2020 birçok açıdan zor bir yıldı. Mağdurlar arasında dikkat çeken önemli bir kesim de fütüristlerdi. Dolgun maaşlı risk analistlerinden veri mühendislerine, siyasal tahminlerde bulunanlardan jeopolitik kehanetlerini sıralayanlara varıncaya kadar fütürist cemaat için bir hayal kırıklığı yılıydı 2020. Economist dergisi her yıl sonu yaptığı ve oldukça da kibirli bir eda ile yeni yıl tahminlerini sıraladığı bu seneki projeksiyon dosyasındaki baş yazısına kendisiyle kafa bulan bir başlık koymaktan imtina etmemiş: “Öhö öhö…2020 Tahminlerimiz nasıl tuttu!”. Görünen o ki, önümüzdeki yıllarda da 2020’nin ne zaman biteceğini konuşmaya devam edeceğiz. COVID-19 darbesinin devamı, pandeminin ikinci yılı, tam anlamıyla küresel salgın fenomeninin etkisi altındaki bir seneye merhaba diyoruz. İşin daha hazini, pandemi yıllarının bitip bitmeyeceği de ne kadar süreceği de belli değil. Bu gerilim içerisinde kesin olan tek şey pandeminin birinci yılını tamamladığımız ve ilerleyen yılları da pandemi seneleri olarak saymaya devam edebileceğimiz.
***
2020 nihayete ererken her yıl olduğu gibi tamamladığımız seneye isimler bulmak için farklı öneriler havada uçuştu. “R0 katsayısı” senesinden “kıyamet sarmalı” yılına, “Zoom” yılından “maske” senesine kadar biraz zorlama biraz da akla ilk gelen öneriler zikredilse de 2020’de Covid-19’un namını henüz tahtından indirecek bir kelime zuhur etmedi. 2020 Covid-19 ya da pandemi yılı 31 Aralık 2019’da ilk kez haber akışlarında son dakika olarak geçtiğinde dünya fazlasıyla 2020’ye girmekle meşguldü. Covid-19’un nasıl bir felaket olabileceği uzman isimlerin dışında pek kimsenin de dikkatini çekmemişti zaten. Zira 2020’nin ilk günlerini daha ziyade muhtemel savaş senaryoları ile geçiriyorduk. İran adına kanlı bir vekalet savaşını Ortadoğu’da sürdüren Kasım Süleymani, Bağdat havalimanında bir İHA saldırısıyla Amerikalılar tarafından öldürülmüştü. 2021’de gelişebilecek global dinamikleri, muhtemel riskleri ve sunduğu imkanları küresel jeopolitik ve ekonomi açısından genel bir değerlendirmeye tabi tutmak bizlere bir çerçeve sunabilir.
Küresel jeopolitik ve riskler
2021’de küresel ekonomiyi ve güvenliği etkileme potansiyeli olan başlıklara bakıldığında açık bir şekilde COVID-19 salgınının durdurulması veya yönetilebilir hale gelmesi liste başında görünmektedir. Özellikle virüsün muhtemel mutasyonlarının geliştirilen aşıları işlevsizleştirmesi, aşının ciddi yan etkilerinin ortaya çıkması veya aşıya küresel ulaşımı engelleyecek faktörler en önemli risk unsurları olarak görülmektedir. Ayrıca aşı milliyetçiliği, ekonomik sorunlar, başarısız yönetimler veya aşı karşıtlığı dolayısıyla yeterince insanın dünya genelinde aşılanamamasıyla pandeminin döngüsünün kırılamama ihtimali de ciddi bir risk unsuru olarak dikkat çekmektedir.
***
2021’de diğer bir risk unsuru ise Amerikan seçimleri sonrası ortaya çıkan ABD ve küresel siyasette yaşanacak muhtemel gelişmelerdir. Öncelikle Washington’un 20 Ocak sonrasında acil gündem maddesinin Amerika içi sorunlar ve Trump döneminin tadilatı olacağı öngörülmektedir. Bu durum en azından 2021’in ilk yarısında Washington’un somut küresel gündemlere güçlü bir şekilde yönelmesinin zor olacağına işaret etmektedir. ABD’nin tekrar küresel gündemlere proaktif bir şekilde dönmesinin ön şartının Amerika içerisinde başta salgın ve ekonomi başlıkları olmak üzere yaşanacak toparlanma olacağını öngörebiliriz.
***
Trump’ın görevini bırakmasına haftalar kala İsrail’le birlikte İran’da Muhsin Fahrizade’yi suikastla öldürmesi, Çin’i Tayvan’a daha fazla silah satmakla tehdit etmesi, ABD’yi Açık Semalar Anlaşması’ndan çekmesi gibi adımları Biden yönetimine ciddi anlamda sorunlu bir dış politika bakiyesi bırakmaktadır. Trump, iktidarı devretmeden önce uygulamaya koyduğu ve koyacağı politikalarla Biden’ın özellikle de dış politikada oyun alanını sınırlandırmaya çalışıyor. 2021’de Tayvan, ABD-Çin ilişkilerindeki gerilimin kırılma noktası olabilir. Dolayısı ile Biden’ın sadece Amerikan iç politikasında değil dış politikasında da Trump döneminden sorunlu dosyalara öncelik vermek zorunda kalacağı öngörülmektedir.
***
Yeni yönetimin önceliklendirmesinin de Amerika’nın Trump dönemi dağılan iç konsolidasyonunun sağlanması, Çin’le rekabetin yeniden tanımlanması ve, Transatlantik ve küresel iş birliğinin rehabilitasyonu olarak sıralandığını görüp Türkiye ve bölgemizle ilgili beklentileri bu çerçevede değerlendirmek faydalı olacaktır. Pandeminin sebep olduğu küresel ekonomik kırılmalar 2021 içerisinde de yoğun bir şekilde devam edecektir. Burada özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki borç meselesinin kontrolden çıkması dikkat çekmektedir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde borç kapasitesi büyümeyi yavaşlatıyor, yatırımları baskılıyor. 3. çeyrekte 275 trilyon dolara çıkarak 2020 sonunda küresel gayri safi hasılanın yüzde 365’ine ulaşması beklenen global borç, alarm zillerinin çalmasına yol açıyor. 2021’de yükselen piyasalarda vadesi gelen borcun, 2020’nin üç katına ulaşarak yaklaşık 7 trilyon dolar olacağı tahmin ediliyor.
***
Küresel borç sorununun yanında Covid-19 finans piyasalarıyla reel ekonomi arasındaki uçurumun iyiden iyiye açılmasına yol açtı. Pandemi döneminde varlık fiyatlarında yaşanan toparlanma Covid-19 öncesi dönemin seviyelerine çoktan ulaşmış durumda. Merkez Bankalarının krizi yönetmek üzere izlediği politikalarla uygun maliyetlerle rekor düzeyde borç ihracı yaşandı. Finans dünyası kendi cennetinde mutlu bir şekilde yaşamaya devam ederken küresel ekonomi Covid dalgaları, mutasyon projeksiyonları ve aşı belirsizlikleriyle resesyon tartışmalarını sürdürüyor. 2008 mali krizinden de yavaş çıkışın merkezinde 2010’la birlikte oluşan açıkları azaltmaya odaklanan yaklaşımlar bulunmaktaydı. Avrupa’da 2008 sonrası mali yardım adımlarındaki sıkıntılar yavaş büyüme sorununu artırarak popülist politikaların zeminini oluşturmuştu. Bu hatanın tekrarı, 2021 ve sonrasında, başta Amerika ve Avrupa olmak üzere dünya genelinde yeni bir popülizm dalgasının zemininin oluşmasına imkân verebilir.
Birleşmiş Milletler (BM) dünyanın en az elli yıldır görülmeyen bir gıda krizinin eşiğinde olduğumuz konusunda uyarılar yapmaktadır. 2021 ve sonrasında COVID krizinden çıkış ve güçlü bir iyileşme olmadıkça milyonlar tekrar aşırı yoksulluğa girebilir. Dünya Bankası 2021’in sonunda 150 milyon daha fazla insanın aşırı yoksulluğa (1.9 Dolar/günlük) gireceğini tahmin ediyor. 50 yıldan sonra ilk kez orta sınıfın ciddi şekilde küçülme trendi ortaya çıkabilir. 2021’de iyimser ekonomik toparlanma senaryolarının ortaya çıkmaması durumunda bu trend daha da yükselerek orta sınıf erozyonuyla siyasi istikrarsızlığın, demografik bozulmanın ve çatışma bölgelerinde hareketlenmenin artmasına yol açabilir. Geçen yüzyıldaki pandemilerin ekonomik analizi, eşitsizlikte keskin artışların yaşandığını gösteriyor. Bir pandeminin başlamasından beş yıl sonra, Gini katsayıları (gelir dağılımının bir ölçüsü) ortalama kriz öncesi seviyenin yaklaşık yüzde 1,25 üzerine çıkıyor. Gini tipik olarak oldukça yavaş gelişen bir değişken olduğundan, bu elbette çarpıcı bir artış.
2021’de küresel jeopolitik fırsatlar
2020’de küresel düzeyde bir imkânın ve yeni bir ekonomi-politik dinamiğin oluşması açısından en önemli gelişme Amerikan seçimleri oldu. Geçtiğimiz dört yıl boyunca kalitesinden, dengesizliğinden ve derinliğinden bağımsız bir şekilde asgari de olsa kurallı küresel ilişkilere, uluslararası kurumlara, çok taraflı süreçlere ve “öngörülebilir Amerika”ya karşı ciddi bir talep birikti. Bu talebin özünde ise yaşanmakta olan küresel siyasal depresyonu iyice belirsizliğe sokan Trump yönetiminin yol açtığı küresel demokrasi açığı bulunuyor. Son dört yılda bariz şekilde, 2008 ekonomik krizinden bu yana ise kümülatif bir şekilde oluşan demokrasi açığının kapanması için 2021 yeni bir imkânı sunuyor. COVID süreciyle birlikte test edilen popülizm ve milliyetçi yönetimler oldukça kötü bir sınav vererek rasyonelleşme, kurumsallaşma ve demokratikleşme talebinin canlılığını korumasını sağladılar.
***
2020, çok taraflı küresel yaklaşımlar ortadan kalktığında nasıl bir global çaresizliğin ortaya çıktığının tecrübe edilmesini sağladı. “Herkes faydalanmadan hiç kimse faydalanamaz” yaklaşımı artık bir ideal değil mecburiyet haline gelmiş oldu. COVID-19 pandemisinin ve gelecekteki salgınların durdurulması ve ortadan kaldırılması sadece bütün insanlığa sunulacak eşit bir sağlık hizmetinin ortaya çıkarılmasıyla mümkün. 2021’de aşının bir küresel kamu malına ve hizmetine dönüştürülme imkânı doğdu. Özellikle gelişmiş ülkelerin ve Çin’in bu konuda atacakları olumlu adımlar ilerideki küresel iş birliklerinin de derinliğine doğrudan katkı yapacaktır.
TAHA ÖZHAN KİMDİR?
Ankara Enstitüsü’nde araştırma direktörü olan Özhan, 2019-2020’de Oxford Üniversitesi’nde misafir akademisyen olarak görev yaptı. 2014-2016 yılları arasında Başbakan başdanışmanlığı, 25 ve 26. Dönem milletvekilliği ve TBMM Dış İşleri Komisyon Başkanlığı yapmıştır. 2005’te kurucu direktörlerinden olduğu SETA’nın 2009-2014 yılları arasında başkanlığını yürütmüştür. Doktorasını Siyaset Bilimi alanında yapan Özhan’ın yayımlanmış son kitabı “Turkey and the Crisis of Sykes-Picot Order”dır.