Klasik Maya siyasal sisteminin M.S. 10. Yüzyıl başında aniden çöküşünün nedenleri henüz tam olarak aydınlatılabilmiş değildir. Bununla birlikte, arkeolojik bulgular bilhassa iktidar tekniklerinin beden ve zihinlere eklemleniş keyfiyetine dair çarpıcı ipuçları sunmaktadır.
M.S.250-900 arası dönem Maya kültürünün olgunlaşma evresi olarak bilinir. “Klasik” olarak adlandırılan bu dönemde, gevşek bir federasyon altında toplanan Maya kentleri ruhban destekli yerel krallar eliyle yönetilmekteydi. Kentler arası rekabet güçlü, savaşlar olağandı.
Dinsel, siyasal ve askeri gücü elinde toplayan Maya kralları “kutsal efendi” anlamına gelen “k’uhul ajaw” unvanını kullanırlardı. Ajaw, etimolojik kökeni itibarıyla “yüksek sesle konuşan” demektir. Bir diğer unvanı “gerçek adam” (halach uinic) olan kralın konuşması, “küçük adam” (yalba uinic) denilen sıradan insanın konuşmasından farklıdır. Kralın konuşması, Klasik Maya sanatında çiçekler ve yeşim taşlarıyla temsil edilir.
Dikilitaşlar üzerine portrelerini, kitabelere siyasal ve askeri zaferlerini kazıtan bu kralların başlıca tutkusu, görkemli saray ve tapınaklar inşa ettirmekti. Klasik dönemde, kaynaklar anıtsal ve israfçı gösterilere, ritüel performansın düzenlenip sahnelenmesine harcandı. Uzun mesafeli ticarette ise egzotik taşlar, elit başlıkları süsleyen kuş tüyleri ve krallığın itibarı için önemli diğer süs eşyalarının tedariki öne çıkmıştı.
Kentleri çevreleyen kırsalda yaşayan köylüler ise “kamusal” projelere zorunlu emek sağlar, tapınak ve saray inşaatında çalışırlardı. Köylü, ayni vergilerin büyük ölçüde mısır, fasulye ve kabak üçlüsüne dayandığı Maya ülkesinin üretken sınıfıydı.
Bununla birlikte, ormandan tarla açmaya dayalı tarımsal sistem, düşük nüfus yoğunluklarında başarılı olsa da sınıf temelli bir siyasal örgütlenmeyi destekleyecek düzeyde ekonomik “artık” sağlamıyordu. Bu yüzden Klasik Maya sınıf yapısı “siyasal olarak” zayıf biçimde gelişti; artığa el koyma teknikleri de büyük ölçüde dinsel temelliydi. Elit sınıfın beslenmesini ve büyük anıtsal projelere girişilmesini mümkün kılan, köylü nüfusun dini değerleriydi.
Maya ülkesinde, başta krallar olmak üzere herkes kendini tanrılara adamıştı; onlara belirli aralıklarla insan kurban ediyorlardı. Kurbanların çoğu, popüler anlatıların aksine gönüllüler arasından seçilirdi. Belirli günlerde oruç tutan Mayalar cennet ve cehenneme inanıyor; iman edip salih amel işliyorlardı.
Klasik Maya kent devletleri, dinsel ilkeler etrafında örgütlenmiş en uzun ömürlü siyasal yapılardır. Sınıflı toplumun siyasal olmaktan çok “ekonomik olarak” yapılandırılmış olması, ruhban sınıfının görece hızlı büyümesini açıklamaktadır.
Klasik dönemin zirvesinde (M.S.600-800), rahipler tanrılarla küçük adamlar arasındaki merkezi aracılar konumundaydı. Astronomi ve meteoroloji alanındaki birikimlerine dayanarak bunu başardıkları anlaşılmaktadır. Gök cisimlerinin ve doğanın hareket yasalarından habersiz kitlelerin, rahiplerin tanrılarla müttefik olduğuna inanmasına şaşmamalıdır: Kurban töreninde parmaklarını uzatınca güneş tutuluyor, yağmur duasında ellerini açınca tropikal yağmurlar başlıyordu.
HUZURA ÇIKMAK
Maya rahipleri için, sınırlı tarımsal kapasiteye sahip bir bölgede ekonomik artığa şiddete başvurmadan el koymanın en “pratik” yolu, ritüel performansın kontrolü vasıtasıyla bir “toplumsal beden” inşa etmekten geçiyordu. Gökyüzü ve doğa yanında toplumu da izleyen rahipler, bilincin bedenden bağımsız olmadığını keşfetmişlerdi.
Klasik dönem Maya dininde, kolektif dinsel adanmışlığın hane içinde değil “tanrının evi” (k’u na) sayılan tapınakta deneyimlenmesi esastır. Dönemin dinsel ve siyasal düşünüşünü damgalayan “İknal” terimi, küçük adamların tanrılara doğrudan erişim sağlayamayacağını varsayar.
“Hazır bulunmak, huzura çıkmak” anlamlarına gelen İknal, bir ritüeli doğrulamak için kritik önemdeki maddi etkileşim alanına gönderme yapar. İknal bu yönüyle ya bir krala ya da tanrıya aittir ama asla elit olmayan birine ait değildir. Küçük adam kutsal olanla geçerli bir ritüel bağlantı kuramaz.
Ruhban sınıfı, Klasik dönem boyunca bir taraftan tanrılarla iletişim kurmadaki ayrıcalığını vurgularken diğer taraftan küçük adamı hane içi ritüellerden sakındırmaya yöneldi: Ritüel performans evde tek başına değil tapınakta icra edilmeliydi. Bunun için, yağmur tanrısı “Chaahk”a (Kızıl) hizmet eden rahipler kentlerden sürülüp dışlandı. Kızıl rahipler, ancak antik tarım tanrılarına bağlı köylüler arasında kendilerine yer bulabileceklerdi.
İknal ilkesinin ikinci boyutu, bedenin ve “bakış” açısının belirli mekânlar (tapınak, saray vs.) itibarıyla hiyerarşik olarak düzenlenip yönetilmesiyle ilgilidir. Klasik dönemde, bu mekânlar görmeye ve görünmeye dair kurallar üzerinden ahlaki değer hükümleriyle yüklenmişti. Zihin dış dünyayı tekçi kavramlara güçlü bir paralellik gösterecek biçimde algılamalıydı. Mekânın bir etkileşim alanı olarak görülmesini koşullandıran değer hükümleri ruhban tarafından yürürlüğe konmaktaydı.
İknal terimi, Yucatec Maya dilinde “yukarı” ve “sağ” yönlerini kapsarken Klasik Maya’da bu algısal alan, özellikle alt sınıftan insanları kapsadığında “aşağı”dır. Dolayısıyla, küçük adam, kralın ya da tanrının onurlandırdığı bir mekânda bulunduğunda aşağı bakmalıdır. Yönlerin etik değerlendirmesinde “yukarı” iyiyi, “aşağı” iyi olmayanı temsil ederken “sağ” sola tercih edilir.
Klasik dönem duvar resimlerinde kral ve elitler daima ileri ya da yukarı doğru bakarlar; ancak elit olmayan birine bakışları her zaman aşağı doğrudur. Örneğin Aguateca’da (Guatemala) bulunan bir dikilitaşta, kral, üzerine ayağını bastığı kıvrılmış vaziyetteki tutsağa (aşağı) bakarken tasvir edilmiştir. Elitler için aşağı bakmak, elit olmayan birine doğru bakmaktır. Keza, anıtlarda kralların üzerinde yüzer vaziyette resmedilen tanrılar da kendi iknal’leri dolayısıyla aşağı (krala) bakarlar.
Silindir kaplar üzerindeki çok sayıda saray sahnesinde, tahtın arkasında sıralanmış halde tasvir edilen korumaların keskin bakışları ise kralın kendisini kollama ihtiyacı duyduğunu ima etmektedir.
İknal, ritüel eylemi doğrulamak için gereken görüş açısının ruhbanın bulunduğu açı olduğunu söyler. Ruhbanın tapınaktaki konumu, ortak deneyim ve katılım üzerinden ritüel eylemi somutlaştıran noterlere özgü bir hazır bulunuş ve tanıklık olarak hizmet eder. Rahipler, önlerinde cereyan eden eylemin aktif yöneticileridir. Hiçbir köle ya da küçük adam bu anlamda İknal sahibi olamaz ve böyle bir hazır bulunuşu deneyimleyemez.
Klasik Maya düşüncesinde görme duyusu, bakışın izdüşümsel doğası ile ilgilidir. İradi eylemler üzerinden “yapıcı-eyleyici bir nitelik” taşıdığı varsayılan bakış ise “bilmek” ile ilişkilendirilir. Maya kutsal kitabı “Popol-Vuh” (Olayların Kitabı), ilk yaratılan insanların her şeyi görüyor ve sonuçta her şeyi biliyor olmalarını şöyle anlatır:
“Ve onlar baktıkça bilgileri yoğunlaştı. Bakışları ağaçların, kayaların, göllerin, denizlerin, dağların, yaylaların içinden geçti. Bu tanrısal güçten ürken yaratıcı tanrılar bakışlarını aşağı çevirdiler. Aynanın yüzüne üflenince kör oldular.”
ÇÖKÜŞ
10. Yüzyıl başına gelindiğinde, yaklaşık 700 yıldır nerdeyse sorunsuz işleyen Klasik Maya siyasal sistemi bir dizi köylü isyanıyla sarsıldı. Küçük adama yüklenen vergi ve angarya mevcut üretken kapasiteyi aşmıştı. Dönem boyunca üretimden çok dinsel alanın kontrolüne yatırım yapan iktidarın gelişmiş el koyma tekniklerinden yoksunluğu silahlı çatışmaları tetikledi. Çok sayıda arkeolojik kanıt şiddetli bir sınıf savaşının varlığına işaret etmektedir.
Yıllara sâri kuraklıkların eşlik ettiği çatışmalar kentlerin hızla boşalmasına yol açtı. Başta saraylar, tapınaklar ve anıtlar olmak üzere elit mimari örnekleri tahrip edildi. Kral ve rahiplerin çoğu tanrılara kurban edilirken halk kuzeye, Yucatan yarımadasına göç ediyordu. Boşalan kentler zamanla yağmur ormanlarıyla kaplandı. Ruhbanın büyüsü bozulmuş, küçük adam aşağı bakmayı reddetmişti.
Köylü isyanlarını örgütleyenler, şaşırtıcı olmayan biçimde Kızıl rahiplerdi. Klasik dönemin elit duvar ve vazo resimlerinde, köylülerin arasında, yalın kıyafetler içinde gösterilen Kızıl rahipler, günümüzde hala Maya halklarına rehberlik etmeyi sürdürmektedir.
Klasik Sonrası (M.S.900-1500) Maya dini saf aile dinine doğru gelişti. Göklerin sırlarına vakıf elit rahipler, küçük adamın kutsal olana doğrudan erişim isteğini fark edememişler ya da göz ardı etmişlerdi. Devlet himayesindeki mekânlarda dinsel deneyimler yaşama isteğini zamanla kaybeden kitleler, hane temelli ritüellere yöneldi. Kutsal krallığın üzerinde yükseldiği inançlara ilgi azaldı. Antropolog David Webster, Maya’nın çöküşünün -diğer nedenler yanında- “dinle ilgili kolektif dogma ve değerlerin elit olmayan kitleler tarafından reddedilmesi” ile ilişkili olabileceği görüşündedir.
Kuşkusuz en dramatik olay, krallık kurumunun yıkılışı idi. Din üzerindeki kontrolün kaybedilmesi, diğer faktörlerle birleştiğinde krallıkların peş peşe yıkılmasına yol açtı. Klasik Sonrası dönemde Yucatan yarımadasında yükselen Chichen Itza ve Mayapan gibi kentlerin çoğu, kutsal krallar tarafından değil soyların temsil edildiği konseyler tarafından yönetiliyordu. Hiyerarşi ve merkezileşme toleransı düşük bir toplumsal yapıya işaret eden bu yönetişim sistemi, İspanyol istilasına kadar işlerliğini sürdürdü.
SONUÇ
Klasik Maya’nın çöküşünü, diğer şeyler yanında bir “inanç krizi” olarak algılamalıyız. Beklentilerin dramatik biçimde hüsrana dönüştüğü koşullarda Kutsal Efendi halkını tutmakta zorlanacaktır. Kriz dönemlerinde saraydan hiçbir etkili çözüm çıkmadığında mevcut düzende kalma yönündeki muhafazakâr eğilimler zayıflar. Çöken uygarlıkların hikâyesini dinlemeyi severiz. Ancak gelecekte başkalarının da bizim hikâyemizi dinleme ihtimalini göz ardı etmemeliyiz. Gittikçe artan sömürü, sosyal kargaşa, makroekonomik istikrarsızlık ve çevresel felaketlerin “kusursuz fırtına” tarzı bileşimi, sivil toplumu ayakta tutan moral ve siyasal sistemlerin bir anda çökmesine neden olabilir.