IŞIL ÇALIŞKAN / İSTANBUL
Kendini ‘masadaki tutkulu anlatıcı’ olarak tanımlıyor masalcı Beyza Akyüz. Dört yıldır ülkenin farklı şehirlerini gezerek büyüklere masallar anlatıyor. ‘Şifahen Masallar Kervanı’ adını verdiği grubu dört Türk bir Japon ve bir Fransız’dan oluşuyor. Bu çok kültürlü kervanda masallara danslar ve müzikler eşlik ediyor. Akyüz ile ‘sözün müziğin ve hareketin harmanlandığı muhabbet meclisi’ olarak tanımladığı ‘Şifahen Masallar Kervanı’nı konuştuk.
* Masal anlatmaya nasıl başladınız?
Bir masada arkadaşlarınızla oturduğunuzda, tutkuyla bir şeyler anlatan biri vardır ya, işte o hep bendim. Anlatıcılığın farklı formları var; yazmak da bir anlatı biçimi ve hem şifahi olarak hem de yazıyla kendimi bildim bileli anlatıyorum. Üniversiteye geldiğimde etrafımdaki insanlar da anlatıcılığımı keşfetti ve sürekli bir şeyler anlatmamı istedi. Yaklaşık dört senedir de İstanbul’da ve ülkenin farklı şehirlerinde mütemadiyen ‘Şifahen Masallar’ anlatıyorum. Tiyatro sahnesini, okulları, hastaneleri, plazaları, parkları, kafeleri hikayeyle dolduruyorum.
* ‘Şifahen Masallar Kervanı’ndan bahseder misiniz?
Bir proje değil bu. Biz gerçekten yolda karşılaşmış seyyahlarız. Çoğunlukla tek başıma çıkıp anlatıyorum lakin geçen sene bir de kervan kurdum; müzikli, danslı versiyon. Bu uluslararası bir kervan, daha büyük sahneler için bir araya geldik. Çok milletli, çok dilli ve çok kültürlü bir kervan olmasını istedim, tıpkı eski zamanlardaki gibi. Biz dört Türk, bir Japon, bir Fransız yola devam ediyoruz. Ben anlatıyorum onlar müzik yapıyor, bir nevi meşk, cem olma hali. Geçen yıl bir Anadolu masalı bir de Japon masalı anlatıyordum. Bu sene repertuarımıza bir de Bağdat masalı ekledik.
* Ne amaçlıyorsunuz?
Bu kervanla dünyayı gezmek, masalların birliğe hizmet etmesini istiyorum. Aramıza katılanlar kendi ana dilleri ve kültürleriyle buna destek oluyor.
* Masalları neye göre seçiyorsunuz?
Masal deyince herkesin aklına kapitalizmin pohpohladığı ‘Kırmızı Başlıklı Kız’, ‘Külkedisi’ geliyor. Lakin onlar orijinal masal değil. Ben daha çok gerçekçi bir dünyada ayakları yere basarak başlayan ama daha sonra aklı aşan, hikmetli hikayeler anlatmayı seviyorum. Orada gerçek ya da gerçek olmayan diye bir ayrım kalmıyor. ‘Binbir Gece Masaları’ anlatmayı en çok sevdiğim hikayeler. Kendim de basit semboller üzerine kurulu, sırlı şeyler yazmayı seviyorum.
* Teknolojinin gelişimi masal anlatıcılığını nasıl etkiledi?
Bir şey artınca bir süre sonra ondan kaçma hissi de beraberinde doğar. Her şey aslında zıddıyla varlık buluyor. İnsanlar nefes alacakları boşluklar arıyor kendilerine, o yüzden hikayelere ilgi oldukça yoğun. Bu, sözlü kültürün yeniden canlanması için bir fırsat.
* Adile Naşit’in geleneğini sürdürmek veya onun izinden gitmeyi mi amaçlıyorsunuz? Sizdeki yeri nedir?
Ben Adile Naşit’i hayal meyal hatırlıyorum. Çocukken sürekli Adile Naşit izlediğimi hatırlamıyorum. Ama sonrasında onu filmlerinde izledim. Adile Naşit sadece çocuklara anlatıyordu, televizyonda sanki çocuklar karşısındaymış gibi... Adile Naşit’in geleneğini yaşatmak gibi bir misyonum yok. Çünkü ben her yaşa anlatıyorum. Bir de biz daha genç başladık anlatmaya. Özellikle ilk senelerde çok şaşırıyorlardı. ‘Biz masalcı deyince yaşlı birini bekliyorduk’ diyorlardı. Tabii bundan 20-30 sene sonra nasıl bir forma ve ruha bürüneceğimi bilmiyorum. Masala çocukların ihtiyacı varmış gibi bir söylem var oysa onların zaten muhteşem bir hayal dünyası var, onlar için her şey masal. Ama yetişkinler için aynı şey geçerli değil. Hayal; yetişkinin yitiği. O kaybetmiş, unutmuş, ona bunu hatırlatmak gerekli, yetişkinler masalın merhametine daha fazla muhtaç.
BEYAZ YAKALILAR DİNLEMEYE GELİYOR
* Ağırlıklı olarak kimler masallarınızı dinliyor?
Yüzde 90’ı çalışan kesim. Beyaz yakalılar çok geliyor benim masal gecelerime. Kendi iş hayatlarından bunalıyor, daralıyor ve kendilerini sanırım o hayal alemine atmak istiyorlar. Gençler, öğrenciler de çok ilgili. Bazı uzmanlık alanlarıyla da direkt ilgili olduğu için gelen dinleyiciler de var.
* Masalların insanlar üzerindeki etkisinden bahseder misiniz?
Masalların bir amacı; iyi vakit geçirmek, eğlenmek. Bir diğeri yaşadığımız tecrübelerin hikayeler yoluyla aktarımı. Masallar, hikayeler, nörolojik olarak insan beynindeki hayat, yaşam gibi noktaları canlandırıyor. Bazı şeyleri bizatihi yaşamamıza gerek yok, gözünüzü kapatıp dans ettiğinizi hayal ederseniz hayalinizde mutlu olabilirsiniz. Bu muhteşem bir güç. Artık cihazlar sayesinde beynimizin içini görebiliyoruz ve beynin hangi noktaları tetikleniyor, hangi hormonları salgılıyoruz biliyoruz, bunlar masalların iyileştirici ve aslında terapötik yanını ortaya koyuyor.
ANLATICI SÖZÜN TESİRİYLE HERKESİ SARMALI
* Masalı etkili anlatmanın incelikleri neler?
Her şey bir hikaye anlatır esasında, eğer kulak vermeyi bilirsen ve aslında herkes doğal anlatıcıdır. Ama nasıl daha iyi anlatırım diye sorarsanız; evvela anlatma tutkusu gerek, sonrasında dingin bir ruh, derin ses ve yetecek nefes. Anlatacak bir hikaye bulduktan sonraysa dinleyicinizin göz bebeğine bakarak anlatacak cesaret, hikayeyi süsleyecek teşbih marifeti, görünmeyenleri gördürecek denli detaylı ve incelikli bir tasvir kabiliyeti. Sözü nerede keseceğini bilmek, dinleyicilerin değerlerine saygı duyarak hiçbirini incitmemek gerek. Anlatıcı; büyücü gibi sözün tesiriyle dinleyicisini sarmalı, onların güvenini kazanıp bilinmeyen diyarları gezdirdikten sonra onları tekrar aldığı yere bırakmalı. Her sanat da olduğu gibi anlatıcılığın ölçüsü de anlatarak, kendini ve dinleyiciyi sürekli gözlemleyerek oturur. Bazen azaltarak bazen çoğaltarak; kişi kendine yakışanı, kendi üslubunu zamanla bulur. Mühim olan; siz anlattıkça kalp atışlarınız hızlanırken dinleyicinin gevşemesi, rahatlaması ve o zamansız mekansız alemlerde öteki benleriyle karşılaşarak yitirdiklerini bulması, unuttuklarını hatırlaması.