1551-1558 yılları arasında Kanuni Sultan Süleyman tarafından imparatorluğun gücünü ve görkemini göstermek adına inşa ettirilen Süleymaniye Camii, inşası uzun sürdüğü için birçok rivayete ve dedikoduya yol açmıştı.
118
Rivayete göre Kanuni Sultan Süleyman günün birinde mimarbaşı Mimar Sinan’ı huzuruna çağırarak bir cami yaptırmak istediğini ve onu bu işle görevlendirdiğini söyler.
218
Ne var ki Kanuni, caminin nereye yapılacağı yer konusunda kararsızdır ve istiareye yatar. Rüyasında Hz. Muhammed’i görür ve Hz. Muhammed Kanuni’yi boş bir arsaya götürerek caminin oraya yapılmasını ister, camiyi tarif eder.
318
Ertesi sabah Mimar Sinan’ı tekrar huzuruna çağıran Kanuni, onu rüyasında kendisine gösterilen boş arsaya götürerek caminin oraya yapılmasını buyurur. Mimar Sinan aldığı buyruk üzerine yapacağı caminin planını Kanuni’ye anlatmaya başlar ki, Kanuni hayretler içerisinde kalmıştır.Zira Mimar Sinan’ın tarif ettiği cami, Kanuni’ye peygamberin anlattığı caminin birebir aynısıdır.
418
Kanuni’nin, “Mimarbaşı, sanki önceden caminin planlarını hazırlamışsın gibi anlatıyorsun” sözüne Sinan’ın yanıtı şöyle olur: “Evet Sultanım, Efendimiz size tarif ederken ben de arkanızdaydım…”
518
Rivayetler bir yana bırakılacak olursa Süleymaniye Cami'nin inşasına 13 Haziran 1550’de, yani Sinan 60 yaşındayken, Şeyhülislam Ebussuud Efendi’nin mihrap duvarına ilk temel taşını koymasıyla başlanır. Evliya Çelebi’nin anlattıklarına bakılırsa, yalnızca zeminin toprak seviyesine ulaşması için yapılan çalışmalar bile 3 yıl sürer. Caminin temelleri atıldıktan sonra, temelin sağlamlaşması ve sonradan bir çöküntü olmaması için bile inşaata bir yıl ara verilir.
618
Süleymaniye Cami’nin inşasında kullanılan dört büyük mermer sütunun hepsi farklı diyarlardan getirilir. Sütunlardan biri Baalbek harabelerinden, biri İskenderiye’den getirtilir. Diğer bir sütun Bizans zamanında dikilmiş olan Kıztaşı olup, sonuncu sütun ise bizzat Topkapı Sarayı’ndan sökülüp getirilmiştir.
718
Mimar Sinan’ın emrindeki binlerce acemioğlan, “Büyük Kalyon” adı verilen bu sütunları, her biri insan gövdesi kadar kalın olan halatlar ve kadırga direklerinin yardımı ile yerlerine oturtup sağlamlaştırır. Camide kullanılan beyaz mermerler Marmara Adası’ndan, yeşil mermerler Arabistan’dan ve daha birçok başka diyarlardan getirtilir.
818
Kubbeyi ve üstteki kagir örtüyü taşıyan dört büyük fil ayağının her biri, 8 bin ton yükü temele iletmektedir. Mimar Sinan bunları Cihanyar-ı Güzin’e (dinin dört direği); Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’ye armağan olarak sunar.
918
Hepsi birbirinden maharetli sedefkarlar abanoz ağacından yapılan kapıları büyük bir incelikle işler. Devrin büyük sanatkarı “Sarhoş İbrahim” yapının, güneşin ve mevsimlerin ışıklarıyla renk değiştiren ve iç mekana her an başka manzaralar veren renkli camlarını nakış gibi işler.
1018
Süleymaniye Cami, sesi en köşe noktalara kadar ileten ve yayılmasını kolaylaştıran bir akustik şaheseridir aynı zamanda. Sesin yayılmasını kolaylaştırmak için bütün kubbeler çift kubbe şeklinde yapılmış, ortadaki büyük kubbeye ise derinliği 50 metreye ulaşan, ağızları aşağı bakar durumda 5 metre genişliğinde 64 küp yerleştirmiştir. Ayrıca sesi daha iyi yansıtmak için yine zemindeki tuğlalarda boşluk bırakılmıştır.
1118
Akustiğin nasıl bu kadar mükemmel hale getirildiğine ilişkin yine halk arasında hoş bir rivayet daha vardır. O da şöyledir: Cami yapımının 7 yıl sürmesi Kanuni Sultan Süleyman'ın canını sıkmıştı. Sinan'ın yapıyı neden bir türlü açmadığını anlamamıştı. O sırada her taraftan da dedikodular yağıyordu Sultan'a.
1218
Kanuni durumu kendi gözleriyle görmek için bir ikindi vakti Süleymaniye'ye gitti. Muhteşem yapının içine girdiğinde Sinan tam da söylendiği gibi caminin ortasında oturmuş nargilesini tüttürmekteydi.
1318
Sultan gözlerine inanamadı. Tok sesiyle ve bütün haşmetiyle ''Bu ne iştir Mimarbaşı'' diye haykırdı. Oysa Mimar Sinan'ın içtiği nargilede tömbeki yoktu. İçtiği sadece suydu. Usta mimar, nargilenin fokurtularını dinleyerek caminin akustiğini ölçmeye çalışıyordu. Mihraptaki imamın sesini, aynı oranda bütün camiye nasıl ulaştıracağını hesaplıyordu.
1418
Elektriğin henüz bulunmadığı o yıllarda, Süleymaniye 275 dev kandille aydınlatılıyordu. Sinan, bu kandillerden çıkan is camiye zarar vermesin ve cemaati rahatsız etmesin diye orta kapının üzerine küçük bir odacık yaptırdı. Binanın değişik köşelerine açtığı oyuklardan giren islerin bu odada toplanmasını sağladı. Yapının içine bir de hava koridoru inşa etti.
1518
Caminin avizelerindeki kandil çanakların aralarına bakacakların dikkatini çekecek diğer bir şey ise oldukça büyük, rengi kahverengiye çalan oval büyük nesnelerdir. Bunlar yine Mimar Sinan’ın ustalığını konuşturduğu ince zekanın ürünü ayrıntılardır. Aslında devekuşu yumurtası olan bu nesnelerin buraya yerleştirilmesinin amacı caminin örümcek ağlarından mümkün olduğunca uzak tutulmak istenmesidir. Çünkü devekuşu yumurtaları, insan burnunun algılayamayacağı ama örümcekleri ve akrepleri son derece rahatsız eden bir koku yaymaktadır. Camin yapıldığı yıllarda yaklaşık 300 tane olan bu yumurtaların sayısı aradan geçen sürede çalınma ya da kırılma nedeniyle şimdi 30 tane kadardır.
1618
Caminin temelinin iyice oturup sağlamlaşması için inşaata bir yıl ara verildiği de biliniyor. Safevi hükümdarı Tahmasb Han, verilen bu uzunca aranın nedeninin, caminin Osmanlı maliyesine getirdiği ağır yük olduğunu ve Kanuni’nin zorlandığını düşünür. Hem inşaatın devamı hem gücünün büyüklüğünü göstermek için yüklüce bir kervanı ve içi mücevherlerle dolu bir kutuyu Kanuni’ye gönderir. Ve bu armağanların gönderilme nedenini açıklayan bir mektubu...
1718
Tahmasb Han’ın bu mektubuna ve kendince alay etmesine sinirlenen Kanuni, kervanla gelen tüm malları elçinin gözleri önünde dağıtır. İçi birbirinden değerleri mücevher kutusunu ise Mimar Sinan’a verir, içindeki tüm mücevherleri yapının taşlarına karıştırmasını emreder. Mimar Sinan büyük bir ustalıkla bütün mücevherleri caminin minarelerinden birinin taşları arasına yerleştirir. Mücevherlerden dolayı güneş vurduğunda pırıl pırıl parlayan bu minareye halk arasında “Cevahir Minaresi” adı verilir. Evliya Çelebi aradan geçen zamanla birlikte sıcaktan dolayı taşların pırıltısını yitirdiğini rivayet eder.
1818
Süleymaniye Cami ve imareti inşaatı toplam 53.782.980 akçe ya da 896.383 Floriye, yani 3200 kg altına mal olmuştu. Yerasimos’un belirttiğine göre bu toplam, o döneme en yakın olan 1527-1528 yılı bütçesine göre, Osmanlı İmparatorluğu’nun toplam gelirlerinin onda birine denk düşüyor ve inşaatın on yıl sürdüğü hesaba katılırsa, bütçe payının yüzde 1’ine karşılık geliyordu.