırsa ve kendi talepleri karşılanırsa ilgi göstereceklerini de açıkladılar. CHP ve İyi Parti’nin bu ittifaka katılması yeterli değil ama gerekli koşuldur.
Türkiye İttifakı, eğer HDP yi içermeyecekse, Kürtleri içermek, onların sivil toplum ya da akil insan temsilcilerini içermek durumundadır. Kürtlerin tümüyle dışlandığı bir ittifakın, bir toplum sözleşmesinin politik ve sosyolojik olarak başarılı olma şansı yoktur.
Unutmayalım; Kürtler, 31 Mart seçimlerinde, Türkiye ile birlikte, Türkiye içinde yaşamak ve “normale dönmek” mesajını bir kere daha ilettiler.
Sn. Cumhurbaşkanının Türkiye İttifakı çağrısını önemsemeliyiz. Ama, Türkiye İttifakı sadece Cumhur İttifakının biraz genişletilmiş aynısı olacaksa, seçim yorgunu Türkiye’nin iyi yönetiminin ve birlikteliğinin temeli olamaz…