Kur’an-ı Kerîm’in –elbette aşırı dünyevîleşmeyi reddetmekle birlikte- din ve dünya işleri arasında makul bir denge kurulmasını istediğini söyleyebiliriz. Meselâ Bakara sûresinin 200-201. ayetlerinde yalnız dünyayı isteyenler eleştirilirken her iki dünyanın güzelliklerini (hasene) istemek meşru ve ödüllendirilmeye layık görülmüştür.
Kur’an’ın geceyi istirahat, gündüzü maişet vakti diye nitelemesi, bir zaman belirlemesi olmaktan çok, çalışıp kazanmanın normal hayatın gereği olduğu fikrine dayanır. İnsanın, ancak çalışmasının karşılığını alabileceğini ifade eden âyetler (Necm 53/39-40), dinî faaliyetler gibi dünya işlerinde de başarının çalışıp üretmeye bağlı olduğuna işaret eder.
Hadis kitaplarında da emeğin değerine, helalinden mal mülk sahibi olup zekât, sadaka gibi malî hayırlarla başkalarına da faydalı olmanın önemine işaret eden rivayetler yer alır.
Bazen “kesb-i tayyib” (hoş, güzel kazanç) deyimiyle helal kazancın önemini anlatan Hz. Peygamber, “Kişinin kendi emeğiyle çalışıp edindiğinden daha güzel bir kazanç yoktur” buyurmuş; dünyadan el etek çekmeye karar veren bazı sahabesini, bu tutumlarının kendisinin sünnetinden sapmak anlamana geldiğini belirterek uyarmıştır.
Çalışıp kazanmayla ilgili Kur’an ve sünnetteki bu makul yaklaşım sonraki İslâmî kaynaklara da önemli ölçüde yansımıştır. Sadece bir örnekle yetinelim:
İmamımız Ebû Hanîfe’nin önemli öğrencisi Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî, el-Kesb başlıklı eserinde çalışıp kazanmanın, kendilerini örnek almamız emredilen peygamberlerin tutumu olduğunu belirtir ve bu konuda ayetlerden örnekler verir. Daha sonra, “zühd ve tasavvuf ehlinin cahil ve ahmaklarından bir kesim”in, zaruri haller dışında kazanmanın tevekküle aykırı ve haram olduğu yolundaki iddialarını aktaran Şeybânî, aklî ve dinî deliller getirerek bu görüşü çürütür. Bazı ayetlere dayanarak çalışıp kazanmanın farz olduğunu, çünkü dünyanın ancak bu sayede ayakta kalabileceğini belirtir. Şeybânî, “Vaktini ibadetle geçirmek mi, çalışarak geçirmek mi dinen daha doğrudur?” sorusuna “çalışarak geçirmek” cevabını veren alimlerin gerekçesini özetle şöyle ifade eder: İbadetin faydası kişiye, çalışmanın faydası toplumadır. Topluma yararlı bir iş, sadece kendimize yararlı işten daha faziletlidir. Çünkü Hz. Peygamber “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır” buyurur.
MÜSLÜMANIN İŞ AHLAKI
İlgili kaynaklarda çalışıp kazanmaya dair ahlâk kuralları arasında şunlar zikredilebilir:
1. İş hayatında daima iyi niyetli olmak, yani hem Allah’ın rızasına nâil olma hem de insanların huzur ve mutluluğuna katkıda bulunma gibi insani amaçlar taşımak. 2. Kötü ve kalitesiz mal ve hizmet üreterek insanlara zarar vermekten sakınmak; bunun için de meslekî bilgi ve ehliyeti geliştirmek. 3. Allah’ın haram kıldığı şeylerin üretim ve ticaretini yapmamak. 4. Rüşvet, tefecilik, hırsızlık, yolsuzluk, aldatma gibi gayrimeşru yollarla kazanç sağlamamak; 5. İslâm’ın genel ahlâk ilkeleri çerçevesinde hem işçinin hem de iş sahibinin haklarını gözetmek.
Harcama ve tüketimle ilgili ahlâk kurallarının bazısı da şunlardır:
1- Bireyin ve toplumun beden ve ruh sağlığına zarar verici tüketimden kaçınmak.
2- İçki, kumar, rüşvet, fuhuş gibi yollarda harcama yaparak topluma zarar vermekten sakınmak.
3- Helal yollarda da olsa israf ölçüsünde harcamada bulunmamak.
4- Mülkün asıl sahibinin Allah olduğunu düşünerek Allah’ın mülkünü yatırım, üretim, infak gibi yollarla insanların istifadesine sunmak.