BARAN BEKİ | KARAR
Birçok filminden tanıdığımız ünlü yıldız Tom Cruise'un başrolü oynadığı Oblivion, 21. yüzyılın en iyi bilinen bilim kurgu filmlerinden biri olsa da ne yazık ki en iyi bilim kurgu filmleri dendiğinde akla gelmez. Tron Efsanesi gibi filmlerde de imzası olan Joseph Kosinski tarafından yönetilen bu film, hak ettiği ilgiyi bulamamıştır. Her ne kadar çok ünlü oyuncuları kadrosunda bulundursa da bu film hafızalardan kolay silinmiş bu nedenle de hikayesinin devamını anlatamamış bir filmdir.
Oblivion'da kahramanımız Jack Harper (Tom Cruise) altmış yıl önce gezegeni bir uzaylı ırkı tarafından yok edildikten sonra, Dünyadan geriye kalan artıklardan uzakta teknolojik bir üste görevli bir teknisyendir. Harper'ın tek arkadaşı ise kendisine göz kulak olan ve üssün asıl yöneticileri ile iletişimde olan iletişim görevlisi Vika Olsen'dir (Andrea Riseborough). Harper dünya üzerinde yaşayan son insan olduklarını düşünürken karşılamış olduğu eski asker Malcolm Beech (Morgan Freeman) ve onun emrindekilerle tanışınca dünyanın neden bu hale geldiğinin gerçek sebebini öğrenir.
Kosinski, ne yazık ki sektörde değeri yeteri kadar bilinememiş bir yönetmendir. Çığır açan tasarım ve görsel efektleriyle muazzam işler başarmış olan bu yönetmen, Oblivion ile de bu geleneğini sürdürmüş ve ortaya çıkardığı dünyada kesinlikle anlatılacak daha fazla hikaye olduğunu kanıtlamıştır.
Upgrade
Upgrade yani 'Yükseltme' filmi 'cyberpunk' tarzı dünyada geçen yani, insanların robotik uzuvlara sahip olduğu bir yerdir. Upgrade filmi robotik uzuvlara sahip olan, teknoloji ile birleşmiş insanları anlatan Blade Runner veya Robocop tarzı filmlerden çok da farklı olmasa da hak ettiği ilgiyi alamamış bir filmdir.
Teknolojinin dünyayı adeta istila ettiği bir gelecekte, hala daha eski şeylere ilgi duyan bir mekanik olan Grey Trace (Logan Marshall-Green), eşi Asha (Melanie Vallejo) ile beraber mutlu bir hayata sahiptirler. Fakat kahramanımız Grey Trace'in eşi Asha acımasız bir suçlu çetesi tarafından saldırıya uğrar ve Trace'in eşi Asha bu saldırıda öldürülürken kendisi ise bir felç geçirir ve belden aşağısını kontrol edemez hale gelir. Trace'e gelen ve çağının en zenginlerinden olan bir dahi, tasarladığı STEM adlı yapay zekayı Trace üzerinde kullanmak istediğini söyler ve bunun Trace'in tekrar yürümesine yardım edebileceğini söyler. Bu teklifi kabul eden Trace'in bilmediği şey ise STEM'in sadece onun tekrar yürümesini sağlayacak bir yapay zeka olmadığıdır. STEM çok gelişmiş bir yapay zeka prototipidir ve insanları daha gelişmiş şeylere çevirmektedir.
Upgrade filmi yarattığı kaos dolu evrende izleyicileri adeta bilim kurguya boğan bir yapımdır. Aynı Oblivion gibi evrenindeki hikayeyi tam olarak bitirmemiş olan bu yapım, yazarı Leigh Whannell'e göre bir bağımsız yapım olmalı ve devamı getirilmemeliyken yapımcı Jason Blum ise yakın gelecekte bir dizi çıkarmayı planlıyor.
John Carter
Muazzam bir dünya ve hikayeye sahip olan bu yapım devam filmini bırakın dizisi bile yapılabilecekken devamı getirilemeyerek kesinlikle değeri bilinememiş bir yapımdır. Disney tarafından tekrar elden geçirilen projelerden biriydi. Oldukça iyi oyuncu kadrolarına sahip olan Prince of Persia: The Sands of Time, Tron: Legacy, The Lone Ranger gibi yapımların arasında bulunan John Carter, aralarındaki en dikkat çekici hikayeye sahip olanıydı.
Tarzan gibi hikayeleri de kaleminden çıkarmış olan Edgar Rice Burroughs'un 1912'de yayınlanan klasik Barsoom romanlarına dayanan John Carter, kendisini atla hazine arayışından bir anda Mars'ta uzay gemilerinin içinde, bir savaşın ortasında bulan dünyalı John Carter'ın hikayesidir.
Çok uzun zaman boyunca geliştirme ve yapım aşamasında olan John Carter filmi şimdiye kadar yapılmış en pahalı filmlerden biriydi ve tüm zamanların en büyük gişe patlamalarından birini yaşamıştı, fakat bu patlama oldukça kötü bir anlamda patlamaydı. 250 milyon doların üzerinde bir bütçeyle yapılmış olan bu film gişede öyle bir çakılmıştı ki bu performansın ardından bir devam filmi çekmeye cesaret edemediler.
Spectral
2016 yılında Amerika'da izleyicilerle buluşan bu film kendisine özgü bir dünyaya sahiptir ve her ne kadar devam çizgi romanı bulunsa da devam filmi gelememiş bir hikayedir.
Spectral'da kahramanımız Mark Clyne, DARPA'da bir araştırmacı olarak görev almaktadır. Moldova'da yaşanan bir ayaklanma için eşsiz zekasına gerek duyulan Clyne, Moldova'ya gönderilir. Gittiği yerde asıl görevini öğrenen Clyne, Amerikan ordusunun karşılaşmış olduğu düşmanı alt etmekle görevlendirilir. İnsan üstü varlıklarla karşılaşan Clyne, savaş bölgesinde tanıştığı General Orland ve CIA ajanı Fran Madison ile birlikte, tasarladığı teknolojiyi kullanarak insan üstü varlıkları bulmaya ve yok etmeye çalışır.
Netflix bünyesinde vizyona giren bu film, herkes tarafından bilinen oyunculara sahip olmasa da oldukça güzel bir performans ortaya koymuştur ve bunun yanında sahip olduğu görsel efektlerle kendisinden çok daha büyük filmlere kafa tutmuştur. Öte yandan bu film ne yazık ki yeteri kadar kar yapamamıştır bu nedenle de devam filminin çekilmesi söz konusu olmamış bir filmdir.
Elysium
Çıktığında sahip olduğu görsel efektlerle insanların akıllarını başlarından çıkaran bu yapım büyük bir yapımdır ve çekilmesi ve geliştirilmesi uzun yıllar almıştır.
Uzak gelecekte geçen bu dünyada insanlık zehirlenen dünyadan kurtulmak adına uzayda, dünyanın yörüngesinde yapay bir dünya inşa etmiştir. Fakat bu yapay dünyada sadece çok zenginler yaşamaktadır ve bu dünyada her şey mümkündür, o dünyada yaşayanlar adeta tanrıları oynamaktadırlar. Yunan mitolojisine göndermeler içeren bu yapım, kahramanımız olan Max DeCosta'nın (Matt Damon) iş yerinde geçirdiği bir kaza sonucunda öleceğini öğrenmesiyle, Elysium denilen bu dünyaya gitme planlarını konu alır. Asıl zor olacak olan şey ise Elysium'a dışarıdan girmenin yasaklanmış olmasıdır, Max'in ise hayatta kalmak için o dünyaya gitmenin bir yolunu bulması gerekmektedir.
Tam bir görsel efekt şöleni olan bu yapım, oldukça zor çekilmesinin yanı sıra yapımın kahramanımızın hikayesini noktalar nitelikte bitmesinden ötürü devam filmi çekilmemiştir ve Elysium dünyası ve hikayesi ilk film ile son bulmuştur.
Jumper (Atlayıcı)
Her ne kadar çokça eleştirilmiş olsa da bu yapım bir devam filmini hak etmekteydi fakat yapımcı şirket devam filmini çekmek için adeta 'üşengeçlik' yaptı ve Jumper 2, başka filmlerin araya girmesinden dolayı hikayesinin devamını anlatamadı.
Kahramanımız David Rice (Hayden Christensen) evinde babası ile birlikte yaşamaktadır ve oldukça mutsuzdur. Evden kaçmak isteyen David ne yapacağını bile bilmemektedir fakat kaçmayı kafasına koymuştur. Daha sonrasında okulunda sevdiği kız için girdiği riskin ardından kendisinin özel bir yeteneğinin olduğunu keşfeder ve bu yetenek kendisinin hayatını hem iyi hem de kötü anlamda sonsuza kadar değiştirecektir. David yeteneğinin keyfini çıkarırken bu yeteneğinden ötürü başının büyük belada olduğunu ise çok geç olmadan anlamak zorundadır.
Bir şaheser olmasa da oldukça keyifli bir yapım olan Jumper, özellikle de konusu ile dikkat çekiyor çünkü kahramanımızın özel yeteneği fantezi dünyalarının başlarında gelir ve buna benzer bir filmin olmaması da Jumper yapımını eşsiz kılıyor. Oldukça güzel bir tat bırakan bu yapım, izlendikten sonra benzer film arama çabasına girmenize sebep olabilir fakat siz yorulmadan söyleyelim, aynı tadı ne yazık ki şuan için alamayacaksınız.
I Am Legend (Ben Efsaneyim)
Film çıktığı yıllarda oldukça ilgi toplamıştır ve başarısının ardından kendisine 'zombi saldırıları' listelerinde en üst sıralardan yer bulmuştur. 2011 yılında I Am Legend 2 ile ilgili gelişmeler çıkmış olsa da bir sonuç alınamadı ve proje rafa kaldırıldı.
Kahramanımız Dr. Robert Neville (Will Smith) oldukça başarılı bir bilim adamı ve bir askerdir. Dünyaya yayılan bir salgın sonrasında insanları başka şeylere dönüştüren bir virüs için çözüm araması gerekmektedir fakat işler yolunda gitmez ve bir sürü insan ölür. Kahramanımız Neville ise New York şehrinde, belki de tüm dünyadan arta kalan tek insandır. Neville üç yıl boyunca inancını yitirmemiş ve sıkı çalışarak her gün virüse bir tedavi aramaya çalışmıştır, umudunu yitirmemiştir ve hayatta kalmış insanları bulup onlara yardım etmeye kendini adamıştır. Fakat Neville'in bilmediği şey yalnız olmadığıdır. Neville'in bu denli görevini yerine getirme arzusu ise kendi kanından gelmektedir. Neville bu hastalığa karşı bağışıklığa sahiptir ve ne yapıp ne edip bu tedaviyi bulacaktır. Kahramanımızın bilmediği bir diğer şey ise düşmanın sayıca üstün olduğudur ve kahramanımızın zamanı giderek tükenmektedir.
2012 ve 2014 yıllarında Warner Bros tarafından yeniden bir I am Legend 2 projesi iddiaları çıkmış olsa da başrol Will Smith anlaşmaları kabul etmemiştir bu nedenle proje uzatılıp durmuştur. 2018 yılında yapılan bir röportajda yapımcı Francis Lawrence yeni filmi çekmeyi çok istediğini fakat Will Smith olmadan bunun tam anlamda bir proje olamayacağını bu nedenle Will Smith olmadan yeni bir film gelmeyeceğini söylemiştir.
Hancock
Devam filmi için oldukça geç kalınan bu yapım, bağımsız bir süper kahraman filmi olmasıyla beraber hikayesinin devamını anlatamamış yapımlardandır. Oldukça aksi bir süper kahramanın filmini çekmelerinin yanı sıra kamera arkasında da işlerin sıkıntı olmasından ötürü bu Hancock 2 filmi çekilememiştir.
Hancock hafızasını kaybetmiş bir süper kahramandır hatta, adeta 'alkolik' bir Superman'dir. İnsanları kurtarırken çevreye zarar veren, insanların ne düşündüklerini umursamayan aksi süper kahramanımız Hancock (Will Smith), bir gün hayatını kurtardığı halkla ilişkiler uzmanı Ray Embrey (Jason Bateman) tarafından evine davet edilir ve o andan itibaren Hancock için işler değişmeye başlamaktadır. Hancock kendi korkularıyla yüzleşmek zorundadır ayrıca Ray'in eşi Mary (Charlize Theron) ile arasındaki şeyin ne olduğunu bulmalıdır ve Mary'nin ön yargılarını kırmak zorundadır.
Hollywood'da zaman önemlidir. Hancock çekildiği dönemlerde yapımda yer alan Will Smith, Jason Bateman ve Charlize Theron gibi isimler zaten oldukça ünlüydü. Hancock'un çekiminden yıllar sonra konuşan yapımcı Peter Berg filmde yer alan isimleri o zamanlarda bile bir odaya toplamanın çok zor olduğundan bahsetti. Aynı zamanda hereksin bu filmin devamı için heyecanlı olduğunu belirtse de bir türlü bir araya gelemediklerini ve bu nedenle devam filmini çekmek için çok geç kaldıklarını dile getirdi. Aradan oldukça zaman geçtiğinden dolayı artık neredeyse unutulmuş olan bu yapımın ise devam filmini sanırım göremeyeceğiz.
I Am Number Four (Ben Dört Numara)
James Frey'in altı kitaplık olan bilim kurgu serisinden uyarlanan bu yapım hakkında neden devam filmi gelmediğinin mantıklı bir açıklaması ne yazık ki bulunmuyor. Yapım bütçesini üçe katlayarak oldukça kar eden bu yapım, ettiği karın yanında da sahip olduğu hikaye ve görsel efektlerle oldukça iyi bir filmdir. Tam da olaylar netleşirken, hikayenin devamının gelmesi gerekirken, en güzel yerinde yarıda kesilmiş bir yapımdır.
Kahramanımız John Smith (Alex Pettyfer) gezegeni yok edilmeden önce bakıcısı ve kendisi gibi olan diğer dokuz kişi ile beraber dünyaya gelmelerini konu alıyor. John, dikkat çekmeden yaşayan bir gençtir ve bakıcısı ile beraber hiçbir yerde uzun süre kalmadan, saklanarak hayatlarını sürdürüyorlardı ta ki John'un kendisinin bile tam olarak bilmediği güçleri açığa çıkmaya başlamadan önce. John kendisi gibi olan dokuz kişiyi bulmalıdır, kendileri çok engin bir amaca hizmet etmeleri için o gezegenden kurtarılmışlardır ve birlikte çok daha güçlü olan özel çocuklardır. Tehlike oldukça yakındır ve bu nedenle John'un bir an önce güçlerini kontrol etmeyi öğrenmesi ve diğer dokuz numarayı bulması gerekiyordur.
Yapımın çekiminden yıllar sonra konuşan başrol Alex Pettyfer, "Filmi gerçekten çok sevmiştim. Devamını çekmeyi çok isterdim." dedi ve daha sonrasında o dönemlerde yapımcı şirket Dreamworks'ün elinin bir hayli dolu olduğunu dile getirdi. Efsanelerin yapımına katkı sağladığı filmde, Steven Spielberg, Michael Bay, DJ Caruso gibi dünyaca ünlü kişilerin imzasını taşıyan bu yapım ne yazık ki şanssızlıklar yüzünden devam filmini getirememiştir. Zamanında Dreamworks'ün başarı getirmeyen filmlerinin yanında, yapımın elde ettiği üç kat karın yeterli olmaması nedeniyle devam filmi gelmemiştir.
Edge Of Tomorrow (Yarının Sınırında)
Oyuncu ve yapımcı kadrosunun yanı sıra oldukça başarılı bir hikaye ve muazzam görsel efektlere sahip olan bu yapım iddialara göre yıllardır yapım aşamasındadır. Fakat listemizde daha önce de belirttiğimiz gibi zaman önemli bir faktördür ve bu nedenle devam filminin gelmesi pek olası değildir.
Hikayemizde kahramanımız Binbaşı Bill Cage (Tom Cruise) hayatı boyunca hiç savaş görmemiş bir subaydır ve bu subay kendisini bir anda çok büyük bir savaşın ortasında bulur. Cage savaş alanında dakikalar içerisinde öldürülür fakat kendisiyle beraber bir uzaylıyı da götürür ve bu uzaylı, özel bir uzaylıdır. Cage bir yetenek kazanmıştır ve bu yetenek, kendisi öldüğü zaman aynı günü tekrar yaşamasına böylelikle aynı hatayı yapmamasına yardımcı olmaktadır. Subay Cage daha öncesinde de olduğu gibi sorumluluklarından kaçmaya çalışsa da daha sonrasında durumu kabullenir ve dünyayı kurtarması gerektiğini zor da olsa idrak eder. Fakat Cage'in yardıma ihtiyacı vardır ve kendisine yardım edebilecek tek kişi 'Verdun Meleği' olan Rita Vrataski'dir (Emily Blunt).
Hem iyi hem kötü haberleri beraberinde getiren bu yapım şuan sıkışıp kalmış durumdadır. İyi haber, devam filminin ilk film çıktığı günden bu yana yapım aşamasında olmasıdır. Kötü haber ise filmin yıllardır hala daha 'yapım aşamasında' olduğudur ve herhangi bir gelişme kaydedememesidir. Yapımcı Doug Liman'dan oyuncular Cruise ve Blunt'a kadar ekibin geri dönmek istediği ve devam filmini çekmek istediği bilinse de Blunt'a göre başka problemler doğabilir.
Rita Vrataski'yi oynayan Emily Blunt film hakkında şuan için biraz geç kaldıklarını ve filmin çekilemeyecek kadar pahalı olabileceğini düşünmekte. Öte yandan hem oyuncular hem de yapımcı ekibi o kadar meşgul ki, film Emily Blunt'ın da dediği gibi çekilmek için çok pahalı oluncaya kadar geç kalacak gibi görünüyor.