Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı yazdı: Dinini oyun ve eğlence edinmek

Dininin sınırlarını zorlayarak, insanların görüş ve ictihatlarını dindenmiş gibi gösteren, bir bakıma dini beşerîleştirmeğe çalışan, dini konuları derin tartışmaya açarak düşmanlık alanı haline getiren kişi, dinini oyun ve eğlence haline getirmiş demektir.

[Karar]
PROF. DR. BAYRAKTAR BAYRAKLI

İnsanda akıl tutulması, yani aklın ışığından uzak düşme olunca, nefis tanrı halini alır ve bu tanrı, insana dinini oyun ve eğlence edinmesini emreder. Başka bir ifadeyle, oyun ve eğlencesini din haline getirmesini ister. Bu konuyu Yüce Allah şu şekilde gündeme getirmektedir: “Dinlerini bir oyuncak ve bir eğlence edinen ve dünya hayatının aldattığı kimseleri bırak” (En‘âm 6/70).

Dini olan bir kimse, yani bir dine mensub olan kişi, dinini nasıl oyun ve eğlence edinebilir, onu eğlence ve oyuna çevirebilir? Bu sorunun cevabını Nahl 116’ya göre verebiliriz. Dinin emirlerini, hükümlerini ve açıkladığı konuları kendi arzu ve görüşüne göre yorumlar, onları bir tarafa atarak gelişi güzel “bu helal, şu haramdır” derse, yani Allah’a iftira atarsa, dinini oyun ve eğlence edinmiş olur.

Koyu mezhep taassubu ile hareket edip, Hucürât Sûresi’nin 1. âyetine göre, fetvalarını Allah’ın ve Peygamberi’nin önüne geçirirse, yine Hucürât 16’ya göre Allah’a din öğretmeye kalkarsa, dinini oyun ve eğlence edinmiş olur. Dininin sınırlarını zorlayarak, insanların görüş ve ictihatlarını dindenmiş gibi gösteren, bir bakıma dini beşerîleştirmeğe çalışan, dini konuları derin tartışmaya açarak düşmanlık alanı haline getiren kişi, dinini oyun ve eğlence haline getirmiş demektir. Yüce Allah’ın koyduğu bir hükmün, insanlar arasında birinden birine atılan oyun aracı haline gelmesi, oyun ve eğlenceye dönüşmesi demektir.

Câsiye 23’e göre, nefsini tanrı edinen kişi, oyun ve eğlencesini din haline getiriyor demektir. Çünkü nefis tanrılık makamına kurulunca insan oyun ve eğlenceyi din olarak tayin edecektir. Böylece oyun ve eğlence nefis tanrısına ibadet olacaktır.

Zevk ve eğlencenin peşinden koşmayı tutku haline getirenler, zevk ve eğlencelerini dinleştirirler. Tutku halinde bir şeye sarılmak, kendini ona adamak demektir. Kendini adadığı şeyin uğruna kendini feda etmeğe hazır demektir. Bunun anlamı da o şeyin tanrılaştırılıp din haline getirilmesidir. Bu tip insanların ruhi veya manevi değeri diye bir şeyi yoktur ve onlara göre böyle şeylerin hiçbir anlamı da yoktur. Her şeyin değeri oyun ve eğlencenin verdiği zevkle ölçülür. Zihni ve kalbi zevki olmayan kişinin zevki nefsi kirletmekte, orayı nefis tanrısının mabedi haline getirmektedir.

MANEVİ KİRLİLİK

Bu tip insanlar sahte tanrılarını, sahte dinlerini ve şirk mabetlerini bulduğundan, Yüce Allah, Hz. Peygamber’e “onları bırak” demiştir. Bu sahte tanrı ve sahte din onları rehin almıştır. Oyun ve eğlencelerinden aldıkları zevkin kölesi olmuşlardır. Hiçbir fidye onları kurtaramaz.

Netice olarak diyebiliriz ki, insanın iç âleminin boyutları olan zihin, gönül ve nefis, çeşitli şekillerde manevi kirliliğe uğramaktadır. Kimi zaman kabiliyet ve yeteneklerin kullanılmaması, kimi zaman işlenen günahlar, kimi zaman da eğitim yoksunluğu ve yanlışı nedeniyle kirlenme meydana gelmektedir. Kirlenmelerin temizlenmesi gerekiyor. Yüce Allah, bu kirlenme merkezlerini temizlemek için kitap ve peygamber göndermiştir.

“Nitekim kendi içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi arındıran, size kitabı ve hikmeti tâlim edip bilmediklerinizi öğreten bir peygamber gönderdik” (Bakara 2/151). “Ümmilere, kendilerine Allah’ın âyetlerini okuyan, onları arındıran, onlara kitabı ve hikmeti öğreten, içlerinden bir peygamberi gönderen O’dur. Onlar, bundan önce bir sapıklık içindeydiler” (Cum‘a 62/2).

Bu âyetler bize, insanların içsel kirliliğini ancak eğitimin temizleyebileceğini öğretmektedir. Eğitim genelde insanlara, özelde öğrencilere, aklını kullanmayı ve doğru düşünmeyi öğretirse, onların zihinlerine doğru bilgi verirse, zihinlerini manevi kirden temizleyecek ve bir daha kirlenmesini önleyecektir. Çünkü zihinleri durağanlıktan kurtaracak, devamlı hareket etmesini sağlayacak, aklın önündeki engelleri kaldıracak, düşünerek devamlı üretme alışkanlığını kazandıracaktır. Bunları yapan zihin hem kirini temizleyecek, hem de kirlenmesini ortadan kaldıracaktır.

Onların gönülleri doğurgan bir nifak kirliliğine sahip olduğundan, kirlilikleri dışarıya taşmaktadır. Gözleri, sözleri, tutumları hep ikili oynar.

Diğer taraftan, günahların, yanlış davranışların, yapıp etmelerin gönülde meydana getirdiği kirlenme de bir taraftan tövbe ve istiğfarla, diğer taraftan da aklın gönüle girip anlayış kapılarını açmakla, kısaca Hacc 46’da belirtildiği gibi, akıl ile gönlün birleşmesi ile temizlenmiş ve arınmış olacaktır. Gelişmemiş nefsin kirlenmesi de temizlenmelidir. Şems Sûresi’nin “Nefsini arındıran, kurtuluşa ermiştir” ifadesindeki 9. âyeti de bu temizliğin, arınmanın, gerekli olduğuna dikkat çekmektedir. Nefis kirlerinden arındıkça yücelir, olgunlaşır, basamak basamak doyum noktasına doğru çıkar (Kıyâmet 75/2; Fecr 89/27). Temizlenen zihindeki akıl, doyuma ulaşmış gönül ve nefis, gelişmişliğin zirvesinde buluşurlar. Böylece insanın iç âleminde tevhit gerçekleşmiş olur. İç âlemin yönetimi artık akla teslim olmuş, gönül ve nefis zihinleşmiş hale gelir; kendi ayrılıklarından kurtulmuş olurlar.

Şirkin, cehaletin, taklidin, ihtilafın, kibrin, hakkı gizlemenin, şüphenin, inkârın, vesvesenin, kinin, nifakın, haram lokmanın, taassubun, sevgisizliğin, anlayamamanın, Allah’ı ve kendini unutmanın, azgınlığın, kıskançlık ve hasedin, dünyanın süsüne aldanmanın, ebedilik tutkusunun, riyanın, cimriliğin, yanlış kullanılan cinsel içgüdünün, dini oyun ve eğlenceye almanın, aklı kullanmamanın, düşüncesizliğin ve inkârın meydana getirdiği kirlenmenin mutlaka temizlenmesi gerekiyor.

ŞEKER BAYRAMI DEMEK İBADETİ YOZLAŞTIRMAKTIR

Ramazan bayramına şeker bayramı denmesi doğru mu?

Ramazan bayramı aslında fıtır bayramıdır. Fıtır da yaralıtış demektir. Ramazan bayramı, yaratılmanın ve var olmadın sadakasının verilmesinin bayramıdır. Şeker bayramı diye bir şey yoktur. Ramazan bayramına şeker bayramı denmesi, İslam’ın bu değerinin içini boşaltmak ve gerçek anlamından uzaklaştırmak anlamına gelir.

Hilal görülmeden bayram yapılabilir mi?

Bu çağda bunu tartışmak manasızdır. Astronomi biliminin geldiği noktada hala hilalin çıplak gözle görülmeye çalışılması anlamsızdır. Norveç’te hava her zaman bulutlu, oradakiler hilali nasıl görecekler? Günümüzdeki teknolojiyle ayın, güneşin ne zaman tutalacağı bile saniye saniye biliniyor. Diyanet’in takviminde ilan edilen bayram vakitlerine uyulmalı, başka arayışlara girmek gereksizdir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.

İlgili Haberler

Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı yazdı: Gönüllerin bitişme vakti
Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı yazdı: İnsanlığın en kıymetli zamanı Kadir Gecesi
Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı yazdı: Din anlayışımızdaki en büyük sorun

Ramazan 2016 Haberleri