İş insanı Murat Ülker, 20’nci yaşını kutlayan ve dünyanın en büyük çağdaş sanat fuarlarından biri olan Art Basel Miami Beach'i ziyaret etti. Fuarı gezen Ülker, kişisel internet sitesi üzerinden, ziyaretine ilişkin bir yazı kaleme aldı. Sanata olan ilgisi ve desteğiyle tanınan ünlü iş insanı, Kuzey ve Latin Amerika’nın kesişme noktası olan fuarla alakalı düşünce ve değerlendirmelerini yazısı aracılığıyla okurlarıyla paylaştı.
Murat Ülker'in yazısı şu şekilde:
ZİHNİM FENA HALDE AÇILDI!
20’nci yaşını kutlayan ve dünyanın en büyük çağdaş sanat fuarlarından biri olan Art Basel Miami Beach bu yıl 29 Kasım – 3 Aralık tarihleri arasında düzenlendi. Godiva New York ofisteki toplantılarım için gideceğim tarihle denk gelince gidişimi birkaç gün öne çekip önce pazar, sonra sanat goyası ekledim. Güzel de geçti, Kuzey ve Latin Amerika’nın kesişme noktası olan bu fuarda 282 galeri vardı. Basel’dekine kıyasla %30 daha büyük bir fuardı yani, güzel bir seçki olduğu için de zihin açıcı, düşündürücü ve eğlenceliydi benim için. Zengin ve turistik bir şehir olan Miami’deki bu etkinlik birçok benzer sergi, davet vb etkinliği de tetiklemiş, neredeyse tüm şehirde her yerde bir sanat etkinliği vardı. Ben de üç fuar, bir interdisipliner (*) ve kolektif galeri ve bir müze gezebildim ancak.
Haydi gelin siz de meraklıysanız, anlatayım.
(*) Disiplinlerarası ve çok alanlı yaklaşımlar sanatçıların sanat yapıtlarını ortaya koyma sürecinde yararlandıkları yeni bir yönelim olarak göze çarpmaktadır. Disiplinlerarası yaklaşım kavram olarak, iki veya daha fazla disiplini birleştirmek ve kapsamak anlamına geliyor.
İklimden olsa gerek insanların davranışları kuzeydekinden farklı oluyor. Sanki o ciddiyet neşeyle karışıyor.
Miami lojistik olarak Güney Amerika için elverişli bir noktada olduğundan Güney Amerika kökenli sanatçıların eserlerini bolca görebiliyorsunuz.
Şimdi sizlerle Miami sanat haftası izlenimlerimi ve bana etki eden sevdiğim eserleri paylaşacağım.
Tabii Art Basel Miami Beach’e eşlik eden birçok fuar, etkinlik ve müze sergisi bulunuyor. Zamanım kısıtlı olduğu için bunlardan yalnızca birkaçını gezmek mümkündü. Miami’nin de kendine özgü klasikleri zaman içinde oluşmuş…
Sağ olsunlar sanat dünyamızdan dostlar yolladıkları listelerle ufkumu açtılar. Art On galeri sahibi ve Perasma oluşumunu başlatan yakın dostum Oktay Duran’la ile sanat gezileri, sanat sohbetleri hep çok hoş, çok güzel. Bize küratör Burcu Fikretoğlu ile Yıldız Holding sanat danışmanımız İdil İlkin ve Godiva CEO’su Nurtaç Afridi de eşlik etti.
Fuar ve müze gezilerine ek olarak tavsiye üzerine Superblue sanat galerisine beraber gittik. https://www.superblue.com/miami-exhibition-guide/
Yılın her döneminde açık bir mekan, yolunuz Miami’ye düşerse mutlaka gidiniz derim… Deneyim odaklı bu alan en son uğranacak durak olmalı zannımca. Çağın nabzını en iyi şekilde tutan bir sergileme pratiği ile çok etkili, iyi bir işe imza atmışlar. Yeri de çok merkezî, Rubell Ailesi Müzesinin tam karşısında.
İlginç başlıklar ilgimi çekti Superblue’da … Örneğin ‘this is FORWARDISM’ adlı bölüm BMW ve sanatçı Rafael Lozano-Hemmer ile birlikte hayata geçirilen “Pulse Topology” adlı eser. Meraklıları için linki ekleyeyim; https://www.bmw.com/en/magazine/design/art-basel-2022-with-rafael-lozano-hemmer-and-the-bmw-i7.html
Bu eser kişinin kalp atışlarını merkeze alarak bir ışık topografyası canlandırıyor.
Sergileme mekanında teamLab, Es Devlin ve James Turell’e de yer verilmiş. Doğum ve ölüm döngüsünü mevsimler, doğa ve manevi referanslarla izleyici ile buluşturan sergide her yaştan insan kendini çocuk gibi hissedebiliyor. Bir çocuk ise mutluluk ve şaşkınlıkla çok daha büyük hissedecektir…
teamLab yaklaşık 400 kişiden oluşan interdisipliner bir yaratıcı kolektif. İçerisinde tasarımcılar, sanatçılar, mühendisler, felsefeciler, matematikçiler, mimarlar, programcılar, animasyoncular ve pek çok farklı sahalarda çalışan kişiler var. Bilmeyenlerin #teamlab hashtagi ile Instagram’da videolara bakmasını öneririm.
Es Devlin’in eserine Brezilyalı fotoğrafçı Sebastiao Salgado fotoğraflarının eşlik ettiği bir alandan giriş yapıyoruz, ancak gidip görme ihtimali olan okuyucular için eserleri anlatırken sürprizlerini kendime saklayacağım deneyimi bozmamak, müdahale etmemek için… #esdevlin #sebastiaosalgado
James Turell ise bir medyum olarak ışığı öylesine ustalıkla işliyor ki tamamen optik ve ruhani bir deneyim yaşıyor insan. #jamesturell
Tam karşısında Rubell Müzesinde üç önemli Yayoi Kusama yerleştirmesi gördük. Müzenin koridorunda Narsist Bahçesi (Nergis Bahçesi) adlı eser boylu boyunca gidiyor, iki sonsuzluk odasına bağlanıyor. Müze koleksiyonu ise tipik Amerikan pop sanatı; soyut dışavurumcu eserlerinden Japonya’dan Almanya’ya, Atlantik ve Pasifik’ten her coğrafyadan sanatçıya adanmış bir seçkiden oluşan bir koleksiyon sergisi.
Kısa bir mola sonrası Miami’nin en köklü ve en eski fuarı Art Miami’ye gittik. Cıvıl cıvıl bir kalabalık, klasik çağdaşlardan, güncel eserlere çok geniş bir seçkiyle sanat severlere seslenen bir fuar. Yer yer dekoratif eserler de olsa çok keyifli bir geziydi.
Bu eserleri Art Miami fuarında Opera Gallery standında gördüm. Led, ışık, ayna ve paslanmaz çelik ile yapılmış. Sanatçı 1974 doğumlu İngiliz/ Amerikan.
Anıtsal ve deneysel heykelleri ve enstalasyonlarıyla tanınıyor. Los Angeles’ta yaşayan ve çalışan sanatçı minimalizm ve formalizm akımlarını izliyor, ışık ve uzaya odaklanan, sonsuzluk algısı oluşturan geometrik ve rengi ışıkla sunduğu heykeller yapıyor.
Julian Opie’nin sevimli, telaşlı, koşturmaca içerisinde olan figürleri ise yine Art Miami’deydi.
Leila Mordoch galerisi tarafından temsil edilen Jose Maria Arellano, 1977 doğumlu Miami’de yerleşik, alaylı bir sanatçı. Epoksi, karbon fiber ve boyadan oluşan optik-kinetik duvar heykelleri yapıyor. İzleyicinin bakış açısına ve hareketine bağlı bir sanal ve öznel gerçeklik alanı oluşturuyor.
Galerie Olivier Waltman tarafından temsil edilen sanatçı Bruno Helgen’in dünyası epoksi rezin ve tik ağacından. Sanatçı 1986 yılına kadar toplu Basın Ajansı’nda fotoğrafçı olarak çalışmış. Küreler, tik ağacı ve demirhindi özünün yanı sıra son teknoloji reçinelerle de çalışıyor. Sanatçı, siyah dünya heykelleri için Kuzey Bali’nin siyah kumsallarından volkanik kum topluyor.
Yan tarafta ise Context fuarı vardı ve orada Bedri Baykam ve eşi ile karşılaştık.
Şimdi gelelim Art Basel Miami Beach’e. Pek çok ilginç eser ve baş döndüren bir dinamizmle gerçekleşen fuarda yürüdükçe İspanyolca duydum. Zaman zaman Amerika’da olduğumu unuttum.
Fuar A’dan Z’ye çok etkiliydi, temas etmediği bir kavram yahut nokta ya da mecra yok desem doğru olur. Klasik çağrışımları olan sanat eserlerinden performans sanatına, pek çok önemli işe yer verilmiş.
Beni etkileyen bazı eserleri aşağıda paylaşıyorum.
Gregor Hildebrandt 1974 Almanya doğumlu, Emmanuel Perrotin tarafından temsil ediliyor. Berlin’de yaşayan ve çalışan bir sanatçı. Sanki iri taşlı bir mozaik yapmış. Malzemeyi ise tahmin etmek güç… Plaklardan yapılan bu eseri oluşturan sesler, kayıtlar, müzikler neydi diye düşünüyor insan.
Bu da etiketini görmesem tahmin etmesi güç bir Ivan Navarro eseri, sanatçı ne de güzel yenilemiş kendini. Genellikle neonlarla oluşturduğu sonsuzluk algısını bu defa nokta nokta uyguladığı fırça darbeleriyle aktarmayı başarmış. Art Basel Miami’de, Brezilya’da yerleşik Luciana Brito Galerisinde.
Bu eser ise Perez Müzesinde kişisel sergisi olan Leandro Erlich’e ait.
Sergi ilginç incelemeniz için link aşağıda: https://www.pamm.org/en/exhibition/leandro-erlich-liminal/
https://www.icloud.com/photos/#020nLtTYQmz_4MRYmwaEBRtsw
Bu boğa resmi, Thaddaeus Ropac Galerisi standında depoda gördüğüm bir eser. Aslında Rönesans ressamı Giuseppe Arcimboldo’dan yoğun referanslar taşıyan bir yapıt.
Sanatçısı İspanyol ressam Miquel Barceló.
Bu eserde ilk bakışta bir boğa görmekteyiz fakat esere biraz yakından bakarsak, başının ressamın paleti olduğunu, gövdesinin açık bir kitap, ön iki bacağının iki adet balık, arka bacaklarının biri balık öbürü ıstakoz olmak üzere kalçasına uzandığını, boynuzunun bir bıçak olduğunu ve karnının da bir salkım üzüm ve bir bütün limondan oluştuğunu görüyoruz… Sanatçı kullandığı malzemelere de deneysel yaklaşıyor. Gelenekselleşmiş nesneler yerine paletinde volkanik kül, yemek artıkları, yosun, ev yapımı pigmentlerle malzemeyi de yaratıcı süreç içerisinde tanımlamayı öneriyor.
Bir de Baselitz’in düzü olan meşhur ters resimlerden bir geyik resmi ilgimi çekti. Ocak ayında Paris’te olacak meraklıları sanatçının Ropac galeride açılacak sergisine gidebilirler…
Bu eser ise komedyen ruhlu İtalyan sanatçı Maurizio Cattelan’a ait, otoportresini yapmış. Hani şu altın WC ve duvardaki muz yerleştirmesini yapan sanatçı… https://www.vogue.com/article/the-120000-art-basel-banana-explained-maurizio-cattelan
Gene Art Basel’deki bir başka çarpıcı eser fraktal fiziği sanatında ustalıkla işleyen, temel meselesi ışık olan sanatçı Olafur Eliasson’a ait bir büyük küre idi.
Haliyle bir yorgunluk kahvesi içmek için Collectors Lounge’un yolunu tuttum. Orası da bir harikaydı. Butik, güzel sergileme alanları vardı, iki üç yer bilhassa ilgimi çekti; bir tanesi sanatçı Jeppe Hein’ın tebeşirli interaktif alanı, diğeri SanLorenzo yatlarının Flash Art küratörlüğünde Tony Lewis ile düzenlediği sergi, öbürü ise Archive Dao adlı ilginç oluşum… Bu stantta gördüğüm eserlerin tamamı çok ilginçti ancak sanatçı ikilisi Allora & Calzadilla‘nın toz mıknatıslardan yaptığı eser düşündürücüydü. Manyetik alan değiştikçe değişebilen bir resim, aslına bakarsanız hiçbir şey aynı kalmıyor ya, tam da bu nedenle bu iş pek anlamlı geldi bana … Archive Dao adlı bu ilginç oluşumu anlamak ya da takip etmek isteyenler için linki paylaşıyorum. https://arkive.net/
Son olarak da en çok konuşulan işlerden biri MSCHF kolektifi tarafından üretilen ATM’den bahsetmiş olayım. Takip edenleriniz görmüştür, oradayken Instagram’dan paylaşmıştım. ATM’nin ekranında “leaderboard” (liderler sıralaması) yazıyordu. Üzerinde entegre bir kamera olan ATM’ye banka kartınızı taktığınızda hesap bakiyenize göre bir animasyon çıkıyor. Aslında tüm bu sanat etkinliğinin ortasında yer alan ve çok konuşulan bu iş günümüzün insanları kategorize eden sistemine dair eleştirel , düşündürücü ve bir o kadar da eğlenceliydi. https://www.instagram.com/p/CluDah0I4Ag/?igshid=YmMyMTA2M2Y%3D
Aklımda kalan birkaç eser daha:
Sanatın bireysel olarak şifa ve zihin açıcı yönlerinin yanı sıra turizme etkisi de yadsınamaz. O yüzden Contemporary İstanbul’u ve bizdeki diğer sanat etkinliklerini çok kıymetli buluyorum. Art Basel mesela, 1970 yılında üç girişimcinin ortaya çıkardığı bir oluşum. Günümüzde Basel, Hong Kong ve Miami Beach’de fuarlar düzenleniyor ve uluslararası etki alanı oldukça yüksek. Dünyanın her yerinden ünlüler akın ettiler bu sene Miami’ye, oteller, restoranlar dolup taşıyordu fuar boyunca… Sergileri gezerken hissettiklerim, düşündürttükleri katma değerim oldu, hep söylüyorum tüm dünyaya mutluluk vadediyoruz ama bunun yolu önce tüm insanları anlamaktan geçiyor ve bu farklı kültürleri bir arada görebildiğim sanat etkinliğinin bana kattıklarını da kullanacağımı biliyorum ama bir yandan da düşündüm tabii; güzel İstanbul’umuza da sanat çok yakışıyor, neden böylesi bizde de olmasın değil mi..."