İstanbul Şehir Üniversitesi'nin tüm varlıklarına Halkbank tarafından tedbir konulmasına tepkiler sürüyor. Üniversite yönetimi tarafından yapılan "İyi niyetten uzak bu girişim neticesinde ortaya çıkan bu durum, bir hukuk devletinde yaşanmayacak boyutlar içermektedir" açıklamasının ardından ŞEHİR öğrencileri de 'Şehir hepimizin inisiyatifi' adıyla harekete geçti.
"Mücadelemizden sizleri haberdar kılmayı sorumluluğumuz olarak görmekteyiz" diyerek sözlerine başlayan öğrenciler, hukuksuz süreç ve yaşanan mağduriyete ilişkin açıklamada bulundu.
"BU TEDBİR, OLAĞAN İŞLEYİŞİ BOZACAK"
Varlıklara tedbir konulması kararının, üniversite işleyişinin olağan akışını bozacağı belirtilirken, "Çalışan maaşlarından öğrenci burslarımıza, internet bağlantısından proje hibelerine, günlük yemekten kış mevsiminin yaklaştığı şu günlerde su, elektrik ve doğal gaza varana kadar bir üniversitenin işlevsel kalması için gereken her şeyin ömrü şu an sayaçla sayılmaktadır" ifadeleri kullanıldı.
"ENDİŞEMİZ ÜNİVERSİTEMİZİN İFLASA ZORLANMASI"
Şehir Hepimizin İnisiyatifi, Halkbank tarafından İstanbul Şehir Üniversitesi'nin varlıklarına tedbir konulması kararına tepki gösterirken, üniversitenin olağan akışının bozulacağını, bu durumun 'kamuya vakfedilmiş' bir kurumun hizmetlerine karşı bir tehlike oluşturduğunu açıkladı. Öğrencilerin açıklamasında "Daha büyük endişemiz, üniversitemizin iflasa zorlanması ve bir kayyum atanması durumunda verilecek uzun vadeli zarardır" ifadesi kullanılırken, "87 farklı ülkeden uluslararası öğrenciyle beraber aldığımız yabancı dil eğitimimiz, ihtiyaç duyduğumuz her türlü kitabı dünyanın neresinden gerekirse oradan sipariş ettirebildiğimiz kütüphanemiz, üniversitemizin çeşitli çalışmalarımıza sunduğu parasal ve lojistik destek, eğitim aldığımız seçkin akademi kadromuz ve daha pek çok imkânımız üniversitemizle ne yapılmak istendiğinin belirsizliği ile riske girecektir" denildi.
İŞTE AÇIKLAMANIN TAMAMI
"Üniversite, bir fikirdir. Yegâne otoritenin makam ya da paranın tekelinde olmadığı, bilgiye ve bilene hürmet edilen bir toplum tasavvurunda iyiyi, doğruyu ve güzeli,kendi uğruna olduğu gibi, o toplumun da menfaatinde değerlendiren bir fikirdir. Yaşanmaya değer hiçbir hayat hakikatin araştırılmasını göz ardı edemediği gibi hiçbir dünyalık hayat da gücünün ve servetinin gölgesinde bilgi ve bilimi göz ardı ederek kendini güvende hissedememiştir. Üniversite fikrinin yaşamadığı, yaşatılmadığı toplumlar bir bilgi kakofonisi içinde yaşamaya, karmaşık toplumsal sorunlara çözüm üretebilecek nitelikli bireylerin yokluğunda çaresizce şikâyet etmeye, bu fikri yaşatan ve ondan beslenen ülkelere imrenerek bakmaya mahkumdurlar. Üniversitemizin bugün karşı karşıya bırakıldığı hukuksuzluk, kuruma ve öğrencilere yapıldığı gibi anlam dünyamıza ve geleceğimize yapacağımız katkıya karşı da yapılmıştır.
Kurumumuzun ve dolayısıyla bizlerin Halkbank tarafından maruz bırakıldığı muamele, üniversitemizin 14.10.2019 tarihli açıklamasıyla kamuoyuna açıldı. Ertesi gün yayınladığı karşı açıklamada, hadiseleri dışarıdan takip edenlerin gerçeği yanlıştan ayırt etmesine yarayacak olgusal hiçbir gerçekliğe atıfta bulunmayan banka, kamuoyunun mealen sözüne güvenmesi gerektiğini söylemekle yetinmiştir. Üniversitemizin 16.10.2019 tarihli açıklaması ise Halkbank’ın cevaplandırması gereken, iyi niyetle izahı mümkün olmayan hukuksuzlukları detaylandırmaktadır. Üniversitemizin, bankanın alacağının yaklaşık altı (6) katına tekabül eden ipotek sunmasına rağmen bankanın “ipoteklerin teminat vasfını yitir”diği iddiası, üniversitenin zorunluluğu bulunmamasına rağmen bir iyi niyet göstergesi olarak ayrıca bir araziyi bankaya ipotek tesis etmesi, icra ve iflas hukukunun “Önce rehne müracaat kuralı”na rağmen çalışan maaşı ile proje fonlarının ödendiği hesaplar üzerine bankanın ihtiyati haciz uygulaması, bankanın 24.07.2019 tarihli YÖK müracaatında üniversitenin öğrenci sayısı ve mali kaynaklarını artıramadığına dair ifadelerinin, yapılan YÖK denetiminde de anlaşıldığı üzere alenen gerçeği yansıtmaması ve sair olay, bankanın planlı bir biçimde saldırganca davrandığını göstermektedir. (Kanun, yerleşik Yargıtay içtihatları ve doktrinlere aykırı olan hukuksuzlukların detayları üniversitemizin ihtarnamesinde bulunabilir.) Üniversitemiz üzerindeki baskısından rahatsızlık duyduğumuz gibi Halkbank üzerindeki uluslararası baskıların hukuksuzluğundan da rahatsızız. Uluslararası camiada ülkemiz çıkarına hareketleri sebebiyle kendisi de hukuki görünümlü siyasal yaptırımlara maruz kalan Halkbank’ın çok farklı olmayan yöntemlere başvurması oldukça vahim bir durumdur. Bu yakışıksız olayın sürmesine rağmen milli çıkarlarımıza karşı yapılan her türlü hukuksuzluk karşısında Halkbank’a destek olmaya devam edeceğiz. Dileğimiz Halkbank’ın da doğru olanı yapması ve bu yanlışı telafi etmesidir.
Kamuoyu açısından özellikle vurgulamak istediğimiz durum, bankanın uyguladığı ihtiyati haciz kararının yalnızca uzun vadeli ödemelerin yapılacağı kaynaklar üzerinde olmadığıdır. Bu karar, aynı zamanda üniversite işleyişinin olağan akışını bozacak ve temel gündelik ihtiyaçları aksatacak niteliktedir. Çalışan maaşlarından öğrenci burslarımıza, internet bağlantısından proje hibelerine, günlük yemekten kış mevsiminin yaklaştığı şu günlerde su, elektrik ve doğal gaza varana kadar bir üniversitenin işlevsel kalması için gereken her şeyin ömrü şu an sayaçla sayılmaktadır. Daha büyük endişemiz, üniversitemizin iflasa zorlanması ve bir kayyum atanması durumunda verilecek uzun vadeli zarardır. 87 farklı ülkeden uluslararası öğrenciyle beraber aldığımız yabancı dil eğitimimiz, ihtiyaç duyduğumuz her türlü kitabı dünyanın neresinden gerekirse oradan sipariş ettirebildiğimiz kütüphanemiz, üniversitemizin çeşitli çalışmalarımıza sunduğu parasal ve lojistik destek, eğitim aldığımız seçkin akademi kadromuz ve daha pek çok imkânımız üniversitemizle ne yapılmak istendiğinin belirsizliği ile riske girecektir.
Bir yükseköğretim kurumuna karşı her türlü hukuksuzluk can yakıcıdır. Ne var ki, üniversitemizin ulusal ve uluslararası çapta takdir edilen öğretim kadrosu, yine ulusal ve uluslararası derecelerle Türkiye’yi temsil eden öğrenci arkadaşlarımız ve okulumuzun kamuya hizmet ve katkıları bu durumu daha da can yakıcı kılmaktadır. Ergun Özbudun, Engin Deniz Akarlı, Mehmet Genç ve Uğur Tanyeli gibi yaşayan efsanelerin hocalık yaptığı, rahmetli Şerif Mardinve Kemal Karpat’ın ders verdiği İstanbul Şehir Üniversitesi, öğrencilerine olağanın oldukça üstünde bir eğitim tecrübesi sunmaktadır. Vakıf üniversiteleri arasında öğrenci başına düşen basılı kitap sayısında 4. bulunan ŞEHİR kütüphanesi, ayrıca Taha Toros, Mehmed Fuad Köprülü, Kemal Karpat, Şerif Mardin ile Talât Sait Halman’ın da arşivlerini barındırmakta, 500.000’den fazla da belge içermektedir. ŞEHİR öğrencileri de; tahkim, farazi dava, kurgusal duruşma ve arabuluculuk yarışmalarında Türkiye’ye defalarca uluslararası derece kazandırmak, dünyanın sayılı okullarında yükseköğrenim ve staj programlarına kabul almak, uluslararası film yarışmalarında çeşitli dallarda derece getirmek, hakemli akademik yayım çıkarmak ve ALES’in üç farklı alanında vakıf üniversiteleri arasında ilk 10’a, 5’e ve 3’e girmek gibi farklı şekillerde niteliklerini ortaya koymuşlardır.
Kütüphane ve araştırma merkezlerinde yürütülen projelerde 100.000’lerce belgenin dijitalleştirilip toplumsal hafızaya katkıda bulunulması gibi dolaylı kamu hizmetlerinin yanında üniversite ve hocalarımız farklı şekillerde kamuya doğrudan hizmet etmeyi de hedeflemektedir. Yaşam Boyu Öğrenim ve Araştırma Merkezi iş dünyasına, yöneticilere ve sivil toplum kuruluşlarına; ŞEHİR Psikolojik Araştırma, Danışmanlık ve Eğitim Merkezi orta ve düşük gelirli kişilere; ŞEHİR Altın ve Kıymetli Metal Çalışmaları Merkezi ise Türkiye’de bir ilk olarak milli kaynakların Türkiye finansına kazandırılması, cari açığımızın doğal kaynaklarla desteklenmesi ve milli servetimizin artırılmasına yönelik hizmet vermeyi hedeflemektedir. Üniversitemizi hedef alan benlik davası sadece okulumuzu değil, hizmet teşebbüslerinin de tamamını hedef almaktadır.
İstanbul Şehir Üniversitesi, kuruluşu 33 yıl kadar geriye giden Bilim ve Sanat Vakfı’nın emektarları ve bağışçıları başta olmak üzere sayısız insanın emeği ile kurulmuş ve sürdürülmüş bir vakıf üniversitesidir ve kamuya vakfedilmiştir – bu, söylemsel bir ifadenin ötesinde Üniversitenin içişlerinde ve öğretim kadrosunda taşıdığı bir gerçektir. Hiçbir siyasi görüşün tekelinde olmadığı gibi hiçbir kişi de üniversitenin sahibi, yegâne kurucusu ya da dünden tayin edilmiş hamisi değildir. Yüzlerce akademisyen ve çalışanının emeğiyle taşıdığı ve binlerce öğrencisinin varlık sebebi olduğu üniversitemiz, mensuplarının ve kendisine vakfedildiği kamunundur. Ne var ki, üniversitemizin kuruluşunda ya da başka türlü çalışmalarında rol oynamış siyasi figürler olduğu gibi başkalarının da –hangi görüşten olursa olsun– kuruma ve kamusal misyonuna katkıda bulunduğu sürece rol oynamasında bir beis olamaz. Üniversitenin kamusal misyonuna hizmet etmek, kamuya hizmet etmek demektir ve kurumun siyasi bağlantılı olması ithamı/iması/şüphesi ile insafsızca cezalandırılmasına iyi niyetle yaklaşmak, nereden bakılırsa bakılsın, mümkün değildir. Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülke için yetişmiş insan kaynağı elzemdir. Kimsenin buna müdahale hakkı yoktur; ülkemizin de buna lüksü yoktur.
Mevcut durum, eğitimimizde belirsizliğe, geleceğimizle de ilgili tedirginliğe sebep olduğu gibi kamuya vakfedilmiş bir kurumun da hizmetlerine karşı bir tehlike oluşturmaktadır. Kamuoyunu; öğrenciler olarak, tercih ettiğimiz kurumda tercih ettiğimiz eğitimi alma hakkımızı savunmada bize yardımcı olmanıza, bir üniversitenin mensupları olarak da kamuya adanmış bir kurumu kamu olarak savunma sorumluluğuna davet ediyoruz.... #şehirhepimizin inisiyatifi "