[Karar]
PROF. DR. BAYRAKTAR BAYARAKLI
Bakara 183. Ayetinin son kelimesine göre orucun en önemli manevi getirisi takvadır. İnsanın takvayı elde edebilmesi için Allah tarafından konmuş ibadetlerden biri olmaktadır. Şimdi takvanın ne anlama geldiğini ve faydasının neler olduğunu açıklayabiliriz.
Kur’ân’da takvâ kavramının çekirdeğini Şems 8’deki takvâ kavramı teşkil etmektedir: “Fücûrunu ve takvâsını ona ilham edene.” Bu âyette, takvâ kavramının zıddı olan fücûr kavramını da görüyoruz.
“Yalan söylemek, zina etmek, haktan ayrılıp yan çizmek, suyu akıtmak, muhalefet etmek” manalarına gelen fücûr kavramı, Kur’ân’da, pınar akıtmak (Bakara 2/60, İsrâ 17/90, Kamer 54/12); şafak vakti (Fecr 89/1); zâni ve günahkâr (İnfitâr 82/14, Abese 80/42) anlamlarını ifade etmektedir.
Bütün bu anlamları bir araya getirip, şu genellemeyi yapabiliriz: Yüce Allah’ın insanın tabiatına koyduğu, günah işlemeye açık olma özelliğine ‘fücur’ denilebilir. Zira Allah, Şems 8’de, fücûru nefse yerleştirdiğini söylemektedir.
Takvâ ise, fücûrun tam tersi bir özelliği ifade etmektedir; yani günahtan, isyandan ve haktan ayrılmaktan korunma manalarına gelmektedir. “Islah edip düzene sokmak, koruyup gözetmek, Allah’ın azabından korkmak, çekinmek, muhafaza etmek, saygı duymak” manalarına gelen takvâ kavramı, Cahiliye döneminde, canlı varlıkların dışarıdan gelecek yıkıcı bir kuvvete karşı kendisini savunma davranışını ifade ediyordu.
AYIRT ETME MELEKESİ
Takvâ’nın, varlıkların kendilerini dış etkilere karşı savunmaları manasından hareketle şu yorumu yapabiliriz: Hayvanlar, kendilerini dış etkilere karşı koruyacak organlara sahiptirler. Buna karşılık Yüce Allah, insanın biyolojik yapısına, dışarıdan gelecek mikroplara karşı bir savunma mekanizması koymuştur. Tıpta buna “bağışıklık sistemi” denmektedir. Vücuda giren mikropları yok etme özelliğine sahip olan bu sistem bazen yeterli düzeyde savunma yapamayınca, vücut hastalanır. İlaçlar vasıtasıyla bağışıklık sistemi desteklenir ve hastanın iyileşmesi temin edilir. İşte bu bağışıklık sistemi, biyolojik yapıyı hastalıklara karşı korur, deyim yerinde ise, bünyemizin takvâsı olur.
Bu benzetmeye göre, Şems sûresindeki fücûr, insanın mikroba ve hastalanmaya açık olmasını; takvâ da mikroba ve hastalığa karşı bağışıklık sistemine sahip olmasını ifade etmektedir.
Yukarıdaki yorum, takvânın maddî boyutunu göstermektedir. Takvânın bir de manevi boyutu vardır. İnsana nefsinden, şeytandan ve diğer insanlardan gelen kötü etkilere karşı, manevî dengesinin bozulmamasını temin eden manevî bağışıklık sistemine takvâ diyoruz.
Yüce Allah, insanın iç âlemine, tâ doğuştan, manevî etkilerin cinsini, boyutunu, rengini ve tonunu ayırt edecek bir meleke yerleştirmiştir. Şems 8’de yer alan takvâ kavramı, bu melekenin, yani bağışıklık sisteminin insanda mevcut olduğunu ifade etmektedir: “Ey inananlar! Eğer Allah’tan sakınırsanız, O, size hak ile bâtılı ayırt edecek bir anlayış verir” (Enfâl 8/29). Bu âyette takvâ ile furkan, ayırt edici olma özellikleriyle aynı manayı ifade etmektedir.
Takvâyı, yani manevî bağışıklık sistemini geliştiren ve çalışır halde tutan insan, dışarıdan gelecek olan etkilerin Rahmânî mi, şeytanî mi olduğunu ayırt edebilir. Demek ki takvâ bir bilinç, bir anlama, bir bilme ve bir ayırt etme melekesidir. Onun içindir ki takva bilginin meyvesidir diyebiliriz. Bilgiden takvaya giden yola dikkat çekmemiz gerekiyor. Bilen insanın kendisine gelecek olan çeşitli etkilerin kaynağını, içeriğini ve derinliğini anlayabilecek basîreti ve şuuru yakalayan insan olduğuna işaret etmektedir.
KALİTELİ MÜSLÜMAN
Demek ki bilgi ile takvânın derinden bir ilişki içinde oldukları ortaya çıkar. Yukarıda yapılan açıklamalardan şu genellemeyi yapmamız mümkündür: Şems 8’deki takvâ, doğuştan getirdiğimiz takvâdır ki bu, insanın tabiatına önceden Allah tarafından yerleştirilmiş bir manevi bağışıklık sistemini ifade eder. İşte Ramazan orucunun hedefi kaliteli müslümanın oluşması için onu takvaya götürmesidir. Bütün ibadetler insanın manevi bağışıklık sistemi olan takvayı güçlü tutmaktır. İşte bu ibadetlerden biri de oruçtur. Samimi olarak tutulan oruç bizim manevi hayatımıza yani takvamıza çok şeyler katmaktadır.
KUR’AN-I KERİM’DE ‘ORUÇ KEFARETİ’ İLE İLGİLİ HÜKÜM BULUNMUYOR
Oruçta kefaret var mıdır?
Oruçta kefaret yoktur. Çünkü Kur’anı- Kerim’de oruçta kefaret diye bir kavram geçmez. Kefaret ‘zihar’da vardır. Yani, bir kimse hanımının sırtını annesine benzetirse hanımı ile bir araya gelebilmek için 2 ay kesintisiz oruç tutması lazım. İşte buna kefaret diyoruz. Oysa ki oruçta, her günün orucu bağımsız bir oruçtur. Kasten bozarsa sadece o günün orucunu tutacak. Allah (c.c.) bir müslümanın orucunu kasten bozacağına hiç ihtimal vermediği için Kur’an-ı Kerim’e Ramazan orucuyla ilgili bir kefaret hükmü koymamıştır. Bir insan kasten bir gün orucunu bozdu diyelim; buna 61 gün kefaret verirsek, peki 2 gün, 3 gün, 5 gün kasten bozarsa ne olacak? O zaman bütün seneyi oruçlu geçirmesi gerekecek. Bu, ibadetin doğasına ters düşer.
Kadınlar aybaşı halinde oruç tutabilirler mi?
Kadınların özel durumları için Allah (c.c.) Bakara Suresi 222. ayetini tahsis etmiştir. Orada, bu durumlarında koyulan yasak sadece cinsel ilişkidir. Bunun dışında her hangi bir ibadeti yapma yasağı yoktur. Yalnız, Allah (c.c.) bu durumun kadının bir hastalığı olduğunu söylüyor. Hasta olan kadın orucunu tutmayabilir. O zaman, 222. ayeti yine Bakara Suresi’nin 184. ayetine götüreceğiz. İki ayet birlikte düşünüldüğünde, hasta olan insanın orucunu kazaya bırakabileceği sonucu çıkar. İşte o durumda kadın, hastalık hissediyorsa orucunu kazaya bırakacaktır. Ama hastalık hissetmeyen kadın çoktur. O orucunu tutacaktır.