Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Eski Dekanı ve Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Fayda ile Ramazan ayının hikmeti, ibadetlerin temelini ve orucun hükümlerini konuştuk. Oruç ibadetinin diğer ibadetlerden farkı olmadığını söyleyen Fayda, eğer kulluk bilinci idrak edilirse;insanın çocuğunu öpmesinin bile bir ibadet sayılacağını ifade etti. Ayrıca Ramazan ayı ile birlikte çoğu kanalda başlayan Ramazan ayı özel programlarını da değerlendiren Fayda, bu yayınlarda sorulan bazı soruların İslamiyeti basit bir din gibi gösterdiğini belirterek, bu programları pespayelik olarak gördüğünü söyledi.
İbadetlerimizi "Allah" için yaparız
Fayda, Oruç ibadetinin diğer ibadetlerden farkı olmadığını ve ibadetlerin öncelikle Allah için yapmamız gerektiğini vurgulayarak şunları söyledi:
"Oruç, Kuran- Kerim’de ayetlerle farziyeti ve hikmeti dile getirilmiş bir ibadetidir. Allah’ın emirlerinin yerine getirilmesinde "ibadet" dediğimiz husus, dünyanın yaratılışıyla insanın bir imtihan dünyasına geldiğini hatırlatan bir dini vecibedir. Orucun da bu noktada mutalaa edilmesi gerekir; tıpkı, diğer ibadetler gibi. İbadetler arasında mutalaa edilen orucun sebebi, hikmeti beyan edilirken bazı tali konuların göz önüne alındığı da olur; mesela vücuda faydası gibi. Ancak ibadeti biz müminler, Allah’ın emirleri olduğu için yerine getiriyoruz; Kuran Kerim'de emrettiği için yapıyoruz. Ağrıyan ayağınıza "namaz" ibadeti iyi gelebilir fakat siz bu sebepten dolayı namaz kılma ibadetini bir spor etkinliği olarak göremezsiniz. İbadetlerde esas nokta, Allah emrettiği için yapılmasıdır. Allah insanları imtihan için yaratmıştır. Peki, 'Biz neyin imtihanı vereceğiz?' 'Ben sizin Rabbiniz değil miyim?' sorusuna yanıt olan 'Evet, Sen bizim Rabbimizsin' cevabını elest bezminde vermiştik; şimdi bu dünyada aynı cevabı, yani “Evet Sen bizim Rabbimizsin!” diye cevap vermek için dünyaya geldik. İmtihan soruları yaşadığımız hayatın kendisidir, yaptıklarımız, yapamadıklarımız, iyiliklerimiz, kötülüklerimiz her şeyimiz…."
İnsanoğlu zümrüt gibi, gül gibi...
Dünya'nın bir imtihan dünyası olduğunun altını çizen Fayda, insan olma şerefini ve vasıflarını şu sözlerle sıralıyor:
"Allah kullarını bu imtihana uygun şekilde yaratmış; kullarını melek ve şeytandan farklı yaratmış; yalnızca iyilik yapabilme kabiliyeti bulunan meleklerden, yalnızca kötülük yapabilen şeytanlardan farklı yaratmıştır. Bazı fiilerimiz vardır bizi melekleştirir; bazıları da vardır ki bizi şeytanlaştırır. İnsanoğlu bir zümrüt, gül gibi bütünlük içerisinde yaratılmış, bedeni, ruhu, aklı ve nefsi onun parçaları... Bu parçaların ondan ayrılması mümkün değildir. Tıpkı bir zümrüdün şu rengi, şu kokusu, şu bedeni diye parçalara ayrılmadığı, bir bütün halinde zümrüt diye görüldüğü gibi, insanoğlu da, zikrettiğimiz varlık ve kabiliyetleriyle bir bütün; her şeyi ile bütünlük arz eder ve öyle güzeldir. İnsanoğlu imtihan dünyasına gelmesinin sonucu olarak bütün bu güçlerle teçhiz edilmiştir. İrademiz, aklımızı kullanarak ya kalbimizden ruhumuzdan aldığı emirlere göre hareket edeceğiz; ya da nefsimizden emir alarak hareket edeceğiz. Aklımız hangisinin emrine girecekse; irademizle onu tercih edeceğiz."
Allah insanlara ihsan yani torpilde bulunmuştur
Dünyanın temelinin sevgi olduğunu belirten Fayda, her şeye muhabbet çerçevesinde bakılması gerektiğine Kuran-ı Kerim'deki Al-i İmran suresiyle vurgu yapıyor:
"Allah, dünyayı imtihan düzenine göre kurmuştur. Aslında insanlara ihsanda yani; torpilde de bulunmuştur. Bize bir din, bir peygamber göndermiştir ki; onun varlığını daha kolay bulabilelim, elest bezminde verdiğimiz sözü kolayca hatırlayabilelim ve gereğini yerine getirebilelim, diye. Bütün bu dünya imtihanın sonucunda bir de ahiret hesabı olduğunu kullarına bildirmiştir. Allah, kitabı ve Peygamberiyle, insanoğlunun tartışmadan kabul ettiği “ölüm” gerçeğini de hatırlatıyor. İmtihanın başarıya ulaşması için insanoğluna rehber olan bir din ve peygamber gönderdi. Bu noktada Allah bize tek bir yolu, sevgi yolunu gösteriyor: Hz. Peygamber’in ağzından Allah ayetinde buyuruyor ki: 'Söyle: Ey Allah'ın kulları! Eğer Allah’ı seviyorsanız; bana tabi olun!” Bizim dinimizin temel noktası Allah sevgisine dayanıyor. Allah’ı seveceğiz. Çünkü Allah sevileceğini, sevilmesi gerektiğini Peygamber'in ağzından bu ayetle ifade ediyor."
Dünya sevgi ve muhabbet üzerine kurulu
Allah'ı neden sevmemiz gerektiğini açıklayan Fayda, dünyanın temelinin sevgi ve Hz. Muhammed (SAV)'in yolu olduğunu şu sözlerle ifade ediyor:
"Peki Allah'ı nasıl seveceğiz? Allah gönderdiği Peygamber ve kitapla bu yolu açıklıyor. Demek ki bizim namaz kılmamızda, oruç tutmamızda, zekat vermemizde, kız çocuklarını öldürmemizde bütün bu emir ve yasaklara uyduğumuz zaman aslında Allah'ı sevdiğimizi gösteriyoruz, o sevginin gereğini yerine getirmiş oluyoruz. Biz "Yaradanı sevmenin yolunu" onun indirdiği kitaptan ve gönderdiği peygamberden öğreniyoruz. İnsanoğlu emir ve yasakları daha kolay idrak edebilsin ve uygulayabilsinler diye Allah peygamberi 'yaşayan bir örnek' olarak sunmuştur. Burada emirlere, ibadetlere; farz, sünnet ya da müstehap olarak bakmaksızın Resullah’ın örnekliğini bize emrediyor. Bunun mükafatını ise; bizim hocalarımız çok söylemiyor ama, gayet açık bir şekilde Allah'ın kullarını sevmesi olarak Hz. Peygamber’in ağzından, yine aynı ayetin sonunda müjdeliyor. Demek ki ibadetlerin, emirlerin, yasakların ve ahlaki kaidelerin hepsi ama hepsi bu Allah muhabbetinin tezahürüdür. Esasen dünya'nın temeli de, muhabbettir, sevgidir."
Çocuğunu öpmek bile bir ibadettir...
Sadece namazın ya da orucun bir ibadet olmadığını söyleyen Fayda, eğer kulluk bilinci idrak edilirse; Allah, yapılan her şeyi bir ibadet olarak sayacağını belirtiyor: "Allah, kullarından "ilah" olduğunun idrakini göstermelerini ister. Bu idrak; onun daima Rabbi Teala olduğunun dile getirilmesiyle olur. Bu sadece kul ve Allah arasındadır. Kullar "dua" yoluyla bu bağı kurar.Cibril hadisinde buyurulurduğu gibi, insanın en son ulaşacağı mertebe; ihsan mertebesidir. "Allah'ın görüyormuş gibi kul olmak gerekir. Biz sadece bunu "ibadet" olarak görürüz ama sırf ibadetler için geçerli değildir bu anlayış. Allah'ın şah damarımızdan daha yakın olduğunu hiç unutmamak gerekir. Kulun rabbi ile kurduğu her bağ zaten ibadet olur. Örneğin; çocuğunu öpmek, güzel davranmak, sokaktan taş almak bunların hepsi o görüyor gibi ve O’nun rızası için yapılırsa; ibadettir. Böyle davranan kullarına Allah diyor ki: ' O kullarımın tutan eli, işiten kulağı olurum'."
Oruç, sıhhatte zarar verecek noktaya geldiyse tutulmaz
Allah'ın görüyormuş gibi yaşayan bir din anlayışından bakıldığında oruç ibadetinin ayrı bir yerini zikretmeye ihtiyaç kalmayacağını belirten Fayda, Kur’an-ı Kerim'de oruç ibadetinin geçtiği ayetleri ise şu sözlerle yorumluyor:
Bakara 183- Oruç , sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir. Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa (mesela fidyeyi fazla verirse) o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.
Bir kere orucun sayılı günlerde olduğunu söylüyor. Gerçekten ramazan orucu ya 29 ya da 30 gündür. Hicrî takvimde ayların hangisinin kaç gün olduğu belli değildir. Burada da belirtidiğdiği gibi sayılı gün, ya 29 ya da 30 gün demektir. Oruç tutmak ciddi bir disiplin ister. Yani; bir kere sabır ister. Çünkü özellikle sıcak iklimlerde ya da 22 saat gibi uzun saatler süren oruçları tutmak ciddi zordur. Ama bu şartlara rağmen insanlar sabrediyor. İşte bu duruma en iyi sabrın insan bedenine, ruhuna, sıhhatine zarar verecek noktaya geldiyse "oruç" tutulmaz. İnsanın kendisi karar verir. Çünkü bir insan kendi durumunu daha iyi tespit eder. İlaç kullananlar ya da aç duramayanlar özellikle oruç tutmayabilir. Oruç tutmayanlar ya sıhhatlerine kavuşunca oruç tutmaları gerekir ya da ömür boyunca sihhatine kavuşma imkanı olmayanlar ise fidye verir. Oruç tutmayanlar, bir yoksulu doyuracak kadar fidye vermeli. Örneğin; 90 yaşındaki bir kişide oruç tutamaz, bu kişiler fidye vermeli. İnsanları fidye vermesindeki temel ölçü; diğer insanlara el uzatmasıdır. Fidye verirken tabii insan yine kendini ölçü alacaktır. "
Bütün ibadetlerde eşitlik vurgusu vardır
Bakara-187: Oruç gecesi hanımlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar size örtüler, siz de onlara örtüsünüz. Allah (Ramazan gecesi hanımlarınıza yaklaşarak) kendinize zulmetmekle olduğunuzu bildi de tövbenizi kabul edip sizi affetti. Artık eşlerinize yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazıp takdir etmiş olduğu şeyi arayın. Şafağın aydınlığı gecenin karalığından ayırt edilinceye ( tan yeri ağarıncaya) kadar yiyin, için. Sonra da akşama kadar tam oruç tutun. Bununla birlikte siz mecsitlerde itikafta iken eşlerinize yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın koyduğu sınırlardır. Allah kendine karşı gelmekten sakınsınlar diye, ayetlerini insanlara böyle açıklar.
Oruç tutarken insanların muhabbetlerine dikkat etmeleri gerekiyor. Ama Allah bu ayetiyle oruç bittikten sonra oruclu eşleri birbirine helal kılmıştır. 'Onlar size örtüdür' ifadesiyle Allah kadın ile erkeğin eşit olduğu vurgusunu yapıyor. Allah kullarını kadın ya da erkek olarak ayırmıyor. Ramazan ilgili bu şartlar bu ayetle ortaya konuyor. Orucu bu yüzden yemek, içmek ve cinsi münasebette uzak durmak olarak tarif ediyoruz.
Bir insanın ölümü, bütün beşeriyetin ölümdür
Nisa-92: Bir müminin bir mümini öldürmesi olacak iş değildir. Ancak yanlışlıkla öldürse bir mümin köleyi azat etmesi ve bağışlandıkları sürece ailesine diyet ödemesi gerekir. ( Öldürülen kimse) mümin olur ve düşmanınız olan bir topluluktan bulunursa, mümin bir köle azat etmek gerekir. eğer sizinle kendileri arasında anlaşma bulunan topluluktan ise ailesine verilecek bir diyet ve mümin bir köle azat etmek gerekir. bunlara imkan bulamayanın, Allah tarafından tövbesinin kabulü için iki ay art arda oruç tutması gerekir. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Ayet gayet açıktır fakat haksız yere adam öldürüldüğünde; öldürülenin diyetinin öldüren ya da ailesinden birisi veremiyorsa bunun diyetini devlet öder.Allah, fidye ödeyecek durumu olmayanlara bu ayette belirttiği üzere iki ay oruç tutmasını emrediyor. Bu gerçekten önemli bir uyarı ve cezadır. Çünkü İslam'da insanların başkalarının canlarına kıyma konusunda ciddi uyarılar vardır. Özellikle Türkiye'de yaşanan iş kazalarında; iş sahasında yaşanan ihmallere karşı bu ayeti göz önünde bulundurarak bütün ihmalleri ortadan kaldrımamız gerekir. Tabi burada fidye ödeniyor diye kimse başkasının hayatını riske atamaz. İnsan hayatına Allah ve Kuran-ı Kerim çok büyük önem veriyor. Haksız yere bir insanın öldürülmesi bütün beşeriyetin öldürülmesidir. İslamiyet; asla kul hakkından vazgeçmiyor.
Ramazan programları pespayelik
Ramazan ayı ile birlikte çoğu kanalda başlayan Ramazan ayı özel programlarını da değerlendiren Fayda, bu yayınlarda sorulan bazı soruların İslamiyeti basit bir din gibi gösterdiğini belirterek, pespayeliğe varan programların kaldırılması için çağrı yapıyor:
"Biz de Ramazan ayına girince millet 'Sakız orucu bozar mı, bozmaz mı?' tarzı sorular soruyor. Ben artık böyle soruların kasten sorulduğuna inanıyorum. Bu söylemlerin İslamiyeti ucuz göstermek için yapıldığına inanıyorum. Böyle şeyleri sormaya gerek yok. Benim müminlere ve Türkiye'deki insanlara tavsiyem şudur; Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı'nın hem Ankara'da hem de bütün müftülüklerde fetva hattı var. Dini bir problemi sormak isteyenler; Televizyonlarda kendilerini de reklam etmeye sebep olacak tuhaf soruları sormak yerine; evlerinden müftülükleri arayarak, sorularına cevap arasınlar. Ben bu soruların televizyonda sorulmasına da hem soranlar, hem cevap verenler, hem de o televizyon kanalı açısından problem olarak görüyorum. İnsanlar bu konuları alay noktasına getiriyorlar. Ben de bazı televizyon programlarında pespayelik görüyorum. Müslüman kardeşlerim bu tarz soruları sormaktan, hocalarımız da bu tarz sorulara cevap vermekten vazgeçsinler. Bu yayınları yapan programların yürürlükten kaldırılmasını istiyorum."
Müminler kulluk bilincini sorgulamalı
Ramazan programlarının samimi olmadığını ve müminlerin daha önemli dini konular için yanıt araması gerektiğini vurgulayan Fayda şunları söylüyor:"Gerçekten bizim dinimiz ve orucumuz, Allah'a kul olarak bir teslimiyet noktasıdan konuşacağımız konular olmalıdır. Müminler yalnızca, yüksek seviyedeki problemlerimiz ile meşgul olmalı; ahlakımız, Allah inancımız ve kulluk bilincimizi pekiştiren ve şuurlu hale getirecek konuları konuşmalıyız. Allah'a gözyaşı döken insanlar olabilmeliyiz. Allah’ın şah damarımızdan daha yakın olduğunun farkında olarak ve ihsan mertebesine erişmeye hedef alan bir kul olarak yaşabileceğimiz hayırlı Ramazanlar diliyorum."