Gece yarısı yayınlanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Adalet Bakanlığı Bakan Yardımcısı Cengiz Öner görevden alınarak yerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Hasan Yılmaz getirildi.
Yılmaz, bu göreve atanarak aynı zamanda atamalara bakan Hakimler ve Savcılar Kurulu Birincisi Dairesi’nin de üyesi oldu.
KAVALA DAVASININ İKİNCİ İDDİANAMESİNİ YAZMIŞTI
Başsavcı Vekili Hasan Yılmaz, kamuoyunda tartışmalı davaların savcısı olarak tanınan bir isim.
Son olarak, Anayasa Mahkemesi’nin tutukluluğuyla ilgili hak ihlalini görüşeceği gün, mahkemenin davaya bakmasını erteletmek için hazırlanan ikinci Osman Kavala iddianamesini altında da onun imzası vardı.
64 sayfalık iddianame suçlamalar, kurulan neden sonuç ilişkileri, dosyada delil olarak bulunan el çanı günlerdir tartışılıyor.
ÜÇER KEZ MÜEBBET İSTENMİŞTİ
Osman Kavala ve Henri Barkey 2016 yılında yaptığı yurt içi ve yurt dışı seyahatleriyle, aynı tarihlerde 15 Temmuz darbesini planlanan Adil Öksüz’ün seyahatleri ve PKK ile IŞİD’in terör saldırılarının sıralandığı iddianamede varılan şu tespitle, Kavala ve Barkey hakkında “Anayasal düzeni devirmeye teşebbüs” suçlamasından üçer kez müebbet istenmişti:
“Yukarıda anlatılan süreç göz önünde bulundurulduğunda, şüpheliler Mehmet Osman Kavala ve Henri Jak Barkey’in 15 Temmuz darbe girişimi öncesindeki faaliyetlerinin darbe girişimi hazırlıkları ile kesiştiği, bu durumun her iki şüphelinin de 15 Temmuz darbe girişiminden önceden haberdar oldukları ve darbe girişiminin alt yapısını oluşturmak için yurtiçi ve yurtdışı bir dizi bağlantı kurdukları, son olarak da şüpheli Henri Jak Barkey’in 15 Temmuz günü Türkiye’ye gelerek darbe girişimini İstanbul Büyükada’da sabaha kadar takip ettiği ve yurtdışı bağlantılarını gece boyu devam ettirdiği anlaşılmıştır.”
CASUSLUKLA SUÇLANDILAR
İddianamede aralarında temas ve iletişim delili bulunamayan Kavala ile Barkey ise telefonlarının aynı zamanlarda sinyal verdiği baz istasyonları kayıtları ve bir lokantada karşılaşarak ayak üstü konuşmaları üzerinden birbirlerine bağlanmış, her ikisine yönelik casusluk suçlaması da şöyle temellendirilmişti:
“Bu kapsamda şüphelilerin iddianamenin önceki bölümlerinde izah edilen eylemleri ve irtibatları ile faaliyetleri kapsamında, ülkemiz sosyolojik, ekonomik ve siyasal tabanının analiz edilmesi, toplumun sinir uçlarının tespiti ve gerektiğinde bunların harekete geçirilebilmesi maksadıyla legal görünümlü ancak illegal amaca hizmet eden stk’lar kurdukları ve bunların desteklenmesini sağladıkları, bu sayede toplumdaki ayrışmaların ortaya çıkarılmasında ve bunların derinleştirilmesinde araç olarak kullandıkları kurumlar üzerinden uygun şartlar altında faydalandıkları anlaşılmaktadır. Yukarıda da izah edildiği üzere kamuoyunda gezi parkı olayları olarak anılan dönemde harekete geçirilen bu hücreler, toplumda kısmen mevcut ve kendileri tarafından derinleştirilen ayrışmaları kullanarak soyut kavramlar etrafında toplumun farklı kesimlerini bir araya getirdikleri, bunun neticesinde her ideolojiden ve özellikle de marksist leninst ideolojiyi benimseyen terör örgütlerinin sahada mevcut bulunan potansiyel militan gücünden ve bu örgütlerin Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine yönelen sürekli bir eylem gayretinde olmaları sebebiyle kitlelerin sanal ve sosyal medya kullanılarak bir şekilde sokağa itildiği, davet edildiği, bu şekilde de terör örgütlerine eylemselliğe geçmeleri maksadıyla uygun ortam sağlandığı tespit edilmiştir. Bu şekilde toplum mühendisliği yöntemleriyle işletilen biçimde, şüphelilerin tespit edilebildiği kadarıyla kamuoyunda gezi parkı olayları olarak anılan dönemde açığa çıkmaya başlayan eylemleri ile Türkiye Cumhuriyeti Hükumetine yönelik olarak faaliyetlerde bulundukları, uzun yıllardır ülkemizde örgütledikleri ve maddi olarak destekledikleri stk’lar aracılığıyla elde etmiş oldukları sosyolojik, ekonomik ve siyasal içeriğe haiz olan devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri temin ederek amaçları doğrultusunda yabancı devletler lehine ve ülkemiz aleyhine kullandıkları…”
Adalet Bakan Yardımcılığı’na getirilen Başsavcı Vekili Yılmaz, Almanya ile krize neden olan gazeteci Deniz Yücel davasının da savcısıydı.
DENİZ YÜCEL DAVASININ DA SAVCISIYDI
Yücel, 1 yıl tutuklu kaldıktan sonra 2018 yılında hakkında bir yıldır yazılamayan iddianame yazılmış ve aynı gün tahliye edilerek Almanya’ya gitmesine izin verilmişti.
Alman hükümetiyle pazarlık tartışmalarına neden olan davanın savcısı olan Yılmaz, ancak bir yıl sonra yazılabilen üç sayfalık iddianameyi de hazırlamıştı.
“PKK/KCK, DHKP-C, MLKP, EL Kaide, FETÖ, DAEŞ ve diğer birçok örgütün Türkiye Cumhuriyeti devleti anayasal düzenini, egemenliğini ve otoritesini ele geçirmeyi hedefleyen…” diye başlayan iddianame “son birkaç yıllık süreç içesinde tüm terör örgütlerinin her biri ayrı ideoloji ve yapılanmada olmalarına rağmen adeta birbirleriyle işbirliği içindeymişçesine hareket ederek terörize faaliyetler içerisine girdikleri bu yöndeki faaliyetlerinin amacının da her halükarda Türkiye Cumhuriyeti devletini yıpratmak, yok etmek, zayıf düşürmek olduğu açıkça anlaşılmıştır” diye devam etmişti.
Anayasa Mahkemesi, 2019 yılında Deniz Yücel davasında hak ihlali kararı vermişti.
Başsavcı vekili Hasan Yılmaz’ın altında imzası olan diğer ünlü davalar ise şöyle:
-2016 yılı Mart ayında Barış için Akademisyenler bildirisini imzalayan Yrd. Doç. Dr. Meral Camcı, Yrd. Doç. Dr. Muzaffer Kaya, Yrd. Doç. Dr. Esra Mungan ve Doç. Dr. Kıvanç Ersoy’un tutuklu yargılandığı soruşturma.
-2020 yılında ODA TV yazarları Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan muhabir Hülya Kılınç, Yeniçağ gazetesi yazarı Murat Ağırel, Yeni Yaşam Gazetesi Genel YayınYönetmeni Ferhat Çelik ve yazı işleri müdürü Aydın Keser’in tutuklandığı Libya’daki MİT’çinin cenaze haberi soruşturması
-Adnan Oktay ve cemaatine yönelik soruşturma
-Cemal Kaşıkçı soruşturması