Evet, ‘erkeklere küs beyaz bir ten’ üzerinden yazılmış ama, ‘rûhen zenci’ olan bir kadının şiiri...
TANER AY
Selcan Peksan’ın ‘Bitki Kökleri, İnsan Avı’nı okumamı bana yazar ve editör dostum Göktürk Ömer Çakır tavsiye etmişti. Peksan’ın kitabını çok sevdiğimden, hemen ardından ‘Mağara Vardır’ı ve ‘İnsandan Sonra’yı da okumuş ve KARAR gazetesinde onun şiiri hakkında yazmıştım (30 Ocak 2022). O yazıda, Peksan’ın, bütünüyle özgün bir ses olmasına karşın, bazı dizelerinde nedense beni Kaya Çanca’ya ve Ender Sarıyatı’ya sürüklediğini belirtmiştim. Tuhaf bir tesadüf ama, aynı duyguyu Dilek Kartal’ın İzdiham Yayınları’ndan çıkan ‘Taşı Kim Atacak’ı ile İz Yayıncılık’tan çıkan ‘Çifte Açmaz’ını okurken de yaşadım.
DİLEK KARTAL: HAKİKATİN ŞEFFAFLIĞININ PEŞİNDEKİ TELKÂRİ SANATÇISI
Hakikatın şeffaflığı konusunda bir telkârî sanatçısının hassasiyetine sâhip Dilek Kartal. Selcan Peksan’ınki gibi Dilek Kartal’ınki de bir ‘düşünce şiiri’, ama ikisi de yer yer düşüncelerinden kaçıp, bir ‘şehir serserisi’ olabiliyorlar. Ben onların bu serseriliklerini ‘kara mizah’ ile ifâde edişlerine bayıldım. Kartal’ın ‘Çifte Açmaz’daki ‘enucuz pirlanta.com’, ‘dırdır dilemma’ ve ‘eksik kalsın’, ‘Taşı Kim Atacak’taki ‘small is beatifull’ ve ‘panik atak’ böyle şiirler. Bununla birlikte, Peksan’ın düşüncelerini tepeden tırnağa bir ‘kadın’ seslendirirken, Kartal’ın düşüncelerinde âdeta bir ‘cinsiyet kargaşası’ ortaya çıkıyor. Bazen ‘kadın sesi’, bazen de ‘erkek sesi’ olabiliyor itirazlarında. Bu yorumum asla bir olumsuzluğa işâret etmiyor, aksine, değişen seslerin Kartal’ın şiirini hayli zenginleştirip melezleştirdiğini düşünüyorum. Ayrıca, son yıllarda, Kartal’ın şiirleri kadar politikleşmiş çok az şiir okudum. Onun şiirlerinde seyrettiğim ölümler beni çok üşüttü. Acı, hiç bir zaman, ‘keşke yaşasaydınız öğretmenim /sorardım; / hangi babanın pazusu / oğlunun tabutunu taşımaya yeter, diye’ dizelerindeki kadar acı gelmemişti bana. Peki, ‘sahi siz / allah’a sarılıp ağlamak istemediniz mi hiç?’ dizelerindeki acıyı nereye yazacağız? Dilek Kartal’ın kitaplarını okumamı bana tavsiye eden Saliha Sultan’a müteşekkirim.
NAİLE DİRE: ERKEKLERİN HOYRAT RUHLARINDA BİR ‘RUTUBET LEKESİ’
Aynı günlerde, kırk yıllık dostum şâir Adnan Özer ise dikkatimi Naile Dire’nin İthaki Yayınları’ndan çıkan ‘Türbülans’ına çekmişti. Hiç kimse yanlış anlayıp da, cinsiyetler üzerinden yorum yapmasın; Naile Dire’nin şiiri düpedüz ‘düğmeleri iliklerinden çözülmüş’ bir kadın şiiri. Evet, ‘erkeklere küs beyaz bir ten’ üzerinden yazılmış ama, ‘rûhen zenci’ olan bir kadının şiiri. Peksan ve Kartal gibi düşünceleriyle bize seksek oynatmıyor, sadece erkeklerin karşısında hep infilak etmek isteğini dile getiriyor. Ama, isyana kükürtsüz bir kara barut ile kalkıştığından, onların içindeki faşizmi gebertemiyor, sadece erkeklerin hoyrat rûhlarında bir ‘rutubet lekesi’ olarak kalıyor. Şiir de bazen bu tarz lekelerden doğmaz mı? Naile Dire, elbette çok iyi bir şâire, yazdıklarının bundan sonra sıkı bir takipçisi olacağım. Tek korkum, onun hep Zebercet’in boğduğu kadının sesi olmakta ısrâr etmesi ve buradan farklı bir ‘düşünce’ çıkaramadan tıkanıp kalmasıdır.
ÖZLEM BAHADIR KARAOĞLU NE YAZIYOR?
Selcan Peksan, Dilek Kartal ve Naile Dire derken, aklıma bir ara Özlem Bahadır Karaoğlu geldi. Yıllar önce yasakmeyve’den ‘Hafif’ isimli bir şiir kitabını okumuştum. Onun, ‘sıkı bir ruh hastasıyım / özgeçmişime bunu yazmalıyım’, ‘vasiyetimdir, / eski Türk filmlerine gömün beni’ veya ‘hayvanları severim, / bi ara kafamda bit beslemiştim’ gibi nefis dizeleri vardı. Aynı yıl içinde Yeni İnsan Yayınevi’nden çıkan ‘İstanbul Çözüldü’sünü ise bulamamıştım. İki kitap da 2017 yılında yayımlandığına göre, Karaoğlu beş yıldır ne yapıyor, bir yerlerde yazıyor mu, çok merâk ediyorum...