Tanzanya'da 1960'lı yıllarda Avrupalılar tarafından deneme amaçlı Viktorya gölüne bırakılan 'Nil levreği' balıkçılıkla geçinen Tanzanya halkının falaketi oldu. Levrek, kısa sürede göldeki tüm türleri yok etti. Levreğin gölde normalin üzerinde gelişim sergilediğini farkeden yatırımcılar, levrek üretimine başlaması üzerine halkın geçim kaynağı kesildi.
Diriliş Postası gazetesinin haberine göre Avusturyalı yönetmen Hubert Sauper, Victoria Gölü'nün bu trajik hikayesini yaptığı Darwin'in Kabusu belgeselinde çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor.
Balıkların neslinin tükenmesi Tanzanya halkı için büyük sıkıntı olunca bu durumu fırsat bilen “balık sektörü” Hintli kalantorlar. Hindistan’dan kalkıp Tanzanya’da fabrika kuruyor.
Piyasa değeri yüksek bu balık Tanzanya’yı zenginleştirmek yerine yoksullaştırıyor.
Halka balığın kılçığı kalıyor
Doğu Afrika’nın rantını yiyen kalantor Hintliler, değer verdikleri 3 şeyi şöyle sıralıyorlar:“Balık, para ve çocuklarımız.” Balık Avrupa ve Japonya’ya; paralar İsviçre’ye; çocukları da Amerika ve Kanada’ya gidiyor.
Balıklar, fabrikada fileto haline getirilip satılırken kurtlanmış kafa ve kılçıklar yoksul halka para karşılığında satılarak ortada inanılmaz bir rant dönüyordu.
Gündüzleri yemek akşamları bomba
Sauper Tanzanya'da yaşanan felaketin ve daha sonrasında oluşan durum için çarpıcı açıklamalarda bulunuyor. Açıklamasında Rus savaş uçaklarının gündüzleri sığınmacılar için yemek benzeri erzak verdiğini, geceleri de insanları öldüren bombaları taşıdığını anlatıyordu.
Bu dehşet verici durumun sadece bir ayrıntı olduğunu belirten Sauper, Mwanza'nın silah kaçakçılığında önemli bir üs olduğunu aynı zamanda da AB ülkelerine giden balık filosunun merkezi olduğunu belirterek, '' Beni ‘Darwin’in Kâbusu’nu çekmeye mecbur eden görüntü, Mwanza Havaalanı’nda yan yana duran iki uçaktı. ABD yardım uçağı 45 bin ton nohut, Rus kargo uçağı 50 bin ton balık yüklüydü. Nohut, BM kamplarındaki mülteciler içindi, balıksa AB ülkelerine gidiyordu, inanılır gibi değildi.
İnsanların açlıktan öldüğü, protein eksikliğinden çocukların karınlarının şiştiği bu bölge, Avrupa ülkelerine tonlarca balık gönderiyordu. Bu, ‘Darwin’in Kâbusu’nun temelini oluşturan şu naif soruyu sormama neden oldu: Nasıl oluyor da insanların aç olduğu bu bölgeden bu değerli yiyecek uçup gidiyor?” diyerek yaşanan inanılmaz görüntüyü anlatıyordu.
2004 yapımı Darwin’in Kabusu olan belgesel, 1960'larda Tanzanya'daki Viktoria Gölü'ne yeni bir balık türünün yöreye has bütün balıkları yok etmesi ve kıtalar arası bir sömürü düzeninin toplumsal, iktisadi ve siyasi boyutlarını irdelerken Afrika’daki kıtlık ve yoksullukla tüketim pratiklerimiz arasındaki ilişkiyi gözler önüne seriyor.
İşte o belgeselin fragmanı:
Peki, İHH’nın bu denklemdeki yeri ne?
İşte tam da insanlığın esamisinin okunmadığı bu topraklardaki vahşetin verdiği çaresizlik hissini her bir zerrenizde hissederken karşınıza su gibi aydınlık bir yol açılıyor.
İHH, kalbe inşirah veren, utancı neresine saklayacağımızı bilemediğimiz ruhumuza merhem olan çalışmalarıyla Tanzanya’da Allah’ın (CC) bir armağanı olarak durmadan çalışıyor. Tanzanya’da 500 katarakt hastasını tedavi ettiriyor İHH, 70 binden fazla ameliyat yapıyor. Ve elinden gelen tüm yardımı yapıyor ve yapmaya devam ediyor.
Nil levreği
Nil levreği bir tatlı su balığıdır. Afrika ekozonunda çok yaygındır. Nil levreğinin rengi gümüştür, belirgin kara gözlerinin dolayında açık sarı bir yüzük vardır. En büyük tatlı su balıklarından biridir, boyu 2 metreye değin ulaşabilir ve azami ağırlığı 200 kilodur. Amansız bir avcı olarak çevresini domine eder, başka balıklarla (kendi türü dahil), kabuklularla ve böceklerle beslenir.