Kahramanmaraş'ta meydana gelen ve 11 ili etkileyen 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremlerin ardından afet bölgesini inceleyen Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği, yaşam koşullarının bulaşıcı hastalıklarını doğurma riskinin çok artırdığına yönelik uyarıda bulundu. Dernek bu hastalıkların önlenebilmesi için tedbir alınmasını istedi.
Dernek Başkanı Prof. Dr. Serap Şimşek Yavuz ile Prof. Dr. Esin Şenol, Prof. Dr. Alpay Azap ve Doç. Dr. Selçuk Özger’den oluşan KLİMİK Derneği Deprem Koordinasyon Kurulu, Hatay, İskenderun ve Antakya, Besni, Adıyaman, Elbistan, Gaziantep ve Kahramanmaraş’ta incelemelerde bulundu. Bölgede idareciler ve meslektaşlarıyla görüşen ve gözlemlerde bulunan uzmanlar önemli tespitler yaptı ve bir rapor yayınladı.
Diken'den Mesude Erşan'ın haberine göre raporda, sorunların kapsamı, yapılması gerekenlerin büyüklüğü ve sürdürülebilirliği göz önüne alındığında; tüm paydaşların (Sağlık Bakanlığı, meslek örgütleri, uzmanlık dernekleri, belediyeler, sivil toplum kuruluşları) uygun bir koordinasyonla sürece dahil edilmemesi halinde istenilen başarıya ulaşmanın mümkün olmadığı vurgulandı.
‘BULAŞICI HASTALIKLAR ÖNLENMELİ’
Uzmanların tespitlerine göre solunum yolu enfeksiyonu, ishal ve deri döküntüsüyle seyreden hastalıkların sıklığında bir artış var. Dernek bulaşıcı hastalık salgınlarını önleyebilmek için şu önlemlere dikkat çekti:
Genel olarak kolayca ulaşılabilen kapalı şişelerdeki içme sularının sürekliliğinin sağlanması, suyla bulaşan hastalık riskinin azaltılmasında kritik öneme sahip.
Bölgede kullanma suyu halen çok yetersiz. Temiz kullanma suyu ve tuvalet olanağı acilen sağlanmalıdır. Taşımayla susuz mahallelere getirilen sular klorlanmalı.
Temiz su sağlanana kadar depremzedelerin ellerini temizlemelerini sağlayacak sabunlu mendiller ve el antiseptikleri sağlanmalı.
‘TUVALET, TEMİZ SU, HİJYEN SORUNU HALLEDİLMELİ’
Depremzedelere el temizliği ve solunum hijyeni konusunda eğitimler verilmeli.
Kanalizasyon sistemi tahrip olan yerleşim yerlerinde pis su altyapısı bir an önce tamir edilerek kullanıma alınmalı. O zamana kadar depremzedelere yeterli miktarda tuvalet sağlanmalı. Tuvaletlerin yerleşimleri ve donanımları uygun olmalı ve atıklarının doğru şekilde uzaklaştırılması sağlanmalı.
Tuvaletlerde yeterli tuvalet kağıdı, lavabo, kağıt havlu, su ve sabun bulundurulmalı ve sürekliliği sağlanmalı.
Katı atıklar hızlı şekilde toplanmalı.
Kemirgenlerle mücadele edilmeli.
Depremzedelerin önümüzdeki aylarda içinde barınacakları çadır veya prefabrik yapılardan oluşturulan yaşam alanlarında gerekli bilimsel standartlara sıkı sıkıya uyulmalı.
‘BULAŞICI HASTALIKLAR TAKİP EDİLMELİ’
Dernek olası herhangi bir salgınının erken dönemde farkına varılabilmesi ve gerekli önlemlerin hızla alınabilmesi için bulaşıcı hastalıkların takibinin (sürveyans) yapılması gerektiğini de söyledi. Dernek bu konuyla ilgili şu uyarıları yaptı:
Bulaşıcı hastalıkların tanısı için tahrip olan mikrobiyoloji laboratuvar altyapısı hızla yeniden kurulmalı.
Gerekli alt yapı hazırlanana kadar dört ana grup enfeksiyon (ishalli hastalıklar, solunum yolu enfeksiyonları, döküntülü hastalıklar ve sarılık) için sendromik sürveyans yapılmalı. Günlük olgu sayıları her sağlık biriminde kayıt altına alınarak takip edilmeli.
Sendromik sürveyans bölgedeki beş ilde başlatılması sevindirici. Depremden etkilenen bütün illere yaygınlaştırılması ve daha önemlisi sürveyans verilerinin bölgedeki hekimlerle düzenli aralıklarla paylaşılması gerekir. Böylelikle kayıt ve bildirim için motive olacakları gibi kendi bölgelerindeki hastalıkların farkında olmaları sağlanacak.
Suriye’den kolera vakaları bildiriliyor olması deprem bölgesi için önemli risk taşıyor. İshalli vakalarda kolera başta olmak üzere ishal etkenlerinin kesin tanısı için mikroskopi dahil hızlı tanı, kültür/besiyeri/kit, teçhizat alt yapısı kurulmalı ve kolayca ulaşılabilir olmalı.
‘DEPREMZEDE SAĞLIK ÇALIŞANLARI TÜKENDİ’
Dernek raporunda bölgedeki sağlık hizmeti sunumuna ve sağlık çalışanlarının durumunu da yer verdi. Konuyla ilgili şu tespitleri yaptı:
Bölgede görev yapan sağlık çalışanlarının büyük kısmı gibi enfeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji doktorları ve hemşireleri depremden doğrudan etkilendikleri halde çalışmaya devam ediyorlar. Ancak fiziksel ve psikolojik olarak tükenmiş durumda. Meslektaşlarımızın depremden kaynaklanan yaraları sarılana kadar izinli sayılmaları ve ihtiyaçlarının karşılanması için destek olunması gerekir. Diğer yandan bölgeye dışarıdan gönüllü gelen sağlık çalışanlarının ciddi barınma sorunları var. Henüz etkin bir rotasyon sistemi başlatılamadı. Bu durum bölgede enfeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji hizmetlerinin aksamasına neden oluyor. Sorunu çözebilmek için uygun ve güvenli barınma mekanları bir an önce sağlanarak, gönüllü bölgede görevlendirilmeyi bekleyen enfeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji uzmanlarının çalışması sağlanmalı.
Sağlık hizmeti sunumuyla ilgili bir diğer sorun koordinasyon eksikliği ve bölgedeki sağlık yöneticilerinin üst kademeye sorun iletmeme çabaları nedeniyle gerekli insan gücü ve malzeme eksikliğinin tam olarak tespit edilememesi. Bunu gidermeye yönelik organizasyonun yapılamıyor. Yöneticiler ve çalışanlar arasında iletişimi güçlendirecek, sahada yaşanan sorunların merkezdeki yöneticilere ilk ağızdan ve hızla ulaştırılmasını sağlayacak mekanizmalar tanımlanmalı.
‘ZARAR GÖREN HASTANELER DE SAĞLIK HİZMETİ NE KADAR GÜVENLİ?’
Bölgede sağlık hizmetini etkileyen önemli bir sorun da özellikle Antakya, İskenderun, Maraş, Gaziantep, Adıyaman gibi illerde hastanelerin bazılarının tamamen, bazılarınınsa bir kısmının depremden zarar görmesi nedeniyle hizmette aksamalar yaşanması. Sağlam görünen hastanelerde sağlık çalışanları tedirgin bir şekilde görev yapmaya çalışıyor. Bazı hastanelerde (Besni, İskenderun) hastanenin bir kısmı hasar görmüş ve kapatılmışken bir kısmında hizmet verilmeye çalışılıyor. Özellikle bu kısmi hasarlı binalarda hizmete devam edilmesinin güvenli olup olmadığı, konunun uzmanları tarafından tekrar gözden geçirilmeli. Ek olarak güvenliği değerlendirilen binalara ait raporlar, kaygıları gidermek üzere hem sağlık çalışanlarıyla hem de tüm kamuoyuyla şeffaf bir şekilde paylaşılmalı.
Sağlık çalışanlarının barınma sorunlarını çözmek için bir diğer yöntem de deprem bölgesinde yaşayan sağlık çalışanlarının evlerinin hasar tespit ve dayanıklılık testlerinin öncelikli olarak yapılması olabilir. Bu amaçla ilgili devlet kurumlarının işbirliği yapması sağlanabilir.
Ağır yıkıma uğrayan Antakya, Adıyaman ve Maraş illerinde birinci basamak sağlık hizmeti veren Aile Sağlığı Merkezlerinin önemli bir kısmı kullanılamaz hale geldi. Bu durum birinci basamak hizmetlerinde özellikle aşılama hizmetlerinde aksamalara neden olmaktadır. Özellikle çocukluk aşılarının eksik olması kızamık gibi salgın hastalıklar için risk oluşturmaktadır. Bu nedenle birinci basamak hizmetlerinin ivedilikle onarılması ve desteklenmesi önem taşıyor.
‘ŞEHİR DIŞINDAKİ SAHRA HASTANELERİNE ULAŞILAMIYOR’
Bölgedeki hizmet verebilecek ikinci ve üçüncü basamak hastanelerin (Antakya’da sahra hastanesi) şehir merkezinde uzak konumları ve deprem nedeniyle toplu ve kişisel ulaşım olanaklarının bulunmaması sağlık hizmetine ulaşımı zorlaştırıyor. Bu hastaneler ulaşım sorunu ambulanslar ile giderilmeye çalışılıyor. Bu sorunun giderilmesi için uygun çözümlerin geliştirilmesi gerekli.
Erişkinlerde de özellikle risk gruplarında olmak üzere grip ve Covid-19 aşılamaları uygun şekilde yapılmalı.
TETANOS AŞISI VE İMMÜNGLOBULİN EKSİK
Bölgede tetanos aşısı ve immünglobulin ile ilgili eksiklik gözlenmemiştir. Göçükten çıkarılan kişilere tetanos aşılarının ambulansta uygulanması doğru bir yaklaşımdır. Ancak kendi imkanları ile kurtulan hafif-orta yaralı olduğu için sağlık kuruluşuna başvurmayan kişilerin tetanos riski önemli bir sorundur. Radyo-televizyonlardan veya yerleşim yerlerinde hoparlörlerden bu konuda uyarı yapılarak eksik aşıların tamamlanması sağlanmalıdır. Aşıları tam olan ve yaralanmamış kişilere tetanos aşısı yapılmasına gerek yoktur.
Sahada Türk Eczacılar Birliği ‘nin sahra eczaneleri, Sağlık Bakanlığı’na bağlı kurumlar ve gönüllü kuruluşların revirlerinde yeterli ilaç bulunduğu gözlenmiştir. Ancak birinci basamak sağlık hizmeti veren birimlerde ilk tercih olarak kullanılmaması gereken kinolonların sıklıkla bulunduğu ve kullanıldığı, buna karşın sık görülen bakteriyel enfeksiyonların tedavisinde yeterli olan, yan etki profili daha iyi ve direnç geliştirme riski düşük antibiyotiklerin (amoksisilin, penisilin, amoksisilin klavulonat, azitromisin vb) çok az veya hiç bulunmadığı/kullanılmadığı görüldü. Deprem sonrası uzun sürmesi beklenen normale dönüş sürecinde antibiyotik yan etkilerinden ve dirençten kaçınmak için uygun antibiyotiklerin bulundurulması ve doğru endikasyonda hastalara önerilmesi gerekir. Acil durumlarda erişkinde antibiyotik kullanımıyla ilgili hazırlanmış olan ekteki bilgi notu sahada eğitim materyali olarak kullanılabilir.
‘İSHAL SALGININA KARŞI YETERLİ ORS TEMİN EDİLMELİ’
Bölgede sağlık hizmeti veren birimlerde ishalli hastalarda sıvı-elektrolit replasmanı için yeterli oral replasman sıvısı (ORS) hazırlama tozu bulunmadığı gözlenmiştir. Henüz sporadik olan ishallerin salgın yapabileceği de düşünülerek bölgeye yeterli miktarda ORS tozu temin edilmelidir.
Dünyada ve ülkemizde pandemi önlemlerinin kaldırılmasıyla son aylarda artış gösteren A grubu beta hemolitik streptokok (AGBHS) enfeksiyonlarının hızlı testlerle erkenden tanınarak uygun tedavisinin başlanması hem ağır seyirli enfeksiyonların gelişmesini hem diğer kişilere bulaşmanın önlenmesi, hem de negatif çıkan hastalarda gereksiz antimikrobik kullanımının engellenmesi açısından çok önemli. Bu nedenle bölgeye, özellikle çocuklara hizmet veren tüm birimlere AGBHS için hızlı tanı kitleri acilen temin edilmeli.