“Derken Allah duman/hidrojen gazı halinde olan semaya iradesini yöneltti; ardından ona ve arza, ‘İsteyerek veya istemeyerek (gönüllü veya zorunlu olarak) itaat etmeye gelin!’ buyurdu. Onlar; ‘İsteyerek geldik’ dediler” (Fussilet,11) mealindeki ayette bu tekvini meşietin, ilahi iradenin karşı konulmaz olduğuna dikkat çekilmiştir.
Teşrii Meşiet ise insanlık camiasına yönelik yapılan ilahi emirlerde sözkonusudur. “Dinde zorlamam yoktur” prensibinin gereği olarak, Allah istediği, arzu ettiği şekilde emir ve yasaklarla ilgili hükümleri vahiy ile bildirir. Fakat bu meşietinin, isteğinin tahakkukunu zorla irade etmez. “İnkâr ederseniz, şu bir gerçek ki, Onun size ihtiyacı yoktur. Fakat O kullarının inkârına razı olmaz” (Zümer,7) mealindeki ayette bu gerçeğin altı çizilmiştir. Allah kullarının inkâra saplarına, isyan etmelerine razı olmadığı halde, onları zorlamıyor. Bundan şu sonuca varabiliriz ki; Allah kâinat çapında kanunlar koymuş ve bu kanunları da kendisi tatbik etmektedir. Dini hayatla ilgili insanlar için de kanunlar koymuş fakat bu kanunların tatbikini insanlara bırakmıştır. İnsanların bu konudaki olumlu veya olumsuz tavırları ahirette değerlendirilecektir.
“Ve de ki: Gerçek, rabbinizden gelendir. Artık dileyen iman etsin dileyen inkâr etsin. Biz, zalimler için alevleri kendilerini çepeçevre kuşatan bir ateş hazırladık” (Kehf, 29) mealindeki ayette insanlara kanunlarını/hükümlerini tatbik etmede özgür irade verilmiş, bununla beraber yapacakları tercihin sonucuna da katlanmak zorunda kalacaklarına dikkat çekilmiştir.
EVRENİN GENİŞLEMESİ: Evrenin genişlemesi de Allah’ın kâinata müdahil olduğunun göstergesidir. Evrenin genişlemesi demek, onun birbirine uzak kısımları arasındaki mesafenin zaman içinde artmasıdır. Edwin Hubble 1929’da yaptığı gözlemler sonucunda, istisnasız her yöndeki uzak gök cisimlerinin dünyadan uzaklaştığını ve dünyaya olan mesafe arttıkça uzaklaşma hızının arttığını göstermişti.
“Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz biz genişletmekteyiz” (Zariyat, 47) mealindeki ayette bu hakikate de işaret edilmiştir.
Kur’an’ın bu konuda bilgi vermesinden yaklaşık 14-15 asır sonra da olsa, uzay cisimlerinin birbirinden uzaklaştığı ve aralarındaki mesafenin gitgide arttığı olgusundan hareketle ‘evrenin genişlemekte olduğuna dair’ yapılan bilimsel tesbitte bulunan bilim adamlarını tebrik ediyoruz.
Evrenin genişlemesi, Allah’ın her bir yaratmada bulunmakla kâinata müdahil olduğunun delilidir.
Nitekim, “Göklerde ve yerde bulunanların hepsi O’ndan ister (O’na muhtaçtır). O her an yaratma halindedir” (Rahman, 29)mealindeki ayette, yerde ve göklerde bulunan varlıkların hepsi, ihtiyacını -lisan-ı hal veya lisan-ı kal ile- Allah’a arz ettiklerine, bunların ihtiyaçlarını yerine getirmek için Allah’ın her an yaratma halinde olduğuna vurgu yapılmıştır. İnsan, melek ve cin gibi canlı ve şuurlu varlıklar hem lisan-ı hal hem lisan-ı kal ile (söz olarak) Allah’a arz-ı hacet ettikleri gibi, şuursuz canlılar, güneş, ay, yıldız, ağaç, ot, her türlü bitki de ihtiyaçlarını seslendiriyorlar. Allah da bu isteklerini yerine getirmek için gereken yaratmayı tahakkuk ettiriyor.
Genişlemeye ihtiyaç duyan evren de hikmet dili ve lisan-ı haliyle Allah’tan istekte bulunmuş ve Allah da bu isteğe müspet cevap vermiş ve her an yaratma ile konuya müdahil olmuştur.
Hülasa: Allah’ın, peygamberlere vahiy etmesi (Nisa:163), göklere ilham etmesi (Fussilet:12), Hz. Musa’nın annesine (Kasas:7), bal arısına (Nahl:68) ilham etmesi, kuşları havada durdurması (Mülk:19), gökleri ve yeri fezada durdurması (Fatır:41) gibi, Kur’an’da açılanan olaylar gösteriyor ki “Allah her an yaratma halindedir”; kâinata, insana, her şeye her an müdahildir. İnsanların maddi bünyesi de kâinatın bir parçasıdır. Manevi yönüne de Allah vahiydeki teşrii hükümlerle müdahildir.