ERKUT TEZERDİ / İSTANBUL
Biri Türk sineması tarihine damgasını vuran ‘Eşkıya’, ‘Çiçek Abbas’, ‘Züğürt Ağa’, ‘Av Mevsimi’ gibi filmlerin yazarı veya yönetmeni. Diğeri bu filmlerin başrol oyuncusu. Yeşilçam’ın iki usta ismi Şener Şen ile Yavuz Turgul yedi yıl aradan sonra yeniden bir araya geldi; her iki sanatçı da ‘Yol Ayrımı’nda performansını konuşturuyor. Turgul filmde hareketli omuz üstü kamera kullanımıyla izleyicinin yapımdan kopmamasını sağlarken Şen, neden kendisine büyük oyuncu denildiğini bir kez daha ispatlıyor. Ancak Türk sineması tarihinde belki de ‘milyon kere’ işlenen, başı-ortası-sonu tahmin edilebilir ‘bir kaza sonrası yaşamını sorgulayan kahraman’ konusu yeniden işleniyor. Konu yalnızca Turgul tarafından birkaç motifle, ekstra mesajla süslenerek sunuluyor. Açıkçası Turgul’dan daha farklı bir metin kaleme alması beklenirdi ama oyuncuların etkili tiyatral performansı filmdeki birçok sorunu kapatıyor. Bunların başında da ‘açık biçim tiyatro oyunu’ mantığındaki senaryonun dinamik yapısı var. Peki nedir bu senaryo, neyi anlatıyor?
Filmde dedesinden babasına, ardından kendisine kalan tekstil imparatorluğunu yöneten Mazhar Kozanlı, bir gün trafik kazası geçiriyor. Önceden aksi, acımasız, hırslı, işinden başka bir şey düşünmeyen Kozanlı, kaza sonrası mutluluğu arayan, işini önemsemeyen, dahası şirketin kendine ait yüzde 60’lık hissesini çalışanları arasında paylaştırmak isteyen bir kişiye dönüşüyor. Buraya kadar her şey ‘kendini bulma’ hikâyesi etrafında dönse de işin içerisine ailesi giriyor; servetin dağıtılmasını istemeyen eşi, çocukları, yakın arkadaşı ve özellikle annesi Mazhar Kozanlı’yı delirmekle itham ederek servetini elinden almak için uğraşıyor. Bu süreçte Kozanlı herkese rest çekiyor, bildiğini okumak istiyor ve okul arkadaşından kendi şirketinden kovulan çalışanına kadar herkesle yakınlaşıyor... ‘Yol Ayrımı’nın ana olay örgüsü böyle.
Senaryonun formatı gereği karakterlerle özdeşleşmek mümkün değil, zaten Turgul’un da amacı bu değil! ‘Yol Ayrımı’ epizotlar halinde ilerleyen ‘açık biçim’ tiyatral yapısıyla izleyiciye sesleniyor: Filmde genel olarak “Mutluluk hırstan arınarak paylaşmaktan geçer” mesajı veriliyor ama aslında her sahnenin de kendi içinde mesajı oluyor.
Örnek 1: “Kapitalizm bireyleri hayallerinden uzaklaştırır.” Filmdeki bu mesaj aile toplantısı sahnesinde veriliyor; Kozanlı’nın kızının, eşinin ve alkolik oğlunun “Ah baba bu şirket için biz hayatımızı feda ettik” diye söylenmelerin, şirketin geleceği uğruna kendilerinden vazgeçtiklerini anlatıyor.
Örnek 2: “İş hayatında güçsüze yer yok.” Bu mesaj ise Mazhar Kozanlı’nın satın almak istediği mağazalar zincirinin patronu arasında filmin daha en başında ortaya çıkıyor...
‘Yol Ayrımı’nı böyle kısımlara ayırdığımızda, sondan başa veya ortadan başa-sona doğru karışık izlemek de mümkün. Yani her sahne aslında kendi sebep-sonuç ilişkisi üzerine kurulu. Turgul istese izleyiciyi hüngür hüngür ağlatırmış ancak duygusallığa sığınmıyor, mesajın verilmesinden şaşmıyor. Özetle ‘Yol Ayrımı’nı çekmek her yönetmenin harcı değil lakin sırasıyla ‘Eşkıya’, ‘Gönül Yarası’ ve ‘Muhsin Bey’ gibi yapımlar Turgul’un hâlâ en iyi çalışmaları.
NE ‘BABAM VE OĞLUM’ NE ‘RECEP İVEDİK’
Hollywood’da ‘Yol Ayrımı’nın senaryo yapısının yakın dönemdeki en büyük örneği, türleri çok farklı ama Christopher Nolan’ın yazıp yönettiği ‘Dunkirk’ filmi. İki filmin de okumasını her açıdan yapmak mümkün; ikisi de karakterlerle özdeşlik kurdurmuyor, yine her iki yapım da mesajı doğrultusunda ilerliyor. Fakat bu film bazı izleyiciler tarafından sevilmeyebilir. Çünkü Türkiye’de genel izleyici kitlesi -Gişe rakamları böyle söylüyor- bir filmin ya ‘Babam ve Oğlum’ gibi duygulandırmasını ister ya da ‘Recep İvedik’ gibi kaba güldürü sunmasını. ‘Yol Ayrımı’ kesinlikle her iki anlayıştan da uzak durduğundan, konu çok bilindik ama anlatımı farklı, cesur bir girişim olarak kayıtlara geçebilir.