Rusya’nın Suriye’ye aktif müdahalesi sonrası Orta Doğu’da dengeleri değiştirmesiyle birlikte en çok tartışılan konu, Moskova’nın Kürt politikasıdır. Bu politikayı iyi anlamak ve bu ilişkinin geleceğiyle ilgili öngörüde bulunmak için tarihsel perspektiften bazı önemli olgulara değinmek gerekiyor.
Rusların Kürtlerle olan temasını, İran’da Kaçarlar Hanedanlığı ve Çarlık Rusyası arasında 1813’te imzalanan Gülistan Antlaşması’na kadar götürebiliriz. Kürtlerle ilgili ilk alan çalışması ve doktora tezi St. Petersburg Üniversitesi’nde 1855 yılında Lerkh Petr Ivanovich’in, “İran Kürtlerinin Ataları Kuzey Keldaniler” çalışması olmuştur. 1854-56 yılı Kırım Savaşı zamanında Osmanlı ordusundan esir alınan 100’e yakın Kürt kökenli kişiden Kürtçe öğrenilerek 1856 yılında Rus-Kürt sözlüğü hazırlanmıştır. Çarlık Rusyası zamanında Kürt coğrafyasındaki aşiret liderleri ile kurulmuş olan ilişkiler daha sonra Sovyetler Birliği zamanında da devam etmiştir.
Soğuk Savaş sonrası Orta Doğu’da eski Kürt siyasi liderleri yerine yeni dost arayışına çıkan Rusya, Türkiye’yle de şartları dengelemeye çalışıyor.
Sovyet Rusyası, 1923 yılında Sovyet Sosyalist Azerbaycan Cumhuriyeti içinde Kızıl Kürdistan Kültürel Özerk Bölgesi kurulmasını desteklemiştir. Aynı Sovyetler, 1946 yılında İran sınırları içinde Mahabat Cumhuriyeti’nin kurulması için de çalışmıştır. Bu projenin başarısız olması sonucunda ise Sovyetler, Kuzey İran’dan çıkmıştır. Sonrasında Moskova’ya göç eden Molla Barzani, 1958 senesinde bölgeye tekrar gönderilmiş ve Ruslar Irak’taki Kürt stratejilerini oluşturmuşlardır. Soğuk Savaş sonrasında ise Rusya’nın Irak’taki Kürt politikası inişli çıkışlı dönemlerden geçmiştir ve bu inişli çıkışlı ilişkiler Rusya Federasyonu döneminde de devam etmiştir. 2003 yılında Irak’ta Saddam’ın devrilmesi sonrasında ise Moskova-Erbil arasında ilişkiler, stratejik bir karaktere sahip olmaktan çıkıp daha çok çıkar ilişkilerine doğru evirilmiştir.
Rusya’nın Irak’ta Kürt Politikasının oluşmasında ve geliştirilmesi meselesinde, Sovyetler zamanı gazete muhabirliğinden başlayarak bölgeyi yakından takip etmiş ve Rusya Federasyonu’nda Başbakanlığa kadar yükselmiş Yevgeni Primakov’un ismini zikir etmeden geçmek olmaz. Primakov, Sovyetler Birliği’nin ve Rusya Federasyonu’nun Orta Doğu politikasının mimarlarındandır. 2015 yılında vefat edene kadar Rusya dış politikasını etkileyen önemli kişilerden olmuştur. Hatta tabiri caizse Rusya’nın Kissenger’ı olduğunu söylersek yanılmamış oluruz. Bugünün Primakov’u ise Primakov’un varisi Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Orta Doğu ve Afrika Özel Temsilcisi, Dışişleri Bakanı Yardımcısı Mihail Bogdanov olmaktadır.
Soğuk Savaş sonrası Rusya, Orta Doğu’da eski Kürt siyasi liderleri yerine yeni dost arayışına çıkmıştır. 2003 Irak’ta Saddam’ın devrilmesiyle Orta Doğu’da değişen dengeleri izleyen Rusya, Türkiye ile de ilişkileri geliştirerek aleyhine oluşmuş jeopolitik şartları dengelemeye çalışmıştır. Irak’ta BAAS yönetiminin devrilmesi, Erbil-Moskova ilişkilerini olumlu etkilemiştir. 2007 yılında Rusya’nın Erbil’de temsilciliği açılmıştır. Buna rağmen Rusya için ABD, bölgede Kürtlerle işbirliği yapan en önemli aktördür.
MOSKOVA’DA TOPLANTILAR DİZİSİ
Arap Baharı sürecinden sonra Suriye’de iç savaşın çıkmasıyla Rusya’nın son kalesi olan BAAS rejiminin düşme tehlikesi ile yüz yüze kalan Moskova; Suriye, Irak ve Türkiye Kürtleriyle ilgili politikalarını yeniden şekillendirmeye başlamıştır. Rusya’da, Kürt Diasporasının aracılığıyla, bölgedeki Kürt sorununu tartışmak için toplantılar dizisi düzenlenmiştir. Kürt liderler Moskova’yı ziyaret etmiş ve Kürt coğrafyasının sorunları tartışılmıştır. 2012 yılından itibaren Salih Müslim’in sıklıkla Moskova’ya gittiği görülmektedir. Müslim her defasında, Mikhail Bogdanov tarafından en üst düzeyde karşılanmıştır. 2013 yılında Barzani’nin Moskova ziyaretinden sonra büyük bir diplomatik adım atılmış ve 1 Nisan 2014 tarihinde Kuzey Irak Yönetimi’nin Moskova’daki temsilciliği resmi törenle açılmıştır. Aynı zamanda 2012 yılından itibaren HDP milletvekillerinin Rusya’ya ziyaretleri başlamıştır. 2014 ve 2015 yılında HDP Başkanı Selahattin Demirtaş, Moskova’ya gitmiştir. Bu ziyaretlerin gerçekleşme tarihinde dikkat çekici olan nokta, yılda bir kere yapılan Türkiye-Rusya Üst Düzey İş birliği Konseyi’nden hemen sonra olmalarıdır. Demirtaş’ın en son ziyareti sırasında, ayrıca, Türk-Rus ilişkilerinde “jet krizi” yaşanmaktaydı.
Türkiye’de Rusya çalışmaları yapan birçok uzmanın bilmesi gereken önemli meselelerden birisi de Rusya’daki Kürt Diasporasının varlığıdır. 19 yüzyıldan itibaren oluşan bu diaspora Rus akademisinde, dış politika karar vericilerinde ve uluslararası ilişkiler enstitülerinde etkin olmaktadır. Kürt Diasporasının lideri olan Mihrab Şamuev, Rusya’nın Kürt politikasında rolünü şu şekilde açıklamıştır: “Rusya büyük bir güç ve Orta Doğu’da önemli bir aktördür. Aslında sadece bir aktör değildir, senaryoyu da yazmaktadır”.
ANAYASADA ÖZERKLİK MADDESİ
Bölge politikalarından ve diplomatik manevralarından anlaşılmaktadır ki Rusya’nın Suriye politikasındaki önceliği, BAAS rejiminin devamlılığıdır. BAAS Arapçılığının son kalesinin düşmemesi için bölgedeki şartları göz önünde tutan bir politika şekillendirmektedir. Rusya, Kuzey Irak Kürtleriyle tarihsel ilişkileri bağlamında (Rusya Federasyonu’nun geçmişi ve SSCB) hafızalarda olan yanlışlarının tekrarlanmaması içinse Suriye’de kurulacak olan bir federal yapıya karşı çıkmamaktadır. Suriye Kürtleri ile daha yakın temasta olmak için 2016 yılında PYD Moskova Temsilciliğinin açılmasına dahi izin vermiştir. Bu cihetle, Suriye’de Kürtler ve Esad rejimi arasında bir denge politikası yürütmekte ve iki grubun birbiriyle yakınlaşması için çaba harcamaktadır. Bu şekilde SDG/PYD bölgesinde Amerikan etkinliğinin karşısında durmakta ve kendi etkinliği korumaya çalışmaktadır. Kürt Diasporası ile sıkı ilişkide olan Bogdanov, bu politikayı şekillendiren önemli isimlerdendir.
23-24 Ocak’ta Kazakistan’ın başkenti Astana’da Suriye krizinin çözülmesi amacıyla Türkiye ve Rusya inisiyatifinde başlatılan barış görüşmelerinin 6 Şubat’taki ikinci turunda gerçekleşen önemli bir hadise ise Moskova’nın yeni Suriye Anayasasının taslak versiyonunu taraflara teklif etmesi oldu. Bu tasarıda Türkiye ve Rusya ilişkileri açısından ve Ankara’nın Suriye politikası bağlamında endişe edici maddeler vardı. Yeni anayasada Suriye Kürt Kültürel Özerk Bölge kurulması teklif ediliyor ve bu bölgede Kürt diline de Arap dili düzeyinde statü veriliyordu.
Rusya’nın, ayrıca, Astana görüşmeleri öncesinde de Hmeymin Askeri üssünde Kürt liderlerini iki kez kabul ettiği ve Esad rejimi ile barış konusunu müzakere ettiği de basına sızmıştır. Astana toplantısına SDG ve PYD’nin davet edilmemesi fakat Astana’dan sonra 27 Ocak’ta, Moskova’da Rusya Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan toplantıya bir grup muhalifle birlikte bu grupların da çağrılması ve Şubat ayı içerisinde Rusya’da Kürt Kongresi’nin yapılması, çok açık bir şekilde Kremlin’in Kürt kartını Amerikalılara teslim etmeyeceğini ve bu faktör üzerinden oyuna devam edeceğini göstermektedir.
Moskova, Suriye meselesinde görüldüğü gibi, Kürt kartını elinde tutmakta ve Afrin üzerinden Rojava’ya baskı yaparak kendi oyununu oynamaktadır.
Rusya’nın önerdiği Suriye Anayasası taslağının kabul edilmesi ne kadar imkansız gözükse de esas mesele, bu teklif üzerinden Moskova’nın bölge politikalarına dair algısını ve vizyonunu görmektir. Moskova, Suriye meselesinde görüldüğü gibi, Kürt kartını elinde tutmakta ve Afrin üzerinden Rojava’ya baskı yaparak kendi oyununu oynamaktadır. Afrin ve Rojava kantonlarının, ÖSO ve Türk askerinin başarılı operasyonları ile önü kesilse de rejimin kontrol ettiği topraklarda koridor açılması hâlâ mümkündür. Tabii ki bu koridor ancak SDG/PYD/YPG’nin Rusya ve Esad rejiminin ortaya koyduğu kuralları kabul etmesi durumunda ve kontrollü bir şekilde olacaktır. Dolayısıyla, Esad rejimi ve Rusya, Afrin’de elde ettikleri işbirliğini Rojava’ya taşımak ve yeni bir oyun kurmak niyetindedir. Rusya’nın Suriye politikasında SDG/PYD/YPG’den tam anlamıyla vazgeçmesi, bugünkü konjonktürel şartlarda imkânsız gözükmektedir.
Türk-Rus işbirliği, Suriye’de kurulan yeni denklemin değişmesinde etkili olabilir. Fakat hem ABD’nin hem Rusya’nın SDG/PYD oyununu bozmak için çok ince bir diplomasi sürdürmek gerekecektir. Arapların bu konudaki pozisyonunu, Barzani-Türkiye işbirliğini, hatta İran’ı da doğru şekilde bu denkleme katarsak Moskova ve Washington arasındaki yarışın her iki tarafı da zararlı çıkarması sağlanabilir. Mart ayı içinde Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yapacağı Rusya ziyareti, mevcut planların bozulması bağlamında ve Rakka operasyonu öncesinde yeni kuralların oluşumu sürecinde etkili olacaktır.