Dinî kültürümüzde insanların riayet etmeleri gereken haklar “Allah’ın hakları” (hukūkullah) ve “kulların hakları” (hukūk-ı ibâd / hukūk-ı âdemî) şeklinde iki kısımda ele alınmıştır. Ayrıca bunlara bir de –zekât gibi- hem Allah hakkı hem kul hakkı sayılan bir şıkkın daha eklendiği de görülür.
Bir kimsenin, kendisine ait olmayan bir şeyi haksız yoldan elde etmesine kul hakkı yemek deniyor. İslâm kaynaklarında “kul hakkı” kavramının, günümüzde “insan hakları” diye ifade edilen haklardan İslâm’ın ölçülerine uyanların tamamını kapsadığı görülür. Bu haklar arasında insanların canları, bedenleri, ırz ve namusları, şeref ve itibarları, dinî inanç ve yaşayışları gibi konulardaki kişilik hakları ile mallarına ve aile fertlerine ilişkin hakları zikredilebilir.
Ölçü ve tartıda hile, emanete hıyanet, hırsızlık, kumar, tefecilik, yolsuzluk, zimmet, irtikâp, rüşvet, karaborsacılık, adam kayırma, idarî baskı ve zulüm vb. gayri meşru yollarla bireylerin veya kamunun mallarını ele geçirmek kul hakkı yemektir. Keza iftira, alay, arkadan çekiştirme, kötü lakap takma, suizan, kusur arama, gıybet gibi tutum ve davranışlarla başkalarının şeref ve itibarına zarar vermek de kul haklarına ihlal etmeye girer; bunların hepsi dinimizde yasaklanmıştır.
MÜSLÜMAN HAK YEMEZ
İslâm’da başkasının hakkına göz dikmek şöyle dursun, kendi elindekinden başkasını yararlandırmak esas alınmıştır. Zekât ve fitre bunun örnekleridir. Kur’ân-ı Kerîm zenginlerin mallarında yoksulların da haklarının bulunduğunu belirtir.
Ayetlerin yanında, Peygamber efendimizin hadislerinde de kul haklarını ihlâl mahiyetindeki tutum ve davranışların kötülüğünü ve zararları anlatılmıştır. Kul hakları açısından ilke mahiyetinde olan bazı hadislere göre Müslüman Müslümanın kardeşidir; ona yalan söylemez, ihanet etmez, kötülük yapmaz, onu aşağılamaz, kötülük edebilecek birinin eline bırakmaz. Hiç kimse kendisi için beğenip istediğini din kardeşi, komşusu için de istemedikçe, komşusu onun kötülüğünden emin olmadıkça iyi bir mümin olamaz. Allah’a ve âhiret gününe inanan kimse komşusuna eziyet edemez. Biri insanlara merhamet etmezse Allah da ona merhamet etmez. Müslümanların kanları, malları, namusları ve şerefleri kendi aralarında kutsal Mekke kadar, hac ayları ve günleri kadar saygındır, dokunulmazdır. Müslüman, elinden ve dilinden başka Müslümanların zarar görmediği kimsedir.
KUL HAKKI YİYENİN AHİRETTEKİ HALİ
Kul haklarını ihlâl eden kimseyi “müflis” olarak niteleyen Hz. Peygamber bunu şöyle açıklamıştır: Bu kişi âhirette namaz, oruç, zekât gibi ibadetlerini yerine getirmiş olarak Allah’ın huzuruna gelir. Bununla beraber öyle günahlarla gelir ki kimilerine sövüp saymış, kiminin kanını akıtmış, kiminin malını yemiş, kimine iftira etmiştir. Bu durum karşısında onun ibadetlerinden elde ettiği sevaplardan alınıp hak sahiplerine dağıtılır. Eğer ibadetleri ve iyilikleri bu hakları ödemeye yetmezse hak sahiplerinin günahlarından alınıp hak yiyenin günahlarına eklenir. Böylece sevapları elinden gitmiş, günahları ise daha da artmış, dolayısıyla müflis durumuna düşmüş olan bu kişi cehenneme atılır. İslâm âlimlerinin çeşitli ayet ve hadislere dayanarak tespit ettikleri büyük günahların (kebâir) çoğu da kul haklarıyla ilgilidir. Bunlar arasında adam öldürme, hırsızlık, hıyanet, zimmet ve irtikâp, ana babaya kötülük etme, akrabalık ilişkilerini kesme, yalancı şahitlik, haklıyı haksız, yalan yere yemin ederek haksızı haklı gösterme, masum insanlara iftira etme, yetim malı yeme, tefecilik yapma, halk üzerinde zulüm ve baskı kurma, eziyet ve işkence etme gibi hak ihlâlleri de bulunmaktadır.