Mete Sohtaoğlu yazdı: Suriye’de ‘çatışmasız’ yıllara ilk adım...

Küresel cihadi hareketler konusunda çalışmalarını sürdüren Orta Doğu uzmanı gazeteci Mete Sohtaoğlu, Suriye’de devreye sokulan güvenli bölgeler planını değerlendiriyor.

METE SOHTAOĞLU

stana’da sürdürülen Suriye müzakerelerinde İran, Türkiye ve Rusya’nın desteklediği, ama “Suriyeli muhalifler”in  mutabakata varmadığı bir “mutabakat” imzalandı. Bu mutabakat özellikle Rusya tarafından “ABD karşıtı” bir plan olarak pazarlansa da aslında ABD’nin önerdiği “Güvenli Bölgeler” planından pek farklı bir çerçeve çizmiyor. Rusya’nın (Esad rejimini de kollayarak) Doğu Guta’yı, Humus’un kuzeyini, Dera’yı (Suriye güneyi, Ürdün sınırı) kontrol edeceği; Türkiye’nin payına da İdlib’in düştüğü bir mutabakat söz konusu. Uzun yıllar ABD’nin “ılımlı muhalifler” ile “radikal muhalifleri” ayırt etme çalışması/yükümlülüğü görünen o ki Türkiye’nin üzerinde artık. Suriye’de oluşturulan “çatışmasızlık bölgeleri” içinde silahlı  gruplardan IŞİD, Heyet Tahrir el-Şam ve YPG’nin kapsam dışı bırakıldığı da görülüyor.

Önümüzdeki ay bu bölgelere 5’er kişiden oluşan Rusya, İran ve Türk askerlerinin devriye, gözetleme faaliyetleri için gitmesi bekleniyor. Aslında başta Türkiye’nin önerdiği “güvenli bölgeler”in altyapısını oluşturmak için yapılan bu girişim ilk adım. ABD desteğiyle Rusya’nın ve Türkiye’nin BM nezdinde resmileştirme girişimleri sonrasında bu bölgeler daha sonra eklenecek diğer bölgelerle beraber “güvenli bölgeler” statüsü kazanacak. Bu bölgelerin sığınmacılar ya da göçmenler için en büyük sıkıntısı “zorla göç ettirilmeleri” olacak.

Bir anlamda Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’ye, batısında Rusya’ya, doğusunda ABD’ye, güneyinde Suudi Arabistan, Ürdün ve İngiltere’ye nüfuz alanları oluşturulmak istendiği de söylenebilir. Bu “çatışmasızlık bölgeleri”nin hava savunmasını da gene garantör ülkeler Rusya ve Türkiye’nin yapacağı düşünüldüğünde artık “Rusya ne der?” sorusunun  anlamının kalmadığını, Moskova-Ankara’nın ortak bir Suriye planı oluşturduğunu ve uyguladığını söylemek mümkün. Hatta biraz dayatmayla ABD’yi bu planı kabule zorladıkları da iddia edilebilir. Suriye’nin toprak bütünlüğüne uluslararası kamuoyunda sadece Rusya, Türkiye ve İran’ın sahip çıkıp, çözüm içinse Rusya ve Türkiye’nin sahaya inip aynı zamanda gelecekte söz sahibi olabilmek için müzakereleri başlattığını da söylenebilir. Burada en dikkat çekici nokta, Rusya’nın Suriye’de kendi askeri birliklerini adeta bir barış gücü olarak konumlandırması ve askeri gücünü tampon bölge oluşturmak için kullanması.

‘ÇIKAR’ FORMÜLÜ

Uzun zamandır Suriye sahasına bakıldığında bilinenin ötesinde iyi olduğunu anladığım Moskova-Türkiye ilişkilerini -iki ülkenin karşılıklı çıkarlarını gözeterek- formüle etmek bile mümkün: Türkiye sindirsin, Rusya araya girsin, Türkiye’nin YPG’ye göre daha az rahatsız olduğu Esad, Rusya’nın himayesinde ve kontrolü altında konuşlansın.

Bunun en yakın örneği Afrin bölgesinde yaşandı. Türkiye tehdit etti, Rusya geldi, araya girdi; bayrak gösterdi ve arkasından Esad bölgeye konuşlandı. Bu bağlamda, önümüzdeki aylarda bölgedeki kontrolün Esad’a geçeceği de beklenilmeli. Ayrıca bölgedeki YPG unsurlarının, Esad rejimi çatısı altında “polis gücü” olarak konuşlandırılacağı da bekleniyor. Bu formül muhtemelen başka bölgelerde de uygulanacak.

Güvenli Bölgeler planında en dikkat çekici nokta, Rusya’nın Suriye’deki askeri gücünü tampon bölge oluşturmak için kullanması.

“Çatışmasızlık bölgeleri”ni hayata geçiren tüm aktörler aslında farklı tepkiler verse de farklı ve birbirinden ayrı gözüken hamleler yapsa da, söylemlerin tonu değişip bazen sertleşse de hepsinin Suriye’de ortak bir planı uyguladıkları söylenebilir.

Bu plan tabii ki siyasi geçiş sürecini hızlandırma amacını taşıyor. Bu noktada hiçbir ülkenin Esad tutkusunun olmadığı gerçeği ortaya çıkıyor. Bütün ülkeler Suriye’deki nüfuz alanlarını rejim değişikliği sonrasında da aynen devam ettirebilmek ve kurulacak yeni rejim üzerinde etki sahibi de olmak istiyorlar. Fırat’ın doğusunda ABD kontrolündeki YPG, Ankara’yı rahatsız ederken Fırat’ın batısında Afrin’de Rusya kontrolündeki YPG, Ankara’yı daha az rahatsız ediyor. Çünkü artık Ankara bu kartı Rusya’nın kendisine karşı değil, Suriye’de ABD’ye karşı bir koz olarak tuttuğunu biliyor.

İDLİB MUAMMASI

Rusya bu tutumuna karşı Türkiye’nin de İdlib meselesinde ağırlığını koymasını istiyor, bekliyor. Daha açık bir ifadeyle İdlib’i silahlı gruplardan boşaltmasını temenni ediyor.

İdlib’in temsil ettiği “değerler” de göz önüne alındığında siyasi geçiş sürecinde “güçlendirilmiş adem-i merkeziyetçi” bir yönetim modelinin gündeme getirilerek önümüzdeki “Yeni Suriye”de uygulanması büyük bir olasılık. Türkiye’nin İdlib’teki en büyük sıkıntısı “demokrasi” kavramını reddeden, şer’i kurallarla yaşamak isteyen bir halk kitlesinin olmasının yanısıra, selefi-cihadi grupların da bu bölgede bulunması. Daha önemlisi, bu silahlı grupların İdlib’te geniş bir tabana sahip olması, sahiplenilmesi. Yani Rusya, ABD ve İran ile asla işbirliği yapmayacak ve onları İdlib’e ayak bastırtmayacak kadar kararlı silahlı grupların mevcut olması… Türkiye müzakere ile bu meseleyi çözmeye çalışacaktır. İdlib’in de hassasiyetleri mutlaka göz önüne alınacaktır.

Bu bölgelerin bir amacı da buradaki güçlerin rejimle çatışmaması. Aynı zamanda gruplar arası ‘ılımlı’, ‘radikal’ ayrımı yapılabilmesi.

Fırat Kalkanı sırasında, bölgelerinde uygulanan (Cerablus modeli) şehir yönetim biçimleri kısa bir zaman içerisinde “çatışmasızlık bölgelerinde” ve Suriye’nin tüm bölgelerinde Rusya, Türkiye ve ABD’nin desteğiyle uygulanmaya devam edilecek/başlanacak.

Bu “çatışmasızlık bölgeleri”nin bulunduğu cepheler bir manada Esad rejiminin tıkandığı, tüm gücüyle yüklendiği alanlar. Mutabakatın yürürlüğe girmesi sonrasında rejime bağlı güçlerin bu bölgelerdeki cephe hatlarından ayrılarak ülkenin doğusundaki Palmira ve Deyr Ez Zor bölgelerine yönelmesi Esad’a bağlı güçlere Rusya marifetiyle nefes alma, hayatta kalma imkanı da tanımış oldu.

RUSYA’NIN ‘ESAD KALKANI’

Bu mutabakata, Rusya’nın kendi payına, “Esad Kalkanı” operasyonu da denebilir. “Çatışmasızlık bölgeleri” önümüzdeki aylarda güvenli bölgelere evrilecek. Bu bölgeleri boşaltmanın perde arkasındaki bir amaç da buradaki güçlerin rejim ile çatışmaması/çatıştırılmaması ama aynı zamanda bu silahlı grupların birbirleri ile çatıştırılarak uzaktan “ılımlı” ve “radikal” ayrımı yapılabilmesi. Bu bölgelerde bulunanların Fırat Kalkanı bölgelerine geçtiklerinde bombardımana maruz kalmadıkları, “dokunulmazlık” kazandıkları düşünüldüğünde Suriye’de “ılımlı muhalifler” dışında kalacak bütün silahlı güçlerin tüm bu garantör ve koalisyon ülkeleri tarafından ortak mutabakatla vurulması da büyük bir olasılık. Kısacası Suriye’nin “çatışmasızlık bölgeleri” çatışma bölgelerine dönebilir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.

İlgili Haberler

İçişleri Bakanlığı'nın YPG raporunda çarpıcı detaylar

Görüşler Haberleri