[Karar]
PROF. DR. BAYRAKTAR BAYRAKLI
Tevrat’ı bilip sonra onun öğretilerine uymayanlar, kitaplar taşıyan eşekler gibidirler. Allah’ın âyetlerini yalanlayan toplumun durumu ne kötüdür! Allah böyle zalim toplumu doğru yola iletmez. (Cuma, 5)
Bu âyet dinin çok önemli konusunu gündeme getirmektedir. Yüce Allah’ın gönderdiği kitabı öğrenip hayata tatbik etmeyenlerin durumunu ele almaktadır. Şimdi âyetin açıklamasına geçebiliriz.
Aslında âyete şu şekilde mana vermemiz de mümkündür: “Tevrat’ın yükü ile onurlandırılmış iken bu yükü taşıyamamış olanların durumu, sırtına kitaplar yüklenmiş, ama onlardan habersiz olan eşeğin durumuna benzer.” Âyetin bu kısmından çıkaracağımız neticeler vardır:
hummilû’t-tevrâte ifadesi, “Tevrat’ı yüklendiler, ona inandılar, onu bildiler” anlamlarına gelmekte ve onunla tanışma onuruna ulaşmış kimseler demektir. Yüce Allah geçmişten örnek vermektedir, ama eğitmek istediği kitle mü’minlerdir. Mü’minlere diyor ki, “bir zamanlar Yahudiler, Tevrat’ı taşıma onuruna sahip oldular, ona inandılar, onun kutsal kitap olduğunu bildiler, ama onu anlayıp hayatlarına uyarlamadılar. Onu bir sanat eseri gibi hayatlarının müzesine koydular.”
sümme lem yahmilûhâ ifadesi de, “onun onlara yüklediği yükümlülükleri yerine getirmediler, öğretilerine uymadılar, onunla amel etmediler, onu hayatlarına sokmadılar, o yükü taşımadılar” demektir.
Hz. Muhammed’in inanırları da Kur’ân’a aynı muameleyi yapmamalı, onu hayatlarından dışlamamalı, öğretilerini bir tarafa atmamalı; tam tersine, Kur’ân’ı iyice anlayıp hayatlarına tatbik etmeli, ona değer verdiklerini hayatlarında tatbik ederek göstermelidirler. Onu mezarların başında ölüler için okunan kitap olmaktan çıkarmalı, dirilerin kitabı olduğunu mü’minlerin ruhuna sindirmelidirler.
Kur’ân’ın güzel okunması ve ezberlenmesi için verilen önem, manasının ve yorumunun yapılması için de verilmelidir. Kur’ân’a olan iman, gönülden taşarak hayatın vadilerinde akmalı, hayatın kurumuş topraklarına hayat vermelidir. Akıl ve düşünceyi Kur’ân ile buluşturmalı, bu buluşma ile hem içsel, hem de sosyal hayata can verilmelidir.
KİTAP TAŞIYAN EŞEKLER
Zamanımızda alimlerin yazdığı kitaplar Kur’ân’ın önüne geçirilmekte, Kur’ân gölgede bırakılmakta, görüşler, fetvalar ve düşünceler Kur’ân’dan ışık alamamakta, âlimlerin kitapları onun ışığına engel haline getirilmektedir. “Kur’ân’ı anlayamazsın”, “sen kimsin ki Kur’ân’dan hüküm çıkaracaksın”, “eski alimler onu anlamışlar, sen onların görüşlerini nakledebilirsin”, “sakın Kur’ân’ı anlamaya çalışma, onu anlayanların anlayışını anlamaya çalış” gibi çağdışı düşünceler, görüntüde Kur’ân’a saygı gereği yapılmaktadır. Bu anlayış Kur’ân düşmanı olan kâfirlerin veya başka din mensuplarının işine yarıyor; çünkü mü’minleri Kur’ân’dan uzak tutmayı sağlıyor. Bu durum, Yüce Allah’ın şu sorusuna ters düşmektedir; “Onlar Kur’ân’ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli mi?” (Muhammed 47/24). Mü’minleri Kur’ân’la irtibat kurdurmayan, onun üzerinde düşündürtmeyen, aslında onların gönüllerine kilit vurmaktadır. Mü’minlerin gönüllerine Kur’ân’a karşı kilit vuranlar, Kur’ân’a karşı çok büyük saygısızlık yapmışlardır. Onların gönül ve hayatlarını Kur’ân’ın rahmetinden mahrum bırakanların dünya ve âhirette yatacak yerleri yoktur ve olmayacaktır.
Tevrat’ı yüklendiler, ama hayatlarına uyarlamadılar, tatbik etmediler. Böylece Yüce Allah onları kitapları taşıyıp içinde ne olduğunu bilmeyen eşeklere benzetti.
Mü’minleri Kur’ân ile buluşturmak, onunla sarmaş-dolaş olmalarını temin etmek bizlerin görevi olmalıdır. Belki bazen doğru sarılamayacaklardır ama, Kur’ân ona “şöyle sarıl, kollarını şuradan bağla, şöyle sık” diyecek, yani “şöyle düşün, bana şu açıdan bak, aklının kollarını bana şöyle dola” diyecek ve ona ruhunun kendisine nasıl sarılacağını öğretecektir; yeter ki biz onları buluşturup birbirine sardıralım. Din âlimleri ve eğitimcileri akıllarını ve hayatlarını Kur’ân ile buluşturmalı ve halka Kur’ân kaynaklı bilgiler ve fetvalar vermelidirler. Onun için beşerî fıkhı öğrenmeden, Kur’ân fıkhını, ilâhî fıkhı öğrenmelidirler. Beşerî fıkhı sorgulayabilmeleri için, ilâhî yani Kur’ân fıkhını bilmelidirler. İlahiyat eğitimi Kur’ân merkezli, Kur’ân eksenli olmalıdır.
Bu Kur’ân merkezli, Kur’ân eksenli eğitim ve öğretimde DNA testleri yapılmalıdır. Bir çocuğun babasının, çocuğunun kendisinden olup olmadığını anlamak için DNA testi yaptırdığı gibi din alimleri de kucaklarına konan bir bilginin İslami olup olmadığının DNA testini yapmalıdırlar. Bu testlerini de Kur’ân laboratuvarında yapacaklardır. Başka hiçbir labaratuvar bu testi yapamaz. Bilgilerin DNA testini yapabilmek için de Kur’ân’ı iyi bilmek gerekiyor. İlahiyat Fakülteleri birer Kur’ân okulu ve Kur’ân labaratuvarı şekline büründürülmelidir. Büründürülmelidir ki, yetişen öğrenciler taşıdıkları Kur’ân’ın içinde neler olduğunu bilsin ve hayatlarına uyarlasınlar ve halka da uyarlamalarının nasılını öğretsinler.
Peki bunu yapmazsak veya yapamazsak ne olur? Yorumunu yapmakta olduğumuz âyetin devamı bu soruyu cevaplandırmaktadır.
“Kitaplar taşıyan eşekler gibidirler.” Bunlar, insanlıktan çıkar eşeğe dönüşürler. Tevrat’ı taşıyanlar böyle oldu. Tevrat’ı yüklendiler, ama hayatlarına uyarlamadılar, tatbik etmediler. Böylece Yüce Allah onları kitapları taşıyıp içinde ne olduğunu bilmeyen eşeklere benzetti. Müslümanların bu duruma düşmemeleri için inandıkları ve taşıdıkları Kur’ân’ın ne dediğini ve hayata uyarlamalarını onlara öğretmeliyiz. Yüce Allah bizlere, “sizler de onlar gibi yaparsanız, benim katımda aynı duruma düşersiniz” uyarısında bulunmaktadır. Kur’ân’ı öğrenir ve hayatımıza tatbik edersek bu kötü sondan kurtuluruz.
FUTBOLCULUK BİR MESLEKTİR VE YAPILAN İŞ HELALDİR
Futbolcu maç günü oruç tutmasa olur mu?
Mesleği futbolculuk olan kişi, eğer oruçtan dolayı zorlanıyorsa maç günü oruç tutmayabilir. Kazaya bırakmasında sakınca yoktur. Çünkü mesleği budur ve yaptığı iş haram değil. Maçı erteleme imkanı da bulunmamaktadır. Ancak, arkadaşlar arasında oynanan halı saha maçı gibi durumlarda oruç tutmamak olmaz. Zorlanacağını düşünüyorsa orucu değil maçı ertelemesi gerekir.
Fitre ve zekat ne zaman verilmeli?
Fıtır sadakası Ramazan’da verilir. Fıtır sadakası, var olmanın, hayatta olmanın sadakasıdır. Ne kadar erken verilirse o kadar iyidir. Çünkü kimse yarına çıkıp çıkamayacağını bilemez. Diğer yandan muhtaçlı kişilerin Ramazan’da ihtiyaçlarını karşılamalarına imkan vermek açısından erken vermek faydalıdır. Zekatın ise belli bir vakti yoktur. Senenin her ayı verilebilir.