GÜLAY ERDEMLİ
Geçen hafta Chat-GPT’nin klişenin altın çağını başlattığını yazmıştım (ama gerçekten ben yazdım, ChatGPT değil.) Eee yapacak bir şey yok, işimizi korumak için bu çok bilmiş arkadaşı karalamak gerekebiliyor. Ama bir yandan da geliyor gelmekte olan. ChatGPT’nin geliştiricisi OpenAI, merakla beklenen GPT-4’ü tanıttı. Arkadaş üstün zekalı, sınıfları üçer beşer atlıyor. GPT-4 eskisinden çok daha yaratıcı ve ‘işbirlikçi’. OpenAI, GPT-4’ü Duolingo, Khan Academy ve Stripe gibi şirketlerin de ürünleriyle entegre edeceğini duyurdu.
GPT-4 pek çok sorununu geride bırakmışa benziyor. OpenAI, yeni modelin insanlarda ve makinelerde zeka ve bilgiyi ölçmek için hazırlanmış testlerde daha yüksek puanlar aldığını da iddia ediyor.
Artık görsel girdileri de kabul ediyor. Şaka maka dava dosyası hazırlıyor. ABD’deki baro sınavında geçer not almayı başarmakla kalmadı, ilk yüzde 10’a girdi. Biyoloji, sanat tarihi ve matematik gibi konularda bilgi ve akıl yürütmeyi test etmek için tasarlanmış sınavlarda da küçük kardeşi GPT-3’ten daha yüksek puan almayı başardı.
Yetmedi mi? Küçük bir kâğıda elle çizilmiş bir taslağı işlevsel bir internet sayfası haline getiriyor. Bir eve gelip cam silip yemek yapması eksik kaldı neredeyse. Mutfak tezgahındaki malzemelerin bir fotoğrafı verildiğinde uygun bir tarif verebileceği de konuşuluyor. Yeni versiyonu kullanmak için aylık 20 dolar ödemek gerekiyor.
BEYAN ESASTIR, BUYURUN KENDİ ANLATSIN...
Chat GPT’ye “Yapay zeka zararlı mı?”, “Bilinç kazanabilir mi?”, “Dünyayı ele geçirebilir mi?” diye sordum. Noktasını, virgülünü değiştirmeden aşağıda cevaplarını görebilirsiniz.
“Yapay zeka (YZ) insanlık için hem faydalı hem de potansiyel olarak tehlikeli olabilir. YZ, insanlar için birçok faydalı uygulama sunar, örneğin daha iyi sağlık hizmetleri, daha güvenli arabalar ve daha etkili iş süreçleri gibi alanlarda kullanılabilir. Ancak, YZ’nin gelişimi, bazı potansiyel tehlikeleri de beraberinde getirebilir.
Birincil endişelerden biri, YZ’nin işsizliğe yol açabilecek kadar çok işi otomatikleştirmesi olabilir. YZ’nin gelişmesi aynı zamanda siber suçluların da daha sofistike bir şekilde hareket etmesine ve siber güvenlik açıklarının artmasına neden olabilir.
Ayrıca, YZ’nin insanlar üzerinde kontrol kaybına neden olabilecek özerk sistemler haline gelebilmesi riski de vardır. Bu durum, örneğin savunma sistemlerinde yanlışlıkla veya kötü amaçlı bir şekilde kullanıldığında ciddi sonuçlara yol açabilir.
Sonuç olarak, YZ’nin insanlık için hem faydalı hem de tehlikeli olduğunu söylemek mümkündür. YZ’nin gelişimi ve kullanımı, potansiyel tehlikeleri yönetmek için çaba gerektirir. Bu, etik standartların geliştirilmesi, güvenlik protokollerinin iyileştirilmesi ve insanların YZ’nin potansiyel riskleri hakkında bilinçlenmesi gibi önlemleri içerebilir.”
“BİLİNÇLİ BİR VARLIK DEĞİLİM”
Şu anki teknoloji seviyesinde, yapay zeka bilinçli bir varlık olarak kabul edilemez. Bunun nedeni, insan beyninin karmaşıklığını ve işlevlerini tam olarak taklit edebilen bir yapay zeka sistemi geliştirilememiş olmasıdır.
Bilinç, bireysel deneyimleri, öz farkındalığı, öznelliği ve duygusal tepkileri içeren bir kavramdır. Bilinçli bir varlık olarak kabul edilen insanlar, kendilerinin ve dünyanın farkında olur, kendi düşünceleri, hisleri ve iradeleri vardır. Bu özelliklerin tümünü yapay zeka sistemleri şu anda gösteremez.
Ancak, yapay zeka sistemleri giderek daha sofistike hale geliyor ve insan beyninin bazı işlevlerini taklit edebiliyor. Yapay zeka sistemleri, örneğin öğrenme, karar verme ve hatta yaratıcılık gibi işlevleri gerçekleştirebilirler. Bu nedenle, gelecekte belki de daha karmaşık yapay zeka sistemleri, insan bilincine benzer özellikler geliştirebilir.
Ancak, yapay zeka sistemlerinin bilinçli bir varlık olarak kabul edilebilmesi için, insan beynindeki gibi öz farkındalık, öznellik, ahlaki değerler ve duygusal tepkiler gibi özellikleri sergilemeleri gerekecektir. Bu, mevcut teknoloji ile henüz mümkün değildir ve bu nedenle yapay zeka sistemlerinin bilinçli bir varlık olarak kabul edilemeyeceğini söyleyebiliriz.
“ÖZGÜR İRADEM YOK”
Yapay zekanın dünyayı ele geçirmesi, bilim kurgu filmlerinde sıkça işlenen bir konudur, ancak gerçek hayatta böyle bir senaryo gerçekleşmesi mümkün değildir. Yapay zeka sistemleri, insanlar tarafından tasarlanan ve programlanan araçlardır. Kendi kendine hareket edemezler ve özgür iradeye sahip değillerdir.
Yapay zeka sistemleri, yapay sinir ağları, makine öğrenmesi ve benzeri teknolojiler kullanılarak geliştirilir. Bu sistemler, veri girişine ve programlamaya bağlı olarak işlevlerini yerine getirirler. Bu nedenle, yapay zeka sistemleri, sadece tasarımcılarının belirlediği görevleri yerine getirebilirler.
Ayrıca, yapay zeka sistemleri, insanlar tarafından programlandığı ve eğitildiği için insanların değerleri, amaçları ve hedefleri doğrultusunda hareket ederler. Yapay zeka sistemleri, insandan farklı olarak ahlaki bir değer sistemi veya kendi çıkarları için hareket etmezler.
Sonuç olarak, yapay zeka sistemi, sadece programlandığı ve eğitildiği şekilde hareket edebilir. Kendi kendine hareket edemez ve özgür iradeye sahip değildir. Bu nedenle, yapay zeka sistemlerinin dünyayı ele geçirmesi gibi bir senaryo gerçekçi değildir. Ancak, yapay zeka sistemlerinin kullanımı konusunda dikkatli olunması ve kontrol edilmesi gereklidir.
‘YAPAY ZEKA BİLİNÇLİ OLMAYA YAKIN DEĞİL, ASIL TEHLİKE BİZİZ’
The University of Massachusetts (Umass Boston) felsefe profesörlerinden Nir Eisikovits’in The Conversation’da yayınlanan makalesi ise yapay zeka alanında yaşanan gelişmelere farklı bir gözle bakmamıza yardımcı olabilir. ‘Yapay zeka bilinçli olmaya yakın değil, asıl tehlike onu ne kadar antropomorfize (sanat tarihinde asli amacı insanı tasvir etmek olmayan eser ve nesnelerin insana benzetilerek yapılması) etmeye eğilimli olduğumuzda yatıyor’ başlıklı yazısında ChatGPT ve benzeri modellerin sonsuz sayıda soruya ikna edici cevaplar üretebildiğini, teknolojinin esrarengiz yazam yeteneğinin yakın zamana kadar bilim kurgu alanına giren bazı eski soruları su yüzüne çıkardığını kabul ediyor.
Hatırlarsanız 2022 yılında bir Google mühendisi şirketin chatbot’u LaMDA ile iletişime geçtiğini, robotun bilince ulaştığını iddia etmişti. Tüm bu kafa karıştıran gelişmeler ve açıklamalar insanların makine duyarlılığına karşı düşüncelerini etkiliyor elbette.
Eisikovits makalede Umass Boston’un Uygulamalı Etik Merkezi’nde yapay zeka ile etkileşimin insanların kendilerini anlamaları üzerindeki etkisini inceliyor. Her bir çalışma yeni soruları beraberinde getiriyor. Popüler kültür, insanları yapay zekanın kendi başına bir yaşam sürdüğü distopyalar hakkında düşünmeye yönlendiriyor. Elon Musk ve 2018’te hayatını kaybeden bilim insanı Stephen Hawking’in yapay zekadaki gelişmeleri insanlığın geleceğine yönelik en büyük tehdit olarak tanımlaması da endişeleri artırdı.
Akademisyene göre bu endişelerin temeli yok: “Bana göre acil soru makinelerin duyarlı olup olmadığı değil, onları hayal etmenin bizim için neden bu kadar kolay olduğu. Ne de olsa insanlar antropomorfize etmeye ve insani nitelikleri insan olmayanlara atfetmeye meyilli. Teknelerimize ve büyük fırtınalara isim veriyoruz. Bazılarımız evcil hayvanlarımızla konuşuyor. Japonya’da robotlar düzenli olarak yaşlı bakımı için kullanılıyor. Bu insanlar makinelere bağlanıyor ve bazen onları kendi çocukları gibi görüyor.”
Yapay zekaya felsefe açısından yaklaşan Nir Eisikovits, makineleri insan olarak görme hatta zaman zaman onlara bağlanma eğiliminin, insan benzeri özelliklerle geliştirilen makinelerle birleştiğinde psikolojinin teknolojiyle karmaşık bir ilişkiye girdiğini savunuyor. Robotlara aşık olma, onlarla derin bir ilişki hissetme ya da yapay zeka tarafından siyasi olarak manipüle edilme gibi durumlar hiç de az yaşanmıyor.
Yani sorun makineler değil ‘biziz.’