İsmail Güneş’in yönetmenliği yaptığı Kervan 1915’e ilişkin izlenimlerimi yazmak üzere bilgisayarın başına oturmuştum ki, bir açıklama haber sitelerine düştü: “Kervan 1915 sinema salonlarından çekiliyor!”
Açıklama şöyle:
“Bin bir zorluklarla 3 yılda 1500 kişilik ekiple çektiğimiz ve Ermeni tehcirini konu edinen “Kervan 1915”i dağıtım sorunları ve sinema salonlarının kötü niyetli tutumlarından ötürü salonlardan çekme kararı aldık. Görülüyor ki, bundan böyle, gişe açısından tekellerin ilgisini çekmeyen ulusal yapımlar seyirciyle buluşamayacaktır. Sinema seyircisi tarafından izlenilmek istendiği halde, önemli lokasyonlarda vizyona giremeyen filmimiz ağır darbe almıştır. Seyircilerimiz gerek sosyal medyadan gerekse kişisel ilişkilerle bizlere ulaşıp filmi kendilerine yakın merkezi lokasyonlarda bile bulamadıklarını iddia etmektedirler. Filmimizin sinema seyircisiyle buluşamadığı bir sistemde daha fazla yer almak istemiyor ve üzülerek “Kervan 1915”i vizyondan çekiyoruz.
Saygılarımızla...
Yapımcı Aynur Güneş
Senaryo yazarı ve Yönetmen
İsmail Güneş”
CAN YAKAN TEKELLER
Bu düşündürücü “gelişme”, film ortamımızın, özellikle dağıtım ve salon boyutunun içler acısı halini göstermesi bakımından son derece düşündürücü.
Öteden beri Türkiye’de yazılı ve görsel iletişim ortamlarına ilişkin bir tür “tekel”den söz edilir, bunun canyakıcı yanını, en çok da yapımcı ve yönetmenler ile, edebiyata gönül vermiş ama bu işi “para kazanma” aracı olarak görmeyen yazar ve editörler çeker.
İsmail Güneş’i tanıdım tanıyalı (sanırım ilk filminden bu yana tanıyor ve takip ediyorum) filmi için gerekli yapımcıyı, bütçeyi bulmakta zorluk çeken, hele de kitlesel iletişim araçlarının duyarsızlığından bizar olan ve en önemlisi filminin dağıtım ve salonlarla yaşadığı çetin sınavlarla boğuşan biri göründü gözüme.
Buna dağ dayanmaz...
İsmail Güneş, Türk film ortamında kalbini ve kafasını satmadan, sinemanın kendine özgü estetik gereklerini gözeterek çalışan, Karadeniz insanının o başı dik, daima özgür ve uçarı karakterini taşıyan, güzel filmler üreten bir yönetmen.
Nitekim Kervan 1915’in gösteriminden çıkarken, holde her zamanki coşkusunu, mahcubiyetini koruyan bir halde gördüğümde, bunu kendisine de söyledim. Gerçekten zorlu bir işin üstesinden gelmiş.
Kervan’ın ilk özet öyküsünü lütfedip bana göndermişti.
Okuduğumda filmi hayal edebilmiştim.
Çok çok zor bir prodüksüyon. Koşulları itibariyle herkesin üstesinden gelemeyeceği ölçüde zahmetli, titizlik gerektiren, belki en zoru, yüzyıl önce yaşanmış acıların tuzağına düşmeden, geleceğe dair umutlu bir ses veren nesnellikte yapılması gerekiyordu bu filmin. Güneş, bunu başarmış.
Behçet Necatigil’in, “sevgi de bir çözümdür” dizesine bayılırım.
Filmin ilk dakikalarında bu mısra gelip kondu dudaklarıma.
Seyir boyunca da yüreğime eşlik etti.
Tarihsel/sosyolojik bağlamda, bir “mukatele” olan o acılı tehcir ve kitaller süreci, altıyüzyıl sonra çatırdayarak yıkılan o dev çınarın kaosu içinde nesnel biçimde nasıl algılanabilirdi ki!
“Osmanlı Ermeni”sinin, dinsel anlamda değil ama kültürel bakımdan bir tür “Müslüman” olduğunu söyleyen Ermeni araştırmacılar vardır.
Hani benzerleri çok olan ünlü bir Eğin hatırası gibi:
1905 senesinde resmi kayıtlara göre, 42 bin nüfusu olan Eğin (Kemaliye)’li bir Ermeni aile, 1970’li yılların başında ABD’ye göçer. Aradan üç beş sene geçer. Müslüman komşularıyla zaman zaman mektuplaşmakta, (telefon yenidir) telefonlaşmaktadırlar.
Nihayet dayanamaz, ABD’ye göçmüş olan Ermeni karı-koca, Müslüman komşularını davet ederler. Bizimkiler de ısrara dayanamaz, vize işlemleri de çözülünce ABD’ye yollanırlar.
Tabii hanımlar evde, beyler dışarıda, böyle böyle günler geçer.
Dönüş yaklaşmıştır.
Yine beyler dışarı gezmeğe çıkarlar. Eee, dışarıda acıkınca ne yiyecekler? Fast food. Lastik gibi bir ekmek, tatsız tuzsuz bir hamburger eti… Bizimki şikayet eder:
“Yahu komşu, bu ne! Kusura bakma ama bıktım vallahi!” deyince, Ermeni komşu atılır:
“Yahu komşi, bu gavurlar yemek yapmayı bilmoor!”
“Gavur”, Osmanlı’da, Müslüman iken dinini terk etmiş veya ateist olmuş kişiye denir. Yoksa kitap ehline denmez.
İmdi, Kervan 1915, bu kültürel duyarlığın inceliklerini aşırı biçimde gözeterek kotarılmış bir film.
Katırcı Salim, Türk film tarihinde birkaç ölümsüz karakterden biri bence. Bizim roman ve öykülerimizde bile ender rastlanır bir karakter.
Güneş, o kadar ayrıntılı, titiz ve güzel bir biçimde işlemiş ki onu...
Aslında filmin temel iddiasını Salim karakterinin bizatihi kendisi taşıyor: Âdil olacaksın! Emanete hıyanet etmeyeceksin! Haksızlık ve zulüm yapmayacaksın!
Bütün bir hayatın özünü ifade etmiyor mu?
Bu berbat dünya, adalet olmaksızın ayakta kalabilir mi?
Bunca zulme, bunca haksızlığa, bunca adaletsizliğe rağmen hâlâ ayakta ise, emin olun, arzın birkaç kuytusundaki gerçekten âdil kalabilmişlerin yüzü suyu hürmetinedir.
FARKLI İMALAR VAR
Kervan 1915, bir tehcir öyküsü gibi görünüyor. Ama kervan metaforunun aynı anda farklı imaları da olduğunu söyleyip geçeyim.
İsmail Güneş’in, oyuncu seçimi, yönetimi, kamera kullanımı ve sorun kurma biçimi harukuladedir.
Natuk Baytan rahmetlinin tezgahından geçtikten sonra, kendine özgü bir film dünyası ve dili kurmak üzere yıllardır Eyyüb sabrıyla çalışıyor.
Şimdi, bu nefis filmin böylesi bir karar almış olması, doğrusu birilerinin şapkasını önüne koyup düşünmesi için bir fırsat.
Onca insanın onca emeği böyle hoyratça harcanmamalı.
Sinema için hep demokrat bir sanat derler.
Film için birisi para harcayacak, birisi kalbini ve kafasını koyacak… Film seyirciye özgür biçimde ulaşacak ki, para kazansın ve yeni bir film için sermaye olarak dönsün.
İşte eğer demokratsa sinema, böylesi doğal bir döngü yaratabildiği içindir.
Yoksa, birileri berbat filmleri için dilediğince kopyalayabiliyor ve dilediği salonlar “emrine” verilebiliyorsa orada sinemadan da demokrasiden de söz etmek gülünç olur.
Kervan 1915’in yeniden salonlara dönmesini dilerim. Güzel bir “ürün” daima kendini yansıtabilecek mecralar bulur. Burada ilgi görmez, dünyanın farklı yerlerinde aks-i seda bulabilir. Nitekim, Güneş’in bir önceki filmi Montreal’de en iyi film ödülüne layık görülmüştü.
Vicdan sahiplerini düşünmeye çağırıyorum!
Güneş’e, yapımcısı Aynur Hanım’a, oyunculara, hülasa emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Bu Kervan, dağıtım şâkilerine kurban edilmemeli!
* Ermeni tehcirinin beyazperdeye yansıtıldığı Kervan 1915 filminin yönetmeni İsmail Güneş “Sanki gizli bir el müdahale edip bu projenin seyirciyle buluşmasını istemiyor” açıklaması yapmıştı.