DAVİD HEARST YAZDI (ÇEVİREN: MUSTAFA KAYMAZ)
Mısır’ın demokratik bir şekilde seçilen ilk cumhurbaşkanının sonu da iktidarda kaldığı tek yıl kadar dramatik oldu.
Gerçekleştiği tarih bile tek başına anlamlı. Muhammed Mursi 17 Haziran’da, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turundan tam yedi yıl sonra öldü.
Mursi, tutukluluk döneminin tamamında hücre hapsinde kaldı. Yaklaşık altı yıllık sürede ailesiyle sadece üç defa görüşmesine izin verildi. Devletin elinde, özel hayatında yüksek tansiyondan muzdarip bir diyabet hastasını öldürmek için büyük bir fırsat vardı ama Mısırlıları eski cumhurbaşkanlarının öldüğüne ikna etmek için bu işin halkın önünde yapılması gerekiyordu ki Pazartesi olanların amacı buydu.
En zalim firavun
Gerçeği hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Mursi’nin kendi elleriyle ordunun başına geçirdiği ama dönüp kendisine darbe yapan baş düşmanı Abdulfettah Sisi uluslararası bir soruşturmaya asla izin vermeyecek. Mısır’ın başında en az uzun tarihindeki kralları kadar mutlakıyetçi ve zalim bir firavun var.
Ancak Mursi doğal nedenlerden ölmüş bile olsa tarih mahkemesinde sorumlular kim?
Mursi’nin ölümünden sadece Sisi’yi sorumlu tutmak ne kadar kolay ve münasip olurdu! Batılı liderler için omuz silkip gerçek bir Oryantalist edasıyla Sisi’ninki gibi bir rejimin “zorlu bir bölgede” çok olağan olduğunu söylemek ne kadar da faydalı olurdu!
Aynı temanın bir başka örneği eski ABD Başkanı Barack Obama’nın askeri darbeden sonraki haftalarda yapılan Rabia katliamına kapalı kapılar ardında verdiği tepkiydi. Söylenenlere göre Obama yaverlerine, Mısırlılar birbirini öldürürse ABD’nin Mısır’a yardım edemeyeceğini söylemiş. O yorum Batı’nın neden çöküşte olduğunu tek başına açıklamaya yeter. Obama’nın Tiananmen Meydanı’ndan sonraki en kötü katliama tepkisi golf oyununa dönmek oldu.
Mursi yaklaşık altı yol boyunca hücre hapsinde kaldı. Bu süre zarfında Batılı liderler ona ulaşmak için Sisi’ye kaç kez baskı yaptı? Sıfır.
Olaya vakıf bir kaynağın bana söylediğine göre, Dışişleri Bakanlığı yetkilileri eski dışişleri bakanı John Kerry’yi Kızılhaç’ın hapishanedeki mahkûmlara ulaşmasına izin versin diye Sisi’ye baskı yapması gerektiğine ikna etmeye çalıştıklarında Kerry: “Mısırlıların bana bağırmasına neden olmayacak bir politika sunun!” demiş.
Hukukun üstünde
Mursi’nin tutukluluk süresince Sisi’nin kaç üst düzey ziyaret yapmasına izin verildi? Tüm dünyada uluslararası platformlarda ağırlandı. Fransa ona Mistral sınıfı savaş gemileri sattı. Almanya ise denizaltılar...
Bu yıl Sisi’ye AB ve Arap Ligi’nden dünya düzenini ayakta tutma iddiasındaki dünya liderlerine Şarm el-Şeyh’te ev sahipliği yapma imkânı tanındı. Zirvede Sisi insan hakları konusunda ders almak şöyle dursun, ders verdi. Bu yıl idam sayılarında görülen yüksek artışı anlatırken Avrupalı liderlere mahkûmları idam etmek “sizin [Avrupalı] insanlığınızdan” farklı olan “insanlığımızın” bir parçası dedi.
“Kural temelli küresel düzen açıkça tehdit altında” görüşünü belirtti Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk. “Burada, Şarm el-Şeyh’te iki tarafın hâlâ [bu düzeni] savunmak için birlikte çalıştığında uzlaştık. Çok taraflı çözümler uluslararası barış ve güvenliğe yönelik tehditlere karşı en iyi yol olmaya devam ediyor.”
Sayın Tusk, Sisi’nin “kural temelli” düzenle ne ilgisi var? Kiminle alay ediyorsunuz?
Mısır cumhurbaşkanı hukukun üstünde, seçimlerin ve parlamentonun ötesinde, yargının veya gerçekte anayasanın hükümlerinin dışında duruyor. Tüm bunlar onun için birer oyuncak; avuçlarının içinde. Yaşadığı sürece, Mısır veya Ortadoğu’daki diğerleri kadar mutlak bir şekilde koltukta kalacak.
Mursi cezaevinde çürüdü, kendilerini boş bir odaya bağırırken bulan bir avuç insan hakları savunucusu hariç herkesçe unutuldu. Dünya işine devam ederek kısa bir süreliğine peşinden gittikleri adamı unuttular.
ABD Başkanı Donald Trump’ın gelişiyle Sisi’nin siyasi muhaliflerine uyguladığı baskı görmezden gelinmedi; takdir edildi. Sisi’nin 15 yıl daha iktidarda kalmasını sağlama çabalarını destekleyip desteklemediği sorulduğunda Trump: “Bence büyük bir iş çıkardı. Çabalardan haberim yok, yalnızca iyi iş çıkardığını söyleyebilirim... büyük bir cumhurbaşkanı.” dedi.
Peki, Mursi’nin ölümünden kim sorumlu? Etrafınıza bakın. Kendilerine özgür dünyanın liderleri diyorlar.
Mursi’nin mirası
Bugün öyle görünse de Mursi boşuna ölmedi. Ben ve gazeteci arkadaşım Patrick Kingsley darbeden tam bir hafta önce onunla röportaj yapan son gazetecilerdik. Mursi, hızla kontrolünün dışına kayan olayların ortasında iyi bir adam olarak gözüme çarptı. Görüntü kaydı aldığımız, kendisinin ve çalışanlarının daha önce taşındığı saray bile onun iktidarının merkezi değildi. Bana orduya mutlak bir güven duyduğunu açıkladığı sırada bile iktidar ellerinden kayıyordu.
Birebir görüşmede halk önünde olduğundan daha iyiydi. Özelde kamusal alanda olduğundan daha iyi iletişim kurabiliyordu. Konuşmaları çoğu zaman anlaşılamadı ama cumhurbaşkanlığı sırasında iki büyük konuşma yaptı. Birincisi cumhurbaşkanı olarak yemin ettiği gündü. Mursi Tahrir Meydanı’nda, kendisini iktidara getiren devrimin huzurunda yemin etmek istedi. Ona, derin devletle doldurulmuş, üyeleri öyle ya da böyle ona karşı olmaya yemin etmiş Anayasa Mahkemesi önünde yemin etmesi gerektiği söylendi.
Sonunda, gerçek Mursi edasıyla iki kez yemin etti: biri mahkeme ve derin devlet önünde, diğeri Tahrir Meydanı’nda Mısır halkının önünde.
Tahrir Meydanı’nda söyledikleri tekrara değer. “Mısır halkı, siz iktidarın kaynağısınız. Onu dilediğinize verir dilediğinizden alırsınız,” dedi Mursi.
Ve bu konuda samimiydi. Bu cümle, Allah mülkü dilediğine verir ve dilediğinden de alır, diyen bir Kur’an ayetine dayanıyordu. Ama burada halka egemenliğin onlarda olduğunu söyleyen bir İslamcı vardı.
‘Devrime sahip çıkın’
Cumhurbaşkanı olarak yaptığı son konuşma da aynı derecede demokratik bir mesaj taşıyordu. Gelecek nesillere seslendi.
“Kız çocuklarına sahip çıkmak istiyorum. Onlar çocuklarına babalarının ve atalarının haksızlığa boyun eğmeyen, yozlaşmışların fikirlerine asla itimat etmeyen ve vatanlarından ve meşruiyetlerinden asla vaz geçmeyecek gerçek yiğitler olduğunu öğretecek olan geleceğin anneleri olacaktır.”
“Devrime sahip çıkın. Terimizle, şehitlerimizin kanıyla ve iki buçuk yıllık yürüyüşümüzle kazandığımız devrime sahip çıkın. İster destekçi ister muhalif olun, hepiniz ona sahip çıkmalısınız. Uyanın olun yoksa devrim sizden çalınır.”
Aynen öyle oldu. Devrim sadece Müslüman Kardeşlerin cumhurbaşkanlığının sürmesine asla izin vermeyecek ordu tarafından çalınmadı. Mursi’yi İslamcı bir diktatör olarak yeren Kahire’nin elit sınıf liberalleri tarafından çalındı. Mursi tüm yetkileri kendisinde topladı ve paylaşmaktan aciz, diye yalan söyleyen siyasetçiler tarafından çalındı.
Şimdi biliyoruz ki gazeteci Hamdin Sabahi ve siyasetçi Eymen Nur’a Mursi tarafından yüksek mevkiler teklif edildi. Nur’a kabinesini istediği gibi kurması söylendi. İşin garip yanı, Mursi Nur’a kendinsin tek bir kişiyi, savunma bakanı olarak Sisi’yi dâhil etmesi gerektiğini söyledi. Bunu o zaman söylemediler. Şimdi itiraf ediyorlar.
Yine katılımcıların kendisinden biliyoruz ki Mursi’ye karşı muhalefet saflarına yazılmak için kurulan taban hareketi Temerrüd askeri istihbaratın bir ürünüydü.
Bu İhvan’ı olanların sorumluluğundan aklamak anlamına gelmiyor. İhvancı bir cumhurbaşkanı daha başından kaybetmeye mahkûmdu. İhvan’ın ordunun sıcak, hain kucağı için Tahrir Meydanı’nı bıraktığı birçok nokta vardı. Devasa yanlışlar yaptılar ama bu yanlış hükümler tek başına daha sonra olacakların nedeni değildi.
Bir demokrasi kahramanı
Mursi dürüst bir adam ve gerçek bir demokrattı. İktidarda olduğu yılın çoğunda kontrol onda değildi; kendisine çok büyük gelen bir girdaba kapılmıştı.
Mursi’nin ölümünden kim sorumlu? Hepimiz! Onun ölümünden nemalanacak sadece iki güç var: Sisi ve çevresindeki askeri rejim ile ona “cehennemi ve en kötü talihleri” dileyen İslam Devleti (Daeş) grubu.
Mursi hayatını kendisini terk eden bir halka adadı. Ondan önce Seyyid Kutup İslamcılar (hem İhvan hem el-Kaide) için bir kahraman olduysa Mursi’nin mirası demokratik olacak.
Mursi, çöküşünden önce bir şiirden alıntı yaptı:
'Ne kadar baskı görsem de ülkem benim için yine de aziz olacak, bana ne kadar kötü de davransalar halkım gözümde şerefli kalacak.”
Şimdi sosyal medyada “şehit cumhurbaşkanı” olarak yâd edilen adam ölümünde hayatında asla elde edemediği bir konum elde edecek. Kendisini deviren askeri darbeyi asla tanımayacağına yemin etti ve sözüne sadık kaldı. İşte Mursi’nin mirası budur ve bu önemli bir mirastır.