Putin'den G-20 zirvesi öncesinde önemli açıklamalar

Rusya Devlet Başkanı Putin, Anadolu Ajansı ve Interfax'a verdiği ortak mülakatta Suriye'de Özgür Suriye Ordusu'un gösterdiği hedefleri vurduklarını söyledi. Putin ayrıca "Esad'ı hem Moskova'ya davet edip hem de devlet başkanlığından ayrılmasını mı söyleseydik?" dedi.

Rusya Devlet Başkanı Putin, Antalya’da düzenlenecek G20 Zirvesi'nde, dünya ticaretinin ve mevcut çok taraflı ticari işbirliği mekanizmalarının değerlendirilmesini ümit ettiğini belirterek, "G20’deki Türk başkanlığının çalışmalarından genel olarak memnuniyet duyuyoruz. G20’nin Saint Petersburg ve Brisbane Zirvelerinde kabul edilen kararların hayata geçirilmesinde devamlılık muhafaza edilebildi. Mevcut gündem, yeni fikirlerle tamamlandı" dedi.

Putin, Antalya’da düzenlenecek G20 Zirvesi öncesi AA ve Interfax haber ajansının ortak sorularını yazılı olarak cevapladı. G20’nin küresel rolü, Batı’nın Rusya’ya yönelik ekonomik yaptırımlarının sonuçları, Suriye’deki Rus hava saldırıları ve Ukrayna’nın doğusundaki ayrılıkçılarla merkezi hükümet arasındaki uzlaşma çabalarını değerlendiren Putin'in sorulara verdiği yanıtlar şöyle:

G20'nin rolü gittikçe artıyor

G20, 2008-2009 yıllarındaki ekonomik kriz döneminde küresel problemlerin çözümü için önemli bir platform haline gelmişti. Kanaatinizce G20'nin rolü o zamandan bu yana azaldı mı? Bu format sayesinde pratikte çözülebilecek güncel meseleler nelerdir?

Küresel ekonomi ve maliye sistemlerinin yönetiminde Yirmiler Grubu'nun rolü gittikçe artmaktadır. G20 tarafından alınan kararlar sayesinde 2008-2009 yıllarındaki kriz sonuçlarının atlatılmasının yanı sıra, küresel mali piyasaların istikrarlılığı ve şeffaflığının arttırılması için de elverişli koşullar oluşturulmuştur. Fakat günümüzde ekonomi, henüz istikrarsız kalmış ve sürdürülebilir ve dengeli bir seyir trendini yakalayamamıştır. Bu şartlarda Yirmiler Grubu’nun faaliyetleri özellikle güncelliğini korumaktadır.

Öncelikle, uluslararası döviz ve maliye sistemlerinin geliştirilmesi gerekir. IMF içinde kota ve oyların tarafsızca ve eşitlik ilkesine dayanarak ekonomileri gelişmekte olan ve nüfuzlu hale gelen ülkeler lehine yeniden dağıtılması gerekir. Fonun etkinliği ve faaliyetlerinin meşruiyeti arttırılmalıdır. Bunun dışında, egemen borçluların ve şirketlerin dünya maliye piyasalarına ulaşmalarının gittikçe siyası nedenlerle engellendiğini müşahede etmekteyiz. Tüm bu meselelerde Yirmiler Grubu’nu ana diyalog platformu olarak görmekteyiz.

Bir başka güncel konu, Saint-Petersburg’daki G20 zirvesinde başlatılan uluslararası vergilendirme kurallarının reformudur. Antalya’da, vergi tabanının yozlaşmasına ve karda vergi kaçakçılığına karşı eylem planının tamamlanması gerekir. Sıradaki adım, yeni kuralların hem Yirmiler Grubu üye ülkeleri arasında, hem de diğer ülkelerde hayata geçirilmesidir.

G20’nin bu seneki önemli kazanımlarından bir tanesini özellikle kaydetmek istiyorum. O da, yatırım esaslı iç talep mekanizmalarının teşvik edilmesinin öngörüldüğü somut taahhütler içeren yatırım stratejilerinin ülkelerimiz tarafından oluşturulmasıdır. Böylece, G20 başkanlığını yaptığı bir yıllık döneminde Rusya tarafından ileri sürülen girişimler hayata geçirilmiştir.

Avrupa'nın yaptırımlarına karşı dayankılılığımızı gösterdik

Batı’nın Rusya'ya uyguladığı yaptırımlar, ülkenin Batı sermaye piyasalarından finansman sağlanmasını ciddi bir şekilde zorlaştırdı. Bu şartlarda Rus ekonomisinin gelişmesi için "Doğu’ya dönüş"ü mantıklı bir strateji olarak görüyor musunuz?

Rusya’nın çok yönlü bir dış siyaset güttüğünü kaydetmek isterim. Gerek Batı’da, gerekse Doğu’da olabildiğince fazla ve eşit haklara sahip ortak elde etmeye çalışıyoruz. Rusya’nın tarihi ve coğrafi konumu gereği Asya-Pasifik istikameti dış siyasetimizin kilit önceliklerinden birini oluşturmaktadır. Böylece Rusya’nın bu bölgeyle işbirliği stratejik ve uzun vadeli bir karakter taşımaktadır. Bölgenin dünyada önemli bir ekonomi ve siyaset merkezi olduğunu da kaydetmek gerek. Dünya GSYH’nin yüzde 60’ı, uluslararası ticaretin ve sınır ötesi doğrudan yatırımların yarısı Asya Pasifik Bölgesine düşmektedir. Bölgenin küresel meselelerdeki rolünün artacağı aşikardır. Ve biz bunu elbette ki dikkate almaktayız.

Rusya’ya karşı geçen senenin Mart ayında başlatılan engelleyici tedbirlere gelince... Onlar gerçekten bazı Batı piyasalarından yatırımların çekilmesini olumsuz etkiledi. Bununla beraber, milli banka sektörü dış şoklara karşı dayanıklılığını göstermiştir. Rus menkul kıymetler piyasasının çekiciliğini koruyabildik. Büyük uluslararası şirketlerin başkanları Rusya ekonomisine yatırım yapmanın perspektifli olduğunu kabul ediyorlar.

Elbette mevcut şartlarda Asya’daki ortaklarımızla yaptığımız işbirliği, maliye kaynaklarının ülkemize gelmesi açısından özellikle güncelliğini kazanmaktadır. Son bir sene içerisinde Rusya’ya getirilen yatırımların yüzde 90’nı Asya piyasalarından kaynaklıdır. Birkaç büyük Rus şirketi başarılı bir şekilde Çin’den kredi sağlamakta, devlet düzeyinde de Çin'den borçlanma imkanları değerlendirilmektedir. Her biri 100 milyar Amerikan dolarını bulan ilan edilmiş sermaye bütçesine sahip BRICS Yeni Kalkınma Bankası ve Asya Altyapı Yatırım Bankası gibi uluslararası yatırım mekanizmaları oluşturulmuştur. Rus ekonomisinin reel sektörüne yabancı yatırımları çekmek için Çin, Hindistan, Güney Kore ve Körfez Ülkeleri ile ortak vakıflar ve yatırım platformları oluşturulmuştur.

İşbirliğimizi pekiştirmek için ülkemizdeki projelerin finansmanından elde edilen gelirleri vergilendirme sistemini geliştirmekteyiz. Ayrıca yeni ve perspektifli girişimleri teklif etmekteyiz. Bu senenin Eylül ayında Vladivostok’ta düzenlenen ilk Doğu Ekonomik Forumu çerçevesinde çeşitli etkinliklerle kamuoyuna sunulan Sibirya ve Uzak Doğu Kalkınma Programları işbirliği için büyük imkanlar tanımaktadır. Aralarında hızlı gelişme bölgelerinin, imtiyazlı vergi ve idari rejimlerin uygulandığı serbest Vladivostok limanının oluşturulması, Transsib ve Baykal-Amur Demir Yolu (BAM)’nun modernleştirilmesi, Kuzey Deniz Yolunun trafiğe açılması, ‘Sibirya’nın Gücü’ gaz boru hattının inşası gibi projeler var.

Suriye operasyonu için gerekli mali kaynaklar önceden öngörüldü

Batı’nın ve özellikle NATO'nun Rusya'nın Suriye'deki hava saldırılarına karşı bu kadar olumsuz tavır sergileyeceklerini öngörmüş müydünüz? Bu durum Rusya’nın Suriye’deki operasyonunun süresini etkileyebilir mi? Rusya’nın Suriye’de uzun süreli çatışma ortamına sürüklenme tehlikesi var mı? Ve operasyonun maliyeti Rusya’nın bütçesini ne derece etkiliyor?

Biz askeri harekatın başlanmasıyla ilgili olarak ABD'yi ve NATO yönetimini önceden bilgilendirdik. Rusya ve ABD’nin Suriye krizi ile ilgili tutumlarında görüş ayrılıkları ilkesel nitelik taşısa da, Amerikan tarafının baş çektiği DAEŞ karşıtı uluslararası koalisyonla en azından bu gibi durumlarda normal sayılacak askeri ve uzman düzeyinde sıkı bir koordinasyon gerçekleştireceğimizi ümit ediyorduk. Ancak Amerikan ve Batılı partnerlerimiz, çok temkinli yaklaştı. Halbuki Suriye’de kol gezen DAEŞ ve benzeri terörist gruplar ülkelerimiz için kayıtsız şartsız olarak ortak bir tehdit oluşturmaktadır.

Suriye’deki operasyonlar sırasında ihtilafların önlenmesi ve uçuşların güvenliğinin sağlanmasına dair Rusya ve ABD savunma bakanlıkları arasında mutabakat zaptı üzerinde anlaşmaya varılmasından öte ilerleme kaydedemedik. O da Amerikalılar tarafından getirilen bir koşuldan ötürü oldu. ABD, işbirliğimizin hiçbir şekilde halihazırda kendi inisiyatifleriyle dondurulmuş durumdaki askeri temaslarımızın normalleşmesi anlamına gelmediğini özellikle vurguluyorlar.

ABD, savaş uçakları mürettebatlarının kurtarılması çalışmalarına dair ayrı bir anlaşma imzalanmasıyla ilgili teklifimize de olumlu cevap vermek istemedi. Oysa bir zamanlar Afganistan’daki Amerikan operasyonu başladığında bize benzer teklifi gönderdikleri zaman biz hemen olumlu yanıt vermiştik. ABD tarafına defalarca başvurmamıza rağmen Rusya Hava Uzay Kuvvetleri'nin Suriye’deki operasyonlarının planlanması için Amerikan istihbarat bilgilerini bizimle paylaşmaları teklifimize de yanıt alamadık.

Bu arada biz, operasyonlarımızda terörist grupların bulunduğu yerlerle ilgili tüm teyit edilmiş bilgileri dikkate almaya hazırız. Hatta Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile işbirliği tecrübemiz bile var. Rus Hava kuvvetleri, ÖSO'nun işaretlediği birkaç hedefi vurdu. Bu arada ÖSO tarafından kendi denetimleri altında bulunduğunu işaretledikleri bölgeleri de operasyonumuzun dışında tuttuk. Bu, sözde ‘ılımlı’ muhalefeti ve sivilleri bombalamadığımızı bir kez daha teyit ediyor.

Suriye’de ne BM Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararı, ne de Suriye yönetiminin talebinin olmadığı koşulda operasyon düzenleyen yani uluslararası hukuku ihlal ederek operasyon düzenleyen ABD ile yine de işbirliğine hazırız.

Suriye’deki operasyonun süresiyle ilgili olarak Rus kuvvetlerinin önüne net bir vazife koyulmuştur. Bu vazife Suriye ordusunun teröristlerin hedeflerine hücum etmesine havadan destek vermekten ibarettir. Dolayısıyla askerlerimizin orda bulunacağı süre tamamen bu hedefin yerine getirilmesine bağlı olarak belirlenecektir.

Son olarak şunu kaydetmek istiyorum. Suriye’deki harekatımız, olası riskleri ve sonuçlarıyla beraber en ince detayına kadar defalarca ölçülüp biçilmiş ve operasyon için gerek mali, gerekse teknik olan gerekli tüm kaynaklar önceden öngörülmüştür.

Minsk Anlaşmaları belli zorluklara rağmen yerine getiriliyor

G20 zirvesinde Ukrayna’nın doğusundaki durum da gündeme gelebilir. Minsk Anlaşması süreci nasıl işliyor?

Donetsk ve Lugansk’ın yerel seçimleri bir sonraki yıla kaydırılması mecburi bir adımdır. Kiev’in 12 Şubat tarihli Minsk Anlaşmaları’nı aynen yerine getirip Donetsk Halk Cumhuriyeti ve Lugansk Halk Cumhuriyeti ile seçimlerin düzenlenmesiyle ilgili konularda mutabakat sağlanması ve ‘Donbass’ın Özel Statüsü’ne ilişkin yasanın ilk versiyonunu yürürlüğe koyması durumunda seçimlerin bu sene zarfında yapılması mümkün olurdu.

Bölgede nihayet mütarekenin sağlanmış olabildiği bu dönemde ihtilaf taraflarının birlikte temas noktaları aramaya ve ortak amaçlara hareket etmeye başlamaları önemlidir. Birbirilerini dinlemeyi ve duymayı bilmeleri elzemdir. Uzlaşı kararlara ulaşılması buna bağlı olur. Silahlı çatışmaların fiilen durdurulduğu ve bombardımanların aza indirilmesi durumunda Ukrayna’ya ölümcül silahların sevkiyatlarını mümkün kılan kararların Amerikan Kongresi tarafından neden alındığını anlayamıyoruz. Savaşı tekrar alevlendirmek ve silahlı çatışmaları provoke etmek niyetleri mi var acaba?

Minsk Anlaşmaları’nın yerine getirilmesinin uzatılması ile ilgili durumu fazlaca dramatize etmek istemiyorum. Belli zorluklara rağmen bu anlaşmalar yerine getirilmekte, ve en önemlisi, hükümleri, prensipleri ve mantığı şüphe altına sokulmamaktadır. Söz konusu olan, tarihlerin sadece teknik olarak uzatılmasıdır. Ancak Donbass’ın dondurulmuş ihtilafa dönüşmesi riski hala varlığını korumaktadır. Güney Doğu’nun ablukasını arttırıp, hem yiyecek, hem de paranın içeri girmesini engelleyen, bölgedeki banka sistemini mahvetmiş, oradan yapılan ihracatı bloke etmiş Kiev’in politikaları buna gütmektedir.

Daha 2014 yılının Eylül ayında yapılan müzakerelerde ihtilaf taraflarının sadece mütareke hakkında değil, bu bölgenin altyapısının yeniden kurulmasına yönelik adımlar konusunda da mutabakata vardıklarını anımsatmak istiyorum. Donbass’ın ekonomik olarak yeniden doğması programının kabul edilmesi gereği kaydedilmiştir. Bu konu geçen Şubat’ta da Minsk’te ele alındı. O toplantıda bizim ‘Norman formatı’ndaki ortaklarımız Almanya ve Fransa çatışmanın etkilediği bölgelerde banka ve finans sisteminin restore edilmesine teknik destek verme konusunda anlaştılar.

Aynı zamanda gerçeği söylemek gerekirse yine de belirli ilerlemeler var. Taraflar, Donbass’ta çıkarılan kömürün Ukrayna’nın diğer bölgelerine ulaştırılmasına imkan sağlayan demiryolu ulaşımını yeniden başlattı. Elektrik sevkiyatlarının sağlanmasına yönelik çalışmalar sürdürülmektedir. Su sisteminin restore edilmesi ile ilgili konular çözülmektedir.

Rusya’ya gelince, insani açıdan zor durumda kalan Donbass’a destek sağlamayı sürdürüyor. 2014 Ağustos ayından itibaren o bölgeye 50 bin ton insani yardım yükü gönderildi. Her şeyden önce Kiev yöneticilerinin kadere bıraktığı ve ölüm kalım eşiğine getirdiği insanları düşünüyoruz. Bizim borcumuz onlara gerekli yardım sağlamaktır.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile Moskova'daki görüşmesinde iktidarı bırakma konusunun gündeme gelmediğini belirterek, "Eğer biz Moskova’ya dost bir ülkenin başkanını davet ederken önüne iktidarı bırakmasıyla ilgili soru koysaydık, o zaman bu davranışımız ne derece meşru ve etik olurdu" dedi.

Putin, Antalya'da düzenlenecek G20 Liderler Zirvesi öncesinde Anadolu Ajansı (AA) ve Rus haber ajansı İnterfax'ın ortak sorularını cevaplandırdı.

Türkiye ile Suriye meselesine ilişkin tutumlarımız farklı

AB ülkeleri ve ABD'nin ülkenize yaptırım uyguladığı bir dönemde Türkiye, Avrupa'dan gelen tepkilere rağmen Rusya ile ekonomik, siyasi ilişkilerini sürdürdü. Türkiye ile Rusya'nın ilişkisinde nasıl bir gelecek görüyorsunuz?

ABD ve AB yaptırımlar uygularken Türkiye müstakil bir tutum sergiledi. Ankara’nın bağımsız ve kendi milli çıkarlarına uygun bir dış politika izlemesi derin bir saygıya layık. Böyle pragmatik bir yaklaşım başta iş dünyasındaki temaslar olmak üzere Rus-Türk işbirliğinin gelişmesi için yeni ufuklar açmaktadır. Türkiye bizim öncelikli dış ekonomik ortağımız. İkili ticari hacmimiz geçen yıl 31 milyar doları aştı. Sanayi alanındaki işbirliğimizi pekiştirmekte, inşaat, hafif sanayi, metalürji ve tarım alanında büyük projeler gerçekleştirmekteyiz. Nükleer enerji dahil olmak üzere enerji, telekomünikasyon gibi ileri yüksek teknoloji sanayi dallarına öncü önem veriyoruz. Turizm diğer önemli işbirliği alanıdır. Geçen yıl Türkiye’yi tatil için 3,3 milyondan fazla Rus vatandaşı ziyaret etti. Genel olarak ikili ticari ve ekonomik ilişkilerimizin potansiyeli çok daha büyüktür.

Gerçekten, devletlerimizin Suriye krizinin çözülmesine ilişkin tutumları farklılık göstermektedir. Fakat aynı zamanda Rusya ile Türkiye’nin ortak önceliklerinin olması önemlidir. Ülkelerimiz bölgedeki durumun normalleştirilmesi ve teröre etkin olarak karşı koyulmasından yanadır. Bu arada mevcut anlaşmazlıklar ikili ilişkilere zarar vermemelidir. Aksine, geliştirmiş olduğumuz yapıcı işbirliği tecrübesini ortak noktalar bulmak için aktif olarak kullanıyoruz.

Türk Akımı'nda çalışmalar sürüyor

Türk Akımı projesini açıklamanızın üzerinden 10 ayı aşkın süre geçti. Bu süre içinde önemli bir aşama katedilemedi. Üstelik Rus tarafı projenin kapasitesini yarıya düşürdü. Türkiye ile Rusya arasında ciddi görüş ayrılıkları olduğu görülüyor. Görüş ayrılıklarının sebebi siyasi pozisyonlar mı yoksa ekonomik konular mı?

"Türk Akımı" üzerindeki çalışmalar ivmeyi yitiriyor' görüşünüze katılmıyorum. Bu kadar büyük bir projeyi aniden geliştirmek ve üzerinde mutabakat sağlamak mümkün değil. Türk ortaklarımızla hukuki, teknik, ekonomik, teknolojik ve idari pek çok konu halletmemiz gerekir ki bunlar arasında satın alma ve sevkıyat hacimleri ile ilgili gerçek ihtiyaçları göz önünde bulundurarak hat sayısının tespit edilmesi gibi konular da var. Ne kadar kaliteli bir biçimde bu sorunları çözersek o kadar hızlı, düşük risk ve harcamalarla planladığımızı hayata geçirilip, Rus doğal gazının doğrudan Türk tüketicilerine aksama olmaksızın sevkıyatını sağlarız. En önemlisi şu ki bu proje tam olarak Rusya ve Türkiye’nin çıkarlarına uygundur. Bu konuda benim Türk mevkidaşım Sayın Recep Tayyip Erdoğan'la hemfikiriz.

Biz, bu projenin gerçekleştirilmesi için gerekli hukuki zemini sağlayacak olan ikili hükümetlerarası anlaşmaya dair düşüncelerimizi Türk tarafına haziran ayında ilettik. Kurulacak yeni Türk hükümetinin bu anlaşmanın ana unsurları üzerindeki inceleme çalışmalarını kısa süre içinde yapacağını umuyoruz.

Müzakere sürecinin temposunu şüphesiz ki Türkiye’de seçimler öncesinde ortaya çıkan siyasi durum da etkiledi. Biz bunu anlayışla karşıladık ve olayları hızlandırmadık.

Avrupa Birliği ve Bulgaristan’ın "Güney Akım" projesini sekteye uğrattıkları ve bu projeyi gerçekleştirmemize imkan vermedikleri malum. Halbuki, bu proje bırakın Bulgaristan'ın, tüm Güney Avrupa’nın çıkarlarına tamamen uygun bir proje olacaktı. "Türk akımı" Rus doğal gazını Türk-Yunan sınırına, yani fiilen AB sınırına sevk edilmiş olacaktır. O noktadan gazı Avrupalı tüketiciler satın alabilir. Yeni enerji hattından vazgeçen olan ülkelere ise kaybettikleri kazançları saymaktan başka bir şey kalmıyor.

İleride de Türkiye ve Avrupa’ya enerji kaynakları sevk eden stratejik ve güvenilir bir tedarikçi kalmaya kararlı olduğumuzu kaydetmek istiyorum. Bunu yapmak için de gerekli tüm imkanlara sahibiz.

Esad'ı Moskova'da kabul ederken "Görevi bırak" diyemezdik

Rus hava operasyonlarında vurulan hedeflere ilişkin yoğun tepkiler var, bunların haklılık payı hiç mi yok? Siz, Suriye'nin geleceğini Suriye halkı belirleyecek diyorsunuz, şu anda Şam yönetimine karşı savaşanlardan hangi grupları Suriye halkı olarak görüyorsunuz?

Biz gerçekten başından beri Suriye’nin geleceğini Suriye halkı tarafından belirlenmesini savunduk ve savunmaya devam ediyoruz. 30 Ekim tarihinde Viyana’da düzenlenen Uluslararası Suriye Destekleme Grubu toplantısı sırasında 17 devletin Dışişleri Bakanları ile BM ve AB temsilcilerinin bu yaklaşımı, nihai ortak bildiride toplu görüş olarak tespit ederek desteklediğinden memnuniyet duyuyoruz.

Suriye’deki krizin çözümüne ilişkin olarak detaylı "yol haritası"nın hazırlanmasına gelince, bu bizim görevimiz değil. Haritayı Suriye halkı kendisi hazırlamalı ve kabul etmelidir. Ancak Suriye halkına teröristleri yenmesi ve krizden çıkması konusunda dış güçlerin nasıl yardımcı olabilecekleri konusunda düşüncelerimiz var. Bu önerileri Rus diplomasisi şimdi aktif bir şekilde izah ediyor. Bunlar dogma değil, ortaklara ciddi bir diyalog sürdürmeleri için çağrıdır. Bu diyaloğun ne derece yapıcı olacağından kararlı ortak eylemlere geçip geçemeyeceğimiz büyük ölçüde bağlı olacaktır. Bu eylemler, DEAŞ'i yenme, Suriye’yi tek, egemen ve laik bir devlet olarak yeniden kurma, herkes için etnik ve dinsel farklara bakılmaksızın güvenli hayat şartlarını sağlama, ülkenin sosyal ve ekonomik yeniden doğuşu için perspektif açma imkanını sağlayacaktır. Tekrar ediyorum, yalnız Suriyelilerin kendileri geleceklerini belirlemeli, kendi devlet liderlerini seçmelidir.

Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad'ı Moskova’da kabul ederken de bu mantık, yani uluslararası hukuk mantığı ile hareket ettik. Bir düşünelim, eğer biz Moskova’ya dost bir ülkenin başkanını davet ederken önüne iktidarı bırakması ile ilgili soru koysaydık, o zaman bu davranışımız ne derece meşru ve etik olurdu? Suriye egemen bir ülkedir, Beşşar Esad halk tarafından seçilen bir Devlet Başkanı. Onunla bu gibi konuları görüşme hakkımız var mı? Tabiki hayır.

Suriye’deki Hava Kuvvetlerimizin operasyonu, bu ülkenin meşru hükümetinin talebi üzerine gerçekleştiriliyor, bunu özellikle kaydetmek istiyorum. Tekrar ederim, ana hedefi Esed'i desteklemek değil, uluslararası terörle mücadele etmektir. Devamlı sözde "ılımlı" muhalefeti bombalamakla suçlanıyoruz, oysa buna dair herhangi bir kanıt yok. Dahası, Özgür Suriye Ordusu dahil olmak üzere muhalif güçlerle işbirliği yapıyoruz. Rus Hava Kuvvetleri gösterdikleri hedefleri birkaç defa vurdu.

Terörle mücadeleyi daha etkin kılmak için uluslararası topluluğun kimlerin terörist olduğu konusunda hemfikir olması gerekir. Mesele şu ya da bu grubun isminde değil (isim tamamen ‘masum’ olabilir), terörü araç olarak kullanıp kullanmaması. Bunun için aşırılıkçı grupların dahil olduğu tek bir liste oluşturmamız lazım. Rusya, konuyla ilgili tekliflerini sözünü ettiği Viyana’daki Suriye’yi Destekleme Grubu toplantısında sunmuştur bile.

Antalya'daki G20 zirvesi

Türkiye başkanlığındaki G20 zirvesinde uluslararası terör ile mücadele konusunun ele alınması beklenmektedir. Türkiye’nin G20’deki başkanlığını nasıl değerlendiriyorsunuz? Antalya zirvesinin gündemine hangi konuları koymayı planlıyorsunuz? Zirve kapsamında ikili görüşmelerinizin takvimi belirlendi mi?

Cevap: Gerçekten, G20 Antalya zirvesinde Türk başkanlığının önerisi üzerine terörle mücadele ve göçmenlerle ilgili durum ele alınacak. Bu da şaşırtıcı değil. Bizce, işbu konular ile zirve gündemi arasında doğrudan bir bağlantı vardır. Zira sürdürülebilir kalkınma, ekonomik büyüme, dünya ticaretinin geliştirilmesi, yatırımların çekilmesi, istihdam sorunlarının çözülmesi büyük ölçüde uluslararası camianın bugünün en büyük tehdidi olan terörü ve ortaya çıkan kaos ile şiddet patlamaları ile ortaya çıkan göçmen krizini ne kadar başarılı yeneceğine bağlıdır. Yüzbinlerce göçmen, kendi ve yakınlarının hayatlarını kurtarmaya çalışırken artık Avrupa ve başka ülkelerde bulunmaktadır, diğerleri de oralara gelmek üzere.

Yapılacak tartışmanın işte konuların pratik çözümüne katkıda bulunacağından ve terörle mücadele ve göçmen krizi ile ilgili ortak yaklaşımlarımızın yer alacağı dengeli bir sonuç belgesi ile pekiştirileceğinden eminim.

Zirvenin kendisinin çalışmalarına gelince, G20’nin, finansal ve ekonomik sorunların çözümüne odaklanmasını desteklemekteyiz. Bunlar arasında sürdürülebilir ve dengeli ekonomik büyümenin sağlanmasına ve mali sistemin güçlendirilmesine yönelik tedbirler zikredilebilir.

Zirvede, geçen yıl ülkelerimiz tarafından kabul edilen kararların ve bu arada ekonomilerin büyüme stratejileri, ulusal istihdam planları, vergilendirme ve yatırımların teşvik edilmesine ilişkin uluslararası kuralları reformları, finansal denetleme alanındaki kararların nasıl hayata geçirildiğini görüşeceğiz.

Antalya’da dünya ticaretinin ve mevcut çok taraflı ticari ve ekonomi işbirliği mekanizmalarının geleceğini detaylı olarak ele alabileceğimizi ümit ediyorum. Bir de Asya-Pasifik ve Atlantik bölgelerinde kapalı entegrasyon birliklerinin oluşturulması perspektifleri hakkında bilgi teatisinde bulunacağız. İlk önce Trans Pasifik ortaklığından bahsediyoruz – ilgili anlaşmaya varılması 5 Ekim tarihinde beyan edildi, Ortaklığa Avustralya, Bruney, Vietnam, Kanada, Malezya, Meksika, Yeni Zelanda, Singapur, ABD, Peru, Çili, Japonya dahil 12 ülke katılıyor. Ayrıca AB ile ABD arasında imzalanması planlanan anlaşması ile oluşturulacak Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığını kastediyoruz. Bu ortaklıkların oluşturulma sürecinin hem üye ülkelerinin iş çevreleri ve toplumları hem de onların ekonomik ortakları için şeffaf olmaması kaygı vericidir. Bu birliklerin hakikaten çok taraflı ticaret sistemini tamamlayarak dünyanın tüm ekonomilerinin gelişmesi için çalıştığı, yeni engeller ve riskler doğurmadığı hakkında kanaat getirmek ortak çıkarlarımızadır.

Aralık ayında Nairobi şehrinde düzenlenecek olan Dünya Ticaret Örgütü Bakanlar Konferansı ile büyük beklentilerimiz var. Toplantının çok taraflı ticaret sisteminin pekiştirilmesine katkıda bulunacağını ve Doha’daki ticaret müzakerelerinin tamanlanması için somut adımları önereceğini ümit ederiz.

Dikkatimizin odağında sürdürülebilir kalkınma ve iklim değişikliği konuları de olacaktır. '2015 Sonrası Döneminde Kalkınma Gündemi’ne ilişkin BM Zirvesi yakın geçmişte New York’ta çalışmalarını tamamladı. Şimdi tüm dünya bu yıl aralık ayında Paris’te düzenlenecek, ümit ettiğimiz gibi, yeni iklim sözleşmesini kabul edecek olan BM İklim Değişikliği Sorunları Konferansı'nın başlanmasını sabırsızlıkla beklemektedir.

G20’deki Türk başkanlığının çalışmalarından genel olarak memnuniyet duyuyoruz. G20’nin Saint Petersburg ve Brisbane zirvelerinde kabul edilen kararların hayata geçirilmesinde devamlılık muhafaza edilebildi. Mevcut gündem yeni fikirlerle tamamlandı. Aralarında ‘G20 Kadınlar’ (Women20) formatının kurulması ve Küçük ve Orta İşletmeler Dünya Forumu'nun düzenlenmesidir.

G20 enerji bakanlarının ilk toplantısının düzenlenmesi Türkiye’nin önemli girişimi oldu. Bu toplantıda Sahra altındaki Afrika ülkelerinde çağdaş enerjiye erişimin sağlanması, enerji etkinliğinin arttırılması, yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesi ve özellikle enerji altyapısına yatırımların çekilmesi ve temiz teknolojilerin benimsenmesi gibi konular ele alındı.

İkili görüşmeler takvimine gelince, onun üzerindeki çalışmalar devam ediyor. Çin Halk Cumhuriyeti Başkanı, Türkiye, Güney Afrika ve Arjantin Cumhurbaşkanları, İngiltere, İtalya ve Japonya Başbakanlarıyla görüşmeyi planlıyorum. Geleneksel olarak, G20 Zirvesinden hemen önce Antalya’da Rusya’nın bu yıl başkanlık yaptığı BRİCS liderlerinin gayriresmi toplantısını düzenleyerek, G20 gündeminin kilit konuları ve önemli uluslararası ve bölgesel sorunları üzerinde görüşlerimizi birbirimizle paylaşacağız.

MOSKOVA/AA

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.

İlgili Haberler

Putin, G-20 zirvesi için Antalya'ya geldi
Antalya'daki G-20 Zirvesi, ilk kez 'terör' gündemiyle toplanacak

Dünya Haberleri