Son zamanlarda Suudi Arabistan ile Mısır arasında bazı bölgesel konulara dair ciddi fikir ayrılıklarının somut olarak gün yüzüne çıktığı ve bunun git gide derinleşmek suretiyle ikili ilişkilerde gerilime yol açtığı görülmektedir. Halbuki 2013 Mısır darbesiyle birlikte Riyad-Kahire ilişkileri ivme kazanmış, taraflar arasında güçlü siyasi, ekonomik ve askeri işbirlikleri kurulmuştu. Kral Abdullah yönetimindeki Suudi Arabistan, Abdulfettah es-Sisi liderliğinde gerçekleştirilen darbenin arkasında durmuş, verdiği ekonomik ve diplomatik destekle Mısır’daki yeni yönetimi ayakta tutmaya çalışmıştı. 2013-2016 arasındaki üç yıllık zaman diliminde iki ülke ilişkileri ekonomik açıdan değerlendirildiğinde, Suudi Arabistan‘ın Mısır’a toplam 25 milyar dolar yardım yaptığı bilinmektedir. Ayrıca Nisan 2016’te Kral Selman’ın Mısır’ı ziyaretinde bir dizi anlaşmaya imza atılmıştı. Bunlar arasında öne çıkanları ise Kızıl Deniz üzerine iki ülkeyi birbirine bağlayacak köprü inşa edilmesi ve 1950’lerden bu yana Mısır’ın yönetiminde bulunan Kızıldeniz’deki iki stratejik adanın Suudi Arabistan’a iadesi anlaşmalarıdır.
Es-Sisi liderliğindeki darbe yönetiminin alaşağı ettiği İhvan’la mücadelesinde Kral Abdullah desteğini esirgememiş, Mart 2015’te Suudi Arabistan da İhvan’ı terör örgütü olarak tanıdığını ilan etmişti.
Askeri bakımdan ise Riyad-Kahire arasında ciddi yakınlaşmanın görüldüğü ve somut adımların atıldığı bir dönem oldu. Mart 2015’te Suudi Arabistan ve Mısır’ın girişimleriyle Arap Birliği bünyesinde “Ortak Arap Ordusu” kurulması kararlaştırıldı. Bunda başarısız olununca Suudi Arabistan’ın girişimleriyle Mısır’ın da dahil olduğu İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesinde Aralık 2015’te “İslam Ordusu” kuruldu. Ayrıca Temmuz 2015’te Suudi Arabistan ile Mısır arasında savunma alanında güçlü işbirliğini öngören Kahire Deklarasyonu yayınlandı. Yine bu dönemde iki ülke arasındaki siyasi ilişkilerin de daha da güçlendiği görülmektedir. Es-Sisi liderliğindeki darbe yönetiminin alaşağı ettiği İhvan’la mücadelesinde Kral Abdullah desteğini esirgememiş, Mart 2015’te Suudi Arabistan da İhvan’ı terör örgütü olarak tanıdığını ilan etmişti.
İlişkileri bozan ne oldu?
O halde ikili ilişkiler bu denli güçlü bir aşamaya ulaşmışken neden bugün Riyad ile Kahire arasında bir gerilimden bahsediyoruz? Ya da 2013 darbesi ardından iki ülke arasında kurulan ittifak ilişkisini zedeleyen temel faktör nedir? Bu soruların yanıtları, Suudi Arabistan ve Mısır’ın yeniden biçimlenmekte olan Orta Doğu güç dengesinde aldıkları tutum ve davranışlarla yakından alakalıdır. 2011 yılıyla birlikte ABD’nin Ortadoğu politikasında önemli bir değişikliğe gittiğini ve bölgeye yönelik temel stratejisini değiştirdiğini söylemek mümkün. Soğuk Savaş’ın sona ermesini takip eden ilk yirmi yılda (1991-2011) ABD’nin Orta Doğu’da uyguladığı temel strateji, bölgesel güç dengesini doğrudan müdahale ederek korumak üzerineydi. Bu stratejinin siyasi, ekonomik ve askeri açıdan ülkeyi zayıflattığının farkına varan Washington yönetimi bölgeye yönelik yeni bir temel strateji uygulamaya koydu: Kıyıdan Dengeleme. Bu ABD açısından, bölgede sorumluluğu ve maliyeti daha fazla bölgesel müttefiklere yükleyerek Orta Doğu’daki çıkarların muhafaza edilmesi anlamına geliyor. Eşzamanlı olarak ABD’nin bölgede takip ettiği bu yeni politika yeni bir bölgesel güç dengesinin kurulmasını gerekli görmektedir. Şimdiye kadar bölge dışından bir büyük gücün bölgedeki varlığı üzerine kurulan güvenlik düzeni köklü bir değişim geçirerek bu durumun geçerli olmadığı çok kutuplu bir bölgesel güç dengesine doğru ilerlemektedir.
Suudi Arabistan, Mısır gibi bölgesel bir gücün de desteğini alarak kendi ulusal güvenliğinin ve bölgesel nüfuzunun güvence altın alınacağı yeni bir bölgesel düzen kurmak amacıyla ciddi gayret gösteriyor.
Böyle bir bölgesel konjonktür altında Orta Doğu’nun önemli bir aktörü olarak Suudi Arabistan, Mısır gibi bölgesel bir gücün de desteğini alarak kendi ulusal güvenliğinin ve bölgesel nüfuzunun güvence altın alınacağı yeni bir bölgesel düzen kurmak amacıyla ciddi gayret göstermektedir. Öte yandan 2013 sonrası dönemde Suudi Arabistan’ın yaklaşık çabalarına rağmen Mısır’ın Batı eksenli dış politikada köklü bir değişime gidip, ABD yerine Rusya ile siyasi, ekonomik ve askeri bakımdan yakınlaşmaya başladığı görülmektedir. Bu durum Riyad ve Kahire yönetimleri arasında Suriye konusunda somut bir fikir ayrılığını beraberinde getirmektedir. Rusya ile her alanda ilişkilerini güçlendiren Mısır, kaçınılmaz olarak Suriye gibi önemli bir bölgesel krizde Suudi Arabistan çizgisinden uzaklaşmaktadır. Mısır yönetimi askeri müdahale ve hatta siyasi baskılarla Suriye’de rejimin değişmesini istememektedir. Riyad yönetimi açısından bu, düşman tanımladığı Esad rejimini güçlendirmekte ve kıyasıya rekabet yürüttüğü İran’ın dolaylı olarak bölgede elinin güçlenmesi anlamına gelmektedir. Son zamanlarda Suudi Arabistan’ın Mısır’ın politikalarından rahatsızlığını dile getirmesi ve ikili ilişkilerde tansiyonun yükselmesini bu kapsamda okumak mümkündür.
Gerilimi zirveye çıkaran hamle
İki bölgesel aktörün Suriye politikasının örtüşmediği Ekim’deki BM Güvenlik Konseyi Suriye oylamasında somut bir şekilde ortaya çıktı. 8 ve 10 Ekim’de olmak üzere Fransa ve Rusya, Güvenlik Konseyi’ne iki farklı Suriye tasarısı sundular. Suudi Arabistan’ın desteklediği Fransa’nın tasarısı Halep’te uçuşa yasak bölge öngörürken, Rusya’nın getirdiği tasarı ise kısmi bir ateşkesi teklif etmekteydi. Güvenlik Konseyi geçici üyesi olan Mısır dengeli bir politika izleyerek her iki karar tasarısına da evet oyu kullandı. Rusya’nın tasarısının da Mısır’ından onay alması Riyad yönetimini büyük bir hayal kırıklığına uğratmış görünmektedir. Çünkü oylama akabinde açıklama yapan Suudi Arabistan’ın BM temsilcisi Abdullah el-Muallimi, Mısır’ın bu tavrı onun giderek Rusya’nın etkisine girdiğini gösterdiğini, Senegal ve Malezya’nın davranışlarının Arap ülkelerine Mısır’ınkinden daha yakın olduğunu belirtti. Mısır’ın bu tutum ve davranışından ciddi bir rahatsızlık duyan Riyad yönetimi bununla da kalmadı, hem Kahire’deki büyükelçisini istişare amacıyla geri çağırdı hem de Ekim ayı boyunca Aramco’nun Mısır’a petrol ürünleri sevkiyatını askıya aldı. Kahire yönetimi ise Riyad’ın rahatsızlığını gidermek ve muhtemel bir diplomatik krizi önlemek amacıyla Suudi Arabistan’a diplomatik heyet gönderdi. Suudi Arabistan geri adım atmayınca Cumhurbaşkanı es-Sisi, ilişkilerdeki gerilime değindiği bir konuşmasında bağımsız kararların bağımsız ülkelerde alınabileceğini ve Mısır’ın Allah’tan başka kimsenin önünde eğilmeyeceğini ifade ederek tepkisini dile getirdi. Bunun yanı sıra Suudi Arabistan’a bağımlılığı azaltmak maksadıyla Mısır yönetimi, ülkenin ihtiyaç duyduğu enerjinin tedarik edildiği ülkelerde çeşitliliğe gideceklerini açıkladı. Bunun üzerine Suudi Arabistan-Mısır anlaşmazlığını fırsata çeviren Rusya ve İran devreye girerek Irak ileMısır arasında petrol anlaşmasının imzalanmasına yardımcı oldular. Irak’la imzaladığı bu anlaşmayla Mısır, Suudi Arabistan’a alternatifsiz olmadığını göstermiş oldu.
İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT)’nın Arabistanlı Genel Sekreteri İyad Medeni’nin es-Sisi ile dalga geçmesi iki ülke arasındaki gerilimi iyice tırmandırdı. 30 Ekim’de Tunus’ta katıldığı bir konferansta İyad Medeni, Tunus Cumhurbaşkanı es-Sibsi’ye hitaben, “sayın es-Sisi, affedersiniz, sayın es-Sibsi olacaktı, eminim ki sizin buzdolabınızda sudan daha fazlası vardır” şeklinde bir ifade kullanarak es-Sisi ve Mısır’la aşağılayıcı seviyede dalga geçti. Zaten ilişkilerin zor günler geçirdiği bir dönemde Mısır’la bu denli dalga geçilmesi, Kahire yönetimini oldukça rahatsız etti. Bunun üzerine Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şükrü, Genel Sekreterin davranışının hadsizlik olduğunu, İİT’nin kuruluş ilkelerine aykırı olduğunu ve Medeni’nin görevde olduğu sürece İİT ile ilişkilerini gözden geçireceğini dile getirmek suretiyle tepkisini ortaya koymuştur. Gelen tepkiler üzerine özür dileyen Medeni, 31 Ekim’de sağlık sorunlarını gerekçe göstererek görevinden istifa ettiğini açıkladı. Gelinen noktada bir taraftan Suudi Arabistan bölgede kendisi için Mısır’ın uzun vadede sadık bir müttefik olmadığını görürken, diğer taraftan Mısır ise bölgede Suudi Arabistan çizgisinde devam etmediğinde ona olan ekonomik bağımlılığının sorun teşkil edeceğinin farkına varmış oldu. Her ne kadar Suriye meselesinde görüş ayrılığına düşseler de Yemen, Libya ve terörist örgütlerle mücadele konularında iki ülkenin de birbirine ihtiyacı söz konusu. Bu nedenle yakın gelecekte iki ülke ilişkilerinde ciddi bir krizi beklemek zayıf bir ihtimal.