İsrail'de seçmenler bu Salı (23 Mart) 2 yıl içinde dördüncü kez düzenlenen genel seçimde oy kullanacaklar. Parlamento (Knesset) 120 sandalyeden oluşuyor ve sandalyeler yüzde 3.25 seçim barajını geçen partiler arasında, aldıkları oya göre dağılıyor. Tek başına iktidar olmaya yetecek oyu kazanan parti çıkmadığı zaman, seçim listesi en çok oyu alan lider en az 61 Knesset üyesinden oluşan bir koalisyon kurmakla görevlendiriliyor.
Ülkede mevcut seçmen sayısı, % 17’si İsrail vatandaşlığına sahip Filistinliler (İsrailli Araplar da deniyor) olmak üzere 5 milyon 900 bin. Son 2 yıldır olduğu üzere bu seçimin de temel sorusu şu: Benyamin Netanyahu ile tamam mı, devam mı? İsrail’in en uzun süre görev yapan başbakanı, hakkında görülmekte olan yolsuzluk davasını iptal ettirecek yasaları meclisten geçirmek istiyor. Bunun için de, aşırı sağcı ve dinci partilerin desteği ile güçlü bir koalisyon hükümeti kurmak niyetinde ama çoğu ankete göre hedefi tutturması zor.
Türkiye ve İsrail'deki güncel siyaseti yakından takip eden Ortadoğu tarihçisi Louis Fishman, Haaretz gazetesindeki 8 Mart tarihli makalesinde, İsrail'de Filistinlilerin siyasi temsilcilerini buluşturan "Ortak Liste" ile Türkiye’de Halkların Demokratik Partisi’ni (HDP) siyasetten dışlamaya yönelik tutumları karşılaştırdı. Netanyahu ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın benzer formüllere başvurduğunu iddia etti: "HDP Türkiye’deki Kürt, 'Ortak Liste' de İsrail'deki Arap nüfus için eşi görülmemiş bir siyasi rönesans yarattı. Ancak şimdi, Erdoğan ve Netanyahu iktidarlarını sürdürebilmek için onları hükümsüz kılmak zorunda".
Bir başka Netanyahu-Erdoğan karşılaştırmasını, İsrail’de geçen yıl yapılan genel seçimlerden hemen önce, o sırada anketlerde Netanyahu'nun liderliğindeki Likud Partisi ile baş başa gitmekte olan merkez sağ Mavi Beyaz Partisi de yapmıştı. Erdoğan’ın TBMM’de yaptığı bir konuşmanın görüntülerinin altına Netanyahu’nun sesi döşenerek yayınlanan kampanya videosu, seçmene yeniden başbakan seçilirse Netanyahu'nun demokrasinin tabutuna son çiviyi çakacağı mesajını vermeyi amaçlıyordu.
Bu son yapılan seçimde, Mavi Beyaz Partisi yarışı Likud’un önünde birinci tamamladı. Filistinli seçmen, Arap karşıtı söylem ve icraatın Netanyahu liderliğinde siyasete egemen olmasına ve Trump'ın "Yüzyılın Anlaşması" diye paketlediği getto-devlet vaadine duyduğu öfke ile sandığa akın etti; 4 Arap partisini birleşitren "Ortak Liste"yi parlamentodaki üçüncü büyük grup haline getirdi.
Nihayetinde Netanyahu'nun başbakanlığını destekleyenler Knesset'te 58, muhalefet edenler ise toplamda 62 sandalye kazandı. ‘Ortak Liste’, tarihî bir jest yaparak ilk kez bir başbakan adayını, Mavi Beyaz’ın lideri Benny Gantz’ı destekleme kararı aldığını açıkladı. Ancak Gantz, Netanyahu ve müttefiklerinin sabah-akşam teror örgütlerine destek vermekle suçladığı "Ortak Liste"nin uzattığı eli tutmayı göze alamadı (bugüne kadar İsrail tarihinde, İzak Rabin dışında Arap partilerinden destek alarak hükümet kuran lider de olmadı). Üstüne üstük Gantz, "onu başbakan yaptırmayacağım" diye oylarını topladığı seçmenleri küstürmek pahasına Netanyahu’nun iktidar ortağı olmayı seçti! Tabii bu tarihî fırsat kaçırmanın Gantz ve partisine bedeli ağır oldu. Gantz, koalisyon anlaşmasına göre 2022’de oturmayı umduğu başbakanlık koltuğunu kaybetti. Partisi de öyle bir oy kaybı yaşadı ki, bu seçimde barajı geçseler dahi çok sevinecekler!
Netanyahu önümüzdeki haftaki seçimlerde rakiplerine benzer bir fırsat penceresi açılsın istemiyor. Filistin siyasetini bölme çabaları da meyvesini verdi; "Ortak Liste" ortaklarından birini, İslâmcı Hareket’in İsrail kolu olan Ra'am Partisi'ni kaybetti. Louis Fishman, Ra'am liderinin aklını bizzat Netanyahu’nun çeldiğini yazıyor. Raam geçen ay ani bir kararla "Ortak Liste"den çekildiğini ve yarışa kendi başına gireceğini duyurdu; Yahudi ve ultra-Ortodoks partilerin Müslüman versiyonu gibi kampanya yürüterek, Netanyahu dahil seçmenine en iyi teklifi götüren kim olursa ona destek vereceğini açıkladı.
Ra'am Partisi barajı geçebilir mi? Şüpheli. Geçerse, Netanyahu, Rabin’den sonra bir Arap -üstelik Müslüman bir Arap- partisinden aldığı destekle hükümet kuran ikinci lider olabilir. Ra'am baraj altında kalsa bile, oyları böldüğü için parlamentodaki Filistin temsilini azaltarak yine Netanyahu'ya çalışmış olacak.
Türkiye'de HDP'li Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun milletvekilliğinin düşürüldüğü; Yargıtay'ın HDP’nin kapatılması için soruşturma başlattığı; bu ve benzer diğer davalar nedeniyle ABD’den eleştirilerin yükseldiği şu günlerde; İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'nun Arap azınlıklara yönelik tutumunu değiştirdiğini not etmekte fayda var. Önceki kampanyalarında hem Filistin karşıtı hem de Yahudi toplumunu kutuplaştırıcı, saldırgan söylemler kullanan Netanyahu, bu kez Biden-vari bir üslupla kendisini ulusu birleştirebilecek tek lider gibi sunmaya gayret ediyor. Deneyimli politikacı, şimdilerde Arap seçmenlere de şaşırtıcı bir yakınlık gösteriyor. Sık sık Arap yerleşimlerini ziyaret ettiği gibi, buralardaki kampanya afişlerine adını Arapça -büyük oğluna atıfla- Yair’in babası (Abu Yair) olarak yazdırmış. Köy ve kasaba girişlerinde asılı duran afiş, gülümseyen fotoğrafı altındaki "Hepimiz seninleyiz Abu Yair!" sloganı ile karşılıyor ziyaretçileri.
Netanyahu'nun bu sempati gösterilerini, ihtiyaç duyduğu parlamento çoğunluğuna ulaşmak ve en büyük destekçisi Trump’ın yokluğunda Washington’da değişen iklime ayak uydurmak için yaptığına şüphe yok. Ancak tüm bu gelişmeler, Filistinlilerin İsrail siyasetine etkisinin artmaya başladığının habercisi olması bakımından kaydadeğer.
MARA'A-MENUHİN'İN ERKEN ZAFERİ...
Aşırı sağcıların adaylığını iptal etmek istedikleri Filistinli feminist, Yüksek Mahkeme’nin kararıyla seçimlere katılma hakkı kazandı.
İsrail'de her seçimde olduğu gibi bu seçimde de milletvekilliği adaylığı engellenmek istenen Filistinliler var. Hayfa yakınlarındaki Filistin köyü Firdevs'te doğan 46 yaşındaki belgesel yönetmeni Ibtisam Mara'ana-Menuhin onlardan biri. Bir Yahudi ile evli olan, bir çocuk annesi Mara'ana_Menuhin'in 23 Mart’taki seçimlerde İsrail İşçi Partisi'nin 7. sıra adayı olarak katılmasına, aşırı sağcı ve ırkçı Yahudi Gücü partisi karşı çıktı. Yahudi Gücü, Mara'ana-Menuhin'in 2012’deki bir Facebook paylaşımını gerekçe göstererek adaylığının iptali için Yüksek Seçim Kurulu'na başvurdu ve istediği sonucu da aldı. Kurul Mara’ana-Menuhin’i diskalifiye etti.
İsrail'de devletin "Yahudi ve demokratik nitelikleri"ni inkar etmek, ırkçı nefreti kışkırtmak veya devlete karşı silahlı mücadeleyi desteklemek, adaylıktan men sebepleri. Mara'ana-Menuhin ise ilgili paylaşımda İsrail askerleri ve teror kurbanları için düzenlenmiş resmî anma gününde saygı duruşuna katılmadığını yazmıştı. Yüksek Mahkeme, kendisine başvuran kadın siyasetçinin adaylık iptalini, İsrail devletini inkar içermediği gerekçesiyle 1 karşı 8 oyla haksız buldu ve yarışa katılabileceğine hükmetti.
Mara'ana-Menuhin’in adaylığına karşı olanlar, daha yakın zamanlardaki Gazze’yi "zalim işgal altındaki getto", İsrail ordusunu "işgal ordusu" olarak niteleyen sosyal medya paylaşımlarını da gündeme getirip tartışıyorlar. Ancak yarışa katılmasını engellemeye yetmiyor artık güçleri. Seçilirse, ödüllü pek çok belgeselinde hikayelerini anlattığı, İsrail, Gazze ve Batı Şeria’da hem işgalin hem de ataerkinin altında ezilerek yaşayan Filisitinli kadınların hakları için mücadele edeceğini söylüyor. Ibtisam Mara’ana-Menuhin Yahudi ve Arap halklarının eşit haklar temelinde demokratik bir tek devlet altında bir arada yaşamasını savunuyor.