Kemal İnat, Enes Bayraklı, Kazım Keskin, Ömer Yılmaz, Halil İbrahim Doğan, Serra Can ve Zeliha Eliaçık'ın kaleme aldığı, Hacı Mehmet Boyraz ve Oğuz Güngörmez'in katkıda bulunduğu raporda, FETÖ'nün Almanya'daki yapılanması, kurumsallaşmasının tarihi ve profili, ağları, gelir kaynakları, medya ağı, siyasi yapılanması ile ülkenin örgüte yönelik tutumu da masaya yatırıldı.
Raporda, örgütün Almanya'yı önemli merkezlerden biri olarak seçme gerekçeleri arasında, Berlin yönetiminin örgüt mensuplarına kucak açması ve ülkedeki örgütlenmelerinde her türlü kolaylığı sağlaması gösterildi.
İki bölümden oluşan raporda, Almanya'da FETÖ kurumsallaşmasının tarihi ve örgüt profili ortaya konularak eğitim, medya, siyaset ve finans ağları ilk bölümde incelenirken, ikinci bölümde ise Alman devletinin örgüte yönelik takındığı tutum, 15 Temmuz öncesi ve sonrası olarak ele alındı.
SONUÇ
Raporun sonuç bölümünde ise bu çalışmada yer alan analizler doğrultusunda örgütün Almanya yapılanmasıyla mücadelede neler yapılabileceğine dair değerlendirme ve öneriler yer aldı.
Almanya'nın FETÖ'yü bir terör örgütü olarak tanımayıp faaliyetlerini engellemiyor olmasının Türkiye için olduğu kadar Ankara-Berlin ilişkilerinin geleceği açısından da ciddi bir sorun olduğu vurgulandı.
Almanya'nın FETÖ konusunda Türkiye ile iş birliğine yönelmesi ve Ankara'nın da Berlin'i buna sevk edecek politikalar geliştirmesi gerektiği belirtilen raporda, şunlar kaydedildi:
"Bunun için öncelikle FETÖ'nün nasıl tehlikeli bir örgüt olduğu ve Türkiye'nin güvenliği için teşkil ettiği tehdit açık bir şekilde Alman kamuoyuna anlatılmalıdır. FETÖ'nün gerçek yüzü sadece siyasi karar vericilere değil onlar üzerinde etkili olan sivil toplum kuruluşları ve halka da izah edilmelidir. Alman medyasında her geçen gün artan Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan karşıtlığının ülke halkı üzerindeki olumsuz etkisi düşünüldüğünde Alman kamuoyunun Türkiye ve FETÖ konusunda doğru bilgilendirilmesinin önemi açığa çıkar. Alman hükümetlerinin Türkiye karşıtı politikalarının arkasında Türkiye karşıtı lobilerin olduğu unutulmamalıdır. Bu çerçevede medya ve siyaset dünyasından FETÖ ile olağan dışı ilişkiler kuranların ortaya çıkarılması Alman hükümeti ve halkı üzerinde Türkiye konusundaki olumsuz etkilerinin hafifletilmesi açısından faydalı olacaktır."
Türkiye'nin, FETÖ'nün ifşa olmasının ardından girdiği tutum değişikliğinin gerekçelerinin Alman kamuoyunda yeterince anlaşılmadığı aktarılan raporda, örgütün gelişim ve ifşa sürecinin, eski FETÖ mensuplarının itirafları ile mahkeme kayıtlarının kamuoyuna aktarılması gerektiği vurgulandı.
Raporda, Almanya'daki bazı gazeteci ve siyasetçilerin, Türkiye'deki seçilmiş iktidar aleyhinde karalama kampanyaları yürüttükleri ve hakarete varan suçlamalarda bulundukları belirtilerek, bunun, Almanya'daki Türkiye karşıtı lobinin gücünü ve etkinliğini gösterdiği, FETÖ'nün bu lobinin organizasyon ve finansmanında çok önemli bir rolünün olduğu dile getirildi.
"ÖRGÜTÜN DAYANDIĞI İDEOLOJİK VE YÖNTEMSEL TEMELİ 'TAKİYE'DİR"
Son dönemde, FETÖ'nün içe kapalı ve gizemli yapılanmasına yönelik Alman kamuoyunda yapılan eleştirilerin ve şeffaf olması yönündeki baskıların giderek arttığı aktarılan raporda, şunlar kaydedildi:
"Örgütün bu yeni durum karşısındaki şeffaflık stratejisinin bir manipülasyon yöntemi olduğu Alman kamuoyuna izah edilmelidir. Zira yalnızca Fetullah Gülen ile ideolojik ve örgütsel bağın artık gizlenmiyor oluşu şeffaflık manasına gelmemektedir. Örgütün dayandığı ideolojik ve yöntemsel temel 'takiye'dir. FETÖ Türkiye örneğinde açıkça görüldüğü gibi devlet ve toplum kurumlarına sızmasını tam anlamıyla gerçekleştirip yeterli güce ulaştığında gerçek yüzünü göstermekte ve esas hedeflerini belli etmektedir. Birleştirici ve hoşgörülü bir hareket olma iddiası ile Alman kamuoyunda da sempati toplamaya çalışan örgütün sızdığı kurumlarda yeterince güç elde ettikten sonra kendine dahil edemediği farklı görüş ve bireyleri fişlemek suretiyle tasfiye ettiği bilinmektedir. Nitekim bir örgüt mensubunun mahkemedeki ifadesinde itiraf ettiği gibi TSK’ya sızan örgüt mensupları Alevi kökenli askerleri 'A Takımı' başlığı altında fişlemiştir. Örgütten olmayan asker ve subaylar yaşam tarzları, namaz kılıp kılmadıkları ve alkol içip içmediklerine göre bir fişlenmeye tabi tutulmuştur."
Örgütün kurulduğu günden 15 Temmuz darbe girişimine kadarki süreçte Türkiye'de izlediği siyaset, strateji ve yürüttüğü söylemlerin Alman kamuoyuna aktarılması gerektiği vurgulanan raporda, özellikle örgütün söylem ve eylemleri arasındaki zıtlığın ifşa edilmesi gerektiği belirtildi.
Raporda, Alman tarafının FETÖ konusunda atacağı ciddi ve somut adımların ikili ilişkilerin iyileşmesine katkı sunacağı anlatılarak, "Alman kamuoyunda örgütün şeffaf yapılanmasına yönelik kaygıların daha yüksek sesle ifade edilmeye başlanması Berlin yönetiminin FETÖ konusundaki tutumunda revizyona gitmesi gerektiğini işaret etmektedir. Bu noktada antidemokratik, tek merkezden yönetilen ideolojik ve idari bir yapılanmanın hakim olduğu örgüte ait dernek ve okulların Alman makamları tarafından daha yakından incelenmesi yerinde bir adım olacaktır." tespiti yapıldı.
Berlin hükümetine, illegal bir örgütü korumaya devam etmesinin Türkiye ile ilişkilerine vereceği zararın anlatılması gerektiği belirtilen raporda, "Almanya'nın terör örgütlerine destek vermek ile Türkiye'yle sağlıklı ilişkiler kurmak arasında tercihini yapması gerektiği ifade edilmelidir. Almanya’da FETÖ ve PKK gibi terör örgütlerine hareket imkanı sağlamak suretiyle bunları Türkiye’ye karşı bir baskı aracı olarak kullanmak isteyen siyasetçilerin bu hesabının yanlış olduğu ve bunun Türkiye kadar Almanya'ya da zarar vereceği izah edilmelidir. Terörün kendisini destekleyenlere bumerang gibi döneceği gerçeği hatırlatılmalıdır." değerlendirmeleri yapıldı.