İstanbulspor'u mucizevi şekilde Süper Lig'de tutan Fatih Tekke KARAR'a konuştu: Bu futbol iklimine 60 yaşına kadar dayanırım!

Süper Lig'de 2022-2023 sezonu Okan Buruk yönetimindeki Galatasaray'ın şampiyonluğu ile sonuçlanırken Fatih Tekke yönetimindeki İstanbulspor, sezonun en dikkat çekici takımları arasında yer aldı. Ligin ilk yarısında 18. sırada yer alan İstanbul ekibi, ligin ikinci yarısında en çok gol atan 8 takımdan biri olarak mucizevi bir şekilde kümede kalmayı başardı. Sarı-siyahlı ekibin başarılı teknik adamı Fatih Tekke, 'şampiyonluktan daha değerli' şeklinde ifade ettiği başarıyı KARAR'A değerlendirdi.

FURKAN UZUN

Spor Toto Süper Lig’de 2022-2023 sezonu Okan Buruk yönetimindeki Galatasaray’ın şampiyonluğu ile sonuçlandı. Fakat hiç şüphesiz sezonun mucizesine Fatih Tekke yönetimindeki İstanbulspor imza attı. Süper Lig’in ilk yarısında futbol otoriteleri tarafından 'küme düşme adayı' olarak gösterilen sarı-siyahlı ekip, ligin ikinci yarısında aldığı seri galibiyetlerle sezonu, 41 puanla 12. sırada tamamladı.

Fatih Tekke göreve gelmeden önceki 10 karşılaşmada 2 galibiyet 2 beraberlik ve 6 mağlubiyet ile yalnızca 8 puan toplayarak 18. sırada yer alan İstanbulspor, 45 yaşındaki teknik adamın göreve gelmesiyle birlikte 6 Şubat'ta Kahramanmaraş'ta meydana gelen deprem nedeniyle ligden çekilen Hatayspor ve Gaziantep FK karşılaşmaları hariç olmak üzere 8 galibiyet 3 beraberlik ve 13 yenilgi ile 27 puan topladı. Geride bıraktığımız sezon, Süper Lig’de 18 teknik adam sezon ortasında görev alırken Fatih Tekke, topladığı 27 puan ile Şenol Güneş’in ardından ‘göreve sonradan gelen’ teknik adamlar listesinde en başarılı ikinci isim olarak kayıtlara geçti.

Süper Lig’in ilk yarısında sadece 18 gol kaydederek en az gol atan iki takımdan biri olan, yediği 36 gol ile ise kalesinde en çok gol gören takım olan İstanbulspor, ligin ikinci devresinde rakip filelere 23 gol bırakarak sezonun ikinci yarısında en çok gol atan 8 takımdan biri oldu. 45 yaşındaki başarılı teknik adam yönetimindeki sarı-siyahlı ekip, mütevazi kadrosuna rağmen ligin ikinci yarısında 20 puan toplayarak ikinci yarıya ait puan durumunda Antalyaspor, Ankaragücü, Konyaspor, Kayserispor, Giresunspor, Alanyaspor ve Ümraniyespor’u geride bıraktı. İstanbul ekibi ayrıca, ligin ikinci yarısında kalesinde 27 gol görerek Alanyaspor, Kayserispor, Giresunspor, Ümraniyespor, Kasımpaşa ve Trabzonspor’dan daha az gol yedi.

Büyük bir mucizeye imza atarak İstanbulspor’u kümede tutan Fatih Tekke, ‘şampiyonluktan daha değerli’ bulduğu başarıyı KARAR’a anlattı.

Haftada en az iki gün taktik çalışması yaparak kümede kalmayı başardıklarını kaydeden başarılı teknik adam, ön alan baskısı ve duran top çalışmasına ağırlık verdiğini kaydetti.

İspanyol teknik adam Guardiola’dan etkilendiğini ve kendisinin 500’den fazla maçını izlediğini duyuran Fatih Tekke, taç atışları dahil oyunun her anına planlı şekilde çalıştıklarını açıklayarak teknik adamlığı 60 yaşında bırakacağını ve yeşil sahalara veda ettikten sonra ömrünü sevdiklerine adayacağını vurguladı: "Allah nasip ederse 60 yaşından sonra sobanın yandığı bir yerde sevdiklerim ve çocuklarımla sohbet etmek, çay içmek istiyorum."

2007-2008 sezonunda UEFA Kupası final karşılaşmasında Rus devi Zenit'in formasını terleterek "Yabancı bir takımla Avrupa Kupası kazanan ilk Türk futbolcusu" olarak adını Türk futbol tarihine yazdıran efsane isim, Türkiye’de işinin çok zor olduğunu kaydederek çalışkan, bilgili ve ahlaklı insanların cezalandırıldığını vurguladı.

Bir hatırlatma olarak belirtmek gerekir ki 2007-2008 sezonunda UEFA Kupası'nın yayın haklarını elinde bulunduran kanal, Fatih Tekke'nin ilk 11'de başladığı ve bir asiste imza atarak UEFA'nın resmi internet sitesi tarafından 'maçın adamı' seçildiği UEFA Kupası final karşılaşmasını yayınlamak yerine 'Var mısın Yok musun' adlı yarışmayı yayınlamayı tercih etmiş ve Fatih Tekke, 2008 yılında kazandığı bu şampiyonlukla "Yabancı bir takımla Avrupa Kupası kazanan ilk Türk futbolcusu" olarak tarihe geçmesine rağmen, A Milli Takım'ın EURO 2008 kadrosuna seçilememişti.

Fatih Tekke, belki de tüm bu yaşadıkları yüzünden Türkiye’de işinin çok zor olduğunu belirtiliyor ve 'cezalandırıldığını' ifade ediyor: “Çok çalışıyorsan, çok bilgiliysen, çok ahlaklıysan cezalandırılırsın. Bu kadar basit. Dolayısıyla, yaşarsam 60 yaşına kadar sabrederim diye düşünüyorum.”

Sözü fazla uzatmadan Fatih Tekke ile yaptığımız ve bir saatten fazla süren röportajımızla sizi baş başa bırakalım.

'ŞAMPİYONLUKTAN DAHA DEĞERLİ BİR ŞEY BAŞARDIK'

Denizlispor’un ardından bir mucizeye daha imza atarak İstanbulspor'u da ligde tuttunuz. Neler hissediyorsunuz? Bu kadar kısıtlı bir kadro ile bunu başaran bir teknik adam olarak gelecek sezon hedefiniz nedir?

Bu sene başardığımız şey çok değerli bir şeydi. Şampiyonluktan daha değerli bir şeydi. Sadece teknik adam ve oyuncu olarak değil. Bunu kulüp olarak hep beraber başardık. Başkanımız, yönetim kurulumuz, çalışanlarımız tüm kadromuzla beraber çok ciddi bir başarı elde ettik. Tabi kolay olmadı, çok zor oldu. Açıkçası kulüp olarak bu sene aynı zorlukları yaşamak istemiyoruz. Ama kulübümüzün oyuncu transferindeki maliyetleri mecburi olarak belirli bir seviyede. Öncelikli olarak bizim burada çok doğru bir kadro kurmamız gerekiyor. İnşallah öyle bir fırsatımız olur. Bunun için çalışmalarımız hemen başladı. Çünkü geçen sezon kadromuzda kiralık oyuncu sayısı çok fazlaydı. Onların katkısı çok oldu. Buradan tekrar teşekkür etmek lazım. Çok katkıları oldu. Dolayısıyla onlardan daha iyilerini bulmamız lazım ki bu seneyi biraz daha rahat geçirelim. Düşündüğümüz gibi olmazsa bizi yine zor bir süreç bekliyor. Umarım bu kadro yapılanmasını doğru yaparız. Kadro yapılanması ve alacağımız oyuncuları belirlemeden bir puan hedefi koymak mümkün değil. Bu ancak ilk hazırlık kampından sonra söylenebilecek bir şey. Ama bu sene için birinci hedefimiz ligde kalmak olacak. Sonrasında da ne kadar yukarı çıkabiliriz onun mücadelesini vereceğiz.

TAKIM SAVUNMASINA ÇOK CİDDİ KATKIMIZ OLDU

Bu sezon 7 mağlubiyet ile ligde en uzun süre yenilgi serisi yaşayan takım İstanbulspor’du. Fakat bu duruma rağmen özellikle ligin ikinci yarısında en çok gol atan 8 takımdan biri olmayı başardınız. İkinci yarıda 23 gol kaydettiniz. Takımda neleri nasıl değiştirdiniz? Bu başarıyı nasıl elde ettiniz?

İstanbulspor takımı biz göreve gelmeden önce daha çok 3’lü savunma ile ikinci bölgede mecburi bekleyen, bazen ön alan baskısı yapan ama genelde 3’lü savunma ile bekleyen bir formasyon ile oynuyordu. Biz göreve gelince oyun formasyonumuz 4’lü savunmaya ve 4-3-3 taktiğine çevirdik ki orada da oynamaya çalıştığımız dönemde çok gol yedik. En son bölümde ise bu sefer bazen 4-2-3-1 hemen hemen çok yakın ama bazen 4-4-2 ve 4-3-3 taktikleri ile oynadık. Takım savunmasıyla ilgili bence çok ciddi katkımız oldu ve hızlı hücumla ilgili de netliğimiz arttı. Ama tabi burada bunlardan daha değerlisi takıma katılan oyuncuların kalite ve performans olarak bize katkı yapması oldu.

Siz takımın başına geçmeden önce İstanbulspor kamuoyunda düştü gözüyle bakılan bir takımdı. Bu durum takım içine nasıl yansıdı? Bu durumu nasıl aştınız? Aslında bir anlamda psikolojik bir savaş verdiğiniz söylenebilir...

Sadece bu değil. 14-15 kiralık oyuncuyla oynamak ve bu ahengi yakalamak kolay bir şey değil. Ama bu sadece bizden kaynaklanmıyor. Kulübün hem yerinin hem de içerisindeki aile yapısından da kaynaklanıyor. Bu çok önemli bir şey. Gelen oyuncular bu konuda problem yaşamadılar. Dolayısıyla bu bütünlüğü sağladığınızda ve oyuncular, oynamak istediğimiz oyuna ikna olunca karşılığında da puan ve puanlar alınca bu durum değişiklik yaratmış olabilir.

İNSANLARIN BEKLEMEDİĞİ BİR SONUÇ ELDE ETTİK

24.8 ile Süper Lig’de yaş ortalaması en düşük takım sizdiniz. Böyle bir takımda görev almanıza rağmen ‘sonradan göreve gelen’ teknik adamlar listesinde Şenol Güneş’in ardından en çok puan toplayan teknik adamsınız. İstanbulspor’un başına geçerken bu kadar başarılı olacağınızı düşünüyor muydunuz yoksa düşüncenizin de ötesinde mi bir başarı yakaladınız?

Teknik adam olarak bunu ben başarı olarak gördüm ama herkesin çok abarttığı kadar da görmüyorum açıkçası. Bu oyuna biraz daha farklı bakıyorum. Oyundan istediğim şeyler biraz daha farklı. Burada bizim başarımız kadronun potansiyeline uygun oyun şablonunu kısa sürede netleştirmemiz ve oyunculardan yüzde yüz performans almamız oldu. Yine söylüyorum bu arada oynayan- oynamayan tüm oyuncular, kulüp, kulübün içerisindeki sıcaklık, çalışanlar, çok iyi antrenman yapmamız bunlar çok önemli. Bunun sadece bizle alakalı olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Ama teknik adam olarak daha başarılı derseniz bence İstanbulspor’daki ikinci dönemim sayılabilir. İlk geldiğimde ortada bir takım yoktu. Onu kurma, kurgulama sonra tekrar gelişimde oyun formasyonunu oyuncularıma anlatma ve bunun karşılığını alma... Sonunda şampiyonluk ve bu sene dediğim gibi gelen oyuncuların katkısıyla bir bütünlük halinde hareket etme... Bu İstanbulspor’un en büyük gücü. Taraftar desteğimiz çok yok, basından öyle bir destek yok. Zaten ekonomik olarak diğer kulüplerle yarışacak durumda değiliz. Dolayısıyla bu değerli. Bu söylediğim şeylerin diğer kulüplerden çok daha iyi olması gerekiyordu. Oyuncular bize bu konuda inandı. Başkanımız inandı. Kulüpte çok seslilik yok. Kendi aramızda kavga, gürültülerimizde oldu ama her şey İstanbulspor içindi ve bu sene açıkçası insanların beklemediği bir sonuç elde ettik. Bunu da bence fazlasıyla hak ettik.

DOĞRU ANALİZLERLE RAKİPLERİN ZAAFLARINDAN FAYDALANDIK

Bu sezon belki de sahip olduğunuz kadro nedeniyle alışık olduğumuz Fatih Tekke takımından ziyade topu rakibe teslim ederek topun arkasına geçen bir takım izledik. Sezon boyunca ortalama topa sahip olma oranınız yüzde 43,4’tü ve bu alanda ligin son sırasında yer aldınız. Fakat lig sonuna bakıldığında kümede kalarak bu mentalite ile başarılı oldunuz. Gelecek sezon nasıl bir İstanbul izleyeceğiz? Bu stratejiniz devam edecek mi?

Çok güzel soru. Açıklamalarımda da söyledim. Kendi oyunumdan uzak bir oyun oynadık. Kafamdaki ve daha önce çok tekrar ettiğimiz oyunu kadro yapımızla Süper Lig’de denediğimiz her maç çok başarısız olduk. Çünkü gerçekten oyuncu kalitesi farkı çok fark ediyor. Ama oyun şunu da bize öğretti. Özellikle Süper Lig’de iyi savunma yaptığınız zaman hücumda fırsat bulabiliyorsunuz. Topa sahip olma evet, etkin olma evet. Aslında biz daha çok şöyle hareket ettik. Çok ciddi ve doğru analizlerle rakiplerin zaaflarından çok iyi faydalandık. Bazı maçlarda rakibe pozisyon vermediğimiz oldu. Bunun sayısı çok fazladır. Çok ciddi çalıştık. Bu konuda başarılıydık. Aslında bu bize bir tecrübe oldu. Oyun sadece top ayağınızdayken oynanmıyor. ‘Sadece set hücumu yapayım’ bunu dediğiniz zaman hemen hemen her oyuncunuz çok kaliteli olmak zorunda. Üçüncü bölgede girdiğiniz pozisyonları değerlendirmeniz lazım. Dolayısıyla bizim böyle bir kadro yapımız yoktu. Az önce ifade ettiğim gibi bu sene yeniden bir kadro kuracakmışız gibi bir durum var. Kiralık oyunculardan 5-6-7 tanesini oynattığımız durumlar oldu. Dolayısıyla ilk 11’de geçen seneden daha iyi 7-8 oyuncu bulmamız gerekiyor. Bu da kolay değil. Bunun zamanlaması çok önemli. Başkanımızla konuştum. Bunların hazırlık kampına yetişmesi bizim için çok önemli. Çünkü kısa bir dönem var. Antrenman sayılarını ve hazırlık maçlarını düşündüğümüzde biz bu süreyi iyi atlatamazsak yeni sezonda ilk 5-10 hafta çok ciddi problem yaşayabiliriz. Açıkçası ben bunu yaşamayı hiç istemiyorum. Kulüp olarak istemiyoruz. Buna çok ciddi çalışmalıyız ki zaten söylediğim gibi çalışmalara başladık.

Belki bizde kiralık olup tekrar kulüplerine dönen ve bize tekrar dönecek olan oyuncular olacaktır. Umarım böyle olur. Ama şuan bir zaman sıkıntımız var. Dolayısıyla oyun formasyonunu oyuncuların profili üzerinden değerlendirmek lazım. Bu soruların cevaplarını ancak hazırlık kampı ve hazırlık maçlarından sonra verebiliriz. Yeni katılacak oyuncular var. Kim ne kadar alıyor, nasıl alıyor, en doğru hangisini yapmalıyız mesela bazen ön alan baskısı yaptığımız çok oldu. Özellikle risk aldığımız dönemler çok oldu. Bunu yapabileceğimiz oyuncular var mı yok mu? Bunu görmemiz lazım. Bunları görünce oyuncu profillerinden birçok oyun formasyonunu oynayabilme netliğimiz var. Ama problemimiz yeni oyuncuların çok olacak olması diye düşünüyorum. Onlara bunu en kısa zamanda anlatmak ve bunun karşılığını almak için maç oynamamız gerekiyor. Dolayısıyla zaman problemimiz var. Transferde özellikle isim verme bizim konuşma şeklimiz değil. Ama ben mevkiisel olarak özellikle istediğim ve birinci, ikinci, üçüncü hedef olarak belirlediğim mevkiler var. Onları söylemem doğru olmaz, ama var. İsim olarak yok ama mevkisel olarak var.

TAÇ ATIŞLARI DAHİL OYUNUN HER ANINI PLANLI ÇALIŞIYORUZ

Son 15 dakikada en çok gol yiyen iki takımdan birisiniz 12 gol yediniz. İlk 15 dakikada ise sadece 4 gol yediniz ve bu alanda ligin en az gol yiyen takımları arasındasınız. Bu keskin farkın nedeni nedir?

Bu sorudan, böyle bir datadan neye varabiliriz. Sesli düşünüyorum. Oyun kopmuşsa ve risk almışsan çok gol yiyebilirsin. Gerideysen yine risk aldığında gol yiyebilirsin. Gol atmak zorunda olduğun anlarda gol yemiş olabilirsin. Bazen rakibiniz üçüncü bölgeye çok fazla yerleşmiştir ve size hızlı hücum şansı vermemiştir. Belki eksik kaldığınız ve 11-11 devam etmeyen maçlarınız vardır. Son 15 dakikada yenilen gol sayısından bir şey çıkartamayız ama biz bu sene duran toplardan istemediğimiz şekilde gol yedik. Adam adama savunduk başarılı olamadık, alan ve adam savunması yaptık başarılı olamadık ve son dönemde oyuncuların gücünün biraz artması ve biraz da aktif olmasıyla alakalı bir şey. O konuda eksiğimiz vardı onu biraz düzelttik ama tam anlamıyla düzelttik diyemem.

İlk 15 dakikada gol yiyememe durumu şöyle, özellikle ligin ikinci yarısından bahsediyorum. Ön alan baskısı yaptığınızda rakipler buna çok hazırlıklı olmuyor. Bundan olabilir. Beklerken ki oyun formasyonlarımızda çok netlik var, bundan kaynaklı olabilir. Bazen rakibin becerisi olabilir. Dolayısıyla şuan sesli düşünüyorum bu ilk ve son 15 dakika arasında yenilen goller konusunda söylediklerim dışında bir şey çıkartamadım.

Maça son derece motive başladığınızın verisini çıkartabiliriz sanırım...

Son dakikalarda motive olmuyor muyuz?

Belki de yorgunluğun etkisiyle son dakikalarda bu kadar çok gol yemiş olabilirsiniz.

Bunların hepsi olabilir. Biz İstanbulspor olarak taç atışları dahil oyunun her anını planlı çalışıyoruz. Hatta şu kadarını söyleyebilirim. Bilmiyorum bu literatürde var mı? Son 10 dakikamız, son 3 dakikamız biz bunların hepsine çalışıyoruz. Yani son 10 dakika hangi durumda nasıl oynayabiliriz? son 3 dakikamız nasıl olabilir? Bunlara çalışıyoruz. Oyuncu profillerimiz ve oyuncularımızla alakalı bazen risk aldığımızda defans oyuncumuz Mehmet Yeşil’i santrfor yaptığımız oldu. İki stoperi santrfor oynattığımız oldu. Bir lig ve kupa maçında bunun karşılığını aldık. Duran top oluyor, korner oluyor. Oradan kullanabilir miyiz, şütör bulabilir miyiz gibi...90 dakikanın her anına hazır olarak çalışıyoruz. Bunu zaten ben kendim bölüyorum. O anlara hazır olmak için çalışıyoruz. O konuda iyi antrene oluyoruz diyebilirim.

Öne geçtiğiniz maçlarda en az puan kaybeden 6 takımdan birisiniz. 15 maçta öne geçtiniz ve 10 galibiyet 2 beraberlik ve 3 yenilgi ile 32 puan topladınız. Yani öne geçtiğiniz maçlarda sadece 13 puan kaybı yaşadınız. Diğer takımlardan örnek vermek gerekirse Trabzonspor öne geçtiği maçlarda 18 puan, Karagümrük 23 puan Adana Demirspor ise 14 puan kaybı yaşadı. Burada başarılı olduğunuz net göze çarpıyor. Fakat 24 kez yenik duruma düştünüz ve sadece 2 galibiyet elde ettiniz. Öne geçtiği zaman skoru koruyabilen ama yenik duruma düştüğü zaman geri dönemeyen bir takımsınız. Bunu neye bağlıyorsunuz ve bunu daha iyi hale getirmek için neler yapacaksınız?

Bu çok değerli bir soru. İkinci bölgede bekleyen, ikinci ile birinci bölge arasında bekleyen takımlar yakaladıkları hızlı hücumları değerlendirdiğinde rakip bu sefer daha fazla gelmeye başlıyor. Daha fazla açık buluyorsun. İkinci, üçüncü golü bulma şansın oluyor. İyi savunduğunuz zaman bu iyi. Ama set hücumu yaptığınız zaman bu durum tersine dönebilir. Golü yediğinizde oynamak ve atmak zorundasınız. Bizim en büyük problemlerimizden biri üçüncü bölgeydi. Biz üçüncü bölgedeki her şeyimizin çok netlik kazanmasına rağmen oraya çok kolay gidebilen bir takım değildik. Bunu net söylüyorum. Bu da gayet doğaldı. Üçüncü bölgede eğer yeteneğiniz ve vuruşunuzla topu kalenin içine gönderemezseniz ki son maçta bunu yaşadık. Golü atamadığınız her dakika bizim için ciddi dezavantajdı. Dolayısıyla biz puanları toplarken ikinci bölgede düşük baskı, risk aldığımız zamanda da ön alan baskısıyla, yani o söylediğiniz rakibin öndeyken ki durumunda biz ön alan baskısı yaptık. Bu, oyunsal olarak, skorsal olarak bize döndü ama maçı kazanmamıza ve puan almamıza yetmedi. Çünkü risk aldığınızda geniş alanda özellikle iyi takımlarda, kaliteli oyuncularda bir pozisyonda gol yiyebiliyorsunuz.

Örnek olarak şuan aklıma Beşiktaş maçı geldi. Maçın ilk yarısı bizim sahada oynandı. Duran toptan gol buldular ama hiç pozisyonları yoktu. Maçın ikinci yarısında pozisyon yokken Aboubakar’ın uzaktan müthiş bir vuruşu var. Ön alan baskısı yaptık maç 2-1'di. 2-2 yapacağımız pozisyonları bulamadık yine Redmond’ın taşıyıp vurduğu bir gol var. Yani üç pozisyon üç gol. Normalde pozisyonda değil. İşte risk aldığınız alanlar biraz daha genişledi. Normalde ben böyle oynamayı seven bir hocayım ama oyuncu profilimizden kaynaklı geniş alanda yakalandığımızda problemlerimiz arttı. Dolayısıyla buna iki şekilde cevap verebiliriz. Öne geçtiğimizde avantajımız çok daha fazlaydı. Çünkü rakip bize arkada daha fazla zaman ve alan bırakıyordu. Ama yenik duruma düşünce bu sefer biz geniş alanda yakalanıyorduk. Genişte yakalandığımızda da problemlerimiz ortaya çıkıyordu.

BAŞAKŞEHİR MAÇINDAN SONRA SAÇMA BİR ESPRİ YAPTIM VE BAŞKANLA SOYUNMA ODASINDA TARTIŞTIK

Başakşehir karşılaşmasından sonra “Biraz önce başkanla yüksek şiddetli ağabey-kardeş tartışması yaşadım. Bizi kovmazsa sonuna kadar devam edeceğiz” açıklamasında bulundunuz. Açıkçası neler yaşandığını merak ediyoruz. Bu kadar önemli bir zaferden sonra bu tartışma neden yaşandı?

Bizim İstanbulspor ve başkanımız Ecmel Sarıalioğlu ile olan hikayemiz 2018 yılında başladı. Birbirimizi hiç tanımıyorduk. Bir araya geldik, hatta başkanımız Ecmel Sarıalioğlu’nda bizimle ilgili herkesin bildiği ve çok olumlu olmayan bilgiler mevcuttu.

2018 yılında oturduğumuzda bir yolculuğumuz başladı. Kulüpte Ecmel başkan ve Ağabeyi Furkan Sarıalioğlu bizim için çok değerli. Biz orayı aile gibi gördük. Hiçbir şart söylemeden ve konuşmadan aile gibi gördük. Bu gelişimde de aynısı oldu. Bahsettiğim dönem Denizli’de çalışıyordum. Orada ciddi bir başarı elde ettik. Sonra rica üzerine İstanbulspor’a yolumuz düştü ve çok hoşuma da gitti. İyi ki de gelmişim dedim. Ecmel başkana ‘Burayı üniversite gibi görüyorum. Burada çok tekrarım olacak’ demiştim. Çünkü o zaman İstanbulspor’da çoğu oyuncu gitmişti. 47 tane kiralık oyuncu vardı. Onları toparlayarak yeni bir takım oluşturduk ve ligde tutunduk. Sonraki gelişimizde de yine aynı şartlar ve abi-kardeş ilişkisi. Konuştuğumuz zaman başkan bir şey söyler ben bir şeyler söylerim. Bir aile içerisinde olacak kavgalar. Kavgalardan kastım ben başkanın dediğine katılmam, başkan benim dediğime katılmaz. Bir yolu bulmaya çalışırız. Çünkü bizim boşa harcayacağımız paramız yok. Çok paramız da yok. Dolayısıyla burada 5-6 yıldır yapılan şeyler çok değerli. Sadece takımın ligde kalması değil. Bir önceki sezon şampiyon olması da çok değerliydi. Şunu da diyebilirim. Bizde çok çok çalıştık ama İstanbulspor bugün Fatih Tekke’yi Süper Lig hocası gibi yaptı. Bu hissi ben biraz az almış olabilirim çünkü 10 yıldır teknik adamım. Ama benden önce Osman hoca, Yalçın hoca, Fırat hoca kulübe ciddi katkıları oldu.

Bir aile gibiyiz. Aile içerisinde böyle tartışmalar oluyor. Başakşehir maçından sonra hatırladığım şey soyunma odasında ama oyuncuların arasında değil. Benim çok yersiz ve zamansız bir espri gibi düşün öyle oldu. Soyunma odasında yersiz bir espriydi. Hatırladığım bu. Yersizdi. Benim hatamdı. Öyle bir tartışma oldu ama çok yersiz, zamansız ve saçma. Ailenin içerisinde Ecmel başkan abimiz bizde onun kardeşi gibiyiz. Öyle arada konuştuğumuz zaman bir tartışma gibi küçük şeyler oluyor ama sonunda hep tatlıya bağlanılıyor. Sorun yok.

GİRESUN GALİBİYETİ KIRILMA NOKTASIYDI

Özellikle Aralık ayından sonra kritik galibiyet ve beraberliklere imza attınız. Hangi galibiyet ya da beraberlikten sonra ‘biz bu ligde kalacağız’ diyerek buna olan inancınız arttı?

Valla ben bunu oyuncularımda da hissettim ki son 1-1.5 ay boyunca devamlı bizim böyle bir lüksümüz yok son maça kadar... Son maçtan önce ben Kasımpaşa maçını kazanırız diye düşünüyordum. Çok kötü oynadığımız bir maçtı. Genç oyuncularıma söz vermiştim. Kasımpaşa maçını kazansaydık son maçta genç oyuncularımı oynatacaktım. Olmadı. Her anımız ciddi geçti. Kırılma noktası olarak baktığımız zaman içerideki Giresun galibiyeti kırılma noktasıydı. Bizim açımızdan yüzde yüz kırılma noktası olmasa bile rakibimiz açısından yüzde yüz kırılma noktasıydı. Rakip takımda ‘Artık biz düştük’ gibi bir hissiyata kapıldıklarını ben hissettim.

TÜRKİYE’DE KAMUOYU OYUNUN ÖZETİNE VE İSTATİSTİKLERİNE BAKIYOR

Giresunspor galibiyetinden sonra oyun olarak bir adım geriye gittiğinizi düşünüyorum. Belki de yanılıyorum. Neler söylemek istersiniz?

Niye mesela geriye gittiğimizi düşünüyorsun? Çünkü oraya kadar skor aldık, oradan sonra alamadık. Galatasaray maçı var. Maçın ilk yarısında ayağımızdaki top kendi kalemizde penaltı oldu. O maçta eleştireceğim tek şey az önce ifade ettim. Her zaman olan problemimiz. 10 kişi kalmış rakibimize karşı hücumda olan problemimiz. Gayet iyi bir maç. Ama insanlar memnun değiller. Sonrası? Kasımpaşa maçı. Onlar çok tedirgindi biz rahattık. İsim vermeyeceğim oyuncularımın çok basit hatası. Oyun tamamıyla bizim istediğimiz gibi gidiyor. Ama çok basit... Topu kazandık hızlı hücuma çıkacağız. İsim vermeyecektim ama şöyle vereyim. Ethemi bize çok katkı yaptı. O maça kadar 2 hafta boyunca antrenman yapmadan ayağı sakat fedakarlık yaptı. İstanbulspor ailesi olarak ona çok teşekkür ediyoruz. Ama o fedakarlığı bize zarar olarak döndü. Yani çünkü Lokilo, Ethemi, Roca, Eze, oynadığı dönem Topalli. Bu isimler iyi olduğunda biz hem hızlı hücumda hem set hücumunda etkili olabiliyoruz. Bunların etkinliği düşünce hücumsal etkinliğimiz düştü. Kasımpaşa maçı özelinde özellikle orta sahadaki oyuncuların, öndeki oyuncuların performansından hiç memnun değilim. Duygu ve coşku açısından da ki bize sorsan psikolojik olarak çok iyi hazırlandığımız bir maçtı. Ama bu maçta çok kötü oynadığımızı kabul edebilirim kaldı ki o maç yine berabere bitebilirdi. Bitmeliydi de. İkinci yarısında top hep bizdeydi ama üretkenlikte sıkıntı yaşadık. Normal problemimiz bu zaten. Yediğimiz gol, yemememiz gereken bir goldü. Galatasaray maçı olumlu geçti. Kasımpaşa maçı olumsuz diyorum. Adana Demir maçı gayet olumlu. 20-25 kez üçüncü bölgede oynadık. Gol atamadık. Yediğin golü geri pas atarken yiyorsun diğer golü de gayet doğal olarak son dakikalarda yiyorsun. Ama bu arada en az 3-4 tane rahat bir şekilde yüzde yüz gol atacağın pozisyonun var. Diğer pozisyonları saymıyorum. Bana göre çok olumlu maçtı. Son Ümraniye maçı. Golü ilk devrenin son anlarında bulduk değil mi? Yine üçüncü bölge problemi.

Bu konuda Eze’ye teşekkür etmek gerekiyor. Sakattı. 15 gün hiç antrenman yapmamıştı. ‘Oynayabilir misin?’ diye sorduğumuzda ‘oynarım’ dedi. Her oyuncu bunu yapmaz. Sonucunda Giresunspor maçında olumsuz desen ‘evet’ derim. Bunu kabul ederim. İstediğimiz anlarda istediğimiz şekilde doğru oynayamadık. Bence doğru kurgulamıştık ama Giresunspor’un coşkusu, tecrübesi ve bireysel yetenekleri bizim üstümüzdeydi. İlk yarı Giresunspor’un bizden beklemediği şekilde geride çok bekledik. Öne geçtiğimiz halde ikinci yarıda ön alan baskısıyla başladık. İkinci baskımızda kırmızı kart yedik. Dolayısıyla oyun tamamen savunmaya döndü. Çok iyi savunduk ama çok daha iyi oynayabilirdik. Puanı hak etmedik diyemem. İyi savunduk. O maçla ilgili eleştiri kabul edebilirim. Ama Türkiye’de kamuoyu oyunun parçalarına, özetine bakıyor. İstatistiklerine bakıyor. Adam maça hiç bakmamış. Belki sende hiç bakmamışsındır büyük ihtimalle. Maçı 90 dakika izlememiş. Öncesini ve sonrasını bilmeyen, planın ne olduğunu bilmeyen... Dolayısıyla çok zayıf bilgilerle yorum yapılıyor.

Göze hoş gelen- gelmeyen, kadro bütünlüğü, yapısı, oyun planı nedir diye bu konuşulsa orada bunu kabul ederim. Buna ekstradan şöyle bir şey ekleyebiliriz. İlk yarıdaki Adana Demir maçı 6-0 mağlup olduk. Bana göre en iyi oynadığımız ilk yarılardan bir tanesi. 90 dakika boyunca ön alan baskısı yaptık. Söylemek istediğim şey şu. Ön alan baskısı iyi yaptın kazandın. Bazen top sendeyken oyun, rakip için çok daha etkin oluyor. Oyuncularımın durumunu az çok biliyorum. Yoksa dediğim gibi istemediğim oyun tarzında asla devam ettirmezdim. Ama İstanbulspor’un ligde kalması gerekiyor. Bu ailenin ligde olması lazım. Biz lige renk katıyoruz. Her şeyimizle renk katıyoruz. Çok zor bir şeyi başardık. Zor bir şeyi başarmaya adayız. Şimdi öyle elinde 10-15 tane milyon euroluk oyuncu var. Oh ne güzel. Bizim öyle bir şansımız yok.

FENERBAHÇE MAÇINDA ÇOK İYİ SAVUNDUK

Sık sık plandan bahsettiniz. Fenerbahçe maçında iki farklı yenik duruma düşmenize rağmen planınızdan taviz vermediniz, oyundan kopmadınız ve maçı 3-3 bitirdiniz.

Oyuncularım ön alan baskısı yapacağımızı biliyordu. Risk alma üzerine çalışmalar yapmıştık. Yenik duruma düşünce oyuncularım ‘hocam ne zaman başlayalım?’ dedi. ‘Biraz daha bekleyelim’ dedim. Ön alan baskısında karşılığını aldık ama şöyle bir nasibimiz oldu. Onların attığı gollerde pozisyonları yok denecek kadar az. Çok iyi savunduk. Ama bizim pozisyonumuz da yok denecek kadar azdı. Penaltıdan attığımız gol, kendi kalelerine attıkları gol ve son dakikada da taç atışından attığımız kafa golü. Üç kez gelmeden üç gol attık ama Fenerbahçe’de üç kez gelmeden üç gol attı. Hemen hemen her maçta olduğu gibi Fenerbahçe maçında son dakikaya kadar psikolojik olarak yıkılmadık, düşmedik. Bu sene oynadığımız maçlarda Kasımpaşa maçının ilk yarısı kötüydük, Trabzonspor maçında golü yediğimiz dakikaya kadar iyi golden sonra tamamen çok kötüydük. Giresun maçında ilk yarıda kötüydük. Başka böyle bu çocuklar için çok kötü diyeceğim maç yok. Yapabileceklerini düşündüğümde, gördüğümde mücadelelerini gördüğümde kötü diyeceğim maç yok. Kimseye farklı bir yorumum olmasın.

ÖN ALAN BASKISINI SEVİYORUM

Sık sık ön alan baskısından bahsediyorsunuz. Takımın başına geçtiğiniz andan itibaren takımın attığı gollerde net bir farklılık oluştu. Takımınız sizinle birlikte 33 gol kaydederken bu gollerin 9’u duran toptan 7’si ise ön alan baskısından geldi. Antrenmanlarda ağırlıklı olarak bu iki duruma mı önem verdiniz?

Türkiye’de bunu böyle başarmak güzel bir şey. Oyunu kafamda bir değerlendirmem var. Ekip olarak sahaya bir bakış açımız var. Oyuncularımın da böyle bakmasını istiyorum. Top ayağında, set hücumu yapacaksan ve böyle bir kadroya sahipsen bunun kaleciden başlayıp diğer kaleye kadar giderken ki organizasyonları, opsiyonları bir tane değil. En az 6-7-8 tane olması gerekiyor. Rotasyonla beraber bu çok ciddi zamana ve tekrara ihtiyacı olan bir şey. Savunmada beklerken, ön alan baskısı yaparken, lowda beklerken, birinci bölgede beklerken, ceza sahası içi ve etrafı. Hepsi çok önemli. Ama ben kesinlikle bekleyen bir hoca değilim, böyle bir oyun istemem. Ben ön alan baskısı yapmak isterim. Eğer ikisi arasında bir şey yapacaksa da karşılamayı tercih ederim. Açık ve net söyleyeyim beklemekten çok hoşlanan bir antrenör değilim. Oyuncu profillerimiz ile bu sene bunları yaptık. Belki önümüzdeki sene kadro yapımız yine buna uygun olacak ve yine böyle devam edeceğiz. Ama ön alan baskısı, risk aldığımızda, çeşitlikleriyle formasyonların 3’lü, 4’lüsü, 4-2-3-1, 4-4-2 hangisi olursa olsun hemen hemen hepsini oyuncularım biliyor. Gelecek oyuncularda öğrenecek ve bunu onlardan isteyeceğim. Beklerken, karşılarken kim nasıl yapıyor. Ben oyunu, sahayı çizdiğimde bunu da tabi yıllar öncesinde başkalarından görerek öğrendik. Bizim kattığımız, çıkardığımız şeyler var. Sizler anlamayabilirsiniz ama sayılar üzerinden işte ben 7-8-11-6-9 dediğimde veya “8-10’a baskı” dediğimde oyuncularımın hepsi onu anlar ve bunun böyle olmasını isterim.

YABANCI OYUNCULARIMLA BİRE BİR BEN İNGİLİZCE KONUŞURUM

Türk futbolunun en büyük futbolcularından birisiniz. Teknik direktör olarak ise potansiyel en iyi teknik adamlardan birisiniz kendinizde neleri eksik buluyor ve bu eksikliği kapatmak için neler yapıyorsunuz? Yabancı dil olarak, yeni antrenman metodları olarak... Bielsa, Gasperini, Guardiola gibi isimleri takip ettiğinizi biliyorum.

Yabancı dille ilgili mükemmel bir İngilizcem var diyemem. Ama bütün yabancı oyuncularımla bire bir ben konuşurum. Bazen unuttuğum kelimeler olabiliyor. Tercümanımızı kullandığımız zamanlar oluyor. Toplantılarımı istediğim şekilde İngilizce de yapabilirim Türkçe de yapabilirim. İngilizcem iyi demiyorum. Ama İngilizce her şeyi konuşabiliyor, rahatlıkla anlaşabiliyorum. Oyuncularımla bir problem yaşamıyorum. Onun haricinde yeni antrenman metodları her daim. Hatta şunu söyleyeyim oyunuma ve sahaya bakış açıma kendimce bulduğum antrenman çeşitlerimiz ve bunlara ekleyeceğimiz şeyler var.

En büyük eksikliğim herhalde ne hissediyorsam ve ne düşünüyorsam onu her yerde söylemem. Bunun çok zararını çektim ama hiç önemi yok. Kendim gibi olmaya çalışıyorum. En önemli yaptığım şey kendim gibi olmak. Oyuncularım da bunu görüyor. Şuana kadar bir problem yaşamadım. Benle problem yaşayan kişi ve kişilerde sorun olduğunu düşünüyorum. Niyetimle ilgili endişesi olan var ise problemi kendisinde aramalı.

Ben çalışkan bir adamım. Ekibimde çalışkan. Öğrenmeye ve her fikre açığız. Her gittiğim yerde oyuncularımla birbirimizden bir şeyler öğrenmek için bir aradayız. ‘Ben emredeceğim sen yapacaksın’ böyle bir şey yok. Benim ilk toplantılarım hep böyledir. ‘Beni yukarıda da görmeyin aşağıda da görmeyin, biz bir insanız’ oyuncularıma bunu söylerim. İnsanlar hata yaparlar ve hata yaptığında özür diler gönlünü alırsın. Önemli olan dürüstçe ve çalışarak bu işi yapmak. Hatayı oyuncu tercihlerinde yapıyorsun, zamanlama olarak yapıyorsun, bazen antrenör olarak sen de iyi olmuyorsun. Ama en büyük problemim bence şu senin sorduğun ve konuştuğun futbol dilini konuşacağın insanlara çok rastlayamıyorsun. Bu durum ülkede ciddi bir problem. Bunu defalarca anlattığımda da çok sıradanlaşıyor. Türkiye’de en önemli şey skor almak. Skor alınca çok büyük hocasın. Ben böyle bir şey istemiyorum. Ben diyorum ki bir kulüp, İstanbulspor Kulübü gelin hep beraber, siz olmadan olmaz, futbolcu olmadan olmaz, başkan olmadan olmaz, antrenör, teknik adam, çalışanlar hepsi profesyonelce iyi olsun. Bunun için açıkçası belirli bir maliyet gerekiyor. Şuan bizde böyle rahat hareket edilecek bir durum yok. Ama buna rağmen biz oyuncular, çalışanlar teknik ekip, başkan, iyi niyet ve çok çalışmayla birçok açığı kapatıyoruz. Bize yardımcı olan kimse yok. Dolayısıyla biz, ekip ve Fatih Tekke olarak çalışkan, her an kendini yenileyen, yenilemeye çalışan, birçok hocayı takip eden bir ekibiz.

Her sene bir antrenör ön plana çıkıyor. Mesela Brighton teknik direktörü De Zerbi bu sene çok ön plana çıktı. Alanyaspor’da çalışan Francesco Farioli çok önemsediğim gencecik biriydi. Her röportajımda da söylüyorum. Çağdaş hoca var, İlhan Palut var, Tolunay Kafkas abi var. Abdullah Avcı hoca zaten bu konularda çok başarılı. Yeni nesilde futbolun diliyle konuşmaya çalışan, bunu yapmaya çalışan kişiler var. Ben de bunlardan biri olduğumu düşünüyorum. Eksiğimi söyledim. Artım olarak çok çalışmak ve gayri ahlaki tutumdan olabildiğince uzak durmak. Kendim gibi kalmayı başarabilmek.

3’LÜ SAVUNMAYI SEVEN BİR TEKNİK ADAMIM

Daha önceki deneyimlerinizde zaman zaman 3’lü savunmayı tercih ettiniz. Fakat bu sezon ağırlıklı olarak 4’lü savunmadan taviz vermediniz. Siz 3’lü savunmayı tercih ederken Türkiye’de çok az hoca 3’lü savunmayı tercih ediyordu. Bir neden vazgeçtiniz, iki yeni sezonda da 4’lü savunmayı mı tercih edeceksiniz? Sizden önce görev alan Osman hoca 3’lü savunmayı tercih etmişti...

Çok güzel. Sanırım İstanbulspor’daki ilk dönemimdi. Yine kadro yapısıyla alakalıydı. Evet ilk biz oynamaya başladık. 3-4-3 oynadık, 3-5-2 oynadık. Ön alan baskısı, set hücumları çok net bir oyuncu profili. Başarılı olduğumuz dönemler oldu. Hatta başkanımıza ‘dünyada hiç denenmemiş şeyleri deniyorum’ dedim. Bunu kendim biliyorum. Ekibim de biliyor. O dönemler konuşmalarımız çok anlaşılmıyordu. Çok şeyler denedik. Bu sene için, 3-4-3 oynayan takım mantıksız durmuyor gibi duruyor. Stoper sayısı fazla, set hücumu oynar mı oynamaz mı, kalitesi... 3-4-3 taktiğinin çok yanlış bir karar olduğunu düşünmüyorum. Ama ben 3-4-3'e çok kalabalık beklerken etkin olacağı manasını taşımıyor. Biz burada yaptığımız şey oyuncumuz Duhaney’i çıkarttık. Sonrasında Adana Demir’den Simon Delli geldi. Onun bize çok katkısı oldu ve ilk periyodundan bahsediyorum Mahamadou Ba. Yanılmıyorsam Süper Lig’de hiç maçı yoktu ve biz onu direkt kullandık. Son periyodumuz iyi geçmedi ama onu tam istediğimiz şekilde kullandık. Aslında 3’lü savunmayı seven bir teknik adamım ama benim için 3’lü, 4’lü top bizdeyken fark etmiyor. Benim oyun formasyonum biraz daha farklı.

3-2-5 veya 2-3-5, 3-1-1-5 olabilir. Bunlar oyuncu profilleriyle çok alakalı. Oyuncu kalitesi ile kazanmalısın. Öne geçmelisin yoksa şansın fazla durmaz. Çünkü takım savunmasında eksikliğimiz olduğunu düşünüyordum. Böyle beklersek çok iyi savunacağımızı düşünmedim ki kaleci dahil tüm takım savunmasından bahsediyorum. Dolayısıyla bundan o yüzden vazgeçtim. İlk vazgeçtiğimde de oynamaya çalıştık. 2-5 kaybettiğimiz Fenerbahçe maçını hatırlayın. Geldikten sonra ikinci günümdü. O maç öyle bitmezdi bence. Ön alan baskısıyla başladık. Fenerbahçe’nin en iyi olduğu dönemdi. Son 2-3 golü kaybettiğimiz toplardan yemiştik. Böyle çok maç kaybettik ve sonra bunu değiştirdik. Bu bence çok önemli bir karardı. Rakibe göre önceliklerimizden vazgeçtik ve puan toplamaya başladık. Bu da bize moral verdi. Yaptıkça daha iyisini gördük. Daha iyisini yapınca da ‘en iyisi budur’ dedik ve böyle devam etti.

HAFTADA EN AZ İKİ GÜN TAKTİK ÇALIŞMASI YAPIYORUZ

Spaletti’den taktiksel anlamda etkilendiğinizi, maça hazırlanma konusunda kendisinin en iyi isim olduğunu söylüyorsunuz. Fatih Tekke maça nasıl hazırlanıyor ve oyuncularını nasıl hazırlıyor? Trabzonspor’un hocası Bjelica, geçtiğimiz yıllarda verdiği bir röportajda “Haftada en az 2-3 kez gegenpressing için antrenman yapıyoruz” demişti. Sizin çalışma metodunuz nedir?

Spaletti ile çok çalışmadım ama disiplini, antrenman metodlojisi çok farklıydı. Çalıştığım hocalardan çok çok farklıydı. Tabi o antrenman metodlojisi çok değişiyor. Bazen seneden seneye bile kalmıyor. Bilimsel olarak, fiziksel olarak kullandığınız bazı datalar bir sürü şey değişiyor. Ama biz bunu elimizden geldiğince takip ediyoruz. Çok ciddi şekilde takip ediyorum. Ben özellikle hiçbir maçı kaçırmam. Hele farklı bir şey gördüğümde 5 yıldaki tüm maçlarını izlerim. Birçok teknik adamın böyle maçlarını izlediğim oldu.

Bir haftalık sürede pazartesi izin olmuş olsun salı günü top başı yapalım. Salı günü hemen hemen her antrenmanımızda yenilemeden sonra pas ve birtakım fizikler antrenmanlarımız oluyor. Çarşamba günü rondo, pas, bir kısım taktik çalışması. Maç pazar günü ise perşembe-cuma muhakkak iki gün, haftada en az iki gün taktik çalışması yapıyoruz. Perşembe günü bazen rakibin durumuna bağlı olarak savunma ve hücumu ikisini bir arada yapabilirim. Diğer bir günümü de yine hücum ve savunma olarak ayırırım.

Ön alan baskısı ise ön alan baskısı şekillerini gösteririm. İki tane ise iki tane, anlık ise anlık. Rakibin formasyon değişikliğine göre hepsine hazır olma durumunda olan 4-5 tane ön alan baskısı çeşidimiz var. Bunların tekrarı, rakibin dizilimi. Özellikle rakip analizinden sonra rakibin alışkanlık haline gelmiş bir hareket tarzı oluyor, onu yakaladığım zaman önce rakibi doğru hareket ettirip onun üzerinde baskı, karşılama, bekleme yapıyoruz.

Sonra benim için duran toplar çok çok önemli. 1-1.5 günümüz duran toplarla geçer. Bunun içerisinde taç atışı da var. Yani sana şöyle söyleyeyim santra başlangıcı bile sadece bir tane değil 3-5 tane, taç atışı bile bir tane değil 3-5 tane. Rakibe göre. Analizci hocamız var onla beraber ben de çalışıyorum. En az onun kadar çalışıyorum. Bazen daha fazla. Bazen bireysel analize de kaçabiliyorum. O da beni yoruyor açıkçası. Dolayısıyla rakibe göre, kendimize göre, durumumuza göre, olabilecek en doğru şekli yapmaya çalışıyorum. Bunda ne kadar başarılı olabiliyoruz onu bilmiyorum.

Benim için taktik, oyun planı ve oyun içerisindeki değişiklikler çok önemli. Mesela ön alan baskısı dediğim zaman ona hemen geçmeliyiz, 4-4-2 dediğimde hemen ona geçmeliyiz. Çalıştığımız ne ise onu oyuncularımdan isterim çünkü hepsinin tekrarı var. Dedim ya en kötü maçımız Trabzonspor maçıydı. Kiralık oyuncularımız yeni gelmişti ve antrenman yapma şansımız yoktu. Golü yedikten sonra oyunun ikinci bölümünde oyuncularıma ikinci bir opsiyon sunamadık. Çünkü hiç çalışamamıştık. Oyun spontane oyuna döndü ve 6-7-8 gol yiyebilirdik. Çok kötü yakalanmıştık ama genel hatlarıyla tüm oyuncularım hangi oyunu oynamak istiyorsak, nasıl baskı yapmamız gerekiyorsa, nasıl beklememiz gerekiyorsa hepsini görüntü ile tekrarlarla bunları oyuncularımdan isterim.

GUARDİOLA’NIN 500’DEN FAZLA MAÇINI İZLEDİM

Sık sık spontane oyundan hoşlanmadığınızı belirtiyorsunuz. Futbolun artık spontane oynanamayacağı gerçeğini ne zaman ve nasıl kabullendiniz? Sanıyorum bu konuda da sizi Spaletti değiştirdi.

Yok. Beni bu konuda ciddi etkileyen Guardiola. Herkesi etkilemiştir. Abartmayayım 500’den fazla maçını seyretmiş olabilirim.

Defans hattınız sadece 6 gol katkısında bulundu ve bu alanda ligin en zayıf takımı sizsiniz. Transfer dışında bu durumu daha iyi hale getirmek için neler yapacaksınız?

6 tane atabildik mi? İyi (gülüyor) Bu oyuncular genelde yan top ile duran toptan gol atarlar. Biz set hücumu yapmadığımız için bekleri çok fazla hücumda kullanan bir antrenör değilim. Seneye ne olur onu bilmiyorum. Öyle bir oyuncu yakalar mıyız? Dolayısıyla duran topta kafa golü atmanız için topa doğru şekilde vurmanız gerekiyor. Gözünü kapatırsan, yamuk vurursan, topa gelişin, gidişin yanlış olursa, zamanlaman hatalı olursa işte bu kadar gol atabiliyorsun. Ama topa doğru şekilde vurursan, hangi açıdan, nerden, hangi falsodan vurursan durum değişir. Vurucun iyi olacak. Savunmada da aslında bizim yerleşmemizde adam adama da sertliğimiz var ama işte vuramıyorsun, çıkamıyorsun. Zıplaman olacak, zamanlaman olacak. Çift ayak mı çok iyi zıplıyorsun, tek ayak mı çok iyi zıplıyorsun? O konuda bireysel özellik olarak öyle oyuncumuz yoktu.

OYUNCUM SAHANIN İÇERİSİNDE BANA EL KOL HAREKETİ YAPMAYACAK!

Transfer edeceğiniz oyuncularda ekonomik şartlar harici nelere dikkat edeceksiniz? Kadronuza katacağınız oyuncunun mental ve fiziki durumuna dikkat edecek misiniz? Yoksa ‘yetenekli oyuncu. Ne olursa olsun biz bundan faydalanırız’ düşüncesiyle mi hareket edeceksiniz. Ve Ağırlıklı olarak genç oyunculardan oluşan bir takım mı yoksa tecrübeli isimlere önem veren bir takım mı göreceğiz?

Normali, ailesine kadar araştırmak. Türkiye’de bunu yapan yok. Ne yiyip ne içiyor, arkadaşlarıyla diyaloğu nasıl, elit liglerde alınacak oyuncunun sosyal yapısı inceleniyor. Yanılmıyorsam bir yerde okumuştum. İsim vermeyeyim. Bir bölgenin oyuncusunu transfer etmiyorlar ‘Bizde kırmızı kart görme olasılığı çok daha yüksek’ düşüncesiyle hareket ediyorlar. Bu bilgi şaşırtmıştı.

Şimdi biz ne yapıyoruz? Bir, potansiyeli varsa bizim bütçemize uygun iyi oyuncu sayısına bakıyoruz. İki, bir dönem iyiydi sakatlandı, tekrar kendini ispat etmek istiyor. Oynamak için transfer olmak isteyen, kaliteli insan, kaliteli oyuncu bulabilir miyiz? Buna bakıyoruz. Üç, kiralık oyuncular. Süper Lig’de kadroda yer bulamayacağını düşünülen oyuncular. Oynaması gereken, gelişmesi gereken oyuncular.

Ben oyuncularıma ne konuşma yapıyorum? Çok basit. Söyleyeyim. Belki eklerim belki çıkartırım. Şuana dek ekleyip çıkartacağım bir şey olmadı.

Bir, benim için hayattaki en önemli şeylerden bir tanesi kalabalıklarda yapılan hatadır. Kalabalıklarda hata yaparsan tenhalarda özrünü kabul etmem. Aynı şeyi ben yaparsam sen de tenhalardaki özrümü kabul etme. Kalabalık arasında hata yapmışsan kalabalık arasında özür dileyeceksin. Ancak öyle affederim. Ben de yaptıysam ben de kalabalıklarda özür dileyeceğim. İki sahanın içerisinde oyuncu böyle el kol hareketleri yapıyor ya... Kızar duygusu olur falan ama hocaya böyle hareket falan benim kabul edeceğim bir şey değil. Çünkü ben oyuncularıma nasıl baktığımı kendi içimde biliyorum. Üçüncüsü de kafama göre oynayacağım düşüncesi. Yok öyle bir şey. Oyuncu nasıl çalım atacak ne yapacak tamamıyla yeteneğiyle alakalı. Ben hocan olarak yeteneğini en aktif, en etkin kullanacağını düşündüğüm alanlarda seni serbest bırakıyorum. Ama ‘ben ön alan baskısında buraya gitmem, yavaş giderim. Ben topu burada alırım, burada böyle oynamak istiyorum’ Ben bu düşünceleri kabul etmem. Beraber yapacağız. Genç oyuncunun dinamizmi çok fazla oluyor. O bizim istediğimiz bir şey. Ama ben oyuncuya hiç öyle bakmam. Ben yetenek ve potansiyele bakıyorum. Yaşlı, genç öyle bakmam.

LOKİLO’NUN POTANSİYELİ ÇOK YÜKSEK

Eze ve Lokilo’nun takıma katılmasıyla gol yollarında daha etkili oldunuz. Bu iki oyuncu takımda kalacak mı bir ikinci de transferlerini siz mi istediniz?

Kiralık oyuncular nasıl kalsın? Söyleyeyim kiralık gidenleri. Duhaney, Simon, Mahamadou Ba, Onur, Lokilo, Eze, Kerem, Ertuğrul ve Valmir Veliu yok. Duhan’ın sözleşmesi bitti. Bunlar zaten kiralık oyunculardı. Kulüplerine döndüler. Kimleri istediğimi başkanımıza bildirdim. Ama kolay değil. İnşallah olur. Bir menajer arkadaşımız var o konuda bize çok katkı yaptı. Lokilo’yu gösterdi. Bizde beğendik ve transfer ettik. Bence çok daha potansiyeli var. Umarım bu sene de bize katılır, inşallah katılır.

KALECİLERİMİZİN PERFORMANSINDAN MEMNUN DEĞİLİM

Kaleci Jensen zaman zaman beklentilerin altında kaldı. Ancak çok kritik kurtarışlara imza attığı maçlarda oldu. Kendisiyle devem etmeyi ya da bir kaleci takviyesi yapmayı düşünüyor musunuz?

Öyle bir soru sordun ki... Bu, cevap isteyen bir soru. Kalecilerimizin performansından memnun değilim. İyi maçlar oynadılar evet. Ama açıkçası beklediğimin altındaydı. Kaleci kesinlikle istiyorum. Hatta birinci adresim. Bunu buradan söylemem lazım. Transferde birinci adresimiz kaleci olacak. Bu soruya belki cevap verilmemesi gerekir ama böyle verdim. Başkanımıza da söyledim. Kaleciye ihtiyacımız var. Şunu da biliyorum. Jensen bizim sözleşmeli oyuncumuz. Arkasında Alp var. Onun arkasında Ahmet ve Mücahit var. Alp’in takımdan ayrılma isteği var diye biliyorum. Bizim kaleciye ihtiyacımız var. Birinci, ikinci kaleci hiç fark etmez. Her halükarda kaleciye ihtiyacımız var. Madem söyledim bunu da söyleyeyim muhakkak santrfora da ihtiyacımız var. Az önce transferde belirlediğimiz mevkiler var demiştim ya kaleci ve forvet bunlardan ikisi. Bunu geçen sene yaşadık. Aynısını yaşamak istemiyoruz. Yoksa Jensen ile hoca-oyuncu olarak çok ciddi ilişkimiz var. Elinden gelen her şeyi yaptı. Çok sevdiğim oyunculardan bir tanesi. Son dönemde de çok başarılıydı ama totalde bizim gibi kulüplerde kaleci çok önemli. Biraz daha katkı istememiz gayet doğal.

KEREM ŞEN YALNIZCA BİZLE KATKI VEREBİLİR

Bursaspor’da beraber çalıştığınız Kerem Şen’i Trabzonspor’dan kiraladınız ama az süre forma bulabildi. Performansından memnun değil misiniz?

Niye Trabzonspor Kerem’i çok mu oynattı? Nasıl çok az forma şansı buldu? Bizde oynadı bizde gol attı. Kerem’e ‘memnun musun?’ diye sordum. ‘Memnunum burayı çok sevdim’ dedi.

Siz ondan memnun musunuz?

Ben de çok memnunum. Kerem’in fiziksel olarak kalitesi, gücü biraz daha artarsa Kerem süre alacak bir oyuncu değil. Çok iyi oyuncu olabilecek bir potansiyeli var.

Ama sadece 7 maçta oynattınız...

Kaç maç oynayacaktı? (Gülüyor) Kerem’i ne kadar biliyorsunuz? Çok yetenekli olduğunu düşünüyorsanız o zaman kendi takımında neden oynayamadı? Kerem bizde katkı verdi. Çok daha iyisini verebilir. Ama bizle verebilir. Onu da söyleyeyim. Madem öyle söyledin. Kerem bizle katkı verebilir. Başkasıyla biraz zor.

ÜNAL KARAMAN’DAN YARDIMCI HOCALIK TEKLİFİ ALDIM

Teknik direktörlüğü Trabzonspor'da görev almak için yaptığınızı biliyorum. Sırf teklif Trabzonspor'dan geldi diye inanmadığınız bir yönetim kuruluyla çalışır mısınız? Bu konuda idealist misiniz pragmatist mi?

Bugüne dek hiç böyle bir şey olmadı. Teklif gelmedi.

Teknik direktörlük hayatınızın ilk günlerinde Trabzonspor’dan yardımcı hocalık için teklif aldığınızı biliyoruz. Sizi Özkan Sümer mi istemişti yoksa Ünal Karaman mı? Kiminle görüştünüz? Ve neden kabul etmediniz

Evet Ünal Karaman döneminde teklif aldım. Kabul etmedim çünkü teknik direktörlük yapıyordum. Ünal abi aramıştı. Zaten başka kimse aramadı.

Geçen yıl verdiğiniz bir röportajda 'çalıştığım en iyi kaptan Ünal Karaman' demiştiniz ve aynı röportajda '1996 takımında bize kötü davrandılar. Kimse bizimle konuşmuyordu' demiştiniz. 94-97 yılları arasındaki genç Fatih Tekke'ye Ünal Karaman dışında Trabzonspor'dan kimse destek olmadı mı?

Cevabı çok önemli değil. 30 sene geçti. İsimleri de çok önemli değil. Orada bir grup vardı. Sadece bana değil 4-5 kişi genç oyuncuyduk. Çok yetenekli oyunculardı. Şuan hiçbirinin esamesi okunmuyor. Çok değerli oyuncular. Hak etmediğimiz muameleyle karşılaşmıştık.

TÜRKİYE’DE ŞANSIM ÇOK ZOR

60 yaşına kadar teknik direktörlük yapmak istediğinizi söylemiştiniz. Önünüzde 15 yıl var. Trabzonspor ile Şampiyonlar Ligi finali hayalinizi biliyorum fakat şunu sormak istiyorum. Önümüzdeki 5 yıl içinde kısa vadeli olarak neleri hedefliyorsunuz?

Evet niyetim o. Ülkemizde şansım çok zor. İşim çok zor. Bu hedeflere ulaşmam çok zor gözüküyor. Ama hedefim bu. Zor olacağını biliyorum. Bu sene İstanbulspor olarak futbola ve oyuncularıma değer katmak, kalıcı olabilecek seviyeye getirmek benim en büyük amacım. Ama kafamda, Türkiye’de oynamak istediğim oyun şeklini yakalayıp ve bununla beraber söylediğiniz hedeflere gideceğime inandığım için ciddi bir süreye ihtiyaç var ve tabelanın bizimle gelmesi gerekiyor. Tüm istatistikleri saydın. Lig başlar, tüm şeylerden haberiniz olmaz. Kötü sonuçlar gelir bir şekilde şey olur tabela kötü gider ve ayrılmak zorunda kalırsınız. Bu sefer iş bambaşka bir yere gider. Ama o hedefler aynı yerde duruyor. Bunun için inandığım şeyi yapacağım ve çok çalışacağım. Çok, çok ve çok çalışacağım. Yapabileceğim şey bu.

BU FUTBOL İKLİMİNE 60'A KADAR DAYANIRIM

Neden 60 yaş? Doymuşluk hissi yaşayacağınızı mı düşünüyorsunuz?

60 yaş gibi düşünüyorum. 500 sene yaşayacağımı düşünmüyorum. Öleceğimi bildiğim için 60 yaş. Bu 15 sene içerisinde, bunun öncesinde futbolda 30 yılım geçti. Toplam 45. Bunca senede bir şey veremediysem daha hala futbol içinde olsan ne olur alsan ne olur? Hiçbir şey ifade etmez. Ama tabi büyük konuşmamak lazım. Bakarsın bir şey olur zorunluktan kalırsın. Ama kafamda öyle bir şey var. Allah nasip ederse 60 yaşından sonra sobanın yandığı bir yerde sevdiklerim ve çocuklarımla sohbet etmek, çay içmek istiyorum.

Şenol Güneş 71 yaşında olmasına rağmen Beşiktaş’ın başında, Ferguson yanılmıyorsam 71 yaşında hocalığı bıraktı. Ranieri 63 yaşında Premier Lig şampiyonluğu yaşadı. 60 yaş sizce de biraz erken değil mi?

Doğru. Şuan 45 yaşında olmama rağmen bana hala ‘genç’ diyorlar (gülüyor) O söz öyle bir ağzımızdan çıktı. Allah nasip ederse inşallah 60 yaşında bu işi bırakacağım.

60 yaşında teknik adamlığı bıraktıktan sonra hedefiniz nedir? Trabzonspor’a başkan olmak, kitap yazmak ya da başka bir şey...

Daha henüz bir şey başarmadık. Daha dur bakalım. Öyle bir anlatıyorsun ki sanki 25 tane kupam var (gülüyor) Dur bakalım daha bir şey başaralım. Her şey mükemmel giderse 15 senede birçok şey olur. Niye olmasın?

7 YIL BOYUNCA ÇOK CİDDİ ARAŞTIRMALAR YAPTIM

Siz yıllardır kendi başınıza bir şeyler yapmaya çalışıyorsunuz. UEFA Kupası kazanan bir isim olarak kariyerinizin büyük bir kısmı 1.Lig’de geçti. Fakat son dönemde bazı teknik adamlar futbolu bırakır bırakmaz Süper Lig’de görev alabiliyorlar. Nasıl yorumlarsınız? Ben net bir haksızlık söz konusu olduğunu düşünüyorum

Bu benim 10. yılım. 10 yılımın hemen hemen 6-7 yılını çok ciddi araştırmalar, deneyimler ve tekrarla geçirdim. 45 yaşındayım... Yani İstanbulspor’a bu konuda teşekkür etmem lazım. Teşekkür ediyorum çünkü şuan beni Süper Lig hocasıymış gibi görüyorlar. Niye 3 sene önce değil de bu sene öyle görüyorlar? Yetkili bir arkadaşa ‘A Milli Takım hocası neden ben değilim? Neden beni değil de başka birini tercih ettiniz?’ diye sormuştum.

ÇOK AHLAKLI VE BAŞARILIYSAN CEZALANDIRILIRSIN

Cevabı ne oldu?

Cevabı yok...Bu ülkede maalesef öyle. Ben bunu bildiğim için çok net söylüyorum. Rahatsız olabiliyorlar. Çok çalışıyorsan, çok bilgiliysen, çok ahlaklıysan cezalandırılırsın bu kadar basit. Dolayısıyla, yaşarsam 60 yaşına kadar sabrederim diye düşünüyorum. Teknik direktörlük hayatımda bana yardımcı olduğunu söyleyebileceğim tek kişi var o da Fatih Terim. Allah razı olsun. Efsanemiz bize bir yol açtı. Milli Takım’da bir yol açtı, görev verdi. Onun haricinde ikinci bir kişiyi söylemem mümkün değil. Dolayısıyla benim mücadelem devam ediyor. Ben elimden gelen en iyisini yapmaya çalışıyorum. Bunun içinde çok çalışıyorum diye düşünüyorum.

OYUNCUM ANTRENMANA ÇIKMAK İSTEMEZSE PROBLEM ETMEM

Fatih Tekke’nin kırmızı çizgisi nedir? Mesela Klopp’un her oyuncu için belirlediği bir yağ oranı var ve bu oranın üstündeki futbolcuları antrenmana almıyor. Bu oranı yağ oranını düşürdükten sonra oyuncuyu antrenmana alıyor. Fatih Tekke’nin defterindeki kırmızı çizgi nedir?

Bu önemli bir soru. Mesela ben ülkenin bu soruya hazır olduğunu düşünmüyorum. Hepsini takip etmek zorundayız. Bunu söylediğiniz zaman sizinle dalga da geçebilirler. Ama benim olmazsa olmazım mesela oyuncu antrenman yapmak istemiyor. Morali bozuk antrenmana çıkmak istemiyor. Benim açımdan hiçbir problem yok. Ama antrenman yüzde yüz yapacaksın. Çünkü ben antrenmandaki tekrarların oyuncuyu çok geliştirdiğine inanan bir teknik adamım. Bu söz bana ait değil ama söyleyeyim. Antrenmanda iyi oynayan maçta iyi oynar. Antrenmana odaklandın mı diğer seni olumsuz etkileyecek tüm dış etkenlerden soyutlanırsın diye düşünüyorum. Dolayısıyla benim olmazsa olmazım. Antrenmana çıkmamak hiç sorun değil. Dünyanın en önemli maçına çıkıyoruz ve antrenmana çıkmak istemiyorsun. Hiçbir problem yok. Senin için en ufak olumsuz bir şey düşünmem. Fakat antrenmanda yüzde yüz çalışmazsan bu benim istemediğim bir şey.

Hocam teşekkür ederim. Son olarak neler eklemek istersiniz?

Yanlış bir söz, bir cümle, birini incitecek bir şey söylediysem niyetim asla bu değildi. Sadece olabildiğince inandığım şeyleri söylemeye çalıştım. Birine şirin gözükeyim, birine mesaj göndereyim asla öyle bir şey yok. Bu cümlelerimi de yayınlarsan çok memnun olurum. Dolayısıyla birazcık futbol konuşabildik. Futbol konusundaki gelişmemizin artması için futbolumuzun, futbolu daha fazla konuşan kişilere ihtiyacı var. Ben teşekkür ederim. Hoşuma gitti, keyif aldım.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.

İlgili Haberler

Milyonlarca emekli bu haberi bekliyordu! Müjde Bakan Işıkhan'dan geldi, gözler torba yasada
Asgari ücretle çalışanlara bu tarihte 11 bin 400 TL ödenecek! Resmi Gazete'de yayımlandı, banka hesaplarınızı kontrol edin
Kurban Bayramı'nda resmen kavrulacağız! Meteoroloji'den sıcak hava uyarısı

Spor Haberleri