MEHMET FATİH ÖZTARSU
İstanbul’daki Dünya Enerji Kongresi, Türkiye’nin şu anda karşılaştığı siyasi sorunların dünyaya aktarılması için iyi bir fırsat oldu. Buna ek olarak Rusya ile ilişkilerde yaklaşık bir yıl önce başlayan kriz süreci tamamen sona erdirildi. Rusya lideri Vladimir Putin’in Türkiye ziyareti bu açıdan büyük önem taşıyor. Türkiye kriz öncesinde de Rusya ile ilişkilere gerekli önemi veriyordu. Çünkü iki devlet de bu coğrafyaya aittir ve bu coğrafyadaki sorunlar birlikte çözülmelidir.
Putin’le yapılan görüşmeden sonra, kriz dönemine ait sorunların acilen ortadan kaldırılması ve normalleşme sürecinin hızlı biçimde devam etmesi yönünde niyet gösterildi. Bununla birlikte Türk Akımı’nın nihayet karara vardırılması da çok önemli. Yeni dönemde Türkiye-Rusya işbirliği, Suriye meselesi gibi konularda etkisini gösterecektir. Bu konuda Batı’nın yaklaşımları değişkenlik gösterebilir. Batı’nın Rusya’ya olan sorunlu yaklaşımı Türkiye’ye de gösteriliyor. Son dönemde ABD ile ilişkilerde geldiğimiz noktayı iyi analiz etmek gerekir.
İlginçtir ki, Türkiye’de bazı çevreler Rusya ile ilişkiler konusunda aşırı ümitvar olmamak gerektiği ve Putin’in ziyaretinin abartıldığı gibi yorumlarda bulunuyorlar. Kısacası Rusya’dan herhangi bir beklentiye girilmemesi gerektiğini vurguluyorlar. Fakat bu kriz sürecinin dahi nice zorluklarla sona erdirildiğini anlamak için Murat Yetkin’in “Türk-Rus Krizini Bitiren Gizli Diplomasinin Öyküsü” başlıklı yazısını okumak yeterli olur. Buna ek olarak Azerbaycan ve Kazakistan’ın bu süreçteki gayretleri çok önemlidir.
Azerbaycan’ın kriz sürecinde gösterdiği olağanüstü girişimler Türkiye tarafından takdirle karşılanıyor. Bilindiği üzere, uluslararası siyasette iki sorunlu devlet arasında arabulucu olmak zordur ve çoğunlukla devletler bu işten uzak durur.
Bakü’nün elinde değerlendirmesi gereken iyi bir fırsat var, en ufak bir kışkırtmada hızlı davranması bölge dengelerini değiştirecektir.
Ancak Azerbaycan iki tarafa da defalarca arabuluculuk teklifi etmiş ve zaman zaman iki ülkede kulis faaliyetlerinde bulunarak normalleşme sürecinin başlamasını sağlamıştır. Bu sebeple Azerbaycan, Türkiye-Rusya ilişkilerinde artık denge noktası olarak kabul edilebilir, bunun bölge siyaseti açısından önemi büyüktür. Aynı şekilde Kazakistan da bu işte büyük pay sahibidir.
Erivan’ın Dağlık Karabağ’ı işgali
Rusya’nın Ermenistan’a askeri desteği bilinen bir durumdur. Ancak bunu farklı biçimde de okumak gerekir. Hem Rusya’nın hem de Ermenistan’ın gözüyle meseleye bakarsak, iki farklı manzara çıkar karşımıza.
Ermenistan konumunu itibarıyla Kafkasya ve Orta Doğu arasında önemli bir yere sahip. Fakat Rusya’nın sağladığı askeri teçhizatları kullanabilme kabiliyeti Ermenistan’da yoktur. Erivan bu desteği Dağlık Karabağ’daki işgali devam ettirme aracı olarak görse de Rusya bölgede çıkabilecek olağanüstü durumlara acilen müdahale etme durumunu gözetiyor. Bu konuda Rusya’nın yapması gereken tek şey, Dağlık Karabağ meselesindeki tutumunu netleştirmek ve işgalin sona erdirilmesini sağlamaktır. Bu sayede Ermenistan’a giden Rus askeri teçhizatlarıyla ilgili ne Bakü’nün ne de Ankara’nın endişesi kalır. Şu dönemde Rusya bölgedeki gidişatı öncelik olarak kabul ediyor.
Azerbaycan’ın askeri bütçesi
Ermenistan ise bu silahlarla Azerbaycan’ı provoke etmek için elinden geleni yapıyor ve yapacaktır. Çünkü Ermenistan bölgede herhangi bir dengeyi gözetmek durumunda olan bir ülke değil. Fakat Azerbaycan sahip olduğu şartlar gereği dikkatli olması gereken taraftır. Nisan 2016 çatışmasına benzer bir kışkırtma gelirse Azerbaycan’ın bu defa yapması gereken tek şey, hızlı biçimde operasyon yapıp bütün harici rayonları işgalden kurtarmak ve dünyaya kendi haklılığını göstermektir. Maalesef nisan çatışmalarında Bakü çok yavaş davranıp, diğer devletlerin tepkisini görmeyi tercih etti. Buna rağmen dünyaya Dağlık Karabağ meselesindeki haklı durumunu aktarmaya çalıştı. Ancak durum şu anda farklı. Bakü’nün elinde değerlendirmesi gereken iyi bir fırsat var, en ufak bir kışkırtmada hızlı davranması bölge dengelerini değiştirecektir.
Uluslararası toplantılarda şimdiye kadar sürekli vurguladığımız ve standart hale gelen bir deyiş vardır: “Azerbaycan’ın askeri bütçesi Ermenistan’ın toplam bütçesine eşit” diye. Azerbaycan ordusunun büyük bütçesi, modernizasyonu ve kabiliyeti ile kıyas ettiğimizde Ermenistan’ın durumu küçümsenebilir. Ancak unutulmamalıdır ki, bugün Erivan hakimiyetinde eski Karabağ savaşçılarının ağırlığı vardır. Bir kısmı Karabağ’da katliamlar yapan askerlerdir ve Karabağ meselesinde moral üstünlüğüne sahiptirler.
Azerbaycan, Ankara ve Moskova ilişkilerinde artık denge noktası olarak kabul edilebilir, bunun bölge siyaseti açısından önemi büyüktür.
Sarkisyan, Savunma Bakanlığı’nda değişikliğe gitse de 1990’lı yılların tecrübesinden faydalanmak isteyecektir. Bakanlıkta yaptığı değişim, ordunun standartlarını biraz daha yukarı çıkarmak ve yenilik yapmak istediğindendir. Buna rağmen sıcak çatışmanın muhatabı olan ve moral seviyesi Nisan 2016’dan beri düşüşte olan Ermenistan ordusunun Erivan tarafından modernize edilebilmesi zordur. Rusya’dan medet ummak ise tek çare olarak duruyor. Burada Rusya’nın sorumluluğunda olan konuların çözüme kavuşması, Dağlık Karabağ ile ilgili artık net tavrını göstermesi gerekiyor.
Bakü fırsata çevirebilir
Ermenistan’ın siyasi kurnazlığını dikkatle incelemek gerekir. Gerçekten de yıllar boyu devam eden ancak bir sonuca ulaşmayan görüşmelerde Erivan’ın tutumu belirleyici olmuştur. Görüşmelerde gülümseyerek el sıkan ancak Erivan’a dönünce Bakü’yü savaş suçlusu gibi gösteren bir tutumla varılacak bir nokta yoktur. Bu konuda, uluslararası kararların işlemesi için Bakü’nün ciddi biçimde çalışması gerekir. Yine bir sonuç alınamıyorsa başvurulacak tek çare, çatışma bölgesinde Ermenistan’ın en ufak bir kışkırtmasını fırsata çevirmek, işgal altındaki yerleri kurtarmak ve ardından uluslararası kararları dünyaya açıklayarak doğru olanı yaptığını duyurmaktır.
Ermenistan bölgede iki tane Ermeni devletinin olmasını istemiyor, en azından Sarkisyan yönetimde olduğu sürece bu böyledir. Ermenistanlı-Karabağlı klikler arasındaki siyasi çatışma bu durumda olsa da zaman zaman Bakü’nün sözde Dağlık Karabağ yönetimini taraf olarak tanıması için de gayret gösteriyor. Düşünelim, Erivan’ın tanımadığı ama Bakü’nün tanıdığı bir işgal rejimi nasıl olurdu? Ermenistan için çok güzel bir durum olurdu. İşgal haklı gerekçelere kavuşur ve Azerbaycan haklılığından vazgeçip bölgeyi Erivan’a teslim ederdi. Gerisi de Erivan’ın bileceği iş olurdu.