Şükürler olsun Allah’a, millet olarak –gündemimiz olmaktan çıkarmak için olağanüstü gayretlerin gösterildiği terör musibetini saymazsak- güzel bir Ramazan geçirdik. Rabbimizin buyruklarına, Efendimiz Muhammed Mustafa’nın yoluna uyarak ibadetlerimizi yaptık; camilerimiz dolup taştı. İftar, zekât, fitre gibi hayır ve hasenatımızla insanları mutlu etmeye çalıştık. “Doymak bilmeyen nefis” yüzünden, bencillik ve çıkarcılık gibi ilkel tutkular yüzünden büyük acıların yaşandığı dünyamızda insanlığa örnek olacak güzellikleri yaşadık, yaşattık bu Ramazan’da.
Dinimizin, dinî kurumlarımızın ve değerlerimizin eskisi gibi örselenmediği bir Ramazan geçirdik. Bir Diyanet ve İlâhiyat mensubu olarak kendi adıma, bu inceliği gösteren herkese, özellikle yazılı ve görsel medya camiamıza şükranlarımı sunuyorum. Ama –ilginçtir ki- kimi “dinî” çevrelerden şu mübarek ayda bile “din” adına gönül yıkan, öfkelerini dinî kimlikli bazı kişiler ve kurumlar üzerine boşaltanlar da oldu. Biz yine de Yunus’un diliyle konuşalım, yazalım:
“Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil”
Ne yazık ki bazı İslâm toplumları bu Ramazan’ı da ölümlerle, acılarla geçirdi. Ülkemizde hâlâ terörle mücadele etmek zorundayız. Helikopter kazasında on üç kahramanımız şehadet mertebesine erişti; başka şehitlerimiz de oldu; Aybüke öğretmenin şehadeti yürekleri dağladı. Allah cümlesine rahmet eylesin.
Bu Ramazan’ın en üzücü taraflarından biri, böylesine mübarek bir ayda bile İslâm’ın şiddet, vahşet, hatta ahlaksızlık malzemesi olarak kullanılması, dünyada İslâm’ın yine şiddetle gündemde kalmasıdır. Hele şu yeni patlayan Körfez krizine ne demeli? Ağlar mısın güler misin!
Sevgili Peygamberimiz, “Müslüman, elinden ve dilinden başka Müslümanların zarara uğramadığı kimsedir” buyuruyor. Âlemlere rahmet olarak gönderilmiş bir peygamberin ümmetine, başkalarına zarar ve üzüntü vermek, yıkımlara ve ölümlere sebep olmak, kin kusmak, kan kusturmak yakışır mı?
Peygamberimizin en sahih hadis kaynaklarında geçen şu beyanlarındaki ulvî mesaja bakar mısınız:
“Adamın biri, susuzluktan kıvranan bir köpeğe kuyudan su çıkarıp içirdi. Ve Allah o kuluna teşekkür etti, (evet, hadisteki ifade böyle...) oldu ve onu cennetine kabul buyurdu.”
“Bir başka adam, yoldan geçenlere sıkıntı veren bir dikenli dalı ortalıktan kaldırdı. Ve Allah o kuluna teşekkür etti ve cennetine kabul buyurdu.”
İşte İslâm’ın insanı, canlıyı ve çevreyi kucaklayan din ve ahlâk anlayışı...
Işıl ışıl bir Müslüman modeli
Yarın bayram. Bayramlar, kardeşliğin, birlik ve beraberliğin sembolleridir. Bu ülkenin evlatları olarak hepimiz yüce Kur’an’ın, “ateş çukuru” diye nitelediği tefrikadan, ayrılık - gayrılıktan kendimizi ve çocuklarımızı korumalıyız. Dinini din, yolunu yol edindiğimiz Resûlümüzün, “Birlikte rahmet, tefrikada azap var”; “Ey Allah’ın kulları, kardeş olunuz!” şeklindeki kutsal davetinden şaşmayalım; bu davetten şaşanların hallerinden ibret alalım. Aksi halde –Allah korusun- hem dünyada hem de ahirette bunun bedelini çok ağır öderiz.
Bu ülke geçmişte asırlarca yetmiş iki milleti bir arada barış içinde yaşattı. Bu Ramazan’ı milli ve dini hayatımızın dönüm noktası yapabiliriz. bütün güçlüklere ve engellere rağmen insanlığı, dünyayı, canlı-cansız çevreyi sevgiyle kucaklayabilir; dünyaya aslına uygun, ışıl ışıl bir Müslüman resmi gösterebiliriz.
Not: Ramazan boyunca Karar’ın bu köşesini bana açma nezaketinde bulunan ilgililere şükranlarımı sunuyorum.