FURKAN UZUN
Fatih Tekke, futbolcu fabrikası Trabzonspor’un yetiştirdiği en özel futbolculardan biriydi. 2004-2005 sezonunda bordo-mavili forma altında attığı 31 golle Süper Lig’in gol kralı olan Fatih Tekke, gösterdiği üstün performans nedeniyle Trabzonsporlu taraftarlar tarafından Fatih ‘Sultan’ Tekke olarak anılmaya başladı.
Gönül verdiği takımdaki son sezonu olan 2005-2006 sezonunda 21 gol atan Fatih Tekke yeni maceralara yelken açarak 2006 yazında, 7.5 milyon euro gibi rekor bir bonservis bedeli karşılığında Rusya’ya, Zenit’e transfer oldu.
Zenit’e transfer süreci hakkında ‘oraya tatil modunda gitmiştim’ diyen Fatih Tekke, buna rağmen Rus temsilcisiyle beraber biri UEFA Kupası, diğeri UEFA Süper Kupası başta olmak üzere birbirinden değerli beş kupa kazandı. Tekke’nin başarıları bununla da sınırlı değildi. Golcü futbolcu, 2008 yılında Zenit’in, İskoç devi Glasgow Rangers ile karşılaştığı UEFA Kupası final karşılaşmasında gösterdiği üstün performans nedeniyle UEFA tarafından ‘maçın adamı’ seçildi. Zenit, Fatih Tekke’nin asist yaptığı final karşılaşmasında Rangersi’ 2-0 ile geçerken Fatih Tekke, yabancı bir takımla Avrupa Kupası kazanan ilk Türk futbolcu olarak adını Türk futbol tarihine yazdırdı.
Zenit forması altında 30 gol atan Fatih Tekke, aradan yıllar geçmesine rağmen bugün dahi Zenit tarafından yayınlanan ‘tarihin en iyi yabancı oyuncuları’ listesinde yer alıyor. Türk futbol tarihinin en iyi forvetlerinden biri olan Fatih Tekke, elde ettiği tüm bu başarılara rağmen A Milli takım formasını sadece 27 kez terletebildi. Tekke bu durumu ‘Öyle şeyler yaşadım ki... Türkiye’de hak ettiğim değeri görmedim. Trabzonlu olmanız bu ülkede bazı şeylere sahip olmanızı zorlaştırıyor’ şeklinde değerlendiriyor.
Trabzonspor'un efsane isminin en büyük üzüntüsü ise Trabzonspor'da forma giydiği günlerde şampiyonluk yaşayamaması. Efsane isim bu durumu VAR'ın olmamasına bağlıyor: Bizim dönemimizde VAR olsaydı iki şampiyonluk kazanırdım
Trabzonspor’un efsane ismi, Türk futbol tarihinin en iyi forvetlerinden biri, teknik direktör Fatih Tekke ile futbolculuk hayatının ilk günlerinden, teknik direktörlük hayatının ilk yıllarına kadar uzanan uzun bir röportaj gerçekleştirdik. Sözü daha fazla uzatmadan 44 yaşındaki teknik direktörün kariyer planları, futbol hayatında Türkiye’de ve Rusya’da yaşadıkları, pişmanlıkları, büyük mutlulukları, teknik direktörlük tecrübeleri ve daha birçok konuya değindiği bölüme geçelim...
EN BÜYÜK HEDEFİM TRABZONSPOR’UN BAŞINDA ŞAMPİYONLAR LİGİ FİNALİ OYNAMAK
Türk futbolunda bir döneme damga vurarak belki de bir futbolcunun yaşayabileceği her şeyi yaşadınız. Teknik direktör olarak Fatih Tekke’nin en büyük hedefi nedir?
Teknik direktör olarak yola çıkış sebebim camiamda, Trabzonspor teknik direktörü olarak Şampiyonlar Ligi Finali oynama isteğidir. Bunun yanında daha değerli bir şey daha var Türkiye'de futbola ve sahaya bakış açısını, düşünce ve konuşma şeklinin değişebilmesi için mücadele ediyoruz. Umarım istediğimiz koşullar gerçekleşir ve bunca mücadeleden sonra artık ustalık dönemine geçiş yaparız. Hedeflerimiz doğrultusunda rahat çalışabileceğimiz, iyi koşullara sahip bir takımda çalışma şansına sahip oluruz. Futbolda hedefler bitmiyor. Türkiye'de futbola bakış açısını değiştirebilmek önemli.
KEŞKE DAHA PROFESYONEL YAŞASAYDIM
Zenit ile uluslararası şampiyonluklar yaşayarak Türkiye’yi Avrupa’da başarılı bir şekilde temsil ettiniz. Futbol hayatınızda içinizde kalan bir ukde var mı?
Çok var. Gol atmayı sevmezdim. Keşke daha çok gol atsaydım. Daha profesyonelce yaşasaydım, daha çok çalışsaydım. Keşkeler bitmiyor... 20 yaşında verdiğiniz kararı 40 yaşında değerlendirdiğiniz zaman bazı pişmanlıklar duyuyorsunuz. Şartlar değişince keşke diyorsunuz.
TRABZONSPORLU OLMANIZ BU ÜLKEDE BİR ŞEYLERE SAHİP OLMANIZI ZORLAŞTIRIYOR
Kısa süre önce yaptığınız bir açıklamada ‘’Trabzonspor ile kazandığım Türkiye Kupası, Zenit ile kazandığım UEFA Kupası’ndan daha değerli’’ demiştiniz. Bu aslında çok derin anlamlar içeren bir açıklama. Trabzonspor sizin için ne ifade ediyor?
Trabzonspor bana mücadele etmeyi ve asla pes etmemeyi öğretti. Trabzon benim iç dünyamda çok farklı anlamlar taşıyan bir kavram. Bunun içerisinde Trabzonspor'da var. Bugün hayatımızı bir şekilde sürdürebiliyor, insanların sevgisini görebiliyorsak bu Trabzonspor sayesinde oluyor. Özelikle futbol alanında Trabzonsporlu olmak, Trabzonlu olmak bu ülkede bir şeylere sahip olmanızı kolaylaştırmıyor, zorlaştırıyor. En azından benim için bu durum böyle. Bunu futbolculuk dönemimde de yaşadım, teknik direktörlük dönemimde de yaşıyorum. Futbol hayatımın tamamında bu zorluklarla karşılaştım. Ama kendim gibi kalmaya çalışıyorum. Bir Trabzonlu olarak Türkiye’de kendi kendime bir anlam yükledim. Bir duruş sergilemeye çalışıyoruz.
TÜRKİYE’DE HAK ETTİĞİM DEĞERİ GÖRMEDİM
Trabzonspor’un Avrupa futboluna sunduğu en özel futbolculardan biriydiniz. Fatih Tekke olarak siz, Türkiye’de hak ettiğiniz değeri gördüğünüzü düşünüyor musunuz?
Dediğim gibi Trabzonlu olmak, Trabzonsporlu olmak bizim dönemimizde zordu. Bizden önce Hami Mandıralı abiye de değer verilmedi. Hami Mandıralı da benim yaşadıklarımın benzerini yaşadı. Bizim hakkımızda da bu söylenebilir. Kendi yaptığımız eksiklikler de vardır. Şuan gelişen teknoloji ve bilgi sistemi ile beraber kendinize ait karanlık alanlarını bireysel olarak aydınlatabilirsiniz. Ama bizim oynadığımız dönem için konuşmak gerekirse o dönem medyayla olan ilişkilerinizi düzenlemek zorundaydınız. İstanbul takımlarında oynayan ve yetenek olarak sizden alt seviye bir oyuncunun yaptığı şey ekranlarda saatlerce konuşulurken sizin yaptığınız şeyler sadece birer dakika konuşuluyordu. Bu durum değer olarak yorumlanır mı bilmiyorum ama evet o değeri görmedim, göremedim diyebilirim ama futbolculuk hayatım biteli çok oldu ve bugün futbol camiasındaki insanların benle ilgili olumlu fikirlere sahip olduğunu düşünüyorum
TRABZONLU OLDUĞUM İÇİN BAŞKALARI TARAFINDAN NEGATİF DEĞERLENDİRİLDİM
Sadece Trabzonsporlu olduğunuz için mi bu negatif ayrımcılığa uğradığınızı düşünüyorsunuz? Yoksa ‘problemli oyuncu’ olarak lanse edildiğiniz için mi bunu yaşadığınızı düşünüyorsunuz?
Problemli oyuncu... Oyunculuğumda bir problem yaşamadım. Küçümseme anlamında demiyorum ama vasat bir toplumun vasat insanları gibi bir hayat sürmeyi tercih ediyorum. Dostlarımı seçkin sınıflardan seçmiyorum. Çocukluğumda hayata nasıl bakıyorsam şu an öyle bakıyorum. Değişen çok şey var ama kendimi bir statü sahibi olarak görmüyorum. Bu ülkenin bir insanıyım. Futbolculuk dönemimde yaşadığım problemlerin temelinde olan bir durumu söylemem gerekirse hayatımın anlamı üzerinden eleştiriler aldım. Muhafazakâr ve inançlı bir karaktere sahip olduğum için eleştiriler aldım. O dönemler bunlar çok konuşuldu. Sen bu ülke insanına nasıl bakıyorsan ben de senin gibi bakıyorum.
Mesela futbolculuk dönemimde sponsorlarım bana sarı- yeşil-kırmızı-beyaz gibi farklı farklı renklere sahip kaptanlık bandı gönderiyordu ve hangisini takarsam takayım siyasal olarak değerlendirme yapılıyordu. Siyaset yaptığım iddia ediliyordu. Bunu yapan insanlar günün sonunda ''seni yanlış tanımışız'' diyorlardı. O dönem bir karartma kampanyası vardı. Bilgi alanları kısıtlıydı. Karanlıkta kalan çok alan vardı. Şimdi ise karanlık alanlarınızı telefon ve sosyal medya ile aydınlatabiliyorsunuz. Trabzonlu olduğum ve muhafazakâr bir karaktere sahip olduğum için başkaları tarafından negatif olarak değerlendirildiğini düşünüyorum. Teknik direktörlük için de hala aynı durumu yaşıyorum. Zor bir insan olduğum söyleniyor ama zor bir insan değilim. Yalandan hoşlanmıyorum. Haksızlıklardan, ahlaksızlıklardan hoşlanmıyorum. Bunlarla karşılaştığım zaman bedeli ne olursa olsun tepkimi koyuyorum. Bu da benim duruşum oluyor. Ben buyum...
2004-2005 sezonunda gol kralı oldunuz. O sezonun başında Dinamo Kiev ve Atlhetic Bilbao gibi Avrupa’nın önde gelen takımlarını yendiniz fakat bu takımları eleyemediniz. Size göre bu iki takıma elenme nedenimiz neydi?
Şimdi biraz hatırladım. Kiev maçını 5-6 farkla kazanmamız gerekiyordu. Bilbao maçı da aynı şekilde. Her yerde söylüyorum. Ülkemizin oyunsal açıdan problemi var. Bizim dönemimizde yetenek açısından problem yoktu ama şuan var. Ama buna rağmen totalde bir problem varsa bu problem oyunla alakalı. Bu oyun gücü veya güçsüzlüğü az önce söylediğiniz gibi oyun planlarına sahip olmadığımız için kaynaklanıyor. Bu da çoğu zaman kulüplerin geleceğini etkiliyor.
VAR SİSTEMİ BİZİM DÖNEMİMİZDE OLSAYDI 1995-1996 VE 2004-2005 SEZONLARINDA KESİNLİKLE ŞAMPİYON OLURDUK
Trabzonspor’dan Takım arkadaşınız Emrah Eren 2005 yılında Kadıköy’de oynan Fenerbahçe-Trabzonspor maçını yöneten Cem Papila hakkında ‘’Maç esnasında Cem Papila’nın art niyetli olduğunu düşündüm’’ demişti. Yine takım arkadaşınız Gökdeniz, Papila’da art niyet sezdiğini söylemişti. Siz maçın oynandığı sırada Cem Papila’nın yönetiminde bir art niyet sezmiş miydiniz? Ve bu maç veya o sezon özelinde Cem Papila’ya hakkınızı helal ediyor musunuz?
İsim olarak bir önemi yok. Belki Fenerbahçeli olduğu için bu kadar çok konuşuldu. O dönemler o kadar çok hata yapılıyordu ki... O dönemler VAR olsaydı Trabzonspor'la en az iki kez lig şampiyonluğu yaşayacaktım. Bizim dönemimizde VAR olsaydı 95-96 ve 2004-2005 sezonlarında Trabzonspor forması altında yüzde yüz şampiyon olurduk. Yüzde yüz. Şampiyon olmamız gerekirdi. Ama VAR yoktu ve yoklar çok fazla vardı. Dolayısıyla bu yoklar arasında Trabzonsporumuzun ve bireysel olarak bizim şampiyonluklarımız gitmiş oldu. Bugün VAR olduğu halde bile insanların hakemler hakkındaki düşüncesi olumlu değil. Ancak VAR en azından birçok şeyin biraz düzeltti ya da düzeltmek zorunda kaldı. O dönemler böyle bir şansımız yoktu. Biz öyle maçlar yaşadık ki hakemler orta sahayı bile geçmemize izin vermiyordu. Bize orta sahayı bile geçirtmiyorlardı.
Trabzonspor 2005-2006 sezonunda Şampiyonlar Ligi eleme turunda sürpriz bir şekilde Kıbrıs takımı Famagusta’ya elendi. Trabzonspor gibi bir takımın Famagusta’ya elenme nedenini neye bağlıyorsunuz?
Hiç unutmuyorum o maç öncesinde bir taraftar bana 'bu takımı eleyemezseniz çocuğumla beraber Trabzonspor sevgimi Avni Aker'e gömeceğim' demişti. Bu söz beni çok yaralamıştı. Kıbrıs'ta oynanan ilk maçta ameliyattan yeni çıkmıştım yürümeye yeni başlamıştım. Şenol Güneş hoca beni Kıbrıs'a gezmeye götürmüştü ama oyuna soktu. Gol de attım. Trabzon'daki maçta son saniyede attığım gol iptal edildi. Çok üzüldüğüm bir maçtı. İki takım kıyas kabul etmez. Ama kaç yıl geçmesine rağmen bugün dahi o maçı konuşabiliyoruz. Genel hatlarıyla yorum yapacak olursam oyunun gücü olacak. Sadece oyuncu performansı üzerinden ilerleyemezsiniz.
VAHİD HALİLHODZİC MERT BİR ADAMDI
Trabzonspor’daki son teknik direktörünüz Halilhodzic, 2014 yılında ikinci kez Trabzonspor’un başına geçmişti ve siz o günlerde ‘’Halilhodzic, Trabzonspor’u çok seven, gerçek bir Trabzonlu gibi Mert biridir. Bizim için baba gibiydi’’ açıklamasında bulunmuştunuz. Halilhodzic’in Trabzonspor’daki ikinci dönemi hakkında ne yorumda bulunursunuz? Yoğun eleştiriler ile karşı karşıya kalmıştı. 2014 yılında kendisi hakkında yaptığınız bu açıklama için hala aynı düşüncede misiniz?
Vahid Halilhodzic'in bir yanlışını görmedim. Vahid hoca ile özel şeyler yaşamıştık. Bireysel olarak baktığımız zaman olumsuz bir tarafını görmedim. Başka oyuncular başka şeyler söyleyebilir. O gün yaptığım açıklamalar bugün de geçerli. Ülkemizde tabela istenen düzeyde, yeterli düzeyde olmayınca sizin ne hocalığınız ne de antrenörlüğünüz kalıyor. Vahid hoca 4 farklı takımı Dünya Kupası'na götüren ilk ve tek teknik direktör olarak adını tarihe yazdırdı.
KİMSENİN HAYAL ETMEDİĞİ KUPALARI ZENİT FORMASI ALTINDA KAZANDIM
2006 yazında Zenit’e transfer oldunuz. 2016 yılında verdiğiniz bir röportajda ‘’Zenit’e gittiğimde zihinsel olarak futbolu bırakmıştım. Bir Rus futbolcu grubu vardı bana pas atmıyorlardı. Zenit’teki günlerim futbolun sürgünü gibiydi’’ demiştiniz. Bunları yaşadıktan sonra orada sizi futbola döndüren şey neydi? Zenit tarafından kulüp tarihinin en iyi yabancı oyuncuları arasında gösterildiniz, UEFA Kupası başta olmak üzere 5 kupa kaldırdınız. Final maçında, maçın oyuncusu seçildiniz. Zihinsel olarak futbolu bırakmışken tüm bunları nasıl başardınız?
Vallahi çok doğru. Aynen öyleydi (gülüyor) Rusya'ya amatörce bir şekilde, tatil modunda gitmiştim. Bir noktadan sonra tatil modundan çıktım. Çok sıkıntılar yaşamıştım ama orada beni etkileyen birçok şey gördüm. Oradaki oyuncuların sahaya, antrenmana ve maçlara bakış açısı, işlerine olan saygısı beni etkiledi. Biraz gecikmeli de olsa orada katkılar yaptım. Önemli de katkılar yaptım. Beş kupa kazanmak nasip oldu. Kimsenin hayal etmediği kupaları, başarıları kazandım. Ben bile bu kadarını hayal edemiyordum. Oradaki ilk yılımda çok sıkıntı yaşadım. Kafa olarak hazır değildim. Katkı vermeye çalıştım ama çok daha iyisini de yapabilirdim. Hiç beklemediğim kupaları Zenit forması altında kazandım.
MİLLİ FORMAYI GİYERKEN HATA YAPMAMI BEKLEYEN İNSANLAR VARMIŞ GİBİ HİSSEDİYORDUM
Yine aynı röportajda ‘’UEFA Kupası’ndaki final maçı hayatımın en rahat maçıydı. Ama o forma Türkiye’nin ya da Trabzonspor’un forması olsaydı o rahatlık olmazdı’’ demiştiniz. Trabzonspor ya da Milli takım formasıyla sahaya çıktığınız zaman kendinizi baskı altında mı hissediyordunuz?
Rusya'da futbola bakış açısı Türkiye’deki gibi değil. Çok rahat bir atmosfer var. Rusya'daki insanlar futbolu çok seviyor ama mesela insanlar alkollü bile olsa gelip sizden özür dileyebiliyor. Bizim ülkemizde bu tip şeyler yok. Düşünce şeklini değiştirebilirsek bazı şeyleri başarırız. Tabii ki Trabzonspor veya Milli Takım forması altında sahaya çıkınca senin olumsuz tarafını konuşacak, hata yapmanı bekleyecek çok insan varmış gibi hissediyorsun. Pusuda bekleyen insanlar varmış gibi hissediyorsun. Rusya'da ise böyle bir şey hissetmiyorsun. Daha rahat hareket ediyorsun.
MÜSLÜMAN OLDUĞUM İÇİN RUSYA'DAKİ İLK GÜNLERİMDE BANA 'TERÖRİST’ DEDİLER
Rus insanlarının karakteristik özelikler bakımından kapalı ve soğuk insanlar olduğunu biliyoruz. Kulüp ve taraftarlar sizi nasıl karşıladı? Rusya’ya giderken ne umuyordunuz ve oraya gidince ne buldunuz?
Bazen hiç beklemediğiniz şeylerle karşılaşıyorsunuz. Rusları, Trabzonlular gibi görüyorum. İnat, sert, agresif ama düz adamlar. Diğer Avrupalılar gibi değiller. Bize çok benziyorlar. Evet sizi zor kabul ediyorlar. Ama sahiplendikleri zaman tamamen sahipleniyorlar. Mert insanlardı. Ama dediğim gibi ilk yıllarımda çok sıkıntı yaşadım. Dinsel ve dilsel konular başta olmak üzere büyük sorunlar yaşadım. Müslüman olduğum için ilk iki yıl boyunca Rusya'da bana 'terörist' dediler. Daha sonra kadro dışı bırakıldığım günler oldu ve Ruslar 'Fatih kadroda yer almalı' diyerek bana destek oldular. Türkiye'de Beşiktaş'ta da birçok şey yaşadım ama hiç böyle şeyler söylenmedi, böyle destek görmedim. Rusların yaptığını yapan olmadı. Rusların çok ciddi aidiyeti var.
Bugün Napoli’ yi çalıştıran Spaletti ile Rusya’da beraber çalıştım. Spaletti’ nin müthiş bir antrenman tarzı vardı. Antrenmanları 2.5 saat sürüyordu. Bunu sadece onda gördüm. Taktiksel olarak çok önde bir teknik direktördü. Ben Zenit forması altında beş tane çok önemli kupa kazandım. Bu kupalardan biri UEFA Kupası biri, UEFA Süper Kupası. Zenit bizim dönemimizde 30 yıl aradan sonra şampiyon oldu ve bizden sonra Rusya'ya ambargo koydu. Neredeyse her sene şampiyon oluyorlar. Şunu da söylemem gerekir ki Zenit, Trabzonspor gibi çıktı. Taraftarını demiyorum ama kulüp olarak iki takım birbirine benziyor. Arayan soran yok. Vefasızlık yaptılar...
ZENİT TARİHİNDE ABARTILI BİR YERDE OLDUĞUMU DÜŞÜNMÜYORUM
Siz Zenit’e transfer olana Zenit takımı dünya genelinde popülaritesi düşük bir takımdı. Fakat sizinle beraber büyük başarılar kazandı. Tarihsel başarısı az olan bir takıma transfer oldunuz ve orada tarih yazdınız. Zenit, tarihinin en iyi yabancı oyuncuları arasında size de yer verdi. Siz kendinizi Zenit tarihinde nerede görüyorsunuz?
Abartmaya gerek yok. Beni en iyi yabancı oyuncular arasında göstermiş olabilirler. Oyunculuğumuz zaten belliydi. Rusya’da 3-3,5 yıl içerisinde 30 gol atmışım. Bu çok büyük bir başarı değil. O takımda çok yetenekli oyuncular vardı. Malafeev, Arshavin, Anyukov, Denisov, Danny... Bu oyuncuların aynı anda bir arada olması özeldi. Zenit tarihinde abartılı bir yerde olduğumu düşünüyorum. Tek tek oyuncuları saymışken şunu belirteyim Zenit'teki takım arkadaşım Danny'i Trabzonspor'a önermiştim.
Gökdeniz Karadeniz Rus ve Türk futbolunu karşılaştırırken “Yetenek olarak biz daha ilerideyiz. Ancak fizik kondisyon ve mental olarak onlar bizden çok daha öndeler. Futbolu satranç gibi oynuyorlar.” demişti. Siz ne yorumda bulunursunuz?
Katılıyorum. Bir ekleme yapmak gerekirse Ruslar bize göre daha sertler ve futbolu da çok seviyorlar. Asla pes etmiyorlar. Yetenek olarak kesinlikle biz daha öndeyiz. Ruslar tesisleşme konusunda yeni yeni adım adımlar atıyor. Türk futboluyla Rus futbolu arasında şuan kalitesizlik anlamında benzerlik var ama bireysel açıdan ve düşünce bakımından onlar daha istekli ve daha sert yapıya sahipler.
ÖYLE ŞEYLER YAŞADIM Kİ...
2008 yazında Zenit ile UEFA Kupası şampiyonluğu yaşayarak maçın adamı seçildiniz. Bu maçtan 2 hafta sonra Milli takım’ın Euro 2008 kadrosu açıklandı ve 23 kişilik kadroda size yer verilmedi. Orada olmayı bekliyor muydunuz? Bir kırgınlık ya da hayal kırıklığı yaşamış mıydınız?
Ben öyle şeyler yaşadım ki... Milli Takım yetkilileri bana 'Sakatlanma seni turnuva kadrosuna alacağız' dediğinde dahi, sakatlanmamış olmama rağmen kadroya alınmadım. Çok önemli değil ama çok şeylerle karşılaştık. Bizim de mutlaka hatalarımız olmuştur. Davranışsal ve söylem olarak hatalar yapmışızdır. Allah'ın verdiği yeteneği daha iyi kullanmamız gerekiyordu ama bu konuda koşulları oluşturacak insanlar büyüklerimizdi. Bu ülkenin büyükleri bunu yapmadı. Yapacak bir şey yok, geldi geçti...
RUSYA’DA KENDİME AYKIRI ORTAMLARDA BULUNDUM
‘’Rusya’dan gelirken pişmanlıklarımı getirdim’’ şeklinde açıklamanız olmuştu. Rusya’dan getirdiğiniz en büyük pişmanlığınız neydi?
Ailemden uzaktım. Oradaki arkadaş ortamı bana çok uygun değildi. Kendime aykırı olacak ortamlarda bulundum ve bunun pişmanlıklarını yaşadım. Bekar olsaydım bunları söylemeyebilirdim. Bana ters düşen birçok şeyi yaşamış oldum. Rusya'da yaşadığım pişmanlıklar az değil. Ama bu pişmanlıklar futbol olarak değil, hayat açısından pişmanlıklar.
ANTRENÖRLÜĞE BAŞLARKEN BANA SADECE FATİH TERİM DESTEK OLDU
‘’Fatih Terim, antrenörlüğe başlangıçta bana destek olan tek kişi’’ demiştiniz. Antrenörlüğe başlarken Trabzonspor kulübünden veya Şenol Güneş, Özkan Sümer gibi Trabzonspor’un efsanelerinden destek görmemiş miydiniz?
Aynen öyle. Fatih Terim bu konuda yardım etti. Fatih Terim döneminde Milli Takım'da 1.5 sene görev yaptım. Onun haricinde bugüne kadar kendi camiamızdan yardım demeyelim ama böyle bir destek hiç olmadı. Asla böyle bir destek veya yardım beklentim yok. Ama büyük camialarda olması gereken davranış tarzı bu değildir. Kendi camiasının evladını geliştirmeli, belli bir yöne itmeli, gelecek adına planlar içerisinde tutmalıydı. 9 yaşından beri bu işi yapıyoruz ve yaşadığımız bazı şeyler var. Kendi çabalarımızla hala bir şeyler yapmaya devam ediyoruz.
Özkan Sümer’in ismini geçirdin. Özkan Sümer, ülkenin en önemli futbol adamlarından biriydi. Çok değerli bir insandır. Futbol adına dinlemek istediğim ilk adamdı. Allah rahmet eylesin. Üzerimde çok emeği var. Çok önemli bir insandı. Ondan ne kadar faydalandık... İşte bu da ülkenin bir gerçeği.
TRABZONLU OLDUĞUM İÇİN MİLLİ TAKIMDA GERİ PLANDA TUTULDUM
Yine eski bir röportajınızda ‘’Milli takıma gittiğimizde kendimizi oraya ait hissedemezdik’’ demiştiniz. En son katıldığınız TV programında da ‘’Milli takımda bize kimse bir merhaba bile demiyordu’’ demiştiniz. Trabzonspor’dan bir oyuncu olduğunuz için mi size böyle davrandıklarını düşünüyorsunuz? İstanbul takımlarından birinin oyuncusu olsaydınız sizce Milli takımda size yaklaşım nasıl olurdu?
Tamamen farklı olurdu, tamamen! O dönemden bahsediyorum. O dönem öyleydi. İnsanlar biraz düşünürse bu konuda çok net cevap bulabilirler. O dönem bırakın oyuncular arasındaki bu tavrı sanki yabancı bir yere gitmişsiniz gibi kendi insanınız dahi size aynı tavrı koyabiliyordu. Sanki yabancı bir yerdeymişiz gibiydi. Hayatımız Milli Takımlarla mücadele etmekle geçti. Halbuki o bayrağa ve o formaya bağlı insanlarız. Biz orada hep geri planda tutulduk. O zamanlar öyleydi...
Trabzonspor’dan Zenit’e transfer olduktan sonra Milli takım formasını resmi maçlarda sadece 1 kez terletebildiniz. Zenit’teki onca başarınıza rağmen size Milli takımda resmi maçlarda sadece 1 kez şans verildi. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Bilmiyorum ki (gülüyor) Benim cevap verebileceğim bir soru değil.
2004 yılında Trabzonspor dergisine verdiğiniz röportajda şöyle bir ifade kullanıyorsunuz: ‘’Kaybolan yılların hesabını kim verecek? 27 yaşındayım ve sadece 10 defa Milli oldum...’’ Geriye dönüp baktığınız da kaybolan yıllarınızın en büyük sorumlusu size göre nedir?
Fatih Tekke olarak Allah bana yetenek verdi. Yeteneğimin yüzde yüzünü kullanamadım. Bunun nedenleri arasında Trabzonlu oluşum bir etkendir, camiaların ve hocalarımın eksiklikleri bir etkendir. Bizden kaynaklanan eksiklikler de birer etkendir.
ŞAMPİYONLUĞU HAK ETTİĞİNİZ ZAMANLARDA DAHİ ŞAMPİYONLUĞU ALAMIYORSUNUZ
Yine aynı röportajda ‘’Trabzonspor’la lig şampiyonluğunu Şampiyonlar Ligi şampiyonluğuna tercih ederim’’ demiştiniz. Teknik direktör olarak bugün hala aynı düşüncede misiniz?
Az önce yaşadığım sıkıntıları anlattım. Evet o dönem böyle bir açıklama yaptım. O dönem sen de olsan sen de aynı şeyi düşünürdün. Sen de bu açıklamayı yapardın. Şimdi aradan 15 yıldan fazla zaman geçmiş. Her şey değişiyor. Biraz daha antrenör gibi bakabiliyorsun. Evet şampiyonluk birileri için önemsiz olabilir. Buna kendimi de katabilirim. Ama gurbetteki Trabzonsporluları görmeniz lazım. Avrupa’da yaşayan taraftarları, yurt dışında bu forma için ağlayan insanları görmeniz lazım. Avrupa’da yaşayan Trabzonsporlu taraftarları görmeniz lazım. İşte bunları gördükten sonra şampiyonluk çok önemli diyorsunuz. Ama işin gerçeğine baktığınız zaman şampiyonluğu hak ettiğiniz zamanlarda bile şampiyonluğu alamıyorsunuz. VAR geldi şansımız biraz daha arttı. Bu sene ve sonraki seneler inşallah şampiyon olacağız ama benim istediğim şey ülke futbolu adına seviyeyi biraz daha yükseltmek.
TIRNAKLARIMLA KAZIYA KAZIYA BİR YERLERE GELMEYE ÇALIŞIYORUM
‘’Futbol herkesin anlayabileceği kadar basit ama pek az kişinin doğruların bulabileceği kadar zor’’ kendi içerisinde anlamlar barındıran bu açıklama size ait. Futbolculuğunuzdan bu yana Trabzonspor’dan ayrıldıktan bugüne kadar geçen süre zarfında futbol özelinde doğruları bulabildiğinizi düşünüyor musunuz?
İnsanlar dışarıdan baktıkları zaman teknik direktörlük kariyerimdeki tercihlerimin çoğunu yanlış tercihler olarak yorumlayabilir. Ama bu ülkede tırnaklarınızla kazıya kazıya bir yerlere gelmeye çalıştığınız zaman sadece 1-2 seçeneğiniz oluyor. Başka seçeneğiniz olmuyor. Dolayısıyla en zorları hep sizin önünüze geliyor. Futbol hayatım özelindeyse birçok kararım yanlış olabilir ama oralara takılı kalmam, nasibim neyse onu yaşarım.
FENERBAHÇE’YE TRANSFERİM GERÇEKLEŞSEYDİ TRABZONSPOR TARAFTARININ BANA DUYDUĞU SEVGİ AZALIRDI
Zenit’te oynarken Fenerbahçe’den gelen teklifi kabul ettiğinizi açıklamıştınız. Eğer Fenerbahçe’ye transferiniz gerçekleşseydi sizce Trabzonspor taraftarının size olan sevgisi azalır mıydı yoksa hala bugünkü gibi sevgi görür müydünüz?
Azalmaz mı? Tabi azalırdı. Ben Trabzonsporlu Fatih Tekke'yim. Trabzonspor camiasına mal olmuş bir insanım. Camiama bir aidiyetim var. Ama bugün Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş taraftarları tarafından da ilgi görüyorum.
ABİM BANA ‘FENERBAHÇE’YE GİDERSEN SANA HAKKIMI HELAL ETMEM’ DEDİ
Abinizin size ''Fenerbahçe'ye gidersen hakkımı helal etmem'' dediği iddia edilmişti. Size böyle bir şeyi söyledi mi ?
Trabzonluyuz. Ne olmasını bekliyorsun? Evet böyle bir şey yaşandı ama çok eskiden. Ben Trabzonspor'da kötü oynadığım zaman abim bana 'böyle oynayacaksanız hiç oynamayın' diyerek beni Trabzonspor'dan kovuyordu.
TRABZONSPOR’A DÖNMEK İSTİYORDUM
2009 yılında Trabzonspor’a transferiniz gündeme geldi ama bu transfer gerçekleşmedi. Bir basın toplantısı düzenlemiş ve ‘’9 numaralı formamı istiyorum. Ünal Karaman da dahil benim kadar Trabzonsporlu var mıdır?’’ şeklinde konuşmuştunuz. 2013 yılında verdiğiniz bir röportajda ise ‘’Yönetime kırgınım. Trabzonspor’a dönemeyişim konusunda yönetim tarafından bariz bir tavır vardı’’ demiştiniz. Geçtiğimiz günlerde Sadri Şener ile yaptığım röportajda Sadri Şener ‘’Fatih Tekke transferinde sorun yoktu. Menajeriyle anlaşmıştık. Başka da bir şey hatırlamıyorum’’ demişti. Anlaşma olmasına rağmen transfer neden gerçekleşmedi?
Sen buraları nerden hatırlıyorsun? Ben o kadar şey hatırlamıyorum (gülüyor) Benim dışımda gelişen durumları ben bilemem. Bildiğim tek şey var ki Trabzonspor'a dönmeyi çok istiyordum. Rusya'da çok bunalmıştım. Ne olursa olsun futbolu bırakırken Trabzonspor formasını giymek isterdim. Çok arzu ediyordum. Dönmeyi çok istiyordum. O formayı tekrar giymeyi istemez miydim? Nasip olmadı...
İbrahim Hacıosmanoğlu Trabzonspor’a başkan seçildikten sonra sportif direktör olarak sizinle çalışacağını açıklamıştı. Fakat seçimi kazandıktan sonra size görev verilmedi. O süreçte neler yaşandı? Bir sonraki başkan Muharrem Usta’da yine başkanlığa seçildikten sonra sizin isminizi kullanmıştı...
İyi çalışmışsın. Her şeyi bulmuşsun (gülüyor) Neden olmadı... Bunları İbrahim Hacıosmanoğlu ve Muharrem Usta'ya sormalısın.
İSTANBULSPOR’DA YAŞADIĞIMIZ AYRILIK BENDEN KAYNAKLIYDI
Geçen sezon İstanbulspor sizden sonra lige yükselmeye çalıştı fakat başarılı olamadı. Play-off maçlarını izlerken kendi kendinize ‘’orada olsaydık takımı çıkarırdık’’ şeklinde düşünmüş müydünüz?
İstanbulspor'da 2-2.5 yılımız geçti. Orada çok emeğimiz var onların da bizde çok emeği var. İstenmeyen bir ayrılıktı. İstanbulspor sevdiğimiz bir camia. Ayrılık benden kaynaklıydı.
Teknik ekibinizde Volkan Bekiroğlu, abiniz Salih Tekke, Orhan Çıkrıkçı ve Mehmet Polat bulunuyor. Yurt dışında en başarılı Türk futbolculardan biri olarak ekibinize Zenit veya Rubin’den yabancı bir isim katmayı düşünüyor musunuz? Ya da bu konuda hiç görüşmeleriniz oldu mu?
Olabilir. Bugüne kadar çalıştığım ekip arkadaşların dürüst ve çalışkan insanlar. Daha iyi olmamız lazım. Kendimizi geliştirmeye devam ediyoruz. 8 yıldır aynı ekiple çalışıyorum. Ekibimden sadece Hüseyin Cimşir ve Hamit Cihan ayrıldı. Bunlar dışında aynı ekiple çalışıyoruz. Bunun avantajı ve dezavantajı var. Bizim bugüne kadar yaşadığımız problem koşullar. İyi koşullara sahip olursak başaracağımız çok şey olduğunu düşünüyorum.
PERFORMANSIMIZ HİÇBİR ZAMAN DEĞER GÖRMEDİ
Gökdeniz ile sizin hakkınızda konuşurken da “Fatih, Avrupa’nın önde gelen takımlarından biri olan Zenit’in formasını giydi. İspanya’da Almanya’da sıradan bir takımda oynamaktansa Zenit ve Rubin Kazan’da oynamak bana göre daha üst düzey bir durum. Yapılan başarılar belli. Belki başka bir takıma gitseydik bu başarılar olmayacaktı.“ demişti. Siz ne düşünüyorsunuz?
Doğrudur. Birçok önemli takımlardan teklif aldım. Ama Zenit'e transfer oldum. Gökdeniz'in orada kazandığı şampiyonluklar var. Rusya’da müthiş bir performans sergiledi. Ortaya koyduğumuz performansın kalitesinin bir değeri yok. Hiçbir zaman performansımızın değeri olmadı. Nedense performansımızın kalitesi değer görmedi. Bunun nedenini bilmiyoruz. Oysa çok daha değerli olmalıydı. Ben Rusya'da 4 yıl oynadım ama zaten bunun ilk iki yılı tatil gibiydi. Gökdeniz’in durumu daha farklı. Gökdeniz Rusya’da yıllar boyunca müthiş oynadı. Ama bir değeri olmadı. Rusya’da Gökdeniz'e harika bir jübile yaptılar ve Gökdeniz bunu hak etmişti. 9-10 yıl müthiş performans sergiledi. Ama kimsenin haberi yok! Türkiye'de kimsenin Gökdeniz'in orada başardıklarından haberi yok! Gökdeniz, Türkiye'deki performansının en az 2-3 katını Rusya'da sergiledi ve bundan kimsenin haberi yok!
BURSASPOR’DA CİDDİ HAKSIZLIĞA UĞRADIM
Sezon başında Bursaspor’daki görev süreniz 1 aydan kısa bir süre sürdü. Bursaspor Başkanı Emin Adanur geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada ‘’Teklifimizi sadece Fatih Tekke kabul etmişti Fatih Tekke‘yi Tuzlaspor maçında oynanan oyundan sonra camianın tepkisi nedeniyle görevden aldık. ‘’ dedi. Bu açıklamalar ve Bursaspor’da yaşadığınız haksızlık hakkında ne yorumda bulunursunuz?
Emin Adanur genç bir yöneticiydi. Aslında kötü bir niyeti olduğunu düşünmüyorum ama bir başkan böyle bir açıklama yaparsa futbolu ne derece bildiğini de gösterir. Camia, taraftar oynanan futboldan memnun olmadı. Yapacak bir şey yok. Herkes nasibini yiyor. Biz Bursa'ya giderken çok istekliydik. Bursa ile Trabzon arasındaki ilişki nedeniyle, Bursa’ya imza attığımız gün çok büyük destek ve ilgi bekliyorduk ama bir ay içerisinde tam tersi oldu. Ne yapmış olabiliriz? Benim oyun planım pas yapmak üzerine kurulu. Biz Bursaspor'a imza attığımıza teknik ekibimizle konuştuğumuzda play-offa kalırız demiştik. Bursaspor şimdi nerede? Küme düşme hattında yer alıyor. Yazık değil mi? Koskoca Bursaspor camiası. Sonuçlar gelmeyince ‘camianın tepkisi üzerine’ deniliyor.
Sadece Bursaspor için demiyorum. Oyunumuzun gücü olacak ve oyunun gücü oyuncunun gücünü artıracak diyoruz. Sabır, biraz sabır. Bursaspor taraftarının hiçbirinin biz hakkımızda olumsuz düşüncesi olamaz. Kaleciye pas atmayın diyorlar. O zaman niye ben hocalık yapıyorum? Gel sen yap. Topu nasıl oynamam gerekiyor? O kadar çok detay var ki... Olacak iş mi? Biz orada sabah akşam tesislerde uyuduk. Sakatlıktan yeni çıkan oyuncular vardı. Yeni kurulan bir takımdık. Camiaya zarar verdiğin zaman o kulüpte kalmaman lazım. Ahlaken ayrılman lazım. Ama orada böyle bir şey yaşanmadı. Bursa’da bize ciddi bir haksızlık yapıldı. Bir sezon içerisinde 5-6 teknik direktörle çalışamazsın abi böyle bir şey yok. Kızgınlıklar olacak, normaldir. Ama görev verilen antrenör ahlaklı mı? Camiası için her şeyi yapıyor mu? Evet yapıyor. Yapmaya da devam edeceğiz. Tabela istiyorsunuz. Ben de istiyorum. Ama bu bir anda olacak bir şey değil. Bu bir süre işi.
Denizlispor ile Galatasaray’ı eleyerek tarihi bir başarıya imza attığınız maçta kaleci Abdülkadir Sünger’e penaltı attırmıştınız. Bu kararı nasıl aldınız?
Cesur oyunculardan hoşlanıyorum. Bu cesareti Abdülkadir’de gördüm. Maç penaltılara gitti ve ona ‘penaltı kullanmak ister misin?’ diye sordum ‘atarım hocam’ dedi ve böylece ona penaltıyı attırdık. Normalde o maçın 10-2 bitmesi gerekirdi, mağlup olmamız gerekirdi. Ama biz kazandık. Attığımız goller çalışılmış gollerdi. O maç 12-13 oyuncu eksiğimiz vardı. Ona rağmen çocuklar müthiş mücadele ettiler. Nasibimiz varmış kazandık. Oscar Wilde’in dediği gibi ‘Koşullar hayatın bize indirdiği kırbaç darbeleridir. Bazılarımız bu darbeleri fildişi beyazlığındaki çıplak omuzlarında hissetmek zorunda kalırken, diğerlerine paltolarını giyme izni veriliyor, işte tek fark bu.’ Denizlispor’dan ayrılış sürecime gelirsek bu soruyu başkana sormak lazım.
SPONTANE OYUNDAN HOŞLANMIYORUM
Bir özeleştiri yaparak ‘’Bizde de çok eksiklik var’’ demiştiniz. Futbolcu ve teknik adam olarak kendinizi değerlendirirseniz bugüne kadar kendinizde gördüğünüz en büyük eksiklik nedir?
Teknik direktör olarak her şeyi bilme şansınız yok. İyi bir ekip önemli. Ama mevcut koşullarda bu durum oluşmuyor. Mesela bana 10 tane yardımcı antrenör lazım ama kulüpler bunu kabul etmiyor. İnandığımı yapan bir insanım. Spontane oyundan hoşlanmıyorum. ‘Çıkın oynayın kazanırsınız’ ben bu düşünceye katılmıyorum. Taç atışından aut atışına kadar oyun planına inanıyorum. Bunu ne kadar başardık bilemiyorum. Ama oyuna ve sahaya bir bakış açım var ve bu bir plan üzerine kurulu.
2004 yılında verdiğiniz bir röportajda ‘’Futbol oynarken etrafınız dolu oluyor ama futbolu bırakınca yanınızda kimse olmayacak’’ demiştiniz. Bugün yanınızda kim var? Kendinizi yalnız hissediyor musunuz?
Hani yalnız kalabilsem (gülüyor) yalnız kalmayı istiyorum.
AVNİ AKER BU DÜNYAYA AİT DEĞİLMİŞ GİBİYDİ
Trabzonspor’un eski Stadyumu Avni Aker yıkıldı ve Trabzonspor yeni bir stadyuma sahip oldu. Avni Aker’de efsaneleştiniz. Avni Aker denildiği zaman aklınıza ne geliyor?
Tarih, mekanla alakalı bir kavramdır. Fakat tamamen mekanla alakalı değildir. İçerisindeki anlamlar önemli. Onları yıktıktan sonra istediğiniz kadar stadyum yapın. Önemli olan o tarih içerisinde yer alan anlamları değerleri yıkmamak. Trabzonspor formasını giyen her oyuncu bu değeri hissetmeli. Küçükken Avni Aker Stadyumu’nu görünce çok heyecanlanırdım. Avni Aker bambaşka bir yerdi. Sanki bu dünyaya ait bir yer değilmiş gibiydi.
Geçtiğimiz günlerde eski teknik direktörünüz Şenol Güneş ile bir araya geldiniz. Neler konuştunuz?
Bir kere değil. Birkaç kere konuştuk (gülüyor) Hocam anlattı biz dinledik. Eskileri andık. Tecrübelerinden faydalandık. Başkaları da bizimle beraberdi.
FENERBAHÇE'YE ATTIĞIM GOLÜ UNUTAMIYORUM
Futbol hayatınızda birbirinden güzel gollere imza attınız. Son olarak 17 yıllık futbol hayatınızda en unutamadığınız gol hangisiydi? Ve son olarak neler söylemek istersiniz?
2005 yılında Kadıköy’de Fenerbahçe’ye 61. Dakikada attığım golü unutamıyorum. Ve ayrıca aynı yıl Konya’ya paslaşarak attığım golü unutamıyorum. Konya’ya attığım gol bence daha güzeldi. Paslaşarak atılmış organize bir goldü. Birinci sınıf bir goldü. Zaten ekleyecek bir şey bırakmadın (gülüyor) Hatırlamadığım şeyleri hatırlattın.