Kurtarma paketi Yunanistan'ı batırdı

Yunanistan, yaklaşık altı yıldır ekonomik krizle boğuşuyor. AB ve IMF de ona beş yıldır kurtarma paketleri hazırlıyor. AB ve IMF’nin şartlarını uyguladığında, Yunanistan ödül olarak kredi alıyor ama kriz uzun zamandır çözülemiyor. Yunanistan’daki krizi çözmek için kurtarma paketleri yetersiz mi kalıyor yoksa yanlış reçete mi öneriliyor?

Yunanistan’da yaşanan ekonomik kriz senelerdir tüm dünyanın gündeminde yer alıyor. İktidarlar değişiyor, tasarruf için birçok tedbir alınıyor, halk sokaklara dökülüyor, uluslararası kuruluşlar devreye giriyor, üyesi olduğu AB, IMF ile birlikte ülke için kurtarma paketleri hazırlıyor ama Yunanistan bir türlü krizden çıkamıyor. Hatta Yunanistan’ın durumunun gün geçtikçe iyileşmesi hedeflenirken, ülke çok daha kötüye gidiyor ve senelerdir iflas ile burun buruna yaşıyor.

2010 yılından bu yana alınmış olan bütün tedbirler, uygulanmaya çalışılmış olan bütün kurtarma paketlerinin sonunda bugün Yunanistan’ın toplam 320 milyar euro borcu bulunuyor. Bu devasa rakamı gören, duyan, bilen çoğu insan, ister istemez "Bunca acı reçete, bunca çaba ülkenin kurtarılmasına yetmedi mi?" sorusuna cevap bulmaya çalışıyor.

Mayıs 2010: İlk kurtarma paketi

Acaba Yunanistan, tasarruf için aldığı tedbirleri ve kurtarma paketlerinin gerekliliklerini mi yerine getiremedi yoksa AB ve IMF tarafından kendisine önerilen kurtarma paketlerinde mi bir yanlış ya da eksiklik vardı? Bunun cevabını bulmak için filmi birkaç yıl geriye sarmak ve hikayeye oradan başlamak gerekiyor.

Yunanistan’ın borç krizine ilişkin AB ve IMF ile masaya ilk oturduğu tarih 2 Mayıs 2010. Bu tarihte Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu, AB ve IMF ile anlaşarak, ilk kurtarma paketinin önünü açtı. 110 milyar euroluk paketi kabul eden Papandreu, aslında üç yılda 30 milyar euroluk ekstra bütçe kesintisini de kabul etmiş oldu.

Yunanistan, Troyka’ya bağımlı hale geldi

Bundan tam dört gün sonra da Yunanistan Parlamentosu kemer sıkma uygulamasına yönelik yassa tasarısını onayladı. 2010 yılının Mayıs ayı boyunca AB ve IMF’den ülkeye destek yağdı. Bu kadar desteğin karşılığı olarak Yunan Parlamentosu, AB ve IMF için oldukça önem taşıyan bir konuyu, emeklilik sisteminde reformu gündemine taşıdı ve emeklilik yaşının erkeklerde olduğu gibi kadınlarda da 65 yaşına yükseltilmesi tasarısını onayladı.

2011 yılında Yunanistan’ın paraya olan ihtiyacı devam ediyordu ve ülke, yaşadığı krizden kurtulmak için AB ile IMF’nin yardımına git gide bağımlı hale geliyordu. Yunanistan’ın 2015 yılına kadar ödemesi gereken borçları için 50 milyar euro biriktirmesi gerekiyordu. Bunun için ülke, 23 Mayıs 2011 tarihinde birçok sektörde özelleştirmeye gitti.

Kemer sıkma kabul edildi, yardımlar arttı

8 Haziran 2011 tarihinde 6 milyar 480 milyon euro tasarruf etmesi için ek önlemlere onay veren Yunanistan’da bütçe kesintilerinin ve dışa bağımlılığın devam edeceği apaçık ortadaydı. Haziran ayının sonuna doğru kemer sıkma önlemleri parlamento tarafından kabul edildi ve IMF, Yunanistan’a 3 milyar 200 milyon euro ödeme yapacağını açıkladı. Hemen ardından Euro Bölgesi de, özel sektördeki hisse sahiplerinin 50 milyar euroluk desteğine ilave olarak, 2014 yılı ortasına kadar geçerli olacak 109 milyar euroluk yardım paketini sundu.

AB ve IMF’nin Yunanistan’a verdiği bu destekten birkaç ay sonra ülke, kamu maaşlarının yüzde 20 azaltılmasını da kapsayan bir dizi ekonomik önlemi kabul etti, halkın karşı olduğu bir emlak vergisi kanunu çıkardı.  Yunanistan’ın aldığı bu önlemlerle yetinmeyen Troyka yetkilileri (AB, ECB ve IMF) bütçe kesintilerini ve vergileri arttırması için ülkeye baskı yaptılar.

Yunanistan’ın bütçe açığında hedef tutmadı

Troyka yetkilileri sürekli talep ediyor, Yunanistan da sürekli onların dediklerini uygulamaya çalışıyordu. Fakat 2 Ekim 2011’de Yunan hükümetinin açıkladığı bütçe rakamları birşeylerin yolunda gitmediğinin sinyallerini veriyordu. Yunanistan bütçe açığı hedefini tutturamamıştı, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın yüzde 7.6’sı olarak öngörülen bütçe açığının oranı yüzde 8.5 seviyesindeydi. Karşılaştığı sonuçlarla hayal kırıklığına uğrayan Yunan hükümeti tasarruf etmek için 30 bin kamu çalışanını işten çıkarmayı öngören kanuna onay verdi.

Ekim ayı boyunca ülkede, grevler ve protestolar hüküm sürdü. 27 Ekim 2011 tarihinde Euro Bölgesi otoriteleri, Yunanistan’ın borç yükünü azaltmak için yeni bir plan sundu. Bu plan ile, ülkeden alacaklı olan özel sektör kuruluşları sahip oldukları Yunan tahvillerinde yüzde 50’lik kaybı kabul ettiler, Atina bütçe kesintilerine devam dedi ve Troyka yetkilileri Yunanistan’a yeni bir paket sunmak için birçok ekonomik tedbir öne sürdü.

Papandreu referandum kararı aldı

Yunanistan bir yandan yaşadığı ekonomik çıkmazdan kurtulmak istiyor bir yandan da bunun için AB, ECB ve IMF’nin taleplerini karşılamaya çalışıyordu. Ama artık gelen talepler ne Yunan hükümetinin ne de Yunan halkının karşılamak istediği türden talepler olmaya başlamıştı. 31 Ekim 2011 tarihinde Papandreu, AB’nin önerdiği kurtarma planını referanduma götüreceğini açıkladı.

Papandreu’nün bu kararı oldukça tepki çekti ve birkaç gün sonra Avrupalı liderlerin baskısıyla referandum konusu suya düşürüldü.

2012: Maaşlarda kesinti kabul edildi

Troyka yetkilileri 27 Ekim 2011 tarihinde önerdikleri ikinci kurtarma paketini 2012 yılında tekrar gündeme getirdiler ve 9 Şubat 2012’de Yunanistan bu paketi kabul etti. Böylece hükümet, 2015 yılına kadar ülkesindeki 150 bin kamu çalışanını işten çıkarmayı, özel sektörde asgari ücretin yüzde 22 azaltılmasını ve emekli maaşlarında yüzde 15 kesinti yapılmasını kabul etmiş oldu.

Bu tarihten sonra kurtarma paketleri, tedbirler, kemer sıkma politikaları hep devam etti. Ancak Yunanistan krizden bir türlü çıkamadı. 2015 yılı seçimlerinde, Yunan halkı, asgari ücreti yükseltmeyi, emekli maaşlarını artırmayı, yoksullara ücretsiz sağlık, elektrik ve yemek vermeyi vaat eden SYRIZA lideri Aleksis Çipras’ı Başbakan olarak seçti. Çünkü bu vaatler tam da Yunan halkının sıkıntı yaşadığı konuların çözümüydü.

Krizi çözmek için bu sefer Çipras masaya oturdu

Ancak Çipras, Yunanistan’ın yakın geçmişinden gelen çok büyük bir ekonomik krizi devralmıştı ve kendi kendine seçimden önceki vaatleriyle bu sorunu aşması mümkün değildi. Dolayısıyla yine AB, ECB ve IMF ile masaya oturmak zorunda kaldı. Herşeyden önce ülkenin bu kreditörlere borcunu ödemesi gerekiyordu. Bunun için de Çipras, onlarla anlaşmak zorundaydı.

Yunanistan’ın kreditörleriyle yaptığı görüşmeler yaklaşık beş ay boyunca anlaşma sağlanamayarak sonuçsuz kaldı. Uluslararası kurumların yetkilileri Yunanistan’ın önerilerini yetersiz buldu. Yunanistan ise uluslararası kurumların önerilerini imkansız olarak nitelendirdi. Çünkü zaten Çipras, kendisine göre, mümkün olan şartların hepsini sunmuştu. Hatta Çipras’ın kreditörlerine son teklif ettiği emeklilik yaşının 67’ye yükseltilmesi, KDV’nin yüzde 23 olması ve emeklilik maaşlarında tasarruf yapılması gibi öneriler Yunan hükümeti ve halkı tarafından eleştirilmişti.

2015: Emeklileri hedef alan öneriler reddedildi

Sonunda Çipras, geçen hafta, kreditörlerin önerilerini, 2011 yılında Papandreu’nün yaptığı gibi, referanduma götüreceğini açıkladı. Böylece ülke ile kreditörleri arasındaki görüşmeler de son buldu.

Yunanistan’a kreditörleriyle anlaşmak ve IMF’ye olan 1.6 milyar euroluk borcunu geri ödemek için bugüne kadar süre verilmişti. Şu ana kadar bu iki şart da yerine getirilemedi ve yerine getirilemeyecekmiş gibi duruyor çünkü bu sefer Yunan hükümeti emeklilik yaşının yükseltilmesi, vergilerin artırılması, maaşların kısılması gibi önerilere 2010-2012 yılları arasındakinden çok daha farklı bir tepki gösterdi. Meclis bu önerileri reddetti.

Sütten ağzı yandı yoğurdu üfleyerek yedi

Bu noktada kilit bir soruyla karşılaşılıyor: Peki neden 2015 yılında Yunan otoriteleri, 2010-2012 arasında kabul edilen önerilerden çok da farklı olmayan teklifleri reddetti? 

Geçmişte Yunan hükümeti kesintilerin çalışanlar ve emeklilerin ücretleri üzerinden yapılmasını kabul etmiş ve uygulamaya koymuştu. Bu çerçevede her 2-3 ayda bir maaşlar azaltılıyordu. Ancak bu yöntem başarılı olamadı ve Yunanistan’ın bu güne kadar gelmesine sebep oldu. Hatta bugün, birkaç sene önceye göre halk daha da fakirleşti. Dolayısıyla birkaç sene önce sütten ağzı yanan Yunan hükümeti bugün yoğurdu üfleyerek yemeyi tercih etti ve AB, ECB, IMF’nin önerilerini kabul etmedi.

Kreditörlerin reçetesi yanlış olabilir mi?

Yunanistan artık söz konusu önerilerin uygulanamayacağına, uygulansa da ülkeyi krizden çıkaramayacağına inanıyordu çünkü bunu daha önce uzun süre denemiş ve herhangi bir olumlu sonuç elde edememişti. Yunanistan’ın krizden çıkması için belki AB, ECB ve IMF’nin kurtarma paketleri yetmemişti, belki de kreditörler, Yunanistan’ın hastalığını düzeltmek için yanlış bir reçete uygulamışlar ve sorunu daha büyük bir sorun haline getirmişlerdi.

IMF’nin eski başkanı Dominique Strauss-Kahn, bundan birkaç gün önce, 27 Haziran 2015’te Yunanistan’ın durumu ile kreditörlerin özellikle IMF’nin bu krize yaklaşımlarını değerlendirdi. Kahn, Twitter hesabı üzerinden paylaştığı "Hatalarından ders almak" adlı yazısında, Yunanistan konusunda kendi dönemi de dahil olmak üzere yanlış yapıldığını savundu. 

IMF'nin eski başkanı Dominique Strauss-Kahn, Yunanistan konusunda, görüşmeleri bambaşka bir sürece sokmanın gerekliliğini ifade ediyor

"IMF, AB’nin doğasında olan sıkıntıları fark edemedi"

"Klasik bir bütçe sıkıntısı yaşandığında ya da ödeme dengesi bozulduğunda IMF AB’nin doğasında olan sıkıntıyı fark edemedi. Aslında bu sıkıntı çözümün ta kendisiydi" diyen Kahn, IMF’in Yunanistan’ın zayıflıklarını hesaba katmadığını dile getirdi.

IMF’nin şu ana kadar hem Yunanistan’da hem de diğer ülkelerde simetrik bir düzenlemeye gitmiş olması gerektiğini vurgulayan Kahn, "IMF, bunun için çok daha baskıcı davranmalıydı" dedi. Hatta Kahn, IMF’nin bazen Avrupa’nın önerilerine karşı çıkması gerektiğini kaydederek, "Şu ana kadar bu yapılmış olsaydı, 2011’in ardından böyle bir kriz yaşanmayabilirdi" diye konuştu.

"Bambaşka bir müzakere sürecine girmeliyiz"

"Kamu kuruluşlarının çöktüğü bir ülkede, IMF’in sonuca ilişkin beklentileri daha mütevazi olması gerekirdi" diyen Kahn, geçmişte yaşanılanlardan ders alınmadığı için şimdi tehlikenin yaklaştığını vurguladı ve yazısına şu sözlerle devam etti:

"Aslında bütün yaşananlar sürekli aynı hataları tekrar etmemizden kaynaklanıyor. O yüzden, bence, bundan sonra daha farklı düşünmeye, sorunlara yaklaşımımızdaki mantığı değiştirmeli ve Yunanistan ile ilgili radikal bir karar vererek bambaşka bir müzakere sürecine girmeliyiz."

İşte belki de IMF’nin eski başkanı Dominique Strauss-Kahn’ın da dediği gibi sorun AB’nin doğasında ve uluslararası kurumların Yunanistan krizine yaklaşımındadır. Ve bu yüzden 2010 yılından bu yana AB, ECB ve IMF’nin kurtarma planları ve reçeteleri Yunanistan’a iyi gelmiyor, aksine ülkeyi iflasa doğru sürüklüyordur. 

Dolayısıyla belki de en iyi çözüm Yunanistan krizine olan yaklaşımı değiştirmek ve krizi zamanla ortadan kaldırmak için ülkeye yepyeni bir reçete önermektir...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.

İlgili Haberler

Varoufakis: Altı aylık benzinimiz var
AB, demokrasinin beşiğinde referandum istemiyor
Yunanistan 5 Temmuz Pazar günü referanduma gidiyor

Ekonomi Haberleri