SALİHA SULTAN
Arapça-Türkçe sözlüğe yaptığı katkılarıyla tanınan, emekli İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi filolog, yazar ve çevirmen Mustafa Seçkin (90) İstanbul’da vefat etti. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı’nda uzun yıllar öğretim üyesi görevini yürüten Seçkin, aynı zamanda 1967-1970 yıllarında Türkiye Odalar Birliği İstanbul İrtibat Bürosunda yardımcısı olduğu Fethi Gemuhluoğlu’nun da yakın dostlarındandı. Eğitim kurumlarında okutulan Arapça ders kitaplarında imzası bulunan Seçkin, Prof. Dr. Mehmet Maksutoğlu ile birlikte kaleme aldığı ‘Uygulamalı Arapça’ kitabına da imza atmıştı.
‘HAK İLE BERABER AMA DÜNYADA İDİ’
Seçkin’in vefatı hakkında KARAR’a bilgi veren yakın dostlarından şair Mürsel Sönmez, merhumun son üç yıldır çeşitli hastalıklar nedeniyle tedavi gördüğünü belirterek, 24 Mayıs’ta İstanbul’da tedavi gördüğü bir hastanede Hakk’a yürüdüğünü kaydetti. Sönmez, Seçkin’in ardından duygularını şu sözlerle paylaştı: “Bir süredir hak ile beraber ama dünyada idi… Bu ülkeyi biraz tanırım, mütefekkir vasfına haiz gördüğüm tek kişiydi. Kesinlikle örtük bir tasavvuf kimliği vardı. Ardından Birnokta’da yazdığım göç güzellemesi en anlaşılmayan şekliyle onu anlatan bir özet. Mustafa’nın kelime manası seçkin demektir, o Hakk’ın seçkiniydi. Sıklıkla, ‘Severek değişecek her şey’ derdi… Her şey değişiyor. Onun vefatının ardından, yeryüzünde güzel insanlar azalırsa patronun buraya rahmet indirme rekoltesi düşer diye bir kaygım var.” Şair Mürsel Sönmez’in Seçkin için kaleme aldığı ve Birnokta dergisinin sosyal medya hesabından paylaşılan göç güzellemesi ise şöyle: “Seçkin idi Mustafâ, meclis-i Mustafâ’da/Ehl-i hâl idi el-Hakk, mâhirdi ıstıfada/Halka sevgiyle zâhir, gezinirdi hafâda**/Rücû etti yârine şimdi bitmez safâda” Seçkin’in cenazesi dün Sahrayıcedit Camisi’nde ikindi namazını müteakip kılınan cenaze namazının ardından, yakın dostu Fethi Gemuhluoğlu’nun da medfun olduğu Sahrayıcedit Mezarlığı’nda toprağa verildi. Cenaze töreninde merhumu son yolculuğuna ailesinin, sevenlerinin ve öğrencilerinin yanı sıra, AK Parti Eskişehir Milletvekili Nabi Avcı, Coşkun Yılmaz, Mustafa Kara, Mürsel Sönmez, Cahit Koytak, Kemal Sayar, Özkul Eren, Bekir Şahin, Sadi Kucur gibi birçok dostu uğurladı.
ARAPÇA, FARSÇA VE OSMANLI TÜRKÇESİ BİLGİNİYDİ
1932 yılında Eskişehir’de dünyaya gelen Mustafa Seçkin, 1951 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümüne, ardından Arap ve Fars Filolojisi’ne girdi. 1962-1964 yıllarında Süleymaniye Kütüphanesinde memur olarak çalıştı. 1964-1967 yılları arasında gazetelere dış politika haberleri için İngilizce, Fransızca ve Arapça dillerinden tercümeler yaptı. 1967-1970 yıllarında Türkiye Odalar Birliği İstanbul İrtibat Bürosunda Fethi Gemuhluoğlu’nun sekreterlik görevini yürüttü. 1970-1976 yıllarında Fiskobirlik İstanbul Şubesinde İngilizce ve Fransızca Tercümanı olarak görev yaptı. 1976-1983 yıllarında İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde Tıp Tarihi ve Deontoloji Enstitüsü’nde Arapça, Farsça ve Osmanlı Türkçesi uzmanı olarak çalıştı. 1983-1991 yıllarında İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Arap Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı’nda öğretim görevlisi olarak birçok öğrenci yetiştirdi.
ÖĞRETME KABİLİYETİ ÇOK ÖZGÜNDÜ
COŞKUN YILMAZ: Göçtü kervan kaldık dağlar başında. Nasıl tarif edilir bilmiyorum ki? ‘Hüzün’ anlatır mı meramı? Mustafa Seçkin hocam da göçtü bu dünyadan. 1985’de, İÜ Edebiyat Fak. Tarih’de öğrenciyken Arapça dersini seçmiş, talebeliği şerefine nail olmuştum. Özel bir hoca, nev-i şahsına münhasır bir insandı. Arapçaya bütün lehçeleri ile vakıftı. Vukûfiyeti olağanüstüydü. Öğretme kabiliyeti de çok özgündü, kendine mahsustu. Edebi yönü de çok güçlüydü. Konuşurken de metinlerinde de bunu görürdük. Kur’an meali çalışması da vardı, lügâta çok hakimdi. Bana “Arapçayı öğren” diye bir vaadi vardı... Nüfûzu derin olan, tanıyanın çok derinden sevdiği Seçkin hocama Allah’tan rahmet diliyorum.
SON YÜZYILIN VELİYULLAHLARINDAN
HİLMİ YAVUZ: Mustafa Seçkin’in vefatı benim için çok acı bir deneyim. Efendi’ye çok şey borçluyum. Son yıllarda bazı sağlık nedenlerinden dolayı maalesef pek görüşemiyorduk. Ama benim hayatımda çok önemli yeri olan birisidir. 1991’de Nabi Avcı vasıtası ile tanışmıştık. Uzun bir hikayedir. Hakkında bir yazı yazacağım. Tanımayanlar için, Seçkin’i tanımamış olmak çok büyük bir kayıp. 20’nci yüzyılın veliyullahlarından biriydi bana sorarsanız...
TAKLİDİ ŞEYLERDEN KAÇININ DERDİ
CAHİT KOYTAK: Gençliğimde Nabi Avcı ile birlikte ziyaretlerine gitmiştim. Onlar sık sık görüşürdü. Seçkin, çok derinlikli düşünen, fazlasıyla birikim sahibi, gençlere verecek çok şeyi olan bir ağabey olarak izlenim bırakmıştı bende. Kendisini tanıyan çevrelerde hep iyilikle yad edilmiştir, ben de her zaman öyle yad etmişimdir. İrtihalini öğrenince sarsıldım, mekanı cennet olsun. Sohbetlerinde gençlere okunması iyi olacak kitapları önerir, taklidi şeylerden kaçınmalarını, başkalarında görerek sevdikleri şeylere hemen teslim olmaktan ziyade sebep ve sonuçlarını düşünerek belli düşüncelere meyletmeleri konusunda onları uyarırdı. Mesela, Kur’an mensubu insanlar olarak hep başkalarından nakille teslimiyetlerini yaşamaktan ziyade Kur’an-ı Kerim’i bizzat okuyarak, anlayarak ve çözümleyerek izlemelerini öğütlerdi. Gençlere çok yol göstermiştir. Son yıllarda uzayan bir hastalık yaşadı, ziyaretler kendisini yoracak durumdaydı görüşemedik maalesef. Allah rahmet eylesin.
ÜRETİME YÖNLENDİREN YETENEK AVCISI
KEMAL SAYAR: Mustafa Seçkin göz önünde olan bir isim değildi ama manevi dünyamızın gizli mimarlarından biriydi. Çok mütebahhir bir bilgindi, pek çok konuda şaşırtıcı zenginlikte bir bilgi birikimi vardı. Manevi konularda üstattı, aynı zamanda Fethi Gemuhluoğlu çevresinden biri olarak yetenek avcısı tarafı çok ön plandaydı. Yetenekli kişileri yazmaya, üretime yönlendirir, ürünlerini değerlendirir ve teşvik ederdi. Benim için çok kıymetli bir ağabey, üstattı. Manevi yönü, onda gördüğüm manevi heybet beni kendisine meftun etmişti. Bir dönem çok sık görüşme imkanımız oldu, rahatsızlıkları nedeniyle sonra uzak kaldık. Fakat her zaman içten, babacan ve sevecen tarafıyla bizi koruyup kolladığını, sorup soruşturduğunu hissederdik. Size manevi kalkan olduğunu düşündüğünüz güzel insanlardan bir tanesiydi. Çok da coşkulu bir insandı, manevi lezzetleri bizzat yaşayan, coşkulu bir şekilde etrafına katabilen, kâl değil bir hâl adamıydı. Kendisine 1994-95 yıllarında bir şiir yazmıştım, İki Güneş Arasında kitabımda yayımlanmıştı. Yani 30 yıllık bir tanışıklığımız vardı.